[voiserPlayer]
Yaklaşık 1 ay önce Ahmet Davutoğlu’nun Fatih Altaylı’nın YouTube programında AB ile imzalanan Geri Kabul Anlaşması ile ilgili beyanatını izledim. Davutoğlu, anlaşmanın yalnızca Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını kapsadığını ve üçüncü ülke vatandaşları için yürürlükte olmadığını iddia ediyordu. Bu noktada Geri Kabul Anlaşmasını daha detaylı bir şekilde inceleme ihtiyacı hissettim. Ve üzülerek söylemeliyim ki ya Ahmet Bey neye imza attığını bilmiyor ya da ülkemizin yaşadığı sığınmacı krizindeki payını hafifletmek için yanlış beyanatta bulunuyor.
Anlaşma metninde üçüncü ülke vatandaşlarının durumu oldukça açık ve net: Türkiye üzerinden Avrupa Birliği ülkelerine geçiş yapan bir illegal göçmen Türkiye tarafından geri kabul edilecektir. Bu noktada, aslında doğrudan göçmenin geldiği kaynak ülkeye transit olarak iade yapılması gerekmektedir. Ancak anlaşmada da belirtildiği üzere ülkesindeki savaş, siyasi durum vb. gibi sebeplerden ötürü geri gönderilemeyen kişiler yine Türkiye’ye iade edilecektir.
Buna ek olarak, anlaşma metninde vize serbestisi süreci ile ilgili yalnızca bir paragraf bulunmakta ve bu konu üzerine çalışılacağına dair bir beyan bulunmaktadır. Bu beyan sonucu “Vize Serbestisi Diyalog Süreci” başlamıştır. Yani, anlaşmada doğrudan bu geri kabul sürecinin karşılığı olarak vize serbestisinin verileceğine dair bir madde olmamakla birlikte, AB ile yapılan bir anlaşmadan ziyade yalnızca başlatılan bir diyalog süreci bulunuyor.
Bu diyalog süreci kapsamında vize serbestisinin gerçekleştirilebilmesi için zaten hâlihazırda imzalanan Geri Kabul Anlaşması’nın uygulanmasının yanı sıra bir de ek olarak Türkiye’ye yönelik bazı kriterler öne sürülmüştü. Burada Ahmet Davutoğlu’nun ifade ettiği “Vize serbestisi ile Geri Kabul Anlaşması aynı anda uygulanacaktı” ifadesi de gerçeği yansıtmıyor. Çünkü ne Geri Kabul Anlaşması’nda ne de Diyalog Mutabakat Metni’nde buna ilişkin bir madde bulunuyor. Yalnızca Geri Kabul Anlaşması’nın yürürlüğe gireceği tarihe kadar vize serbestisi konusunda olumlu adımlar atılacağına olan inanç vurgulanıyor. Bugün geldiğimiz noktada görüyoruz ki bu konuda herhangi bir olumlu adım atılmamış, anlaşma yürürlüğe girdiği hâlde vize serbestisi konusunda bir sonuca varılamamıştır.
Yine de bir noktanın altını çizmekte fayda var. Diyalog metninde “Schengen üyesi olmayan” AB üyesi ülkeler için Geri Kabul Anlaşması’nın yürürlüğe girmesinin yalnızca vize serbestisinin sağlanması sonrasında gerçekleşeceği belirtilmiştir. Schengen üyesi ülkeler için ise böyle bir ibare bulunmamakla birlikte, Schengen bölgesinde bulunmayan AB ülkelerine giden göçmenler de pratikte Türkiye’ye geri gönderilmektedir.
Ayrıca, Diyalog Mutabakatı’nda AB tarafı Türkiye’den, bir önceki yazımda belirttiğim Cenevre Sözleşmesi’ndeki yalnızca Avrupa Konseyi üyesi ülkelerden gelen göçmenlerin mülteci statüsünde kabul edilmesini sağlayan coğrafi çekincenin kaldırılmasını istemiştir. Türkiye de buna cevap olarak, eğer Türkiye AB üyesi olursa, bu çekincenin kaldırılmasının değerlendirileceğini söylemiştir.
Dışişleri Bakanlığı’nın Geri Kabul Anlaşması ve vize muafiyeti ile ilgili kendi internet sitesinde yaptığı açıklamada, “İltica başvurusunda bulunan kişilerin haklarına ve usul güvencelerine halel getirilmeyeceği Anlaşmada belirtilmiştir. Bu durumda ülkelerindeki savaş ortamından kaçarak Avrupa ülkelerine sığınan Suriyeliler Geri Kabul Anlaşmasının kapsamı dışındadır.” cümlesi yer alıyor. Ancak bugün gelinen noktada herhalde bu durumun böyle olmadığı hepimizin malumudur. Türkiye, Geri Kabul Anlaşması kapsamında Suriyelileri de kabul etmekte ve doğu sınırında herhangi bir güvenlik önlemi almazken batı sınırını oldukça güçlü bir şekilde korumaktadır.
Ne Yapmalı?
Avrupa Birliği Sınır Koruma Ajansı (FRONTEX), Bulgaristan ve Yunanistan sınırlarına göçmenlerin gelmesini engellemek için kilometrelerce uzunlukta son teknoloji cihazlar ile teçhiz edilmiş bir duvar ördü. Hatta bu duvarın tanıtımını yapan Alman haber ajansı “Deutsche Welle”nin İngilizce attığı bir tweet, Türk kullanıcılardan çok fazla tepki alması üzerine Türkiye’de engellendi. Ayrıca AB üyesi Yunanistan, Ege denizinde göçmen botlarını batırarak insan haklarını hiçe sayarken yine AB destekli bir çok haber ajansı Türkiye’deki sığınmacıların ve göçmenlerin durumunun iyi olmadığı hakkında haberler yapmaya devam etti. Türkiye’de son yıllarda giderek artan ekonomik sıkıntıların etkisiyle Avrupa’ya gitmeye çalışan kaçak göçmenlerin sayısı da giderek artıyor. Ancak, Avrupa Birliği bu konuda tam anlamıyla kulaklarını ve gözlerini kapatmış durumda.
Türkiye’nin mevcut hükümet ile ne AB’nin vize serbestisi için öne sürdüğü demokratikleşme adımlarını atacağına ne de yeniden adil yargılama süreçlerinin işleyeceği bir hukuk düzenine döneceğine dair bir umut var. Bu sebeple, Vize Serbestisi Diyalog Süreci şu an tam anlamıyla ölü bir süreç. Türkiye’nin AB üyesi olması zaten imkân dahilinde bile değilken vize serbestisi verilmesi de olası değil.
Burada Türkiye’ye düşen, bir nevi vize serbestisi için girişilen bu geri kabul anlaşmasını feshetmek ve AB ile ilişkileri yeniden güven ve iki eşit aktör olma temelinde tesis ederek yeni bir anlaşma için pazarlık yapmaktır. Türkiye’deki geçici koruma statüsündeki Suriyeliler ve diğer göçmenlerin Türkiye’de güvenli ve insanca yaşam koşullarına erişmekte sıkıntı çektiği bir dönemde, bu yükün ülkemizden alınarak tüm paydaşlara dağıtılması en insani çözüm olacaktır.
Şu an sürmekte olan Hamas-İsrail savaşı, İran-Afganistan-Pakistan üçlüsü üzerinden ülkemize yönelebilecek göç hareketi ve yine devam etmekte olan Suriyeli göçü de hesaba katıldığında nüfusunun yüzde 15’ine yakınının artık yabancı olduğu Türkiye’de oluşacak olası bir gerginlik ortamı, ileride Avrupa Birliği için çok daha büyük bir yıkıma yol açabilir.