[voiserPlayer]
Geçtiğimiz hafta İYİ Parti Genel Sekreteri Uğur Poyraz’ın yaptığı açıklamalar sıkça tartışıldı. Poyraz katıldığı bir televizyon programında HDP’nin kapatılması gerektiğini düşündüğünü açıkladı. Daha sonra bu sözlerini düzeltmesine ve parti kapatılmasına karşı olduğunu ifade etmesine rağmen gerek muhalefet gerekse iktidarın içinde birçok insan yapılan ilk açıklamayı öne çıkarmayı, ikincisini görmezden gelmeyi tercih etti.
İktidarın bu açıklamalardan niçin memnun olduğunu anlamak kolay. Zira 2019 yerel seçimleri, muhalefetin birbiriyle kavga etmediği ve uyumlu hareket ettiği zaman AKP adayını mağlup edebileceğini gösterdi. Şimdilerde de yayınlanan araştırma sonuçları, iktidarı değiştirme ihtimalinin uzak olmadığını ve bu ihtimalin HDP seçmeninin muhalefete omuz verdiği takdirde gerçekleşeceğini söylüyor. Yani muhalifler, asıl önceliklerini Erdoğan yönetimini mağlup etmek olarak belirlerse ve diğer meseleleri zaman içinde çözülecek tali meseleler olarak görürlerse yapılacak ilk başkanlık seçiminde mevcut yönetime son verebilir. Zaten bu nedenle akşamları televizyonlara çıkan propagandistlerin yaklaşık iki senedir asıl tartışma konusu İYİ Parti ile HDP arasındaki ilişkilerin nasıl seyredeceği. Zamanında Öcalan’a övgüler dizmiş olan ve çözüm sürecinde PKK ile masaya oturulmasını canı gönülden savunmuş olan gazeteciler İYİ Partili siyasetçilere en çok HDP ile ilgili sorular sormayı seviyor. Henüz hiçbir AKP temsilcisinin, muhtemelen Kürt oylarına yönelik pragmatik tavırlarından dolayı, HDP’nin kapatılması ile ilgili bir beyanda bulunmamış olmasına rağmen AKP aparatçığı gazetecilerin ısrarla İYİ Partililerden HDP’nin kapatılmasına yönelik olumlu bir açıklama kapma çabası asıl niyeti ortaya koyuyor. Muhalif ittifak partileri, hem kendi içlerinde hem de birbirleriyle sorun yaşarsa ortak hareket edemez ve Erdoğan’ın karşısında kazanma şansı yüksek bir muhalefet cephesi çıkamaz. Bu noktada, iki hafta önce Erdoğan’ın Öcalan ile Demirtaş arasındaki ayrışmaya dikkat çeken konuşması da önem kazanıyor. Anlaşılan o ki operasyonun tek hedefi İYİ Parti değil. HDP de benzer şekilde kuşatılıyor ve hem kendi içinde hem de muhalefetin diğer aktörleriyle sorun yaşayan bir parti olarak konumlandırılmak isteniyor.
Öte yandan, Uğur Poyraz’ın açıklamalarına muhalefetten de bazı tepkiler geldi. Bu tepkiler ağırlıklı olarak, İYİ Parti’nin merkez sağa yerleşme çabasının kendi hinterland’ını işgal ettiğini düşünen DEVA Partisi’nde siyaset yapan bazı isimlerden geldi. Bu isimler, İYİ Parti’nin milliyetçi karakterini vurgulamanın, kalkınmacı ve demokrat özelliklerine hiç değinmemenin, kendi siyasi gündemlerine olumlu yansıyacağını düşünüyorlar genel olarak. Dolayısıyla, Uğur Poyraz’ın açıklamaları, tıpkı birkaç hafta önce yapılan Nihal Atsız anması gibi, Deva Partili bazı isimler için merkez sağ alanın İYİ Parti tarafından terk edildiği şeklinde algılanıyor. Yani HDP’nin kapatılmasını düşünen bir İYİ Parti’nin afişe edilmesini ve marjinalleştirilmesini kendi oylarını arttıracak bir gelişme olarak görüyorlar.
Bunlar, HDP kapatılmalı söyleminin İYİ Parti açısından sadece olası siyasi sonuçlarını gösteriyor. Muhalif ittifak zayıflayabilir ve DEVA Partisi’nin taarruzlarına daha açık hale gelebilir. Üstelik bu söylemin olumlu bir sonucundan da bahsedebilmek oldukça zor. Diğer bir ifadeyle, tribünlere oynamanın kazandırması gerekiyor ancak İYİ Parti’nin bu tip söylemlerde bulunması onun oyunu arttırmak yerine azaltıyor. İnsanların iktidardan uzaklaştığı ve yanaşacak yeni liman aradıkları hepimizin malumu. Ancak bu uzaklaşma AKP daha az İslamcı veya MHP daha az milliyetçi olduğu için gerçekleşmiyor. Ayasofya’yı ibadete açmış bir AKP’den uzaklaşmalarının veya sabah akşam güvenlik tehditleriyle, beka söylemiyle yatıp kalkan MHP’ye oy vermeyecek olmalarının sebebi İslamcı veya milliyetçi tatminsizlik olamaz. Belli ki insanların keyfi olmayan, kurumsal bir devlet, istikrarlı bir ekonomi ve medeni bir toplum talebi var. Ve bunu vaat eden, onları inandırabilecek güçlü bir partiye oy verme eğilimindeler. Güçlü sıfatını burada bilinçli bir şekilde kullanıyorum çünkü mevcut sistem içerisinde partilerin aldığı oyun bir önem arz etmesi için mutlaka bir ittifak sistemi içinde olmaları gerekiyor. Gerekiyor ki kararsız seçmene iktidarın ışığını gösterebilsinler ve onları çekebilsinler. Bu yüzden, İYİ Parti’nin tribünlere oynamak gibi gözüken açıklamaları, muhalif ittifakı zayıflattığı ve iktidara gelme olasılığını azalttığı için ters bir etki yapıyor. Yani, bu tip açıklamalar siyasi rakipleri sevindirdiği gibi İYİ Parti’ye oy getirmiyor, fayda sağlamıyor. Üstelik muhalif blokun da Erdoğan’a karşı kazanma şansını oldukça düşürüyor.
Eğer bu meselenin siyasi sonuçları ikna edici olmaktan uzaksa, bir muhalefet partisinin kendi tutarlılığı açısından HDP’nin kapatılması konusuna nasıl bakması gerektiğine dair akılcı bir çerçeve çizmek gerekiyor. Elbette bu çerçeveye muhalif olmanın gerekçesini netleştirerek başlamak gerekiyor. Hükümete birçok açıdan muhalif olabilirsiniz. Göçmen karşıtı bir aşırı sağ parti de muhalif olabilir, AKP’yi neo-liberalizmin bekçisi olarak tanımlayan bir sosyalist de. AKP’nin İslam’ın hükümlerini ihlal ettiğini düşünen bir kökten dinci de muhalif olabilir, Kürtlerin bağımsız bir devlet kurmasını arzu eden birisi de. Hatta AKP’nin derin devlet tarafından esir alındığını, dolayısıyla meselenin AKP olmadığını iddia ederek bile muhalif olabilirsiniz. Ancak bu tip muhaliflik ile Millet İttifakı’nın kurduğu cephe birbirinden biraz farklı. Zira CHP ve İYİ Parti, AKP’yi devlet ile özdeşleştirmek yerine Erdoğan’ın kişisel bir rejim kurarak devlet bürokrasisinin otonomisini ve kurumsallığını tahrip ettiğini düşünüyorlar. Yani Erdoğan’ın bizzat devleti ele geçirdiğini ve bunun ortada devlet adına saygı duyulacak bir yapı bırakmadığını iddia ediyorlar. Bu devlet yapısının içinde yürütmeye bağlı kurumlar olduğu kadar yargı kurumları da var. Yani Millet İttifakı yürütme ve yargının aslında birbirinden ayrı erkler olmadığı kabulü üzerinden ilerliyor. Bunun yanı sıra, Millet İttifakı başkanlık sisteminin yasama erkini yani parlamentoyu da etkisizleştirdiğinden şikayetçi ve sistemi değiştirmekten bahsediyor. Zaten hali hazırda AKP ve MHP milletvekillerinden çoğunlukta ve emir komuta zihniyeti içerisinde hareket eden milletvekillerinin olduğu parlamentonun bir anlamı da yok. 320 parlamenterin ayrı ayrı iradesi yerine sadece Tayyip Erdoğan ve Devlet Bahçeli’nin iradesinden bahsetmek daha yerinde olacaktır.
Bu tabloya göre, Millet İttifakı’nın muhalefet çizgisi egemenliğin icra makamlarının tamamen bir tek adam kuşatması altında olduğunu kabul ediyor. Bu yüzden, bu makamların devlet adına aldığı kararların aslında tek bir kişinin adına alındığını varsayarak muhalefet ediyorlar. Bu durum, HDP’nin kapatılması meselesine de nasıl yaklaşılması gerektiğini ima ediyor. İYİ Parti aslında bu imanın farkında ve sürekli olarak etrafında dolaştığı ama bir türlü üzerinde kendini sabitleyemediği bir durum var. Hikayeyi Çözüm Süreci’nden başlatmak aslında kötü bir fikir değil. Zira HDP de HDP’li siyasetçiler de o yıllarda meşru kabul edilen aktörlerdi. Öyle ki, hükümet ile PKK arasında kurulan çözüm masasında onlar da oturuyor, süreç içinde insiyatif alıyorlardı. Süreç devam ederken, PKK ile ilişkileri sorun edilmeyen hatta bu ilişkilerini hükümet lehine kullanması istenen HDP birden bire askıya çekildi. İnanması güç ama bunun sebebi HDP’nin meşru bir siyasi parti gibi davranmak istemesi ve sadece Kürt Sorununa değil ülkenin diğer sorunlarına dair de söz söylemeyi istemesiydi. 7 Haziran seçimlerinde partinin aldığı oy ve Demirtaş’ın etnik siyasetin ötesine geçmeye çalışan siyaseti hükümeti oldukça rahatsız etti. Bugün HDP’lilere yönelik bütün suçlamalar, HDP’nin 7 Haziran başarısından sonra gündeme geldi ve hukuki süreçler başladı. Halbuki, ne HDP yeni kurulmuştu, ne PKK ne de AKP.
Dolayısıyla İYİ Parti, HDP ile birlikte AKP’nin de yargılanması gerekir argümanını, maksimalist bir öfkeden çıkartıp kanun önünde eşitlik ilkesi ile ilişkilendirebilir. Ve Öcalan’a övgü düzen gazetecilerin niçin ödüllendirildiğini barış bildirisi imzalayan akademisyenlerin ise niçin cezalandırıldığını sorgulamanın yolunu açabilir. Aynı zamanda, aynı süreç içinde yer alan HDP’li siyasetçilerin niçin hapiste AKP’li siyasetçilerin ise niçin dışarıda olduğunu anlayamadığını dile getirebilir. İYİ Parti’nin kanun önünde eşitlik ilkesine sığınarak teşhis edeceği bu tutarsızlık, yargı üzerindeki siyaset gölgesine işaret etmesiyle taçlanacaktır. Yani HDP’yi ve HDP’li siyasetçileri cezalandıran bir bağımsız yargı olmadığı gibi AKP’lileri aklayan da yargı değildir. Her iki hükmü de veren tek bir otorite tek bir merkez vardır ve onun da motivasyonu yasalardan veya yargı bağımsızlığından gelmez. Sadece siyasidir. Dolayısıyla, Demirtaş’ı yargılayan da HDP’yi kapatmak isteyen de yargı erki değildir, yürütme erkidir. Bu her türlü milliyetçi söylemin ötesinde daha temel bir soruna işaret eder. O da devletin Erdoğan’ın siyasi ikbaliyle özdeşleşmesidir. Yani bu aktörler ne çözüm sürecinde masum ne de sonrasında suçludurlar çünkü onları değerlendiren kriter cumhuriyet kanunları değil, Erdoğan’ın dönemsel siyasi ihtiyaçlarıdır. Bu gerçek apaçık ortadayken, İYİ Parti’nin alacağı tutum “HDP kapatılmalı” şeklinde olursa bu, beraberinde Erdoğan’ın iradesi dışında, ötesinde, özerk, bağımsız bir yargı ve devlet olduğunun kabulü anlamına gelir ki bu durum Millet İttifakı’nın muhalefet yaptığı cepheyi terk etmesinden farksızdır. Eğer bu yapılırsa, Erdoğan’ın devletin bekasının arkasına gizlediği kendi kişisel stratejisi da kabul edilmiş olur. Dolayısıyla İYİ Parti’nin, Erdoğan’ın devlet ile özdeşleşmesini örtük şekilde onaylayan HDP kapatılmalıdır söyleminden çıkarak AKP ile HDP’ye farklı davranan yargının saygınlığını ve bağımsızlığını yitirdiğini, partileri bağımsız mahkemelerin kapatabileceğini ancak bir siyasi partinin diğer siyasi partileri kapatmasının açık bir hukuksuzluk olduğunu söylemesi gerekir. Bu zemin, HDP’nin kapatılmasına karşı sağlıklı bir mantık silsilesi üzerinde kurulur ve İYİ Parti’yi tutarsızlığa sürüklenmekten koruyabilir. Bu hamle, İYİ Parti’nin kendi çekirdek tabanıyla çatışmadan, yeni seçmenleri kendine çekmesini ve muhalif ittifakı korumasını da beraberinde getirecektir.
İktidarın bildiği tek bir oyun var ve bu oyunu oynuyor. Muhalifleri terörist olarak yaftalamak, muhalefette meşruluk krizi yaratarak onları sadakatlerini ispata çağırmak, toplumu birbirine karşı kışkırtmak ve makbul vatandaşlığın yolunun AKP ve MHP’ye oy vermekten geçtiğini vurgulamak. Yaklaşan seçimler öncesi bu konuları daha sık konuşacağız. Türkiye oldukça gerilecek ve muhalefet partileri adeta kuşatma altına alıncak. Şimdiye kadar birçok testten başarıyla geçen Millet İttifakı bu kuşatmayı yaracak güce sahip ancak AKP’nin topluma artık bir şey vaat edemediğini, tek kurtuluş şansının muhalefeti birbirine kırdırmak olduğunu da akıldan çıkarmamak gerekiyor.