[voiserPlayer]
Hegel, Bamberg’de Bamberger Zeitung’un editörlüğünü yaptığı 1807 yılında “Kim Soyut Düşünür?” (Wer Denkt Abstrakt?) başlıklı bir makale yayımlar. Daha ilk paragrafta, metafizikten, hatta düşünme sözcüğünün kendisinden adeta vebaya yakalanmış birinden kaçar gibi kaçılmakta olduğunu ifade eder; nitekim bu sözcükler, dolambaçlı ve yorucu uslamlamaları imleyen, çok soyut şeyleri ima ediyor gibidir. Bir miktar müstehzi bir üslup içeren bu yazıda Hegel’in başlıca amacı, aslında kamuoyunda yerleşik bir algıyı ters yüz etmeye çalışmaktır: Ona göre ne felsefenin ne de filozofun soyut düşünce ile hiçbir ilgisi yoktur. Bilakis, filozof somut düşünür.
Peki, kim soyut düşünür? Hegel’in cevabı nettir: Kültürsüz insan soyut düşünür; ya da bir başka deyişle, sanılanın aksine, felsefi düşünce kültürüne uzak olan halkın çoğunluğu soyut düşünmektedir. Hegel’in bu durumu açıklamak için verdiği örneklerden biri özellikle çarpıcıdır: Diyelim ki, yargıcın karşısına bir katil çıkarıldı. Muhakkak kamuoyunun her bir bileşenin onunla ilgili bir yargısı olacaktır. Mesela, insanları daha iyi tanıyan, -Hegel’e göre- kültürlü birisi bu suçlunun eğitimine, yetişmesine, ailesel ilişkilerine, onun bir insanın canına yönelik olduğu kadar aynı zamanda toplumsal barış ve huzura zarar veren bu suçu işlemesine önayak olan, kolaylaştıran, tetikleyen faktörlere; kısacası onu bu eyleme vardıran sürecin bütününe bakar. Lakin kamuoyu için o sadece bir katildir. Halk, katilde onun bir katil olduğu soyutlamasından başka bir şey görmez ve bu şekilde, onda geri kalan bütün insani öz yok sayılmış olur.
Katile halkın baktığı gibi bakmayan “kültürlü” kişi, onu mazur görüyor değildir. Hegel’e göre o, bu insani varlığa, onu oluşturan katmanları ve süreci hesaba katarak bakmakta ve onu bir bütün olarak görmektedir. İşte bu, somut düşünmektir. Gerçek, somut bütündür. Oysa katili sadece bir katil olarak görmek, onu bir soyutlamaya indirgemektir.
Türk okurunu, kendi dilinde dahi nüfuz etmesi ciddi bir uğraş gerektiren ve öteden beri başının hiç iyi olmadığı bu filozofla yormak niyetinde değilim. Onur Şener’in ikisi bürokrat birisi de TAI’de çalışan bir mühendis olmak üzere üç kişi tarafından katledilmesinin ardından aklıma Hegel’in bu yazısı gelmişti. Çünkü yaşanan olayın ardından dolaşıma giren söylem olayın kendisi kadar vahimdi.
Kamuoyu nezdinde itibarlı olan kimi isimler, yükselen öfkeye eşlik eden politik çıkarımlara karşı neredeyse hep bir ağızdan şunu söylemeye başladı: “Katilin sağcısı solcusu olmaz.” İktidarın hışmına uğramaktan korktukları için mi yoksa artık içselleştirilmiş bir şekilde “politik olan”ın arkasında her daim öznelere yönelik bir kötü niyet, bir suistimalcilik vehmedildiği için mi bunu yapıyorlar, tartışılır. Birinci durumda makul görülebilecek bir güvenlik kaygısı mevcuttur. Fakat ikinci durumda, politik-toplumsal ilişkileri, kurumları, olay ve olguları kavramamızı güçleştiren ideolojik bir illüzyondur söz konusu olan.
İnsanların, faillerin statüsü ve devletteki pozisyonlarından yola çıkarak yaptıkları çıkarımlarda yanlış olan en ufak bir şey yoktur. Katiller sadece katil olmaktan ibaret, soyut varlıklar değildir. Bu insanların şeylere bakışlarını ve eylemlerini belirleyen bir değerler dizgeleri, şüphesiz bir devlet ve millet anlayışları; bulundukları konumlara gelmelerini sağlayan ve nedense sorgulanmak istendiğinde “katilin sağcısı solcusu olmaz” diye örtbas edilmek istenen, mevcut iktidarla ilişik bir kişisel hikayeleri var. Bu menfur hadiseye bakıp, bütün bağlantıları içinde sağcı otoriter bir iktidarın cürümlerini görenler, bunları duygusal reflekslerle ve bölük pörçük ifade ediyor olsalar bile gerçekte somut bütünü görmektedirler. Diğerleri, eğer art niyetli bir davranış içinde değillerse de, -Hegel’in dediği gibi- soyut düşünmektedirler ve gerçeği kavramanın çok uzağında durmaktadırlar.
Fotoğraf: Pawel Czerwinski