Giriş
Türkiye, genç nüfusun en yüksek olduğu Avrupa ülkelerinden biri. TÜİK’in 2023 verilerine göre 15-24 yaş arası gençlerin toplam nüfusa oranı %15,1; bu rakam, yaklaşık 13 milyon kişilik büyük bir demografik kitlenin varlığına işaret ediyor. 2023’te yapılan Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekilliği seçimlerinde, 6 milyonun üzerinde genç seçmen ilk kez oy kullandı. Bu büyük potansiyele rağmen gençlerin siyasete olan ilgisinin giderek azaldığı görülüyor.
KONDA’nın 2024 tarihli araştırmasına göre gençlerin yalnızca %53,9’u hangi partiye oy vereceğini belirttiğini söylerken, %31,2’si kararsız, %14,9’u ise oy kullanmayı düşünmediğini ifade etti. Bu oranlar, gençlerin yaklaşık yarısının seçim sürecine aktif katılım göstermediğini ortaya koyuyor.
Ancak bu uzaklaşma sadece oy sandığından ibaret değil; gençlerin mevcut siyasi partilerle, kurumlarla ve temsili demokrasiyle kurduğu bağda da ciddi bir kırılma söz konusu. Geçmişte politikayı değişimin aracı olarak gören gençlik hareketlerinin aksine günümüzdeki kuşak, siyasetle daha mesafeli, daha eleştirel bir ilişki kuruyor ve siyasete daha kuşkulu bakıyor. Peki bu mesafe ilgisizlik mi, yoksa yeni bir siyasal duruş biçimi mi? Gençlerin bu eleştirel duruşu, Türkiye’de temsil krizinin genç kuşaktaki yansıması mı?
Gençlerde Siyasi Soğuma ve Temsil Krizi
Türkiye’de gençlerin siyasete karşı mesafeli duruşu yalnızca oy kullanmama ya da partilere katılmama üzerinden değil, daha derin bir temsil sorunuyla ilişkili. Gençler, mevcut siyasal yapılar içerisinde kendi taleplerini, değerlerini ve önceliklerini yansıtan bir aktör göremiyor. 2024 tarihli Friedrich-Ebert-Stiftung Gençlik Araştırması’na göre, 18-30 yaş arası gençlerin yalnızca %36’sı siyasete ilgi duyduğunu belirtirken, siyasi partilere olan güven oranı %19’un altına düşmüş durumda. Aynı araştırma, gençlerin parlamentoya, yargıya ve medyaya yönelik güven düzeyinin de oldukça düşük olduğunu gösteriyor.
Bu durum, temsil krizinin sadece partisel değil, kurumsal bir nitelik taşıdığını ortaya koyuyor. Gençler için siyaset, çözüme kavuşturucu bir mecra olmaktan çıkmış, statik ve dışlayıcı bir yapı haline gelmiş durumda. Meclis’te genç temsili de bu uzaklığı pekiştiriyor. Örneğin, 28. Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde milletvekillerinin yaş ortalaması 48, yalnızca 5 milletvekili 30 yaşın altında. Siyasi partilerin gençlik kolları dahi çoğunlukla merkezden yönlendirilen, gerçek karar alma süreçlerine etkisi sınırlı yapılar olarak görülüyor.
Ayrıca gençlerin siyasetle olan ilişkisinde artan ekonomik baskılar da belirleyici rol oynuyor. Yüksek işsizlik oranı, kariyer güvencesizliği ve barınma krizi gibi temel sorunlar karşısında siyasal söylemlerin yetersiz kalması, siyasetle kurulan bağın duygusal ve inançsal düzeyde zedelenmesine neden oluyor. Gençler, siyaseti kendileri için çözüm üreten değil, daha çok vaat üreten bir alan olarak görmeye başlıyor. Bu da, gençleri pasif kılmaktan ziyade, farklı arayışlara yönlendiriyor.
Sandıktan Umudu Kesenler: Boş Oylar, Kararsızlar ve Protestocular
Genç seçmenlerin önemli bir bölümü, son yıllarda siyasal katılımın klasik araçlarına olan inancını kaybetmiş durumda. Seçim dönemlerinde belirginleşen bu tutum, yalnızca sandığa gitmemekle değil, oy verse bile “protesto” niteliğinde tercihler yapmakla kendini gösteriyor.
14 Mayıs 2023 seçimlerinde 1 milyondan fazla geçersiz oy kullanıldı. Yüksek Seçim Kurulu verilerine göre geçersiz oy verme eğiliminin arttığı gözlemleniyor. Bu davranışlar, yalnızca teknik hata ya da ilgisizlikle değil, temsil edilememe ve “seçenek yokluğu” hissiyle de açıklanıyor.
KONDA’nın 2024 araştırmasına göre gençlerin %31,2’si kararsız olduğunu, %14,9’u ise oy kullanmayacağını ifade ediyor. Bu, her 10 gençten yaklaşık 5’inin aktif siyasi temsile dair umudunun olmadığını ortaya koyuyor. Ancak bu tutum, sessizlik olarak değil, sesini duyuramayanların çığlığı olarak okunmalı. Gençler, “kararsız” gibi apolitik bir etiketin ötesinde, sistemin sunduğu seçenekleri bilinçli olarak reddediyor.
Aynı zamanda, siyasal ifade biçimleri de dönüşüyor. TikTok, Instagram ve X (eski Twitter) gibi dijital mecralarda mizah, ironi ve alayla harmanlanmış siyasal içerikler, bu kuşağın siyasetle kurduğu yeni ilişkiyi temsil ediyor. Seçim dönemlerinde viral olan caps’ler, skeçler, video klipler yalnızca eğlence değil, siyasi sistemin biçimlerine yönelik bir yorum ve tepkidir. Bu dijital protesto biçimleri, gençlerin siyasete kayıtsız değil, mevcut siyaset tarzına eleştirel ve yaratıcı biçimde müdahil olduklarını gösteriyor.
Yeniden Bağ Kurmak Mümkün mü?
Tüm bu uzaklaşma eğilimine rağmen gençlerin tamamen apolitik hale geldiğini söylemek hatalı olur. Friedrich-Ebert-Stiftung’un 2024 verilerine göre gençlerin yalnızca %19’u siyasi partilere güven duyarken, sivil toplum ve bağımsız inisiyatifler gençler için daha inandırıcı alternatifler sunuyor. Gençler; toplumsal cinsiyet, çevre, barınma ve üniversite özerkliği gibi meselelerde aktif biçimde örgütleniyor. Bu katılım biçimleri klasik partilerce tam olarak tanınmasa da gençlerin siyasal farkındalıklarının yüksek olduğuna işaret ediyor.
Boğaziçi Üniversitesi’nde 2021 yılında başlayan öğrenci protestoları, yalnızca bir üniversite meselesi değil; gençliğin ifade özgürlüğü, temsil hakkı ve adalet talebine dair daha geniş bir siyasi duruşun yansımasıydı. Benzer şekilde, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu gibi gençlerin içinde aktif rol aldığı oluşumlar, toplumsal değişim için siyasi partiler dışı alanlarda da etkili olunabileceğini gösterdi.
Ancak siyasi partiler, bu enerjiyi çoğu zaman göz ardı ediyor. Gençlik kolları çoğunlukla sembolik, hiyerarşik yapılarla sınırlı kalıyor. Seçim bildirgelerinde gençlik politikaları genel geçer ifadelerle geçiştiriliyor; barınma, işsizlik ve özgürlük gibi somut talepler ya eksik ya da yüzeysel biçimde ele alınıyor. Oysa gençlerin siyasete yeniden bağlanabilmesi, yalnızca temsil edilmeleriyle değil, karar alma süreçlerinde gerçek özne olarak yer almalarıyla mümkün olabilir.
Sonuç
Türkiye’de gençlerin sandıktan uzaklaşması, yüzeysel bir ilgisizlikten ziyade, siyasete olan inanç ve temsil duygusundaki kırılmanın bir yansımasıdır. Seçimlere katılmama, boş oy verme ya da kararsız kalma gibi tutumlar çoğu zaman “apolitiklik” olarak tanımlansa da, bu davranışlar aslında mevcut siyasal yapıya yönelik biçimli bir duruşu işaret eder. Genç kuşağın siyaset algısı, klasik partilerle sınırlı değil; katılım, hesap verebilirlik, özgürlük ve eşitlik gibi değerlere dayanıyor.
Bu noktada temel soru şudur: Gençler gerçekten siyasetten mi uzaklaştı, yoksa siyaset mi gençleri anlamakta yetersiz kaldı? Gençlerin talebi, yalnızca “dinlenmek” değil; katılmak, karar vermek ve değiştirmek. Partilerin gençleri yalnızca seçim zamanlarında hatırladığı bir nesne değil, siyaseti dönüştürecek bir özne olarak görmesi gerekiyor. Çünkü bu kuşak, yalnızca sessiz kalmıyor, sistemin diliyle konuşmayı da reddediyor. Gençler için siyaset, artık sadece sandıkta değil, sokakta, kampüste, dijital alanda ve gündelik hayatta yeniden tanımlanan çok katmanlı bir mücadele alanı. Ve belki de gençlerin değiştirmek istediği şey yalnızca siyasetçiler değil, siyasetin ta kendisi.
Fotoğraf: Nicolas Lobos