Daktilo 1984Daktilo 1984
    • Hakkımızda
    • İletişim
    • E-Bültene Abone Ol
    Facebook Twitter Instagram Telegram
    Twitter Facebook YouTube Instagram WhatsApp
    Daktilo 1984Daktilo 1984
    Destek Ol Abone Ol
    • İZLE
      • Çavuşesku’nun Termometresi
      • Varsayılan Ekonomi
      • 2’li Görüş
      • İki Savaş Bir Yazar
      • Yakın Tarih
      • Mayhoş Muhabbetler
      • Tümünü Gör
    • OKU
      • Yazılar
      • Röportajlar
      • Çeviriler
      • Asterisk2050
      • Yazarlar
    • DİNLE
      • Çerçeve
      • Zedcast
      • Tuhaf Zamanların İzinde
      • SenSensizsin
      • Tümünü Gör
    • D84 FYI
      • Hariçten Gazel
      • Avrupa Gündemi
      • ABD Gündemi
      • Altüst
    • D84 INTELLIGENCE
      • Kitap Yorum
      • Göç Sorunu
      • Başkanlık Sistemi Projesi
      • Devlet Kapasitesi Liberteryenizmi
      • Herkes için Siyaset Bilimi
      • Yapay Zeka
    Daktilo 1984Daktilo 1984
    Anasayfa » Molozlar ve Horozlar Arasında Sıkışmış Toplum
    Yazılar

    Molozlar ve Horozlar Arasında Sıkışmış Toplum

    Aydan Gülerce6 Mart 20237 dk Okuma Süresi
    Paylaş
    Twitter Facebook LinkedIn Email WhatsApp

    [voiserPlayer]

    Türkiye hep bir kronik depremler ve krizler ülkesi idi zaten. Sözcüklerin hem düz hem de mecazi anlamlarında. Son zamanlarda yaşadığı dünya ölçeğinde büyük depremleri ve başta siyasetteki olmak üzere, türlü krizleri ile koca bir “enkaz ülke” oldu şimdi.

    Krizleri fırsata dönüştürmek çok duyulmuş bir sözdür. Fakat bu, toplumda genellikle iş, finans veya ekonomi dünyasında girişimcilik bağlamında kullanılır. Çoğunlukla da “talihsiz” veya “aleyhte” gibi duran koşulları (başkalarını istismar pahasına bile olsa) kendi lehine dönüştürme uyanıklığını çağrıştırır. Yani çıkarcı ve olumsuz anlamdaki bir pragmatist araçsalcılığa işaret eder.

    Nitekim 11 ildeki depremin hemen akabinde, salt temel barınma gereksinimi açısından bile, fırsatçılar anında türedi. Evinden olup büyük şehirlere göç edenlerin artan talepleriyle birlikte konut fiyatları iyice tırmandı. Yerini yurdunu terk etmek istemeyen depremzedelerin çadır ve diğer elzem taleplerini üçüncü haftaya girerken bile halâ karşılamayan en büyük fırsatçıların ise Kızılay gibi kamu kurumları olduğu anlaşıldı. İktidar, depremin yarattığı büyük felaketi zaten sallanmakta olan koltuğunu sağlamlaştıracak bir fırsata dönüştürmeye girişti.

    Bir yandan her zamanki popülist siyaset mühendisliğini sürdürdü. Diğer yandan lâyıkıyla yapılamayan arama-kurtarma işlemleri dahi bitmemişken, kepçelerle enkaz kaldırmalara ve yeni inşaat ihalelerine başlandı. Zaten kamunun talebine arz edilmeyip rantsal amaçla boş tutulan konutlar veya başka makul çözümler dururken üniversite yurtları boşaltıldı. Asbestli molozlar tarım arazilerine döküldü. “İstanbul’u taşımak” dahil, pek çok ilde yeni rantsal inşaat ekonomisi fırsatları konuşulmaya soyunuldu.

    Listeyi uzatmak gereksiz. Bu toplumun iyi yönetilemediği konusunda iktidar veya muhalefet yandaşı hemen herkes esasen ve uzun zamandır hemfikir. Fakat ülkeyi kurumsal siyasetteki iktidar ve muhalefet partileri ile tüm toplumun birlikte yönettiği konusunu ise, demokratik yurttaşlık görevlerini yerine getirmek ve haklarının takipçisi olmak şöyle dursun, hala tahayyül bile edemeyen çok insan var.

    Kesin olan şu ki, Türkiye bir yandan bizzat yerinde bilfiil veya uzaktan, sosyal medya veya TV kanalları aracılığı ile tanıklık ederek son derece derin bir ızdırabı ve çöküntüyü paylaşıyordu.

    Diğer yandan da ülkenin acı gerçekleri karşısında bile yeterince empatik olamayan bazı siyasetçileri izliyordu. Çünkü onlar da, zaten yıkılmak üzere olan iktidarın TAS (Tek Adam Sistemi) devlet yönetimini, halka “tereciye tere satarcasına” şikayet etmesini biliyorlardı ancak. Sadece iktidara yüklenerek ve üstlerinden kendi muhalefet ediş sorumluluklarını da atarak, “kazanacak CB adayı” gibi siyasi açmazlar, MV koltuk ve oy hesapları yaparak, demokratik siyasetten ne anla(ma)dıklarını sergiliyorlardı.

    Siyaset sahnesinde Cumhuriyet’in 100. yıl seçimi yaklaşırken, halkın muhalefetten olan kronik “kurtuluş” umutları iyice artmıştı. Dahası, özellikle de Millet İttifakının Altılı Masayı kurarak ve açıkça da “ülkeyi bu bataklıktan biz çıkarıp, yeniden demokrasi inşa edeceğiz” vaatleri üzerine beklentiler yükselmişti. Hatta bunu, hem “tek adam CB ve hükümetsiz sistemini yıkıp yerine, liyakatli ekip işi yönetim anlayışını, hem de nezaketli, saygılı, karşılıklı güvenli ve temiz ahlaklı siyaset tarzını getireceğiz” demeleri üzerine iyice tırmandırmış idi.

    “Di’li geçmiş zaman” kullandım. Zira umutları, sabrı ve dayanma gücü adamakıllı tükenmiş bu toplumda gündeme, Millet İttifakına ve milletin bu naif ve iyimser umuduna Akşener eli ile vurulmuş olan darbe yerleşti.  Oysa, siyasetin yüzey(sel) tabakasında görülen bu son durum tipik bir “yapay kriz”. Yani, hala muhtelif “amatör arabuluculuk görüşmeleri” ve “uzlaşma veya ayrışma çağrıları” ile mekik dokunup, liderler tekrar bir araya getirilince türlü yorumcular bu mesele sanki yara bandı gibi çabalarla tamir edilebilirmiş gibi varsayılabiliyor. 

    Böylece yine ilk başvurulan, Türkiye’nin kolektif demokratik özne-öncülünün kronik ilkel inkar savunma mekanizması. Sıcak toplantının sonunda ne çıkarsa çıksın, önümüzdeki günler hatta yıllar hakkında biraz fikir veriyor. Açıkçası, burada, yani o sonuçtan önce çıkacak yazımda, diyeceklerimi geçersiz kılmıyor.

    Başka bir anlatım için, deprem söylem ve metaforlarının dillere egemen olduğu şu günlerde işe yarayabilir: Zira yer kabuğunun üst/lider düzlemindeki bu çatlak, çok derinlerdeki siyasî kültürel tektonik ve en az iki eksenli yarılmasının, tarihsel devlet nizamının “dönemsel darbeci” faylarının dipten vuran bir sallamasının ifadesi. Yani kaç yılda bir ve ne kadar düzenli yinelendiği ayrı mesele. Fakat hangi hazırlayıcı koşullarda olacağının öngörülebilir ve önlem alınabilir olması apayrı mesele.

    Şu son olan bitenlerin de yine iktidarın işine yaracağından neredeyse emin olan, zaten “doğarken kaybetmeye” alışmış, arabesk kültürlenmesi baskın halk kesimlerinin kafası iyice karıştı. Midesi bulandı, tribünlerden çıkan uğultularla endişesi yine körüklendi. Hem yurt içinde, hem yurt dışında izleyenler muhalefetten bir “altın vuruş” beklerken, çok büyük hüsran yaşıyor.

    Tabii ki, Türkiye’nin nasıl bir tarihsel-toplumsal-kültürel gerçekliğe tekabül eden bir toplum olduğunu uluslararası camia da artık kolay kavrayamıyor. Akademik yazındaki tartışmalar veya uluslararası diplomatik ilişkiler bir yana, en son çarpıcı örnek yine güncel deprem vesilesiyle geldi: Bizimkilerin “yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesinden çoktan sapmış olduklarını bildikleri için dünyanın dört bir yanından kendi kamusal kurumlardan çok daha çabuk gelen yardımlara şaşırmaları ayrı hikaye. Fakat esas önemlisi ve daha dokunaklısı veya acıtanı ise “yabancı” arama-kurtarma ekiplerinin çökükler altında halâ canlı ve umutla bekleyenler varken bölgeye enkaz toplama kepçelerinin dalmasını havsalaları almayıp ülkeden ayrılmak zorunda kalmaları oldu.

    Elbette kendine yardım etmekten aciz veya etmek istemeyen hiç bir bireysel veya kolektif özneye başkaları da alışılmış mantık veya olağan yöntemlerle ulaşamazlar. Çünkü artık bu tablo, daha önce başka mecralarda yazıp “uyarmış” olduğum gibi, kolektif karakter altyapısı sınırda/borderline olan toplumun bu son doğal depremler, siyasî darbeler ve kültürel tektonik hareketler ve yönetemediği krizler ile tam bir “şizoid toplum”a dönüştüğünün resmidir.

    Yine uzunca zamandır ülkedeki entelektüel ve siyasi medyatik tartışmalarda oldukça sığ toplumsal analiz ve sığ siyasi retorikler ile olumlanan “kutuplaşma” söylemi ile derin yarılması sürekli popülizmle kaşınmış ve “otoriteryen” diye diye azdırılmış bu toplum, artık lime lime ve paramparça.

    Velhasıl, ülkede her yer moloz, her yer çöplük, ne yazık ki. Hiç bir horoz da sadece kendi çöplüğünde filan değil, her yerde ve köşede; şafak vakti falan değil, sabah akşam ötüyor. Böylece zaten halkın bir yandan TAS ile tepesinin tası atarken, daha küçük bir insansever, gezegensever, çağdaşlıksever, yaşamsever ve barışsever kesimde de şafak attıkça atıyor.

    Tabii başlıkta da kullandığım “horoz” ifadesi “eril zihniyeti” işaret ediyor -ki bunun cinsiyetle filan hiç ilgisi yok. Nitekim, bugün kurumsal muhalefette epeydir sismik sinyalleri alındıktan sonra nihayet patlak veren (bu halkın çok iyi tanıdığı “vurdum mu oturturum” tipi) “Babalık darbe”, aynı eril siyasi taktikleri bırakamayan  bir kadın siyasi liderin eli ile geldi. Yani, en başından beri “yerli ve milli” söylemli Cumhur İttifakının AKP+MHP tabanlarından oy devşirip Millet İttifakına taşırım demiş, “ideolojisiz, ilkesiz ve sözde yeni” pragmatist araçsalcı siyaset yapan İYİP liderinin.

    Fakat, anketler İYİP taban oylarının, tıpkı park yerindeki araç deposundan çekilen akaryakıt gibi, AKP veya MHP alerjili ve  kentli modern CHP seçmeninden olduğu anlaşılınca, ne olacak şimdi deniliyor.

    Bu ülkede artık, yani ne yeraltındaki beylik veya dünyalık, ne yer üstündeki Babalık veya devletlik son depremlerden sonra, hiç bir şey eskisi gibi olamaz. Olmamalı. “Kendi ayakları üzerinde özerk durabilmek ve hem büyüyerek, hem küçülerek, özgür yaşamını idame ettirebilmek istiyorsa eğer, halk buna daha fazla izin vermemeli.

    Çünkü ezelî olarak araftaki bu toplumun, şu nihaî ölümcül sıkışmışlığından çıkması için her birey-yurttaş kendi iyi/kötü tarafını seçerek bu hendekten atlayıp toplumun kolektif yarılmasını aşmak zorundadır.

    Bunun için de öncelikle prematüre, panikli, entrikacı ve araçsal rasyonelci siyaset alışkanlıklarını mutlaka geride bırakarak olgunlaşmak zorundadır.

    İktidar veya muhalefet siyasetçilerinin kişisel veya partizan projeleri ve hesapları her ne olursa olsun, Atatürk’e aşık olsun veya nefret etsin, bu kolektif Cumhuriyet toplumu kendi demokrasi-antidemokrasi paradoksundan çıkmak ve kendi özgür seçimini yapmak zorundadır.

    Türkiye’nin tüm toplumsal bileşenleri bu önemli süreçte sorumluluk almak ve büyük krizi çok ciddiye alarak en önemli demokratikleşme fırsatına dönüştürmek zorundadır.

    İronik olarak, öncelikle de aydın/entelektüel kesim “seçkinciliği” bırakıp, maddi ve felsefî anlamda yapı-söküm ve yeniden-inşa için belki de en ideale yakın olanakları sunan bu mevcut enkaz koşulları arasında titizlikle “seçici” olmak zorundadır.

    “Dış/iç gözler” gerçekten de üzerimizde: Kolektif ahlak da nitekim, başta “dışardan”, “gözetleyici”, “pusucu”, “komplocu” ve “parçalayıcı” sanılan gözlerin (dış ötekiler) ve “içerde bünyeye yabancı madde” gibi algılanıp dışına atmak için yoğun savaş verilen, enerji ve kaynak tükettiği “unsurların”, temel güven ve huzur ile “içe alınması” ile oluşmaya başlar. “Kolektif vicdan” ve demokratik sorumlu, saygılı, adil, çoğulcu, eşitlikçi, özgürlükçü ortak yaşam ancak böyle bir “içselleştirme” ve “bütüncül özneleşme” ile gelişir.

    L1 Siyaset
    Paylaş Twitter Facebook LinkedIn Email WhatsApp
    Önceki İçerikEkonomi Gündemi: Büyüme ve Enflasyon Rakamları
    Sonraki İçerik Muhalefet Seçimde Nasıl Birleşir | Çavuşesku’nun Termometresi #148

    Diğer İçerikler

    Yazılar

    Yatırım mı Sömürü mü?: ABD ve Ukrayna Arasında Tartışmalı Maden Anlaşması

    14 Mayıs 2025 Cem Özen
    Yazılar

    Abdülhamid ve Sherlock Holmes

    12 Mayıs 2025 Umut Dağıstan
    Videolar

    Parlamenter Sistem Nasıl Geri Gelecek? | Çavuşesku’nun Termometresi #252

    8 Mayıs 2025 Melis Konakçı, İlkan Dalkuç ve Burak Bilgehan Özpek

    Yorumlar kapalı.

    Güncel İçerikler

    Yatırım mı Sömürü mü?: ABD ve Ukrayna Arasında Tartışmalı Maden Anlaşması

    14 Mayıs 2025 Yazılar Cem Özen

    Dünya Gündemi: Trump’ın Körfez Turu, ABD-Çin Ticaret Savaşlarında Geçici Ateşkes

    13 Mayıs 2025 Bültenler Bahadır Çelebi

    Abdülhamid ve Sherlock Holmes

    12 Mayıs 2025 Yazılar Umut Dağıstan

    ABD Gündemi: Trump’ın İlk 100 Günü, Sol Muhalefet Meydanlarda, Kamuda Tasfiyeler, Mineral Anlaşması

    10 Mayıs 2025 Bültenler Emrullah Özdemir

    E-Bültene Abone Olun

    Güncel içeriklerden ilk siz haberdar olun




    Archives

    • Mayıs 2025
    • Nisan 2025
    • Mart 2025
    • Şubat 2025
    • Ocak 2025
    • Aralık 2024
    • Kasım 2024
    • Ekim 2024
    • Eylül 2024
    • Ağustos 2024
    • Temmuz 2024
    • Haziran 2024
    • Mayıs 2024
    • Nisan 2024
    • Mart 2024
    • Şubat 2024
    • Ocak 2024
    • Aralık 2023
    • Kasım 2023
    • Ekim 2023
    • Eylül 2023
    • Ağustos 2023
    • Temmuz 2023
    • Haziran 2023
    • Mayıs 2023
    • Nisan 2023
    • Mart 2023
    • Şubat 2023
    • Ocak 2023
    • Aralık 2022
    • Kasım 2022
    • Ekim 2022
    • Eylül 2022
    • Ağustos 2022
    • Temmuz 2022
    • Haziran 2022
    • Mayıs 2022
    • Nisan 2022
    • Mart 2022
    • Şubat 2022
    • Ocak 2022
    • Aralık 2021
    • Kasım 2021
    • Ekim 2021
    • Eylül 2021
    • Ağustos 2021
    • Temmuz 2021
    • Haziran 2021
    • Mayıs 2021
    • Nisan 2021
    • Mart 2021
    • Şubat 2021
    • Ocak 2021
    • Aralık 2020
    • Kasım 2020
    • Ekim 2020
    • Eylül 2020
    • Ağustos 2020
    • Temmuz 2020
    • Haziran 2020
    • Mayıs 2020
    • Nisan 2020
    • Mart 2020
    • Şubat 2020
    • Ocak 2020
    • Aralık 2019
    • Kasım 2019
    • Ekim 2019
    • Eylül 2019
    • Ağustos 2019
    • Temmuz 2019
    • Haziran 2019
    • Mayıs 2019
    • Nisan 2019
    • Mart 2019

    Categories

    • Asterisk2050
    • Bültenler
    • Çeviriler
    • D84 INTELLIGENCE
    • EN
    • Forum
    • Özetler
    • Podcast
    • Röportajlar
    • Uncategorized
    • Videolar
    • Yazılar
    Konular
    • Siyaset
    • Ekonomi
    • Dünya
    • Tarih
    • Kültür Sanat
    • Spor
    • Rapor
    • Gezi
    İçerik
    • Yazılar
    • Podcast
    • Forum
    • Röportajlar
    • Çeviriler
    • Özetler
    • Bültenler
    • D84 INTELLIGENCE
    Konular
    • Siyaset
    • Ekonomi
    • Dünya
    • Tarih
    • Kültür Sanat
    • Spor
    • Rapor
    • Gezi
    Sosyal Medya
    • Twitter
    • Facebook
    • Instagram
    • Youtube
    • LinkedIn
    • Apple Podcast
    • Spotify Podcast
    • Whatsapp Kanalı
    Kurumsal
    • Anasayfa
    • Hakkımızda
    • İletişim
    • Yazarlar
    • İçerik Sağlayıcılar
    • Yayın İlkeleri ve Yazım Kuralları
    © 2025 DAKTİLO1984
    • KVKK Politikası
    • Çerez Politikası
    • Aydınlatma Metni
    • Açık Rıza Beyanı

    Arama kelimesini girin ve Enter'a tıklayın. İptal etmek için Esc'ye tıklayın.

    Çerezler

    Sitemizde mevzuata uygun şekilde çerez kullanılmaktadır.

    Fonksiyonel Her zaman aktif
    Sitenin çalışması için ihtiyaç duyulan çerezlerdir
    Preferences
    The technical storage or access is necessary for the legitimate purpose of storing preferences that are not requested by the subscriber or user.
    İstatistik
    Daha iyi bir kullanıcı deneyimi sağlamak için kullanılan çerezlerdir The technical storage or access that is used exclusively for anonymous statistical purposes. Without a subpoena, voluntary compliance on the part of your Internet Service Provider, or additional records from a third party, information stored or retrieved for this purpose alone cannot usually be used to identify you.
    Pazarlama
    Size daha uygun içeriklerin iletilmesi için kullanılan çerezlerdir
    Seçenekleri yönet Hizmetleri yönetin {vendor_count} satıcılarını yönetin Bu amaçlar hakkında daha fazla bilgi edinin
    Seçenekler
    {title} {title} {title}