Elon Musk’ın, Ekim 2022’de Twitter’ı satın alması bir nevi bir tavır ortaya koymaktı. İfade özgürlüğü, içerik politikaları ve reklam modelleri gibi konular, bir anda devasa bir tartışmanın merkezine yerleşti. Ancak Twitter’in X’e dönüşmesi, hiçbir zaman “branding” odaklı bir tartışma olmadı. Gelir odaklı, “maksimum özgürlük” iddiasına dayanan ama aynı zamanda manipülasyona daha açık bir mecra oluşmaya başlamasıyla kutuplaşmanın siyasi zemini pekişti. 2024 ABD Başkanlık seçimleri ve sonrasında oluşan atmosferle ise belki de geri dönülmeyecek bir hâl aldı.
Tam bu noktada ABD’de Demokratlar, ahlaki ve ideolojik sebeplerle platformdan uzaklaşarak Bluesky’e yöneldi. Bununla birlikte, Türkiye gibi otoriter yönelimli ve online denetimin yüksek olduğu ülkelerde, “X”in –eski Twitter’ın aksine– nasıl bir yol izleyeceği merak konusu hâline geldi. Mesele sadece ifade özgürlüğünü “maksimize etmek” mi, yoksa otoriter baskılara rağmen var olmayı sürdürmek için farklı bir iletişim stratejisi mi? Bu sorular ABD bağlamındaki tartışmalarda hep tali kaldı. Demokratların Bluesky göçünün nedenleri, Türkiye muhalifleri için benzer bir stratejinin isabetli olup olmayacağına dair bazı ipuçları tașıyor. Ancak tartıșmanın özünde hep erișim ve erișimin ikamesinin mümkün olup olmadığı yatacak.
Demokratlar Bluesky’a ideolojik ve ahlaki sebeplerle geçti. Pek çok Demokrat için, X’te kalmak ahlaki olarak tolere edilebilecek bir tutum olmaktan çıktı. Musk’ın yeni gelir stratejileriyle birlikte içerik moderasyonunu gevşetmesi, Demokratların hassasiyetlerini fazlasıyla zorluyordu. “Madem içerik denetimi bu denli geriledi, o hâlde bizim burada kalmamız meşru değil” söylemi demokratların kendi içindeki konsolidasyonu adına kısmen de olsa yankı buldu.
Bluesky ile X’in en önemli farkı, aslında X ile Twitter’ın en büyük farkından ileri geliyor. X, monetizasyonu (reklam ve etkileşim gelirlerini) önceliklendirirken Bluesky moderasyonu ve içerik denetimini öncelikliyor. Bu durum, ABD Demokratlarının ahlaki göçü için makul bir gerekçe oluştururken Türkiye’de muhaliflerin göç etmesi için aynı şeyi söylemek mümkün değil. Çünkü temel argüman şuydu: X’in monetizasyon stratejisi gereği, Elon Musk’ın “ifade özgürlüğünü maksimize etmek” gibi liberal bir maskeyle süslenmiş gelir politikası, ahlaken ve siyaseten tolere edilemeyecek içeriklerin bir moderasyona tabi olmamasıyla sonuçlandı. Dolayısıyla Demokrat argüman, “Burada bu varsa, ben yokum” ültimatomundan ibaretti.
Sansür konusu da aslında tam burada devreye giriyor. Demokratların “içerik moderasyonu” talebi Cumhuriyetçiler ve zaman zaman Liberteryenler tarafından bir sansür çağrısı olarak değerlendirildi. Bu ültimatomun iletişimsel spin’i, “Sansür etmemizi istiyorlar, biz de etmiyoruz” oldu. Dikkat edin, buradaki tartışmanın tek maddi konusu, X’te bir içerik politikası oluşturmak ve buna bağlı proaktif müdahaleler yapmak.
Burada kısa bir parantez açmakta fayda var: Eski Twitter yönetimi döneminde de Türkiye’den gelen içerik kaldırma talepleri benzer şekilde işliyordu. Çünkü argüman aynıydı: “Mahkeme kararlarını uygula, yoksa erişim engeli yersin.” Evet, belki eskiden Twitter’a daha çok erişim engeli getiriliyordu. Bu da fiilî olarak platformun tamamen kapanması riskini doğuruyordu. Ancak bugün dahi resmî bir erişim engeli olmasa da “bant daraltma” gibi genel internet engelleriyle kullanıcıların platforma erişimi ve etkileşimi dolaylı olarak kısıtlanabiliyor. Dolayısıyla değişen isimden, görsel arayüzden veya şirket sahibinden bağımsız biçimde, Türkiye’deki hukuki ve siyasi gerçeklik değişmediği sürece içerik kaldırma talepleriyle ilgili tablo özünde aynı kalmaya devam edecek.
Şimdi bambașka bir dünya gibi gelen 2014’teki Twitter yasağı sürecinde, BTK’nın paylaștığı kamuoyu duyurusu aynen șu șekildeydi: Yurt dışı merkezli söz konusu internet sitesi, Türk mahkemelerinin kararlarına uyarak hukuka aykırı içerikleri çıkardığı takdirde, tedbir amaçlı uygulanan erişimin engellenmesine son verilecektir.
Tartışma bu eksenden ilerlediği müddetçe Türkiye bağlamı ile ABD bağlamını karşılaştırmak, elmayla armudu karıştırmaya dönüşüyor. Nitekim, bir tarafta “Moderasyon/sansür neden yok?” sorusu baskınken diğer tarafta “Neden var?” sorusu dikkat çekiyor. Bu soruların maddi karşılığı olan paylaşımlar ise birbirinden oldukça farklı. ABD bağlamını “nefret söylemi” başta olmak üzere toplumsal kutuplaşmayı tetikleyecek içerikler kapsarken Türkiye bağlamı muhalif hesapların etkileşiminden ibaret.
Bluesky’ın anti’si Trump’ın Truth platformunu hatırlayacak olursanız, bu platform savaşında Türkiye muhaliflerinin taraf olmak gibi bir lüksü olmadığını daha net göreceksiniz.
Tamamen içerik moderasyonunu kim kontrol edecek sorusundan hareketle şekillenen bu kutuplaşma, Türkiye muhalifleri için hiçbir seçenek sunmuyor. Bugün bambaşka bir dünya düzeninde ve hâlâ Twitter’da olsaydık, mevcut mahkeme kararlarına karşı Twitter, erişim engeli pahasına bir aksiyon alabilir miydi? Eğer alamaz diyorsak, Türkiye muhalifleri olarak Truth Social’a mı göç edecektik?
Türkiye’deki erişim engelleri ABD’deki tartışmaların göbeğinde olan “içerik politikasıyla” alakalı değil. Türkiye’de hiçbir iktidar yanlısı kişi veya hesap, bu paylaşımlara doğrudan X’in içerik ekibini etiketleyip “Bu çağrıların X’te paylaşılmasına izin verecek misiniz?” diye sormuyor. Bluesky lehine argümanların ABD bağlamıyla isabetli bir analoji oluşturması ancak bu şekilde söz konusu olurdu.
Bu bağlam farklılığı, meselenin Türkiye’de muhalif kişi ve hesaplar için Bluesky’a toplu bir göç ile çözülemeyecek temel bir yapısal farklılığın işaretini veriyor. Sansür tartışmalarının odağının Türkiye’deki idari otoritelerden sapması aslında buradaki iletişim kopukluğunun önemli parçalarından. X’teki mevcut kısıtlamaların X vs. Twitter tartışmalarından hatırlayacağımız X’in “içerik politikasından” ileri gelmediği müddetçe, başka hiçbir nişane aramadan kaynağının BTK ve yetkili sulh ceza hâkimlikleri olduğunu muhalefetin kabul etmesi ve buna göre hareket etmesi gerekiyor.
X ile Türkiye otoriteleri arasında bir iletişim kanalı olması bile bu durumda pozitif olarak okunabilir. Neticede bu iletişim trafiğinin en önemli argümanı, Türkiye otoriteleri tarafından şöyle ileri sürülüyor: “Bizimle işbirliği yap, biz de platformunu kapatmayalım.” Yapabilirler mi? Evet. Tamamen yüzeysel baktığımızda, bir X içerik memurunun önüne mahkeme kararı düştüğünde bu mahkeme kararının aleyhine hareket etmesini beklemek bir ülkenin egemenliğini hiçe saymaya dek varabilecek bir agresyon olarak yorumlanabilir, bu da zaten fazla gerekçe göstermenin gerekmediği “erişim engeli” süreci için ekmeğe bal sürmek anlamına gelecektir. Hatırlayın, 2023 Genel Seçim döneminde Türkiye’nin erișim engeli taleplerini o zaman adı Twitter olan Global Affairs hesabı açık bir șekilde paylașmıștı, Musk da tepkilere cevap olarak, “Ya bu hesapları erișime kapatacaktık ya da Twitter’ın tamamen engellenmesine göz yumacaktık, siz olsanız hangisini seçerdiniz?” demiști.
Tam da bu nedenle Bluesky makul bir seçenek olmaktan çıkıyor. Bu, X harika bir platform olduğu için, ifade özgürlüğünü harika savunduğu için söz konusu olan bir durum değil; aksine, Bluesky bu iletişim çağında yeterli bir demokratik ve iletişimsel “tehdidi” içinde barındırmadığı için. Protestoların ve boykotun etkisinin iktidar kanadındaki savunma refleksleriyle değerlendirildiği bugünlerde, “Bluesky gerçekten iyi bir alternatif olsaydı çoktan erişime engellenirdi” demek bence çok isabetsiz olmaz. Bluesky her ne kadar merkeziyetsiz (federated) bir yapıya sahip olsa da, bu durum bir platforma erişim engeli getirilmesinin önüne tek başına geçmiyor. Türkiye’de zaten uygulanan IP/dns tabanlı engellemeler, protokol düzeyinde de devreye alınarak, merkeziyetsizliğe rağmen Bluesky gibi ağları kısıtlamayı en azından pratikte mümkün kılıyor. Yani gerçekten bir tehdit ihtiva etmeye bașlarsa Bluesky da kısıtlanabilir. Bu belki bugün olmaz, ama yarın bir gün olabilir.
Dolayısıyla bu aşamada, muhalefet için X’in erişim ve etkileşim potansiyellerini ABD Demokratlarının “güvenli alanı” olmaktan öte bir argüman vâdetmeyen bir platform için heba etmesi lüks bir strateji olurdu. Bizimse erişime ve etkileşime en çok ihtiyacımız olan bu günlerde böyle bir lüksümüz yok.
Bu nedenle, “Türkiye muhalifleri de Demokratlar gibi platform değiştirsin” önerisi teoride çekici dursa da pratikte yapısal sorunları değiştirmiyor. Eski Twitter yönetiminin de, X’in de veya yarın türeyebilecek alternatif ağların da, Türkiye’den gelen mahkeme kararlarına karşı ne yapacakları üç aşağı beş yukarı belli. Ortada, her platformun günün sonunda ișbirliği yapmasını zorunlu kılan bir denetim mekanizması var.