[voiserPlayer]
Ortadoğu’da İsrail merkezli normalleşme süreci, Suudi Arabistan’ın da İbrahim Anlaşmaları’na entegrasyonu konusunda çeşitli müzakerelerin yapıldığı ve ilerlemenin kaydedildiği bir dönemeçteyken Hamas, İsrail tarihinin en sarsıcı saldırılarından birini gerçekleştirdi. 7 Ekim’de gerçekleşen saldırıların ardından İsrail, resmi can kaybı sayısını açıklamadı. Fakat yetkililer rakamın 1.400’ü aştığını belirtiyor. İsrail tarihinin en sağcı hükümeti görevdeyken gerçekleşen bu saldırılara İsrail’in yanıtı çok sert oldu. Filistin tarafı can kaybının şimdilik 2.400’ü aştığını kaydederken kayıpların ilerleyen günlerde daha da artması bekleniyor.
Batı’dan İsrail’e Tam Destek
Uluslararası kamuoyu ikiye bölünmüş durumda. Batılı demokrasiler, başta ABD ve AB olmak üzere, İsrail’in meşru müdafaa hakkının olduğunu belirtip İsrail’e dayanışma ve destek mesajları yolladılar. İsrail’i ilk ziyaret eden liderler, AB Komisyonu Başkanı Ursula Von Der Leyen ile AB Konseyi Başkanı Charles Michel oldu. Ortadoğu’da bölgesel müttefikleriyle tarihsel ilişkileri çok güçlü olan ABD, patlak veren İsrail-Hamas Savaşı sonrası diplomatik temaslar için Dışişleri Bakanı Antony Blinken’ı bölgeye gönderdi.
İsrail Başbakanı Netanyahu ile görüşen ve ABD’nin güçlü dayanışma mesajını ileten Blinken’ın, “Buraya sadece ABD Dışişleri Bakanı olarak değil, aynı zamanda bir Yahudi olarak geldim.” sözleri Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından eleştirildi. ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’a “Karşındakiler, ‘Ben de bölgeye bir Müslüman sıfatıyla yaklaşıyorum’ derse ne diyeceksin?” diye sordu. ABD’nin bölgeye uçak gemisi göndermesine de tepki gösteren Erdoğan: “Ne işin var senin orada? Şimdi Amerika gibi bir ülkeye barışı tesis mi yakışır? Yoksa oraya benzinle, körükle gitmek mi yakışır?” ifadelerini kullandı. Müslüman Kardeşlerin en önemli finansörü olan Katar, bölgede arabulucu olarak öne çıkarken, Erdoğan’ın arabulucu olma hevesi Washington tarafından şimdilik baypas edilmiş oldu.
Savaşın Bölgeye Yayılmasından Endişe Duyuluyor
Blinken, Ürdün’de Mahmud Abbas ile görüşmesinde Hamas’ın Filistinlileri temsil etmediğinin altını çizdi. Blinken ayrıca; Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır ve Katar liderleriyle de bir araya geldi. Suudi Arabistan’ın İsrail’le olan normalleşme sürecinde ABD’den beklentisi çok yüksekti. Savunma ve güvenlik konularından tutun, İsrail’in özellikle Batı Şeria’daki işgal politikasına kadar birçok konuda müzakereler sürdürülüyordu. Yaşanılan son gelişmelerin ardından Suudi Arabistan, İsrail’le yürütülen normalleşme sürecini durdurduğunu açıkladı.
ABD ve Batı, çatışmaların daha fazla yayılmasından endişe duyuyor. Blinken, gerçekleştirdiği ziyaretlerin ardından Arap devletlerinin İsrail-Hamas çatışmasının yayılmasını istemediğini söyledi. Analistler, ABD ve İngiltere’nin bölgeye uçak gemisi göndermesinin nedenini, çatışmaların yayılmaması için caydırıcı gözükmek olarak açıklıyorlar. Bir başka görüş ise bölgeye uçak gemisi gönderilmesinin tansiyonu arttırdığını ifade ediyor. Nitekim Pazar günü, İran Dışişleri Bakanı Hossein Amirabdollahian, “bölgedeki tüm tarafların eli tetikte” açıklamasında bulundu.
Rusya ve Çin, ABD’yi Sorumlu Tutuyor
Rusya lideri Putin, Filistin meselesinde ABD’nin iki devletli bir çözüme ulaşma konusunda başarısız olduğunu söylerken bu meselenin İslam dünyasında adalete olan güvenin aşınmasına neden olduğunu belirtti. Ortadoğu’da Suudi Arabistan-İran ilişkilerinde diyalogu başlatarak bir prestij kazanan Çin ise 1967 sınırları göz önüne alınarak iki devletli çözüm çağrısını yineledi. Çin’in Ortadoğu’da tarihsel olarak bir varlığının olmaması nedeniyle çeşitli ihtilaflarda arabulucu olarak kredisi yüksek.
Filistin lideri Mahmud Abbas ve Suriye lideri Beşar Esad, geçtiğimiz aylarda Çin’e bir resmi ziyaret gerçekleştirmişti. Çin’in Körfez’de artan etkisinin ekonomiyle sınırlı kalacağı, savunma ve güvenlik konularında ABD’nin başat aktör olarak Orda Doğu’daki varlığını sürdüreceği yönündeki analizler, birçok uzman tarafından dile getiriliyordu. Ancak İsrail-Hamas Savaşı sonrası dönemde, Rusya ve Çin’in Arap ülkeleriyle ilişkilerinin ne yönde gelişeceği önemli bir konu olacak.
Erdoğan Şimdilik Gelişmelere İhtiyatlı Yaklaşıyor
Blinken’ın ziyaretleri kapsamında pas geçtiği bölgenin bir diğer önemli ülkesi Türkiye ise Erdoğan liderliğinde tarafları itidale çağırdı ve Hamas’ın rehin aldığı İsrailliler için temaslarda bulunmayı teklif etti. Blinken’ın Türkiye’yi pas geçmesinin arkasında, ABD’nin Suriye’de SDG/YPG hedeflerini vuran Türk SİHA’sını düşürmesiyle oluşan yeni güven bunalımı olduğu düşünülüyor.
Arap Baharı sonrası bölgede Müslüman Kardeşleri ve bu örgütle bağlantılı grupları uzun yıllar destekleyen Türkiye, bu agresif ve yayılmacı politikaları nedeniyle bölgede yalnızlaşmıştı. Ancak İbrahim Kalın’ın “değerli yalnızlık” olarak tanımladığı bu politika, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de ve ekonomide çıkmaza girmesiyle değişmiş ve Türkiye son dönemde Ortadoğu’nun bölgesel güçleriyle ilişkilerini yeniden normalleştirmişti.
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın İsrail-Hamas Savaşı gündemiyle Mısır’a yaptığı ziyarette, Hamas’ın elinde bulunan İsrailli rehineler, Gazze’ye uluslararası yardım ve Gazze’deki insani koşulların iyileştirilmesi konuları görüşüldü. Mısır Cumhurbaşkanlığı yaptığı resmi açıklamada Türkiye ve Mısır, tüm taraflara Filistinlilerin meşru haklarını korumak ve bölge halklarının güvenliğini sağlamak için iki devletli çözüm temelinde adil ve kapsamlı bir barışa ulaşma çabalarını destekleme çağrısında bulundu.
Hamas’ın gerçekleştirdiği saldırılar sonrası Türkiye kamuoyu tam anlamıyla bir cadı kazanına dönüştü. Seküler milliyetçi kesimde, tarihsel sebeplerin yanı sıra, ülkede artan düzensiz göç sorununun etkisiyle Arap karşıtlığı büyürken İsrail’e yönelik birçok dayanışma mesajı yayınlandı. CHP listelerinden Parlamento’ya giren Gelecek ve Saadet Partililer Hamas’ı kınamazken, ülkenin ana muhalefeti CHP’nin de, Erdoğan’ı politik olarak sıkıştırma amacıyla olsa dahi, bu duruma teşne olması, sosyal demokratlar ve seküler milliyetçiler tarafından eleştirilere hedef oldu. Türkiye’deki siyasal İslamcılara ek olarak muhalefetin de Hamas konusunda yaptığı çıkışlar, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın uluslararası siyasette daha sağduyulu bir profil çizdiği yorumlarına neden oldu.
Hamas Bu Saldırıları Nasıl Gerçekleştirdi?
Başbakan Netanyahu’nun liderliğinde oluşan aşırı sağcı hükümetin en temel vaadi güvenlikti. Hamas’ın saldırılarının ardından İsrail kamuoyu, ortaya çıkan güvenlik zaafını konuşmaya devam ediyor. Yapılan ilk anketlerde İsrail halkının bu saldırılardan Netanyahu hükümetini sorumlu tuttuğu anlaşılıyor. İsrail’in özellikle Batı Şeria’da sürdürdüğü ilhak süreci ve gerçekleştirmek istediği yargı reformu, ülkede kutuplaşmayı derinleştirmişti. İsrail’de ordu ve güvenlik bürokrasisini ikiye bölen bu politikaların sonucunda güvenlik zaafının ortaya çıktığı öne sürülüyor.
Çeşitli komplo teorilerine konu olan saldırıların ardından güvenlik zafiyetine neyin neden olduğunun detayları, hükümetin yapacağı soruşturma sonrası ortaya çıkabilecek. Dünyanın en güçlü istihbarat servislerinden birine sahip olan İsrail’in, Hamas’ın saldırıları sonrası çok ciddi bir itibar kaybettiği ise olayın bir başka boyutu. Örneğin, İsrail’in eski Başbakanı Ehud Olmert, Netanyahu’yu suçladı ve istifa çağrısında bulundu. İki devletli planın tek çözüm yolu olduğunu belirten Olmert, Netanyahu’yu savaş çıkarmakla suçladı.
Batı kamuoyu bu konuyu iki açıdan ele alıyor. İlki, elbette İran’ın bölgesel faaliyetleri. Trump doğrudan İran’ı suçlayan açıklamalarda bulundu. Öbür taraftan Hizbullah ve Hamas ilişkilerinin, Hamas’ın paylaştığı füze yapım videolarında da görüldüğü üzere, ne kadar derinleştiği çarpıcı bir şekilde ortaya çıktı. Gazze’deki altyapının ve Gazze’ye sokulan çeşitli ürünlerin Hamas’ın roket yapımı için hammadde kaynağı olarak kullanıldığı anlaşıldı. Buna paralel olarak Gazze’ye gönderilen çeşitli insani yardımlar ve İsrail tarafından Gazze’ye verilen elektrik ise kesildi. Arap ülkelerinden, Türkiye’den ve son olarak AB’den gönderilecek yardımlar Mısır üzerinden Gazze’ye gönderilecek. AB, tepkilerin artması sonrası insani yardımların “sivillere ulaşacak şekilde” üç kat arttırıldığını açıkladı.
İsrail Müesses Nizamı İçerisindeki Kavga Alevleniyor
İsrail’de müesses nizamda yaşanılan kavganın kurumları ne kadar zayıflattığı ve Hamas’la birbirini besleyen kötücül aktörlerin bu saldırılardan ne kadar kazançlı çıktığı, İsrail halkının yüzleşmesi gereken bir gerçek olarak ön plana çıktı. Nitekim, Haaretz Gazetesi başta olmak üzere İsrail’deki çeşitli sosyal demokrat, liberal ve sol gruplar, Netanyahu hükümetine ağır eleştirilerini sürdürüyor. Batı basını tarafından servis edilen İsrail’deki çeşitli barış aktivistlerinin eylemlerine polisin orantısız müdahaleleri, İsrail kamuoyunda Netanyahu hükümetine tepkiyi artırıyor.
Ancak, İsrail’in eski ordu ve güvenlik bürokrasisinden yetkililerin açıklamalarından anlaşıldığı kadarıyla Netanyahu, ülkede bir güvenlik rejimi kurmaya her geçen gün daha da yaklaşıyor ve İsrail demokrasisi bundan çok ağır bir darbe alabilir. İsrail’de siyasetin bundan sonraki dönemde ne yönde ilerleyeceği, İsrail’in Gazze’yi yapacağı kara operasyonu ve oradaki kontrolü nasıl sağlayacağı belirleyecek.
Hamas’ın saldırıları sonrasında İran dünyada giderek şeytanlaşıyor. İsrail’in en büyük hasmı olan İran’ın bölgede sürdürdüğü vekalet savaşları ve Hamas’la olan ilişkileri, İsrail’in önümüzdeki süreçte İran’a sert bir cevap verebileceği söylentilerine neden oluyor. İsrail’in yaşadığı sarsıcı saldırıların ardından Hamas’a ilan ettiği savaş, ufukta bir barış ihtimalini ortadan kaldırdı. İsrail’in seferberlik hâliyle planladığı kara harekatının ardından Gazze’nin işgali sonrası asayişi nasıl sağlayacağı, Hizbullah’ın savaşa katılmasıyla İsrail’in buna nasıl cevap vereceği ve en önemlisi Hamas savaşçıları tarafından canlı kalkan olarak kullanılan sivillerin nasıl tahliye edileceği, tüm dünya tarafından endişeyle takip edilmeye devam edecek.