İlahiyatçı Prof. Mustafa Öztürk’ün Geleneksel İslam’ın Kritiği isimli kitabı, İslam geleneğini Tarihselci bir perspektifle değerlendiren bir yapıt olarak karşımıza çıkmaktadır. Mustafa Öztürk bu kitabında, uzun süredir üzerine çalıştığı tartışmalı konular hakkında yazdığı makaleleri bir araya getirmiş.
Kitapta işlenen konularda hem Geleneksel İslam anlayışını temsil eden Sünni teolojiye hem de diğer modernist İslam yorumlarına çeşitli eleştiriler getirilmektedir. Mustafa Öztürk bu kitabında Sünni teolojiyle hesaplaşılması ve tarihselci bir yaklaşımla yeni bir din anlayışının geliştirilmesi gerektiğini savunmaktadır. Bu yazımda Tarihselcilik düşüncesinin temel hatlarını, Mustafa Öztürk’ün Tarihselcilik anlayışını ve Geleneksel İslam’ın Kritiği kitabının Mustafa Öztürk’ün çalışmalarındaki yerini tartışmak istiyorum.
Tarihselcilik Kavramının Tarihi
İlahiyat alanındaki Tarihselcilik kavramını, tarih felsefesindeki, tarihin bir kurala göre işlediği düşüncesini yansıtan Historicism kavramından ayırmamız gerekmektedir. Tarih felsefesindeki bu kavramın Türkçeye Tarihselcilik olarak çevrilmesini uygun bulmayan Mete Tunçay, Karl Popper’in Açık Toplum ve Düşmanları kitabını Türkçeye çevirirken bu kelimenin yerine “Tarihsicilik” çevirisini önermiştir.[1]
İlahiyat alanında Tarihselci metot, geleneksel yöntem tarafından tarihüstüleştirilen tüm ön kabullerin tarihselleştirilerek tekrar yorumlanmasını ifade eder. Aslında din fenomeninin tarihselleştirilerek incelenmesi, dinler tarihi, din sosyolojisi gibi sosyal bilimlerde doğal bir kabul olarak karşımıza çıkmaktadır. Oryantalist İslam tarihçilerinin bakış açısı da bu duruma uygundur. Ancak bu metot İslam ilahiyatçıları için yeni bir fikirdir.
Sünni İslam anlayışında kabul gören Kur’an-ı Kerim’in mahluk olmadığı inancı gereği, onun ezelden beri var olduğuna inanılır. Bu sebeple, geleneksel yorumlara bağlı kalan din bilginleri ayetlerin tarihsel şartlar içinde indiği görüşünü kabul etmemiştir.[2]
Aslında dini hükümlere dair tarihsel yaklaşımlar, özellikle modern dönemde, bazı ulema ve fikir insanlarında parçalı bir şekilde görülebilmektedir. Meşrutiyet döneminde Musa Carullah, Mansurizade Said, Ziya Gökalp gibi isimler, tarihsel bir perspektifle yeni yorumlar geliştirmiş ve medeni kanunun zeminini hazırlamıştır.[3] Mısırlı din bilgini Nasr Hamid Ebu Zeyd’in tarihsel bir yaklaşımı yansıtan tefsir metodu bu alanda bir çığır açmıştır.[4] Ancak tüm bu birikim sistemli olmaktan uzak bir görüntüye sahiptir.
Tarihselciliği sistemli bir metodoloji olarak sunan ilk isim Pakistanlı din bilgini Fazlur Rahman olacaktır. Fazlur Rahman’ın 1965 yılında çıkan Tarih Boyunca İslami Metodoloji Sorunu eseri epey ses getirmiştir.[5] Fazlur Rahman’ın fikirleri Post-İslamcılığın tüm dünyada yayıldığı 1990’lı yıllarda Türkiye ilahiyatında da yankı uyandırmış ve gündemden düşmemiştir. Ancak doksanlı yılların sonunda yaşanan 28 Şubat darbesi ve 2002 yılında gelen AKP iktidarı bu tartışmaların kitleselleşemeden bitmesine neden olmuştur.
Türkiye’de tarihselci görüşleri tekrardan gündeme getiren isim Mustafa Öztürk olacaktır. Mustafa Öztürk kendine has bir fikir insanı olarak televizyonda, internette; gazete yazılarıyla, kitap ve makale yayınlarıyla tanınan bir figüre dönüşmüştür. Üretkenliği, güçlü hitabeti, alanına hakimiyeti ve orijinal fikirleri Mustafa Öztürk’ü dinlenen ve tartışılan bir ilahiyatçıya dönüştürmüştür.
Mustafa Öztürk’ün Tarihselcilik Anlayışı
Mustafa Öztürk’e göre kutsal metin bir kitaptan ziyade bir hitaptır. Bundan dolayı her ayetin bir muhatabı, bir iniş sebebi ve kendi bağlamı vardır. Ayetler bağlamlarından koparılmadan, ilk muhatabın anladığı şekilde değerlendirilmelidir. Ayetlerin asıl maksadı anlaşıldıktan sonra inananlar için günümüze ne söylediği daha iyi görülebilecektir. Bundan dolayı Öztürk, ayetleri muhkem-müteşabih olarak ayırmaz. Bütün ayetler bir sorun üzerine inmiştir ve ilk muhatapları tarafından anlaşılmıştır.
Öztürk, Tarihselci görüşü sebebiyle dini tarihe gömmekle suçlanmıştır ve İslam’ın evrensel mesajına aykırı bir düşüncede olduğu savunulmuştur. Ancak Tarihselciler, tarihselciliğin karşıtının evrenselcilik değil de tarihüstücülük olduğunu dile getirmektedir. İslam’ın evrensel hakikatleri dile getirdiğini kabul etmekle birlikte, dinin kapsamı konusunda farklı bir düşünceye sahiptirler.
Öztürk’e göre toplumun sosyolojisi ve yaşam koşulları değişir. Değişen hukuk kuralları gibi toplumsal yaşamın dinamik alanlarında dinin kıyamete kadar değişmeyecek hükümleri yoktur. Kur’an’daki hukuki hükümler, dönemin Arap örf ve geleneklerinde yapılan tedrici değişikliklerdir ve değişmez kurallar değildir. Şeriat, peygamberin geldiği Arap toplumunun bütün kültürel fenomenlerini bir kutsallık halesinin içine alan bir zihnin ürünüdür.
Öztürk, Kuran’da kadınların toplumdaki rolünü yansıtan ayetler veya köleliğin devam ettirilmesi gibi konularda, dönemin koşulları çerçevesinde yapılan tedrici ve olumlu düzenlemelerin var olduğunu ve bu ayetlerdeki son hükümlerin kıyamete kadar yoruma kapalı bir şekilde yaşanmasına gerek olmadığı kanaatindedir.
Dinin değişmez hükümleri; ahlak esasları, ibadetler ve en temelde tevhid ilkesidir. Bunlar İslam’ın evrensel doğrularıdır. Dinin kapsamı bunlardan ibarettir. Tanrının tasavvuru konusunda da kelamdaki gibi bir tek doğru anlayışın olmadığı ve bu konunun kişinin kendi tahayyülüne bırakıldığı görülmektedir.
Peygamberin görevi, kendi döneminde iyi bir toplumun temsilini yaratmak ve bunu insanlığa bırakmaktır. Din insanlardan tek yaratıcıya inanmaları, ona ibadet etmeleri ve iyi ahlaklı insanlar olmaları dışında bir şey istememektedir. Dinin dikte ettiği bir hukuk veya devlet düzeni yoktur.
Öztürk, kutsal metinlerde geçen kıssaları tarihte yaşanmış gerçek olaylar olarak okumaz ve bu kıssaların ilk muhatap için ne anlama geldiğini sorgular. Kıssalar onlara göre öğretici hikayelerdir ve tarihsel bir gerçekliği olmak zorunda değildir.
Öztürk din ve bilim konusunda ise din ile bilimin bir ilişkisi olmadığını, çünkü dinin bilim alanında bir iddiasının olmadığını dile getirir. Tanrıya inanmak adına mantıksal argümanlara ihtiyaç duymaz ve tanrıya “fideist” bir şekilde bağlanır.
Kurumsal din olarak ifade edilen diyanet, tarikat gibi yapılar doğaları gereği kendi tahakküm alanlarını genişletmek için dinin müdahale alanını da olabildiğince genişletmiştir. Dinin toplumsal rolü olabildiğince şekle ve günlük siyasi meselelere indirgenerek bir disiplin mekanizmasına dönüşür. Bu durum, halkı “terbiye” eder ancak halkın İslam’ın asıl anlamına ulaşması ve iyi bir insan olmasını engeller. Böylece dinin en önemli yanını ıskalar. Halkın beklentilerinin meşru sınırlarını çizme gücünü elde eden kurumsal din, siyasi iktidarlarla iş birliği halindedir. Bundan dolayı, kurumsal dini yapıların İslam anlayışı sorgulanmalı ve din daha bireysel bir inanç meselesi olarak yaşanmalıdır.
Öztürk’ün kutsal metni yorumlama yönteminde Spinoza’dan ve Fazlur Rahman’dan, ahlak anlayışı konusunda Kant’tan ve inanç konusunda Soren Kierkegaard’tan etkilendiği bilinmektedir. Fikirlerinin oluşumunda hocası Ömer Özsoy’un da etkileri vardır. Bunun yanında geniş bir entelektüel okuryazarlığı olduğu, kitaptaki metinlerin disiplinler arası referanslarından anlaşılmaktadır. Mustafa Öztürk’ün fikirlerinin tamamını bu yazıda açıklamamız mümkün olamazdı; bu nedenle yukarıda, son kitabında konu ettiği Tarihselci din yorumu bağlamındaki temel görüşlerine yer verdim.[6]
Geleneksel İslam’ın Kritiği Kitabı
Mustafa Öztürk’ün makaleleri, ansiklopedi maddeleri, televizyon ve YouTube yayınlarının yanında 27 akademik kitabı, Kur’an-ı Kerim meali ve şu an 3 cildi tamamlanmış olan bir Kur’an-ı Kerim tefsiri de vardır. Görüldüğü üzere epey üretken bir düşünce insanı olan Öztürk’ün Geleneksel İslam’ın Kritiği isimli kitabı 2023 yılında çıkan son kitabıdır.
Öztürk bu kitapta, din alanında en çok tartışma yaratan konuları, Tarihselci perspektifle ele aldığı makalelerini toplamıştır. Sunuş kısmında bu perspektifi, “Ehli sünnet müdafaasına” karşı “Protest İslam” olarak isimlendirmektedir.
Kitabın ilk makalesi Tarihselcilik düşüncesinin tarihi ve meselelerine dair geniş bir okumayı yansıtır. Bu makalede Tarihselci metodun ilahiyat alanında yarattığı yeni imkanlar tartışılmış ve Tarihselci metoda yöneltilen eleştiriler incelenmiştir.
İkinci makalede dinin tanımı ve kapsamı tartışılmış, neyin din olduğu neyin olmadığı gibi sorulara cevap verilmiştir. Peygamber dönemindeki din anlayışı, Mekke ve Medine dönemlerinde dine yüklenen anlamlar incelenmiş ve bir tasnif yapılmıştır. Öztürk, kendi din anlayışını da bu makalede açıklamaktadır.
Üçüncü makalesinde İslam hukuku ile İslam öncesi Arap hukuku arasındaki geçişkenlik işlenmiştir. Öztürk bu bölümde, Kur’an-ı Kerim’deki hükümlerin İslam öncesi Arap örfüyle benzerlikleri üzerinde durmuş, Kur’an hükümlerinin tedrici doğasını izah etmiş ve Kur’an-ı Kerim’deki hükümlerin kıyamete kadar korunması gerektiği inancını sorgulamıştır.
Dördüncü makale İslam geleneğindeki kölelerin ve cariyelerin durumunu incelemektedir. Geleneksel İslam anlayışında ve İslam tarihinde kölelik kurumunun yerinin ve hukuki bir statüsünün olduğunu dile getiren Öztürk, evrenselci bakış açısıyla bu durumun yarattığı açmazları irdeler. Kölelik kurumunun 7. yüzyılın Arap toplumunun kompleks ilişkileri içinde kaldırılamadığını, ancak kölelerin durumunda bazı iyileştirmeler yapıldığını anlatır.
Beşinci makale Kuran’daki ve geleneksel İslam’daki kadının yerini açıklamaktadır. Geleneksel İslam anlayışını inşa eden din adamlarının ataerkil kodlarının bu konunun doğru anlaşılmasını engellediğini vurgulayan Öztürk, Kuran ayetlerini modern dönemin değerleriyle uyumlulaştırma çabası olarak gördüğü “Modernist İslam” yorumlarını da eleştirmektedir. Peygamber döneminde kadınların hayatında İslam öncesine döneme dair kötü uygulamaların engellendiği, ancak ataerkil sistemin korunduğu görülmektedir. Öztürk’e göre bu hükümler, toplumlar değiştikçe değişebilir; sabit ve kutsal değildir. Dolayısıyla, bu hükümleri evrensel kabul eden geleneksel ve modernist düşünceleri eleştirmektedir.
Kitaptaki altıncı ve son makale cihad kavramı üzerinedir. Bu makale kitabın en uzun makalesidir ve cihad kavramının teoloji-politik inşası detaylı bir şekilde incelenir. Cihad kavramının terminolojisi, savaş ve fetih anlamına gelen cihadın Sünni İslam’ın devletler hukukundaki yeri, Sünni İslam’ın siyaset ve dünya tasavvuru aktarılır ve Tarihselci bir perspektifle eleştirilir.
Mustafa Öztürk’ün bu kitabını onun külliyatındaki diğer kitaplarından ayıran en bariz özellik, kanaatimce sunuş kısmında gizlidir. Bu kitaptaki makaleler bir amaç etrafında toplanmıştır. Bundan dolayı, kitaptaki her makalede Sünni İslam anlayışı yapı-söküme uğratılır ve alternatif bir tarihselci metotla ulaşılmış dini bir görüş sunulur. Bu kitap aynı zamanda, Sünni İslam anlayışına karşı alternatif bir İslam anlayışını savunan entelektüel bir manifestodur.
[1] Karl Popper, Açık Toplum ve Düşmanları, çev: Mete Tunçay, Liberte Yayınları, 2020, İstanbul, s.21
[2] https://sorularlaislamiyet.com/kuran-mahluk-mudur-bu-meseleden-dolayi-bazi-mezhep-imamlarina-iskence-yapildigi-dogru-mudur-0
[3] Niyazi Berkes, Türkiye’de Çağdaşlaşma, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul,2020, s.458
[4] Ömer Özsoy, Kur’an ve Tarihsellik Yazıları, Otto Yayınları, Ankara, 2018, s.41-59
[5] Bkz. Fazlur Rahman, Tarih Boyunca İslami Metodoloji Sorunu, çev. Salih Akdemir, Ankara Okulu Yayınları, Ankara, 2019
[6] Mustafa Öztürk’ün gazete yazılarının, YouTube yayınlarının, kitaplarının bulunduğu dijital arşiv http://mustafaozturkarsivi.blogspot.com