Geçtiğimiz hafta İstanbul Planlama Ajansı’nın yayınladığı “İstanbul’da Yaşamanın Maliyeti” raporuna göre dört kişilik bir ailenin ortalama yaşam maliyeti 47.493 TL oldu. İstanbul’da yaşamanın maliyeti bir önceki aya göre %3,35, bir önceki yılın Aralık ayına göre ise %72,10 oranında artmış. Ocak ayında ise bu rakam 29.429 TL idi.
ECA International’ın kentleri hayat pahalılığına göre sıraladığı “Hayat Pahalılığı Raporu” ise hayat pahalılığının bir yılda en fazla arttığı şehrin İstanbul olduğunu gösteriyor. Geçtiğimiz yıla göre listede 95 sıra yükselen İstanbul, dünyanın en pahalı 108’inci kenti konumunda.
İstanbul’da yaşayabilmek herkes için çok pahalı hâle gelmişken yaşam şartlarının, bu kadar zorlaşmasından en fazla etkilenen gruplardan biri de öğrenciler. 2021 yılında kira fiyatlarında yaşanan yüksek artış Barınamıyoruz Hareketi’ni ortaya çıkarmış, büyükşehirlerde barınma ihtiyacını karşılayamayan öğrenciler çeşitli eylemler yapmıştı.
Geride bıraktığımız aylarda ise Türkiye’nin birçok şehrinde, farklı üniversitelerde, öğrencileri yemekhane zamlarına yönelik protestolar yaparken gördük. Maalesef KYK ve belediye yurtları mevcut öğrenci kapasitesini karşılayabilecek durumda değil. Bu kapasite sınırı ise öğrencileri barınma için ev kiralamak zorunda bırakıyor. 2019 yılında İstanbul’da bir aylık ev kirası yaklaşık 4 aylık KYK bursuna denk gelirken 2023 yılında bu rakam 15 aylık KYK bursuna karşılık geliyor.
Bunlara ek olarak, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK)’nın İstanbul’daki uzmanlarını hayat pahalılığından korumak amacıyla 45 bin TL’ye kadar tazminat ödenmesini öngören madde, eleştiriler üzerine torba kanun teklifinden geri çekildi. Muhalefet tarafından da “ücret eşitsizliği” olarak değerlendirilen madde İstanbul’da yaşamla ilgili de çok şey anlatıyor. Düzenlemenin sadece BDDK uzmanları için öngörülmüş olması, ciddi tartışmaları beraberinde getirdi. Ancak bu düzenlemenin planlanması, hükümetin İstanbul’da yaşayacak çalışanların karşılaşacağı ekonomik tablonun farkında olduğunu da gösteriyor.
İstanbul, artık sadece “dar gelirli” için değil birçoklarımız için yaşanabilecek bir şehir olmaktan çıktı ve maalesef ki bu durum günden güne kötüleşiyor. İnsanların İstanbul’da yaşamak için alternatif arayışlarının en yoğun olduğu bir dönemden geçiyoruz. Bu alternatifler yeterli gelmediğinde ise göç olgusu ile karşılaşıyoruz. İnsanlar daha iyi, güvenli ve sağlıklı hayat şartları için şehir ve ülke değiştiriyor. Kimisi aile evine ve memleketine geri dönerken kimisi yeni bir maceraya atılarak başka bir şehre, ülkeye taşınıyor. Hayat pahalılığı nedeniyle kentlerden köylere göç artık genç nüfusa da çekici gelmeye başladı. Ama öte yandan İstanbul’a göçle gelmeye devam eden insanlar da var. İstanbul hem en çok göç alan hem de en çok göç veren şehir konumunda. Bu göçlerin başlıca sebepleri ise aile fertlerinden birinin durumu sebebiyle, eğitim gitmek ve iş değişikliği.
Peki gerçekten sayısal birkaç veriden mi ibaret İstanbul’da yaşamanın maliyeti? Bu şehirde yaşamayı seçerken nelerden vazgeçiyoruz; hayatımıza neleri alıp, hayatımızdan neleri çıkarıyoruz? Veya bu maliyet bizi başka şehirlere, ülkelere, yeni maceralara ve hayatlara yönlendiriyor mu? İstanbul’daki tarihi ve kültürel zenginlikler, iş olanakları, yaşam kalitesi bu zamana kadar birçok kişi için tercih/motivasyon sebebiyken şu an geldiğimiz noktada erişemediğimiz bu hizmetler bizi ne kadar motive ediyor? Kültür-sanat aktiviteleri, deniz kenarı, yeşil bir alan ne kadar ulaşılabilir bizim için? Şehrin deniz kenarları, ormanlık alanları günden güne özelleştirilmeler ve lüks projeler ile kapatılırken, kamusal alanlar yavaş yavaş yok olurken, artan fiyatlar sebebiyle sadece belli bir ekonomik sınıfın katılabildiği etkinlikler yapılırken biz İstanbul’da ne yapabiliyoruz? Bunları yapamadığımız noktada neleri tercih ediyoruz?
İnsan Manzaraları
Bir psikoterapist olan İpek (33) özellikle pandemi döneminde çevrimiçi bir hayatın başlaması gibi hiç aklına gelmeyecek değişikliklerin yaşanması ve sonrasında da 6 Şubat depremlerinin etkisiyle taşınmaya karar verip Bodrum Gündoğan’a yerleşmiş. İstanbul’u sevdiğini söyleyen İpek: “Ama yaşam şartları, kalabalık, pahalılık, öfke, hava kirliliği, İstanbul’un güzelliklerinin özelleştirilmesi ve kapana kısılmışlık hissi daha fazla kaldıramayacağım bir boyuta geldi. Şehir beni fiziksel ve mental olarak hasta etti. Uzaklaşınca ise iyileştim.” diyor.
Dağlar 29 yaşında. İstanbul’da doğup büyüyüp okumuş. İşi için önce Ankara’ya sonra Ayvalık’a taşınmış. İstanbul’dan; kalabalıktan, gürültüden ve deprem ihtimalinden kaçmak için ayrıldığını söylüyor: “Ben İstanbul’da iş ve kirasını karşılayabildiğim evim arasında gidip gelirken İstanbul’da olduğumu zaten neredeyse hiç fark edemiyordum.” diyor.
2 yıl önce İstanbul’dan İzmir’e taşınan Özgü (36): “İstanbul’da yaşadığım zamanı aceleci, stresli ve yorucu olarak görüyorum. Bu hızın getirdiği bir adrenalin elbette ki var, ancak bir o kadar da yorucu. Şu an birçok şeye daha çok zaman buluyorum. Ve daha çok yeşil ve daha çok mavi de önemli bir etken.” diyor.
28 yaşında aşçı olan Başar, daha iyi bir hayat için 2 yıl önce Amerika’ya taşınmış. Şu an yaşadığı eyaletin İstanbul’dan çok daha yeşil ve mavi olduğunu söylüyor. En büyük değişimin hayat kalitesinde olduğunu belirtiyor ve ekliyor: “Burada kazandığım para ile aldığım ürünleri ve hizmeti İstanbul’da almam imkansız. İstanbul’da yaşarken sürekli basit zevklerimden bile vazgeçerken burada, İstanbul’da maddi anlamda çok pahalı olduğu için deneyemediğim birçok şeyi deneyip yeni zevkleri tatma imkanım oldu.”
26 yaşındaki Turan geçtiğimiz yaz Avustralya’ya taşınmış. Türkiye’de hissettiği ekonomik ve politik sıkışmışlık hissinden kurtulmak için Avustralya’ya gittiğini orada da kalıcı bir düzeni olmasa da şimdilik bundan memnun olduğunu söylüyor. “Hayat şartlarım çok değişti, mesela bir evim yok, bir odada kalıyorum, kendi işimi yapamıyorum, tüm sevdiklerimden uzaktayım ve keyfim yerinde.” diyor.
28 yaşındaki Beliz ve sevgilisi Atalay İstanbul’da çalışırken yaşadıkları mobbing, düşük ücret, yüksek kira sorunları sebebiyle, birlikte İngiltere’ye taşınmaya karar vermişler. Şu an hayatlarını zor olarak tanımlasalar da Türkiye’de sağlıklı bir psikoloji ile yaşamak mümkün değil diyorlar.
32 yaşındaki Begüm ve Ufuk uzun yıllardır bir Uzak Doğu hayalleri olduğunu söyleyip ekliyorlar: “Kasım ayında yola çıktık, bunun nedenlerinden bazıları politik, ekonomik ve sosyolojik elbette. Yoğun iş temposunun yanında bir de deprem korkusu var malum. Ne yazık ki biz de yaklaşık 70 yıllık eski bir binada oturuyorduk. Özellikle Maraş-Hatay depreminden sonra her an bu korkuyla yaşamak işi iyice çığırından çıkardı. Bir süreliğine yurtdışına çıkma kararı vermiş ve İstanbul’daki son 6 ayını buna göre planlayan insanlar olarak 2023 Mayıs seçiminin tüm hezimetle sonuçlanmış olması da ‘iyi ki gideceğiz, hadi biraz daha sabredelim’ dedirtti. Bir yandan da yan yana yürümenin, aynı dertle efkarlanmanın, dayanışmanın doğru oy pusulasına mühür basmaya indirgendiğini acı da olsa göstermiş oldu. Ancak ne yazık ki bunun faturası hâlâ çok can yakıyor, yakmaya devam ediyor. 2024 yazında geri döndüğümüzde nasıl bir eve çıkabileceğimiz, çıkıp çıkamayacağız bile ne yazık ki bununla alakalı.” diyor.
Bu örneklere ek olarak hala İstanbul’da yaşamak zorunda olan ve bir şansım olsa bir dakika bile durmam diyen azımsanmayacak bir kitle de var. 28 yaşındaki Handan: “İstanbul’dan gitmek istiyorum çünkü basitçe bir kahve içmeye gitmek için bile ulaşım stratejisi kurmaktan bıktım. Her esnaf diyaloğunda bunu herhangi bir şehirde yarı fiyata alırdım üzüntüsünden, her an kazıklanıyorum kaygısından da. Deprem konusunu söylemiyorum bile. Ve hiç güvenli gelmiyor; kimliksiz, karmaşık, tepeleme bir hâli var.” diyor.
46 yaşında emekli olan Gülşah, evimi satıp gitmek istiyorum ki gittiğim yerde bir ev alıp hayatımı kurabileyim diyor ve ekliyor: “İstanbul’un konser, sergi, Boğaz’da vakit geçirme gibi artılarını yerine getirmek artık yorucu geliyor. Zaten çoğu zaman maddi sebeplerle de katılamıyor oluyorsun. Deprem korkusu da süreci hızlandırmama sebep oldu.”
34 yaşında ve reklamcı olan Vehbi, bir noktada gitme hayali olanlardanım ben de diyor: “Bir beş sene öncesine kadar İstanbul’da olmak keyifti benim için ama şu an işimi buradan yapmak zorunda olmasam, hem popülasyonun çekilmezliğinden hem de hayat pahalılığından basıp gitmek isterdim İstanbul’dan.Bence zaten bir süre sonra bu söylediğim sebeplerden, istesek de kalamayacağız. Bir de tabi deprem konusu var ki o maalesef nereye gitsek peşimizde, o yüzden onu anmak bile istemiyorum.”
32 yaşındaki Ceren İstanbul’dan ilk ayrılışının üniversite için Ankara’ya gitmek olduğunu söylüyor ancak 4 yıl sonra döndüğünde bile İstanbul’u eskisi gibi bulamadığını ve 2014’ten beri çeşitli sebeplerle sevdiklerini yurt dışına yolcu ettiğini vurguluyor. “Söylensem de alıştığım, bildiğim, kendimi yabancı hissetmeyeceğim bir yerde yaşamayı seçiyorum, bildiğim düzenden kolay vazgeçemiyorum. Zaten hâlihazırda gidebileceğim bir memleketim, köyüm de yok. Neredeyse 10 yıldır bunun hayalini kuruyorum ama.”
Kısacası İstanbul’da yaşamanın da İstanbul’dan taşınmanın da maliyeti sayısal verilere indirgenemeyecek kadar çeşitli ve karmaşık. Bir kısmımız karşısına çıkan tüm fırsatları değerlendirip veya fırsatlar yaratıp giderken bir kısmımız “mecburiyetten” kalıyoruz. Ama bu şekilde ne zamana kadar ve nasıl dayanabiliriz hiçbir fikrimiz yok.