Asgari ücret eskiden Asgari Ücret Belirleme Komisyonu çalışmalarına başladığında gündem olurdu. Çok sayıda insanın doğrudan maaşını belirleyen bir kriter olduğu için kamuoyunun dikkatle takip etmesi normal karşılanabilir. Ekonominin içinde bulunduğu durum ve enflasyon da düşünüldüğünde gündemde bu kadar yer etmesi elbette sürpriz değil.
2025 için ise herkesin haberini beklediği asgari ücret %30 artışla 22.104 TL olarak belirlendi.
Türkiye’de asgari ücret artık sadece ekonomik bir mesele değil, aynı zamanda siyasi bir şovun temel unsuru. Ancak şu soruyu sormanın zamanı gelmedi mi: Biz neden ülkenin “en düşük” ücretini konuşmaktan başka bir şey yapamıyoruz? Türkiye’nin ekonomik vizyonu bu kadar mı sığ?
Türkiye’nin Ücreti: Asgari Ücret
Türkiye’de çalışanların neredeyse yarısı asgari ücret alıyor. Bunda vergi ve sosyal güvenlik primlerini azaltmak için çalışanların maaşlarının reel ödemeden düşük gösterilmesinin de payı var. Bu payın tam ne kadar olduğunu bilmiyoruz. Bu durum gelişmiş ülkelerde görebileceğiniz bir durum değil. O ülkelerde asgari ücret, yalnızca en alt gelir grubunu kapsarken Türkiye’de neredeyse “norm ücret” haline geldi. Bu tablo bir başarı değil, aksine devletin ekonomik beceriksizliğinin bir göstergesi. Ama kimse bu gerçeği kabul etmek istemiyor!
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçildikten sonra asgari ücret artışları hep “göz boyama” düzeyinde tutuldu. Hükümet özel sektörün sırtına yüklenerek, kendi eliyle popülist bir gösteri yaptı. Bunun en acı tarafı mı? İnsanlar bu oyunlara hâlâ inanıyor. Oysa bu sahte zamların sonucunda ne oluyor? İşçilerin refahı birkaç ay süren yapay bir artış gösteriyor, ardından her şey eskiye dönüyor. Ancak bu döngüyü kırmak yerine herkes sıradaki “zam” masalını bekliyor.
Asgari Ücret: Bir Popülizm Şöleni
Türkiye’nin siyaseti artık “at pazarlığı” yapar gibi yürüyor. Seçim yaklaştıkça emekli olmak isteyenler, işçiler, zam bekleyenler, af bekleyenler organize olup devlete şantaj yapıyor. Hükümet ise onları susturmak için her seferinde daha fazla taviz veriyor. Asgari ücret zammı da bu pazarlığın bir parçası. Ancak asıl soru şu: Bu zamlar işçilerin gerçek refahını ne kadar artırıyor? Cevap: Hiç!
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nden bu yana asgari ücret her zaman enflasyonun üzerinde artırıldı. Bu maaş artışları yalnızca enflasyonu tetikliyor ve bir sonraki zam döneminde işçilerin cebinden daha fazlasını çalıyor. Ama kimse bunu konuşmak istemiyor. Çünkü bu acı gerçek hem siyasetçilerin hem de “vicdan popülizmi” yapanların işine gelmiyor. “Bu maaşla nasıl geçinilir?” gibi ağlak sloganların arkasına saklanıp ekonomik sistemin asıl çöküşüne gözlerini kapatıyorlar.
Devlet 5 milyondan fazla memuru istihdam ediyor. Bunun yanına EYT’nin de eklenmesiyle 15 milyon emeklimiz oldu. Çalışanların yarısına yakınının maaşını da devlet asgari ücret ile belirliyor. Dolayısıyla devlet, vatandaşların ezici çoğunluğunun maaşını ya doğrudan belirliyor ya da etkiliyor. Serbest piyasa ekonomisi olarak tanımlanabilecek bir ekonomide bu durum ekonominin ana belirleyici gücünün devlet olduğunu bize kanıtlıyor. Böyle bir ekonomide aktörler çalışmak ve üretmek yerine lobi yaparak devlet üzerinden rant sağlamaya teşvik ediliyor.
Bunun yanında yaratılan bir vicdancılık da var. “Bu maaşla nasıl geçinilir?” kisvesi altında dayatılan popülizm, milyonlarca çalışanın devletin ağzına bakmasına neden olan köleliği açıklamıyor. Devletin maaşları belirlemesi hakim siyasi atmosfer için gayet doğal karşılanıyor. Ekonominin verimliliği ağlak siyasetçilerin içi boş popülist söylemlerine kurban ediliyor.
Asgari Ücret Yol Haritası
Gerçekçi olalım: İdeal bir ekonomide asgari ücret diye bir şey olmamalı. Evet, bu fikir bazı ekonomistlerin uykularını kaçırabilir ama gerçekler ortada. Danimarka, Finlandiya, İtalya gibi ülkelerde standart bir asgari ücret yok. Ve bu ülkeler çalışanın hakkını daha mı az koruyor? Elbette hayır!
Türkiye’nin de artık bu gerçeği anlaması gerekiyor. Eğer asgari ücret olacaksa, bu ücret piyasa şartlarını zorlamayacak kadar düşük olmalı. Ama bugünkü ekonomik tabloda yapılması gereken en cesur adım, asgari ücrete zam yapmayı tamamen bırakmaktır. Evet, bu kulağa radikal gelebilir ama bu döngüden çıkışın başka bir yolu yok.
Türkiye’nin gelir dağılımındaki uçurum düşünüldüğünde, ülke genelinde sabit bir asgari ücret uygulaması zaten mantıksız. Bingöl’deki bir işçinin ihtiyaçları ile İstanbul’daki bir işçinin ihtiyaçları aynı mı? Peki neden maaşlar aynı? Çünkü bu sistem verimliliği değil, tembelliği ödüllendiriyor.
Türkiye’nin asgari ücret seviyesini konuşmayı bırakıp neden bu kadar asgari ücret odaklı bir maaş sistemi olduğunu tartışması gerekiyor. Ekonomik gerçekler popülist söylemlerin yerini almadığı sürece, bu ülke verimsizlikten, yüksek enflasyondan ve düşük ücret sarmalından kurtulamaz. Ama belki de gerçek soru şu: Bu popülizmden beslenen siyasi ve ekonomik düzen değişmeyi gerçekten istiyor mu? Yoksa bu döngü, herkesin işine mi geliyor?