Özgür Özel’in bu hafta yaptığı açıklamalar gündemde dalgalanmalara yol açtı. CHP lideri, Fatih Altaylı’ya verdiği mülakatta İmamoğlu’nun tutukluluğun devam etmesi ve seçim zamanı aday olamaması halinde nasıl bir strateji izleyeceklerini kamuoyuyla paylaştı. Mansur Yavaş cumhurbaşkanı, Ekrem İmamoğlu başbakan ve parlamenter sisteme dönüş şeklinde formüle edebileceğimiz plan, bizi aynı anda hem geçen senenin sonbaharına hem de Erdoğan’ın siyasi yasaklı olduğu 2002 yılına geri götürdü.
Kendimize şu soruları sormamız lazım: Daha düne kadar sokak siyaseti yoluyla siyasi iktidarı erken seçime mecbur etmeyi amaçlayan yüksek tempolu muhalefet stratejisi neden bugün AKP’yi söylemsel tehditle pazarlık masasına çekmeye çalışıyor? İmamoğlu serbest kalmazsa şunlar olur demek siyasi iktidara bir mesaj mı? Ayrıca neden şimdi? İmamoğlu dışında plan yok, B, C, D, tüm planlar İmamoğlu diyen anlayış, nasıl oldu da birden İmamoğlu’nun aday olmayacağı bir formülü tartışmaya açtı?
Ekrem Bey’le ilgili kesinleşmiş bir ceza yok. Ama son yolsuzluk operasyonu dahil olmak üzere hakkında açılmış ceza dava ve soruşturmalarından her gün yeni bir şey öğreniyoruz. Mesela geçen haftaki otel görüntüleri sosyal demokrat kamuoyunda bile rahatsızlık yarattı. Bir kamu görevlisi olan belediye başkanı, belediye başkanlık binası dışında bir yerde neden özel toplantılar yapar? Normalde kamu hizmeti, kamu görevlileri tarafından resmi işlemlerle resmi binalarda yürütülür. Tabii belediye başkanları seçilmiş siyasi aktörlerdir. Dolayısıyla politik temsil güçleri var. Ama otel odasında toplantı yapma alışkanlığının pek de makul olmadığı, Ekrem Bey’i daha fazla olağan şüpheli haline getirdiği de açıkça ortada.
Dahası diploma cephesinde de işler iyiye gitmiyor. İstanbul Üniversitesinin gerekçeli kararında yatay geçiş sırasında İmamoğlu’nun geldiği üniversitenin yanlış yazıldığı ve Girne Amerikan Üniversitesinin o tarihte YÖK tarafından tanınmayan bir üniversite olduğu açıkça belirtildi. Tabii son sözü yargı söyleyecek. Ama bu kanıt durumuyla diplomayı geri almak çok zor. CHP’nin resmi söylemi ise hep aynı. Aleyhte hiçbir kanıt yok. Her şey bir kumpas, tüm deliller sahte, tüm tanıklar gizli tanık.
Gelelim Mansur Yavaş’ın cumhurbaşkanı, Ekrem İmamoğlu’nun ise başbakan olduğu formüle. Bu tezi biz daha önce de duyduk. CHP içinde ayrışma olmaması için pek çok siyasi gözlemci bir anlaşma formülü olarak ortaya atmıştı bahsi geçen öneriyi. Yavaş, parlamenter sisteminin devlet adamı niteliği ön plana çıkan cumhurbaşkanı, İmamoğlu ise siyaseten sorumlu ve icraatın başındaki ana aktör olacaktı. Ancak Özel-İmamoğlu ittifakı bu uzlaşma zeminini kabul etmedi. Erken bir önseçim yoluyla İmamoğlu’nun aday olarak ilan edilip Yavaş’ın tasfiyesi bu senenin başında politik bir gerçeklik olarak gündemi belirledi. Ekrem Bey’in tutuklanmasıyla süreç kesintiye uğradı ve bambaşka bir siyasi iklime doğru kaydı muhalefet. Sonuç olarak geçen senenin son baharına dönüş, yani Yavaş ve İmamoğlu’nun aynı anda kazanacağı bir model şüphesiz ki herkesin yararına.
Bu arada ilgili öneri taslağı 2002’deki koşullara benzetiliyor. Gül’ün, siyasi yasaklı Erdoğan yerine başbakan olduğu tarihsel kesitin Yavaş-İmamoğlu ikilisi için de uygulanabilir olduğu düşünülmekte. CHP liderliğine göre Yavaş seçimi kazanıp ülkeyi yönetme iradesini asıl sahibine, yani İmamoğlu’na devredecek. Bu bakış açısındaki temel sorun, Yavaş’ın konumunun Gül’e benzememesiyle ilgili şüphesiz ki. Gül, Erdoğan’ın yedeğiydi. Ama Yavaş İmamoğlu’nun yedeği değil. Yavaş’ın popülerlik düzeyi tutuklanana kadar İmamoğlu’nun üzerindeydi. O günden beri de karşılaştırmalı bir analiz yapılmıyor. Dahası, Mansur Yavaş halktan daha fazla destek alıyorken CHP’nin adayının neden Ekrem İmamoğlu olduğu olgusunun derli toplu bir açıklaması kimse tarafından yapılamadı bugüne kadar?
Ekrem İmamoğlu’nun başbakan olması önerisi ise fiilen milletvekili adaylığı anlamına gelmekte. Diplomanın geri alınamadığı, ceza davalarının ise kesin bir şekilde sonuçlanamadığı bir siyasal ufukta en makul yol, İmamoğlu için meclis temsili seçeneğini devreye sokmak olacaktır. Muhalefetin seçimi kazandığı bir olası gelecekte tutuklu İmamoğlu AYM kararı doğrultusunda TBMM’de göreve başlayabilir. Muhalefetin politik başarısı anayasayı değiştirebilecek kadar güçlüyse parlamenter sisteme dönüş ve İmamoğlu’nun başbakanlığı da mümkün olabilir elbette.
Bu noktada parlamenter sistemle ilgili genişçe bir parantez açmak da yarar var. 2023 seçimlerine giderken muhalefetin başkanlık sistemini yenilemek yerine devasa bir kırtasiyecilik örneği göstererek yeni bir parlamenter sistem mimarisi inşa etmeye çalışması hiç de rasyonel bir tercih değildi. Bu hatırlatma önemli. Çünkü Türkiye’de yürütmeyi güçlendirme eğilimi AKP iktidarından çok daha eskilere dayanıyor. Yani parlamenter sisteminin öngördüğü sistemle bizim siyasal sosyolojik gerçekliğimiz arasında belli ölçüde bir mesafe var. Bu nedenle parlamenter sisteme geçmek sanıldığının aksine hiç de kolay değil. Bir şekilde başarı sağlansa dahi çoğulculuğu destekleyecek siyasi bir kültürün yokluğunda parlamenter modelinin bozulması kaçınılmaz olacaktır. Ama tabii parlamenter sistem, olası bir CHP iktidarına küçük ve orta boydaki muhalefet partilerinin ikna edilmesi bakımından hâlâ oldukça işlevsel.
Sonuç olarak şöyle bir yargıda ısrar edebiliriz: Ana muhalefetin liderlik ettiği genel bir muhalefet stratejisine ihtiyaç var. Bahsi geçen ihtiyacın politik bir başarıda sönümlenmesi için ise çok katmanlı ve nüanslı bir düşünme tarzı olmazsa olmaz nitelikte.