[voiserPlayer]
1529 yılının Kasım ayında İngiliz Parlamentosu kilise mensuplarını doğrudan ilgilendiren üç kanun çıkarttı. Kanunlar, mensupların cenaze ve miras için istedikleri ücretler ile kilise-içi atamalara ilişkin düzenlemeler ve sınırlamalar getiriyordu. Dört yıl sonra 1533 yılının Mart ayında kiliseye yönelik kapsamlı ve radikal eleştiriler içeren Kilise Mensuplarına Karşı Rica (Supplication Against the Ordinaries) çıkarıldı ve saraya gerekli tedbirlerin alınması için gönderildi. 1534 yılı Aralık ayında ise, İngiltere kralını “İngiltere Kilisesinin Yeryüzü üzerindeki Tek ve En Üstün Başı” olarak ilan eden Üstünlük Kanunu (Act of Supremacy) çıkartıldı. Bu son kanunla İngiliz Kilisesi Roma Katolik Kilisesi’nden tamamen ayrılmış oldu. Takip eden yıllarda Kilise’nin teolojik öğretileri ve ritüellerine ilişkin de düzenlemeler yapıldı. İngiliz dini ıslahatını (reformasyon) başlatan itici güç ne idi? Ve ıslahatın takip ettiği tarihi seyri hangi etmenler şekillendirdi?
David G. Newcombe’un Henry VIII and the English Reformation başlıklı kitabı bu sorulara cevap arıyor. Kitaba göre dini ıslahatın itici gücü, çok net bir şekilde, dönemin İngiltere kralı 8. Henry’nin, Tudor hanedanlığının devamını sağlayacak bir erkek çocuk istemesiydi. Henry’nin ilk eşi Catherine bilindiği kadarıyla altı kez hamile kalmıştı, ancak bu hamileliklerden sadece bir kız çocuğu, geleceğin İngiltere kraliçesi Mary, hayatta kalabilmişti. 8. Henry Catherine’den boşanmak istedi. Ancak Roma’nın özel izni gerekiyordu. Roma bu özel izni vermeyince, 8. Henry 1529 yılında İngiltere parlamentosunu topladı ve İngiliz dini ıslahatına evrilecek süreci başlattı. Henry takip eden yıllarda da kritik müdahelelerde bulunarak ıslahatın seyrini kolaylaştırdı ve hızlandırdı.
Kralın erkek çocuk saplantısı İngiliz dini ıslahatının itici gücü iken, sürecin tarihi seyrini etkileyen etmenler arasında en önemlisi bütün Kıta Avrupasını sarsan benzer dini ıslahat hareketleri ve bu hareketlerin taleplerinin İngiltere’de de taraftar bulmasıydı. İngiltere tarihinde de radikal dini ıslahat talebinde bulunanlar olmuştu ve bu isimlerden en önemlisi John Wyclif’ti. Üstelik Wyclif’in Lollardlar olarak bilinen takipçileri onaltıncı yüzyıla kadar varlıklarını yeraltında da olsa devam ettirmişlerdi. Lollardlar dini ıslahatın doğal toplumsal destekçileriydi. Islahatçıların Kilise içinden de destekçileri olduğu gibi, Kilise dışından da destekçileri vardı. Mesela, 1529 yılında toplanan ve Kiliseye karşı üç kanun çıkararak, dini ıslahatın kapısını açan parlamentonun açılışını yapan isim Ütopya yazarı hümanist filozof Thomas More’dan başkası değildi.
Wyclif’in ıslahat talebinde bulunduğu ondördüncü yüzyıldan farklı olarak, onaltıncı yüzyılda devletin Kilise’ye karşı harekete geçmesini destekleyecek politik olarak güçlü çevreler vardı: kralın Catherine’den boşanması için atılacak her adımı destekleyecek Anne Boleyn ve destekçileri gibi… Ancak ıslahatçıların gücünün mutlak olmadığını, Henry’nin işine geldiği kadarıyla etkinlik gösterebildiklerini, Roma Katolik Kilisesi’nden ayrılmak istemeyenlerin de hem siyasi olarak hem de toplumsal olarak güçlü olduğunu not etmemiz gerekir. İngiliz dini ıslahatının seyrini bu iki birbirine zıt grubun mücadelesi belirledi ve muhafazakar kesimin gücü sayesinde İngiliz protestanlığı Kıta Avrupa protestanlığı ile karşılaştırıldığında nispeten daha sınırlı kaldı.
İngiliz dini ıslahatının seyrini başından sonuna kadar etkileyen ikinci önemli etken ise Batı Avrupa jeopolitiğiydi. Roma Katolik Kilisesinin 8. Henry’ye Catherine’den boşanmak için izin vermemesinin teolojik sebebi yanında önemli bir jeopolitik sebebi de vardı. Dönemin İspanya kralı ve Kutsal Roma İmparatoru Charles, Henry’nin boşanmak istediği Catherine’in öz be öz yeğeniydi (kızkardeşi Castille Kraliçesi Joanna’nın oğlu). Charles, Katolik Kilisesi’nin Avrupa’yı kasıp kavuran Protestan hareketlere karşı en önemli destekçisiydi, ki 1521 yılında Worms Meclisini toplayan ve bu mecliste Martin Luther’i sapkın/heretik ilan ederek, görüşlerinin kabulünü, savunulmasını ve yayılmasını yasaklayan Charles’dı. Daha da önemlisi Charles’ın doğrudan Roma’yı tehdit edebilecek askeri bir gücü vardı. Hatta Henry’nin boşanma talebine cevap beklediği dönemde Papa, Charles’in doğrudan kontrolü altındaydı. Catherine, Charles’in teyzesi olmasaydı ve Papa daha hür hareket edebilseydi, muhtemelen Henry’ye istediği izni verecek ve İngiliz dini ıslahatı belki de hiç gerçekleşmeyecek veya daha ileri bir tarihte çok daha farklı bir tarihi seyir izleyecekti.
Henry VIII and the English Reformation İngiltere tarihinin kritik bir dönemine ışık tutuyor. Nitekim yazar kitabını söz konusu döneme ilişkin tarih yazını içerisine yerleştiriyor ve özellikle İngiliz dini ıslahatını salt yukarıdan devletin bir girişimi olduğunu veya aşağıdan tabandan yükselen bir taleple gerçekleştiğini iddia eden karşıt tezleri eleştiriyor. Kitabın sunduğu tez ise varolan bu iki zıt tezin başarılı bir sentezi. Bu sentezle kitap teleolojik bir anlatı yapmaktan kaçınıyor. Diğer bir deyişle kitap ele aldığı tarihi olayı kaçınılmaz olarak gerçekleşen bir olay olarak değil, siyasi ve toplumsal aktörlerin içinde oldukları özel koşullarda aldıkları kararların neticesi olan bir olay olarak inceliyor.
Kitabın ele aldığı dönem İngiliz tarihi içerisinde kısa bir dönem olsa da, son derece karmaşık bir dönem. Ayrıca konuyu tam olarak anlayabilmek için de temel düzeyde de olsa Hristiyan teolojisi ve hukuku bilgisi gerekiyor. Kitap gerek tarihi detay niteliğinde bilgileri, gerekse Hristiyan teolojisi ve hukuk bilgilerini daha büyük sürecin bir parçası olarak ve anlatının takibini zorlaştırmayacak şekilde olabildiğince sade bir üslupla veriyor. Ancak konunun tam anlamıyla derinlemesine bir ele alınışı olduğunu iddia etmek çok zor. Bu haliyle de sadece bir giriş kitabı niteliğinde…
Çağrışımlar
İngiliz dini ıslahatının gerekçeleri Kilise’ye ve mensuplarına yönelik yolsuzluk, yetersizlik ve görevi kötüye kullanma ve benzeri rahatsızlıklardı. Ancak, yazarın da belirttiği üzere, bu rahatsızlıklar yeni değildi. Hatta bu ve benzer rahatsızlıklar Kilise içinde de tartışılıyor ve etkin olmasa da zaman zaman ıslahat girişimlerine konu oluyordu. Henry’nin önayak olduğu ve İngiliz parlamentosunun yaptığı girişimi alışılmamış kılan Kilise-dışı bir kurumun, devletin, Kilise’nin tarihi olarak özerk olan alanına doğrudan müdahalesiydi. Bu müdahale ile aslında Hristiyan teolojisinde varsayılan, Tanrı’nın iki kılıcı arasındaki denklik, İmparator ve Papa denkliği, veya Devlet ve Kilise denkliği, tamamen birincisi lehine bozuluyordu. Böylelikle devlet, nihayetinde kendi sınırları içerisinde hayatın her alanı ile alakalı düzenleme yapma hakkını veya o sınırlar içinde mutlak hakimiyetini (absolute sovereignty) ilan edeceği yola girmiş oluyordu.
Mutlak hakimiyet iddiasıyla devlet kendi sınırları içerisinde dinin ne olduğu ve ne olmadığı ile siyasetten ekonomiye insan hayatının farklı alanlarında oynayacağı/oynaması gereken rol veya rolleri de belirleme hakkını ve yetkisini iddia ediyordu. Ve elbette takip eden yüzyıllarda devlet sadece İngiltere’de değil, bütün Avrupa ve dünyada, bu hakkı ve yetkiyi sonuna kadar kullanacak ve dinin alanını kendi elleriyle çizecekti. Dolayısıyla, ironik gelse de, gelecekte devletin sekülerleşmesi olarak da isimlendirilecek süreç devletin dini ıslahat girişimi ve müdahelesiyle başladı. Bir çok ülkede de devletin sekülerleşmesi dinin ıslahatı ile paralel olarak gerçekleşti. Özellikle Müslüman dünyada…
Modern devlet nerede inşa edilirse edilsin, inşacıların elinde dine ne olması gerektiği konusunda hazır bir şablon yoktu. 8. Henry dönemi ve sonrası İngiltere’de olduğu gibi ülke-içi siyasi güç mücadelesi, bu mücadeleye dahil olan grupların nisbi gücü, jeopolitik dalgalanmalar dahil bir çok etmen dinin devlet ve devlet-dışı alanlardaki konumunu etkiledi, şekillendirdi. Aslında dinin devletle olan ilişkisi ve daha geniş alanlardaki rollerine ilişkin mücadele halen daha devam ediyor ve bir süre daha devam edecek. Nihai neticeyi ise kısa vadede tarafların örgütlülüğü, mücadeleciliği, fanatikliği ve kaynakları ile daha uzun vadede ise sosyo-ekonomik yapı şekillendirecek.