[voiserPlayer]
Dünya finansal piyasaları benzeri çok az görülmüş bir fiyatlama döneminden geçiyor. Sadece bu hafta Kara Pazartesi ve Kara Perşembe olarak adlandırılacak iki tarihi satış günü yaşarken geçtiğimiz cuma günü de 2008 yılından beri görülmemiş bir yükselişi yaşadı. Bu tarihi günlere nasıl gelindiğini, özellikle piyasaları takip etmeyenler için, belirli bir zaman aralığı içinde kalmak şartıyla, özetlemeye çalışacağım.
Çin’in 11 milyon nüfuslu bir liman kenti olan Wuhan şehrinde ortaya çıkan Covid-19 virüsünün yayılmasıyla Çin’de başlayan karantinalar ve üretimin hızla yavaşlaması hem Çin’in büyümesini hem de global tedarik zincirini oldukça etkiledi. Çin gibi devasa bir ülke açısından oldukça düşük bir büyüme beklenirken diğer ülkeler içinse arz zincirinde bozulma endişesi başladı. Zira, global değer zinciri açısından Çin birçok ürünün üretiminde kullanılan girdileri üretmede tarihte hiç olmadığı kadar kritik rol üstlenmekte. Haliyle üretimin arz tarafına dair endişeler gittikçe arttı. Bu bir yandan da üretimde kullanılacak petrole olan talebin de düşmesi demekti. Örneğin Çin, şubat ayında Suudi Arabistan’dan petrol talebini %20 oranında azalttı. Petrol fiyatları 70 dolar civarlarından 50 dolar civarlarına kadar geldi. Bu burada dursun.
Virüsün diğer ülkelere de yayılmaya başlaması ve bunun bir yerden sonra kaçınılmaz olduğunun anlaşılması diğer ülkelere dair ekonomik beklentileri de kötümserleştirdi. Kötümserleşen hava artarken piyasaları şoke eden bir gelişme yaşandı ve Amerikan Merkez Bankası Fed, 3 Mart tarihinde olağan dışı bir faiz indirimine gitti. Fed’in olağan toplantı gününden daha önceki bir tarihte toplanıp genelde yaptığı 25 baz puanlık indirimler yerine 50 baz puanlık bir faiz indirimi yapması piyasalar için oldukça sürprizdi ve bu tarz bir acil faiz indirimi en son 2008 krizinde görülmüştü. Bu şok faiz indirimi yeni tartışmaları da beraberinde getirdi. Bu tartışmalardan birisi “Covid-19 virüsüne karşı mücadeleyi de mi Merkez Bankaları yapacak?” sorusu üzerine. Zira sorun öncelikle sağlık sorunuydu ve faiz indirimleri bu sağlık sorunun yaşandığı ortamda neyi çözecekti? Aynı zamanda bu faiz indirimi, Covid-19 kaynaklı sağlık sorununun tahmin edilenden daha büyük bir sorun mu olduğu endişesini de beraberinde getirdi. Yani piyasalar Fed faiz indiriminden virüsün etkilerine dair olumsuz bir sinyal aldılar ve endişeler de arttı. Fed sorunu çözemeyeceğini elbette bilmekle birlikte virüsün bırakacağı hasarın belirsizliğinde böyle bir karar alarak en azından panik satışları kısmen de olsa durdurmak ve finansal taraflarda yaşanacak sıkıntıların zamanla reel hayata da etki edeceği ve talebin azalacağı düşüncesiyle önlem almak istedi ama tedirginlik de yarattı. Şu an ABD’de tartışılan konulardan birisi ise “ek bir 75 ve hatta 100 baz puan indirim daha gelebilir mi” üzerine ki, bu ABD açısından yine tarihi olarak çok düşük bir faiz oranına tekabül etmekte, hayal dahi edilmeyen faiz oranları konuşulmakta. Daha kısa bir süre önce %4’lere çıkma ihtimali konuşulan faizler neredeyse %0’a gelmekte.
Bütün bunlar olurken az önce yukarıda bahsettiğim üzere üretimdeki düşüş beklentisinin petrol talebini de düşürmesiyle petrol fiyatları da düşmüştü. Düşen petrol fiyatlarından ilk olumsuz etkilenen ülkeler elbette petrol ihracatı yapan ülkeler olacaktı, yani OPEC ülkeleri. OPEC geçen Perşembe (5 Mart 2020) günü Viyana’da toplanarak 1 Nisan’dan sonra petrol arzını günlük 1,5 milyon varil kısma kararı aldı. Zira petrol üretim miktarına dair ortak anlaşma 1 Nisan tarihinde sona eriyordu ve taraflar anlaşma olmazsa serbest karar verecek ve hatta miktarı artırabilecekti. Alınan petrol arzını düşürme kararı ile birlikte petrol fiyatları yukarı çıkacaktı. Fakat OPEC+ (14 OPEC ülkesiyle birlikte OPEC ülkesi olmayan içinde Rusya’nın da bulunduğu 10 ülkeyi daha kapsayan petrol üreticisi ülkeler) toplantısında Rusya OPEC’in kararına karşı çıkarak üretimi kısmayı reddetti. Artık piyasalar için yeni bir dönem ve kaos başlıyordu: petrol fiyatı savaşları. Rusya’nın kararının ardından cumartesi günü Suudi Kral Prens Bin Salman kendilerinin de üretimi artıracaklarını açıkladı. Bununla da yetinmedi Rusya’nın petrol pazarına giren Avrupa ülkelerine de (6-8$ aralığında) indirimle petrol satacağını belirtti. Bundan sonrasında Putin ve Bin Salman tarafları için durumu ayrı ayrı değerlendirelim.
Putin’i petrol arz miktarının düşürülmesi teklifini reddetmesi için ikna eden ismin Rusya’nın en büyük petrol üreticisi firması olan Rosneft’in başı Igor Sechin olduğu düşünülüyor. Sechin’e göre petrol fiyatlarını yüksek tutmaya çalışmak, kaya gazı ve petrolü çıkaran Amerikan firmalarına yarar sağlamaktan başka bir şey değil. Zira bu kaya petrollerini çıkaran firmalar Rusya’ya göre çok daha yüksek maliyetlerle petrolü çıkarıyor ve petrol varil fiyatlarının yüksek seyretmesi bu şirketleri kârlı hale getiriyor. Halbuki petrol fiyatları aşağıya geldikçe bu firmalar maliyetin altında petrol satacağından zarar edecekler ve ABD’yi enerji ithalatçısı olmaktan ihracatçı olma noktasına getiren bu firmalar pazar kapma yarışında Rusya’nın önünde engel olmaktan çıkabilecekti. Üstelik ABD, petrol konusunu siyasi ve iktisadi olarak Rusya’ya karşı sürekli kullanıyordu. Örneğin Rusya’nın Kırım’ı ilhakı sırasında Rus petrol şirketlerine ve yöneticilerine uygulanan yaptırımlar ile bu firmalara büyük darbe vurmaya çalışmıştı. Bunun yanı sıra Baltık Denizi altından Rusya’nın Sibirya’daki petrolü Almanya’ya aktarmaya çalışmasını da yaptırımlarla engellemeye çalışmakta. Nord Stream 2 olarak adlandırılan bu projenin yapımında çalışan firmalara ABD yaptırım kararı aldı ve İsviçre firması olan Allseas yapım aşamasında işi bırakmak durumunda kaldı. Proje büyük oranda tamamlanmışken işin bırakılmak zorunda kalınması projenin uzunca bir süre bitmesini engelleyebilir. Haliyle ABD’nin bu tarz yaptırımlar üzerinden sürekli Rusya’nın enerji dağıtımına engeller çıkarması da Rusya’yı düşük fiyattan petrol satmaya motive eden bir diğer neden. Burada Rusya’nın vurmaya çalıştığı ABD enerji firmalarına ne kadar zarar vereceği ise tartışmalı. En azından kısa dönem için bu firmaların borçlu da olsalar bilanço performansı açısından bu fiyatlara katlanabilecek durumda oldukları düşünülüyor. Fakat bu şirketler aynı zamanda borçlu da şirketler ve bu borçların ödenememesi riski de bulunmakta. Bazı firmalar ise fiyat dalgalanmaları için kısa dönemde kendilerini hedge etmiş durumda.
Fakat düşük fiyatların Suudi tarafına da önemli etkileri bulunmakta. O tarafta söz konusu olan sıkıntılardan biri Suudi Prens Muhammed Bin Salman’ın geleceği. Prens Salman tahta geçtikten sonra hızlı bir şekilde ülkenin en büyük gücü haline geldi ve bu yöndeki adımlarını gittikçe arttırıyor. Bir süredir Suudi Arabistan Kralı Salman’ın kardeşi Ahmed bin Abdulaziz ile ev hapsinde tutulan eski veliaht Prens Muhammed bin Nayef’in Selman’ın emri ile tutuklandıklarına dair haberler geçilmekte (1). Koltuğunu güçlendirme çabasındaki Salman için petrol fiyatlarının böyle bir dönemde kötüye gitmesi onun için hiç de iyi bir haber değil. Zira Suudi ekonomisi petrol gelirlerine oldukça bağlı. IMF uzmanlarından Jihad Azour’un Reuters’e yaptığı tahmine göre petrol 80-85 doların altında kaldığı sürece Suudi ekonomisi yüksek bütçe açığı vererek ekonomik kötüleşmeye gitmekte (2). Bu durum da Salman’ı baskı altına alıyor. Halbuki Salman ülke tarihinin en büyük iktisadi değişimini hedeflemekteydi. Bu yönde çok uzun yıllardır dünya petrollerinin en etkili ismi olarak kabul edilen Suudi Petrol Bakanı Ali el-Nuaymini’yi ve Merkez Bankası başkanını birlikte görevden almıştı. Salman “2030 Vizyonu” projesiyle ekonomiyi çeşitlendirmeye çalışarak Suudi Arabistan’ı petrole bağımlı bir ülke olmaktan çıkarmak istiyor. Bu minvalde 2019 Aralık ayında ulusal petrol devi Aramco şirketi halka arz edildi. Halka arzdan elde edilecek parayla Salman Suudi ekonomisini bu petrole bağımlılıktan çıkarıp başka alanlara yatırımlar yapacaktı. Fakat ekonomi böyle devam ederse planlarını askıya almak durumunda kalacak gözüküyor. İşin enteresan tarafı, halka arzda 1,7 trilyon dolar değer biçilen Aramco’nun halka arzı aynı zamanda Suudi halkı için de cazip bir yatırım aracı olacaktı. Hatta Suudi bankaları hisse almak isteyen vatandaşlara ucuz kredi sağlamış ve bunun için ülke genelinde reklam yapıp halkı ikna etmeye çalışmıştı. Fakat, petrol fiyatlarındaki bu yüksek düşüşle birlikte Aramco hisseleri de pazartesi günü çakıldı ve halka arz fiyatının bile altına düştü. Suudi halkının gerek kendi birikimleri gerekse aldıkları borçlarla elde ettikleri Aramco hisselerinden zarar etmeleri Salman’ın hiç de istemeyeceği bir diğer gelişme oldu. Böylesi bir ortamda ülkesi ve diğer OPEC ülkeleri daha da zarar edecek olmasına rağmen Salman Rusya’ya karşı rest çekerek (belki biraz güç gösterisi, belki biraz Rusya’nın geri adım atacağı beklentisi) tarihi bir petrol fiyatı düşüşünün önünü açtı. Pazartesi günü Brent petrol 31 dolara kadar düştü. Yılbaşından bu yana düşüş %53 gibi çok yüksek bir orandı.
Petrol fiyatlarındaki sert düşüş ve aynı zamanda Covid-19 virüsünün yayılması nedeniyle ekonomilerdeki yavaşlama son 10 yıldır iyi kazanç getiren ve balon olup olmadığı sürekli tartışılan ABD borsalarında panik satışlara neden oldu. Dow Jones endeksi pazartesi açılışı takiben %7,5 civarında düştü ve işlemlerin geçici süreliğine durmasına yol açtı. Piyasa çılgınca hisse senetlerini satarak en güvenilir yer olan ABD tahvillerine yöneldi ve ABD 10 yıllık hazine tahvil getirisi tarihi bir şekilde %0,31’e kadar geriledi. Finansçılar tarihi günlerden geçmenin şokuyla ekran takip ediyordu. Bu Kara Pazartesi ardından piyasalar biraz durulur gibi olsa da ABD’de virüsün etkileri ciddi şekilde görülmeye başlamasıyla, çarşamba günü Trump Avrupa’dan ABD’ye yapılacak uçuşları 30 gün askıya aldıklarını açıkladı. Bu kararın ertesi günü, yani perşembe, ABD ve Avrupa borsalarında pazartesini aratır ikinci bir sert satış geldi. Dow Jones endeksi %10 düşerek 1987 yılından bu yana yaşanan en sert satışı gördü. Avrupa’da ise Fransa’da CAC 40 endeksi %12,28 İngiltere’de FTSE endeksi %10,87, İtalya’da FTSE MIB 30 endeksi %16,92 değer kaybederken Almanya’da DAX 30 endeksi günü %12,24 düşüşle kapattı. Piyasa oyuncuları panik halinde hisse senedi ve tahvilleri ve hatta bu dönemlerde güvenilir bulunan altını satarak likide geçmek istediler. Likit talebinin artışıyla birlikte likit sıkıntısı yaşanması korkusu tetiklendi. Bu noktada yine ABD Merkez Bankası devreye girerek likidite önlemleri alıp, tahvil satarak likit ihtiyacını gidermek isteyenlerin panik satışlarına karşı geçici süreliğine 1,5 trilyon dolarlık tahvil almayı vadetti. Diğer yandan Almanya olası iflasları ve ekonomik kayıpları önlemek amacıyla 500 milyar euro kaynak ayrıldığını açıkladı. Piyasanın son işlem günü olan cuma ise Trump’ın yaptığı Ulusal Acil Durum ilanı ve bu yönde alınacak önlemler açıklamasıyla bu sefer de Dow Jones endeksi 2008’den bu yana görülmemiş bir artışla günü %9,4 oranında yukarıda kapandı. Piyasalar 31 Aralık’tan bugüne tarihte ender görülecek bir şekilde böyle geldi.
KAYNAKLAR
Foto: Micheile Henderson