Yazar: Gülben Başaran
Herman Hesse’nin bir sözü var: “Her insanın bir tek gerçek işi vardır: kendine giden yolu bulmak.”
Ben de hayatı bir yolculuk olarak görenlerdenim. Çocukluğumdan beri öğrenme tutkusu bu yolculuğumda benim dostum oldu. Eğitim ise beni besleyen, büyüten ve geliştiren bir yuva. Hikayem, fikirlerim ve tutkum hep başarmak üzerine kurulu.
Başardım demenin sırrını kendimi bir hakim gibi yargılamakta ve kendime güvenmekte buldum. Herkes şanslı doğmuyor ama bence en şanslı çocuklar ihtiyaç dışı maddi imkanlara kolay erişemeyen çocuklar. Küçük yaşta sorumluluk almak, her istediğini doğrudan elde edememek, sizi mücadeleden vazgeçmeyen bir kişi yapıyor. Umut etmek, hayal kurmak, tecrübe kazanmak, sabretmek, ısrar etmek daha anlamlı hale geliyor. Bir şeyi çok iyi yapmak istiyorsanız önce onu kötü yapmaya razı olmanız gerekiyor. Yapa yapa öğreniyoruz.
1994 yılında Balıkesir Manyas’ta çok güzel bir anne babanın ikiz kız çocuklarından biri olarak dünyaya geldim. Büyüdüm… Yaşamında beni misafir edip bu güne getiren büyük gönüllü ailemle, onların üzerimde tılsım gibi kuşattığı iyi niyetler ve desteklerle, sevdiklerimin her zaman yanımda ve kalpten hissettiğim varlıklarıyla, öğrendiklerim ve tecrübelerimle bugün olduğu gibi her yeni gün yol alıyorum.
Kendi kararlarımı istediğim gibi verebileceğim bir hayatım var. Fakat artık iyi niyet ve temenniler hayatımızı güzelleştirmeye yetmiyor. Sorumsuz ve ihmalkar politikaların yükünü taşımak ağır geliyor. Ülkenin üzerinde toplanan siyasetten kaynaklı kara bulutlar her geçen gün daha fazla yayılıyor memleketin üstüne.
Üniversiteden mezun olduktan sonra birçok arkadaşım bir bir ülkeden ayrılırken “Niçin bu evreye geldik?” sorusunu kendime çok sordum.
Türkiye Cumhuriyetini gelişmiş demokrasiler standardında, çoğulcu, katılımcı, hukukun üstünlüğüne inanan, kuvvetler ayrılığı ilkesini oturtmuş, bağımsız bir yargısı ve özgür bireyleri olan bir rejim haline getirmemiz mümkün değil miydi?
Evet, Cumhuriyet 100 yaşını devirdi. Ama demokratik bir Cumhuriyet olarak değil, laik bir Cumhuriyet de değil. Hukukun darmadağın olduğu, tüm kurumların ele geçirildiği, toplumun yorgun düştüğü bir Cumhuriyet!
Tabii ki demokrasi mücadelesi tek başına bir anlam ifade etmiyor. Demokrasinin olmazsa olmazı olan hukuk devleti, özgür medya, temel insan hakları ve özgürlüklerin de talep edilmesi gerekiyor. Bu çok zor, çünkü kendinize bunları talep etmek kolay olsa da öteki olarak gördükleriniz için bu hakları istemek ulaşılması güç olan bir bilinç aşaması.
Yaşam biçimine veya ideolojisine sıcak bakmadığınız insanlar için kendinize istediğiniz özgürlükleri talep etmeden, kendinizin de o özgürlüklere kavuşması mümkün olmayacak. Ortak iyiye ancak ortaklaşa yolla ulaşılabilir. Bunun için önce herkesin birey olduğunun kabul edilmesi, farklılıkların doğal ve iyi bir şey olarak genel kabul görmesi lazım.
Yani sistemlerin değişmesi… Bu da ancak insanın değişimiyle mümkün olabilir.
Yıllarca siyasetin hep kenarında dolaştım, siyasete soğuk ve mesafeli biriydim. Yaklaşık üç yıldır ise tam göbeğindeyim.
2021 yılında Gelecek Partisinde İletişim Başkanlığından Sorumlu İl Başkan Yardımcısı olarak görev aldım ve ardından 2022 yılında Genel Merkez Gençlik Politikaları Komisyonunda bulundum. Parti Yönetim Kuruluna seçildiğim 2024 yılında gerçekleşen 2. Olağan Genel Kurul ile birlikte Genel Merkez Sivil Toplum ve Halkla İlişkiler Başkan Yardımcılığına atandım.
Ülkem için bir şeyler daha yapabilme fırsatı bulacağım bu mecraya kimse ile ayrışmak, kimse ile düşman olmak için girmedim. Aksine, önyargı duvarlarını yıkarak farklı fikirlere ve farklı yaşam tarzlarına sahip insanlarla sağlıklı ve verimli bir iletişim kurabilmek ve toplumun birlik ve düzenine katkı sağlayabilmek için dahil oldum. Çünkü, bu cendereden kurtulmanın tek yolu “siyasi mücadele.”
Karamsar olmak için sebepler var şüphesiz ama umutlu olmak için de çok neden var. 2023 Türkiye Genel Seçimlerinin ardından toplum son umutlarımı büyük oranda tüketmesine rağmen ben yine de umudun tarafındayım. Siyasete küsmek çare değil, senin belirleyemediğin siyaset gelir senin hayatını belirler. Bugün olduğu gibi…
Bir şeyleri değiştirmek istiyorsan önce onun bir parçası olmak zorundasın. Bir gün elimin ezileceğini bildiğim halde taşın altına koydum.
Beraber çalıştığım kişilerin çoğunluğu erkek olmasına rağmen benim başarımın tüm kadınlara cesaret ve umut verdiğini düşünüyorum. Kadınlar inanılmaz destekleyiciler. Eğer ülkemdeki kadınların çektiği adaletsizliklere meydan okuyacaksam harekete geçmem, sesimi yükseltmem ve risk almaktan korkmamam gerekiyordu. Ben de toplumu değiştirme tutkumla harekete geçtim. Kadınların siyasi görevlerde görünür olmasını sağlamak, yeni nesillere kadınların yasama süreçlerine katılabileceği ve katılması gerektiği fikrini aşılamak için çalışıyorum.
Toplumun bir kesimi zaten sağlıklı bir yerde değil. Haksızlığa karşı olma ve hukukun üstünlüğü gibi bir dertleri hiç yok. Bu kesimin içinden, “amasız, fakatsız” haksızlıklara itiraz eden birkaç yürekli insan çıksa da ekseriyet sadece kendi mahallesi için hukuk istiyor. Öncelikle inandıklarını söyledikleri değerler karşısında adil olmaları gerekiyor. Etik olan, o değerleri sadece kendileriyle aynı düşüncede veya ideolojide olanlara değil, kendilerinden farklı düşünen insanlara da uygulamalarıdır.
Diktatörler elbette demokrasi istemez. Bunda hayret edilecek bir şey yok. Esas hayret edilecek şey, yönetilen insanların neden bu sisteme razı oldukları.
31 Mart sonrası için iyimser ve olumlu görüş belirten bir ekonomi uzmanı ve yorumcusuna rastlamadım. Önümüzde bizleri bekleyen çok zor bir dört sene olacak. Henüz ilk safhasındayız, zira yerel seçimler yapılacağı için zam ve fiyat artışlarını insaflı yapıyorlar. Yerel seçimlerden sonra iktidarın önünde seçim korkusu kalmayacak. Çok çok uzun bir dönem geliyor. Türkiye ekonomisinin gireceği türbülans, yüksek enflasyon, işsizlik ve döviz kurlarının patlaması yerel seçimden sonra olacak.
Ülkemizin zor günlerden geçtiği bu süreçte demokratik katılım ne kadar artarsa bu süreç o kadar sağlıklı işleyecektir. Mutlaka sandığa gidilmeli; seçimlerde şansı yüksek olan aday değerlendirilip belediye meclisinde ise programı beğenilen parti tercih edilebilir.
31 Mart bir seçimden çok öte… Sandığa küsmeyin zira elimizde sadece o kaldı.