Ekrem İmamoğlu 19 Mart 2025’te yolsuzluk ve terör gibi iki ayrı suçtan gözaltına alındı. Bu karar her ne kadar bir Kırmızı Pazartesi durumu olsa da, yine de özel olarak CHP, genel olarak ise tüm muhalif kamuoyunda şok etkisi yarattı.
İmamoğlu tutuklanır mı, İstanbul Belediyesine kayyım atanır mı, bu süreç nereye gider sorularını ayrıca tahlil etmek lazım. Ama henüz olay çok sıcak. Tüm olasılıklar masada. Ayrıca İmamoğlu’nun gözaltına alınmasına CHP’nin vereceği tepki de açık değil. Bu nedenle bu haftaki yazımda göz altıların bir gün öncesinden başlamak ve İstanbul Üniversitesi tarafından geri alınan diploma hususuna değinmek yerinde olacaktır.
Aksi yönde bir mahkeme kararı olmadığı müddetçe idare makamlarının verdiği kararların hukuki geçerliliği karinedir. Yani Üniversitenin bu kararıyla Ekrem Bey üniversite diplomasını kaybetti. Artık kendisi lise mezunu bir siyasetçi. Anayasanın 101. maddesindeki açık hüküm nedeniyle cumhurbaşkanı adayı olması hukuken mümkün değil. İstanbul Üniversitesi kararını değiştirmezse ve (veya) bir mahkeme bu kararı iptal etmezse Ekrem Bey için cumhurbaşkanlığı adaylığı süreci kapandı.
Herkesin fark ettiği üzere Erdoğan’ın İmamoğlu’nu kast ederek söylediği “turpun büyüğü heybede” ifadesindeki turpun ne olduğu da böylelikle ortaya çıktı. Peki, şimdi ne olacak? Bu kararın ve geldiğimiz noktanın hukuki bir analizi yapıldığında karşı karşıya kaldığımız olasılıklar nelerdir?
Öncelikle hukuken ne olduğunu ortaya koyalım. Kafalar çok karşılık çünkü. Diplomanın geri alındığına dair karar duyurulduktan sonra İmamoğlu ve avukatlarının yaptığı ilk açıklama bir hayli yetersizdi. Kısaca şu söylendi: Diplomayı 1994 yılında İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi verdi. Bu nedenle diploma ortadan kaldırılacaksa bu kararın İstanbul Üniversitesi Yönetim Kurulu tarafından değil Fakülte Yönetim Kurulu tarafından verilmesi gerekirdi. Şüphesiz ki bir kararı almaya yetkili makam öncelikle o kararı veren makamdır. Ancak fakülte ile üniversite arasındaki ilişki hiyerarşi ilişkisidir. Hiyerarşi idarenin bütünlüğünü sağlayan bir ilke. Hiyerarşi ilişkisi ast-üst ilişkisi olarak da tarif edilebilir. Bu örnek olayda üniversite fakültenin, rektör dekanın üstüdür. Nasıl ki kaymakamın verdiği karar vali, valinin verdiği karar İçişleri Bakanı tarafından geri alınabilir, burada da fakültenin kararı üniversite tarafından ortadan kaldırılabilir.
Bu arada diploma üniversite adına düzenlenir. Kişilerin belli bir fakülteden veya bölümden mezun olmaları diplomanın üniversite adına verildiği gerçeğini değiştirmez. Dahası fakültelerin tüzel kişiliğinin olmadığı da unutulmamalıdır. Sonuç olarak Üniversite adına karar veren Üniversite Yönetim Kurulunun diplomayı geri almaya yetkisi vardır. Ekrem Bey’in İstanbul Üniversitesinin bu kararını mahkemeye taşıyacağı açık. Ancak usule dair bu itirazı değil de, daha önce avukatların basın toplantılarında vurguladıkları hususlar bakımından esası ön plana çıkarmaları davayı kazanma ihtimallerini arttıracaktır.
Peki, verildikten 35 yıl sonra bir diploma geri alınabilir mi? Diploma kazanılmış hak değil mi? Kazanılmış hakların nasıl kaybedileceğine yönelik Danıştay’ın 1973 yılında verdiği ve hala yürürlükte olan bir içtihadı birleştirme kararı var. O karara göre bir kazanılmış hak ancak dava açma süresi içinde (60 gün) geri alınabilir. İmamoğlu’nun yatay geçişi ise 35 yıl önce yapıldı. Yani dava açma süresi geçti. Peki, süre geçmiş olmasına rağmen kazanılmış hakların geri alınması mümkün mü? Evet. Danıştay’a göre “kişinin hilesi” “idarenin açık hatası” ve “yokluk” kazanılmış hakkı ortadan kaldırabilir.
İstanbul Üniversitesi bu üç olasılıktan iki tanesini kullandı. İmamoğlu’nun diploması “açık hata” ve “yokluk” nedeniyle ortadan kaldırıldı. Yandaş basında İmamoğlu’nun sahte kanıt sunduğu, yatay geçişte kullanılan belgelerde sorun olduğu, idareyi aldattığına yönelik çok sayıda haber çıktı. Bu arada İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Ekrem Bey hakkında “evrakta sahtekarlıktan” soruşturma yürütüyor. Ancak İstanbul Üniversitesi ya İmamoğlu hakkında hile yaptığına dair yeterince kanıt bulamadığı ya da bu konuda mahkeme sürecini beklediği için hile gerekçesini kullanmadı.
İmamoğlu’nun hukuken yapabilecekleri ise belli. Hemen idare mahkemesine dava açıp yürütmeyi durdurma kararı almaya çalışacak. İdare mahkemesinin kararı daha sonra Bölge İdare Mahkemesine, yani bir üst yargı organına taşınacak. Peki, doğrudan AYM ve AİHM’ne başvuru yapılabilir mi? Aslında Anayasanın 148. maddesine göre bireyin AYM’ne gidebilmesi iç hukuk yollarının tüketilmesine bağlı. Yani İmamoğlu önce idari dava sürecini tamamlamak zorunda. Bu da nereden baksan 2-3 yıl alacak bir süreç. Tabii İmamoğlu’nun seçilme hakkının ihlal edildiği gerekçesiyle AYM’ne gitmesi mümkün. Ama ne AYM ne de AİHM idarenin yerine geçip karar veremez. Hatta idare mahkemesinin yerine de karar veremez. AYM’nin hak ihlali veya AİHM’nin tazminat kararları diplomanın geri alınmasına dair yeni hukuki durumu kendiliğinden bir şekilde ortadan kaldırmaz.
Bu aşamada İstanbul Üniversitesi ve Üniversitenin kararına kaynaklık eden YÖK raporundaki gerekçeye değinmek gerek. Basitçe 1990 yılındaki geçişin denklik ve tanınmayla ilgili mevzuata aykırı bir şekilde yürütüldüğü iddia edilmekte. İmamoğlu’nun geldiği üniversite olan Girne Amerikan 1993 yılında denklik kazandı. Ondan önce bu kurum Türk Üniversitelerine denk sayılmamaktaydı. İmamoğlu’nun avukatları denklik ve tanınma mevzuatının zamanla oluştuğunu, yani 1990 yılı itibariyle denklikle ilgili olumsuz bir karar olmadığını savunuyor. Avukatların yaptığı savunmayı destekleyen bir başvuru da var. 1991 yılında YÖK Girne Amerikan Üniversitesinin Türk Üniversitelerine denk olmadığı yönünde karar vermiş. Sonra çıkan mevzuat geçmişe yürümeyeceğine göre İmamoğlu’nun kayıt yaptırdığı üniversite bakımından 1990 yılı itibariyle İstanbul Üniversitesine geçişle ilgili bir sorun olmaması gerek.
Ancak bu süreçlerle ilgili kararları veren ve tüm üniversiteler için vesayet kurumu olan YÖK aynı kanaatte değil. Diplomanın geri alınması olayının mahkemeye gideceği kesin. Tarafların çarpışacağı ve yatay geçişin, dolayısıyla diplomanın kaderini belirleyecek husus tam da bu nokta. YÖK’ün tanınma ve denklik mevzuatı İstanbul Üniversitesi başta olmak üzere üniversitelerin başvurularına ne kadar açıktı? Bir üniversite yatay geçişler için YÖK’ün tanınma ve denklikle ilgili kararını sormak zorunda mı? Eğer sormamışsa ve Türkiye’de tanınmayan bir üniversiteden geçiş kabul edilmişse ilgili kurumun açık hatası mı var?
Metni bitirirken son hatırlatmayı İstanbul Üniversitesinin aldığı kararının gerekçesinden yapmak da yarar var. Üniversite İmamoğlu dahil olmak üzere 28 kişinin diplomasını geri aldı. Geri alma kararı, kontenjan dışı başvuruya ve üniversite adının yanlış yazılmasına bağlandı. Yani İstanbul Üniversitesine göre İmamoğlu, Girne Amerikan’dan gelmiş olmasına rağmen evraklar Doğu Akdeniz Üniversitesi adıyla düzenlenmiş. Neden mi? Olası durum metin içinde de tartışıldı. 1990 yılı Eylül ayı itibariyle Doğu Akdeniz YÖK’ün tanıdığı, Girne Amerikan ise tanımadığı bir kurum. Geriye yanıtlanmayı bekleyen tek bir soru kalıyor: Bu kadar ağır bir hata nasıl mümkün oldu? Memurlar baskı veya yönlendirme olmadan aslında mevzuata uygun olmayan yatay geçiş işlemini nasıl mevzuat içinde bir şey gibi gösterdi.