[voiserPlayer]
Çift kutupluluk uluslararası ilişkiler disiplinine ait bir terim. Kutupluluk argümanı, uluslararası sistemin yapısını tanımlamak için kullanılıyor. Eğer, yapının birimlerin kararları üzerinde nihai belirleyici olduğunu düşünüyorsanız, sistemin yapısını mutlaka tanımlamalısınız. Mesela, Soğuk Savaş çift kutuplu bir uluslararası sisteme işaret eder çünkü birbirleriyle rekabet eden iki büyük güç vardı. Soğuk Savaşın bitimi ise tek kutuplu bir dönemi tanımlar zira artık dünyada kendisine meydan okuyacak başka bir güç kalmayan tek bir devlet kalmıştır. Birinci Dünya Savaşı’ndan önceki dönemin ise çok kutuplu, yani ikiden fazla büyük gücün birbirleriyle rekabet ettiği bir dönem olduğu düşünülür. Yapısal gerçekçi literatürün peygamberi Waltz, bu yapılar arasında en istikrarlı olanın çift kutuplu sistem olduğunu iddia eder. Sistem içerisindeki büyük güç sayısı arttıkça takip edilmesi gereken aktör sayısı da artar. İlişkiler daha karmaşık hale gelir ve devletler arası savaş ihtimali yükselir. Öte yandan, tek kutupluluk ise sürdürülmesi imkansız bir duruma işaret eder. Zira, sistem içerisinde yalnız kalmış olan hegemon devlet, elindeki gücü mutlaka istismar edecek, ikincil güçleri tedirgin edecek ve karşısında dengeleyici bir blokun oluşmasını tetikleyecektir. Yani çok kutupluluk karmaşık bir dünya yaratırken tek kutupluluk diğer devletler üzerinde mukadder bir tedirginlik yaratır. Oysa çift kutuplu sistemlerde gücün yoğunlaştığı kutupların birbirlerini takip etmeleri ve olası krizleri çözme yetenekleri daha kolaydır. Üstelik kendilerini bir kutubun parçası kılan devletler, hem iç istikrarlarını koruyabildiler hem de dış politikalarını statükoya emanet ederek revizyonist bir politikadan vazgeçtiler.
Bunları, Türk siyasetini anlamak için uluslararası ilişkiler disiplininden faydalanabileceğimizi düşünerek yazıyorum. Mesela, 2015 öncesinde AKP’nin halkın teveccühünü kazanan doğru işler yaptığını ve demokratik seçimleri ilanihaye kazanabileceğini iddia edenler “dominant party” kavramını kullanıyorlardı. Bu kuşkusuz bir tek kutupluluk örneğidir. Aslında AKP için ideal duruma işaret eder. Muhtemelen Cumhur İttifakı kurulduğunda murad edilen de buydu. Putin’in Rusya’da kurduğuna benzer, oy oranı %60’ın altına düşmeyen ve muhalefetin parçalı, umutsuz ve gündem belirleme yeteneğinden yoksun olduğu bir durum amaçlanıyordu. Bu proje 2017 referandumunda hızlıca çöktü ve ardından İYİ Parti’nin kurulması, CHP desteğiyle meclise girmesi ve Millet İttifakı’nın güçlenmesiyle birlikte son buldu. Yani Waltz’un tahmini Türki siyasetinde kısa zamanda gerçekleşti. 15 Temmuz sonrası oluşan OHAL şartları ve hükümetin bütün denetim mekanizmalarından kendisini kurtararak izlediği hoyrat politika, yeni ittifakların önünü açtı ve çift kutupluluk geri döndü.
Çift kutupluluğun gerçekten de terbiye edici bir tarafı var. Kutup içindeki ülkeler boğucu bir gerçekçilik ile birlikte yaşamak zorundalar çünkü aski halde hayatta kalma durumlarını kaybederler. Uluslararası sistemin anarşik bir doğası olduğunu burada not edelim. Yani egemenlik sahası ihlal edilen devleti korumak için oluşturulmuş, bütün devletlerin üst bir otorite olarak kabul ettiği bir jandarma gücü yok. Bunun için, devletler bir kutup içinde olmak ve kutbun diğer devletleriyle eşgüdüm içinde hareket etmek zorundadırlar. Büyük veya küçük olsun herhangi bir devletin attığı maceracı bir adım bütün ittifakı riske atabilir. Yani zincirin halkaları gibi birbirine bağlanmış devletleri topyekün bir savaşa sokmak yerine daha muhafazakar bir politika uygulanır çünkü hayatta kalmak her şeydir. 1956 yılında yaşanan Süveyş krizi buna iyi bir örnektir. İngiltere, Fransa ve İsrail tarafından tertip edilen ve Süveyş Kanalı’nı ele geçirmeyi amaçlayan askeri operasyon önce Sovyetler Birliği’nin tepkisine sebep olmuş ardından da ABD müttefiklerini çekilmeye zorlamıştı. Yani revizyonizm sadece karşı taraftan değil aynı zamanda mensubu olduğu ittifak sisteminden de baskı görmenizi beraberinde getirebilir.
Türkiye’de muhalefetin 2019 yerel seçimleriyle birlikte uygulamaya geçtiği ittifak stratejisi aslında çift kutupluluğun ruhuna gayet uygundu. Uluslararası sistemin anarşik olmasına benzer şekilde Türkiye’nin de bir hukuk devleti olduğunu iddia edemeyiz. Yani güçsüz olanın yasal garantilerle hayatta kaldığı bir sistem yerine iktidarın kendi ihtiyaçlarına göre seferber ettiği bir iktidar gücünden bahsetmekten çekinmiyorum. Dolayısıyla, muhalif grupları koruyabilecek olan şey bir devletten ziyade onların AKP liderliğindeki kutbu dengeleyebilecek bir karşı kutupta birleşmeleriydi. Öyle de oldu. Ve muhalefet partileri geçtiğimiz iki buçuk yıl içinde, çift kutuplu sistemin gerektirdiği bütün vazifeleri olabildiğince yapmaya çalıştılar. Bu dönemde, partiler ideolojik veya kimliksel vurgulardan kaçındılar, ittifak ortaklarını rahatsız edebilecek söylemlerden uzak durdular ve birbirleriyle olan farklılıkları yerine ortaklıklarını vurgulamaya gayret ettiler.
Muhalefetteki bu kararlı ve tutarlı duruş, ekonomiyi ve hayatın birçok diğer alanını idare etmekte zorlanan AKP hükümetinin beceriksizliğiyle birleşince araştırma sonuçları hükümet aleyhine değişmeye başladı. Soğuk Savaş’ın bitiminde rekabetin geleceğine, pür materyal güç değil ülkelerde yaşayan insanların kendi devletlerini ve öteki devletleri algılama biçimi etkili olmuştu. Hatta Gaddis Soğuk Savaş kitabında, Vietnam Savaşı’nı protesto eden Amerikalıların ve Polonya gibi bir demir perde ülkesinden seçilen Papa’nın ilişkileri nasıl dönüştürdüğüne özellikle değinir. Yani çift kutuplu dünya aslında insanların elitlerle kurduğu ilişkinin değişmesiyle son bulmuştur. Türkiye’de de olan biten buydu. Muhalefetin yönetme ve bir arada durma iradesi seçmeni cezbetmeye başlamış ve AKP’nin sorunları çözme kapasitesi ile MHP’nin hamasi milliyetçiliği sorgulanır hale gelmişti. Böylece çift kutupluluğu hükümetin mağlubiyetiyle son bulacağına ve çok kutuplu sistem olarak değerlendirilebilecek parlamenter sisteme geçişe dair inançlar artmıştı.
Ne var ki, 2021 yılının Eylül ayından itibaren bu iyimserlik muhalefetin kurduğu karşı kutbun da içeriden çatırdamasına ve gevşemesine sebep oldu. Henüz AKP’yi mağlup etmeden onun mağlup olduğuna dair inanış, disiplini bozdu ve muhalefet içindeki aktörlerin statükodan çıkarak kendi revizyonist ajandasına dönmesine sebep oldu. Yani hayatta kalmak bir mesele olmaktan çıktı, iktidar muhalefetin hayatına kasteden bir kabus olma niteliğini yitirdi ve daha çift kutuplu yapı bozulmadan çok kutuplu bir yapı varmışçasına revizyonist söylemler ve politikalar uygulanmaya başlandı. 2022 Ocak ayı itibariyle, araştırma sonuçları gevşemiş muhalefetin varlığını teyit ediyor ve iktidarın yeniden canlandığını söylüyor. Erdoğan’a karşı ceketimizi bile assak kazanırız diyenlerin muhaliflere maliyeti bu oldu. Böyle devam ederse Waltz haksız çıkacak. Heyula gibi karşısında dikilen agresif bir kutup varken bir arada durmak yerine daha da gevşeyen ilk örnek olarak tarihe geçmemize çok az kaldı.
Fotoğraf: Oladimeji Odunsi