[voiserPlayer]
Lee Se-Hoon, Joseonlu muhteris bir soylu. Kim Pan-Seo, Joseonlu başka bir soylu. Se-Hoon bir akşam Pan-Seo’yu ziyaret eder, ziyarette kendilerine hizmet eden köle bir kadına göz koyar ve Pan-Seo’dan onu ister. İkilinin konuşmasını kadının kocası duyar. Karı ve koca kaçmaya çalışırlar, ancak yakalanırlar. Pan-Seo kocayı öldürür. Kadın intihar eder. Çiftin dokuz yaşındaki oğlu Choi Yoo-Jin ise kaçar. Bir misyonerin yardımı ile Amerika’ya yerleşir. Yıllar geçer ve çocuk Joseon’a geri döner. Amerikan elçiliğinin konsül vekili Yüzbaşı Eugene Choi olarak… Ancak kalbi hala nefret, öfke ve intikam duygularıyla doludur.
Dönem on dokuzuncu yüzyıl sonları, yirminci yüzyıl başları. Batılı güçler arasında dünyanın farklı bölgelerini/ülkelerini serbest ticarete açma, gerekirse sömürgeleştirme mücadelesinin bütün acımasızlığı ile devam ettiği zamanlar. Joseon Krallığı (Kore) bu küresel fırtınanın tam göz bebeğinde. Üstelik henüz yarışa giren, bu yüzden de diğer emperyal güçlerden daha aç ve daha acımasız bir ülke ile karşı karşıya: Japonya. Gerekli reformları yapamadığı için askeri olarak da iktisadi olarak da zayıf. Ancak diplomasi yoluyla büyük güçlere tavizler vererek, onları birbirleri ile dengeleyerek ayakta kalmaya, zaman kazanmaya çalışır. Ancak talihsizliği, Joseon’a yardım edebilecek iki ülkenin, İngiltere’nin de Amerika’nın da, Rusya’nın dizginlenmesi ve zayıflatılması için Japonya’ya göz yumma eğiliminde olması. Joseon’un akıbeti çoktan bellidir. Japonya’nın elinde yok oluş…
Japonya’ya hizmet etmeye amade Joseonlular da yok değil. Bunlardan birisi de Lee Wan-Ik. Gidişattan rahatsız ve engellemeye ant içmiş bir avuç vatansever Joseonlu da vardır. Bunlardan ikisi evli bir çift: Go Sang-Wan ve Kim Hui-Jin. 1870’li yıllar… Yani Eugene’in ailesinin katledildiği ve Amerika’ya kaçtığı yıllar. Sang-Wan and Hui-Jin, Erdemli Ordu nam bir örgütün üyesi olarak Japonya’da Lee Wan-Ik’e suikast planlar. Ancak plan başarısız olur ve ikili Wan-Ik tarafından katledilir. Hui-Jin henüz bir kız çocuğu doğurmuştur. Go Ae-Shin ismi verilen çocuk diğer örgüt üyeleri tarafından kurtarılır ve Joseon’a götürülür. Dedesi Joseon soylularından Go Sa-Hong’a teslim edilir. Ae-Shin büyürken, Erdemli Ordu üyesi bir avcı tarafından da eğitilir ve Erdemli Ordu’nun bir suikastçisi olur.
Eugene’ın Joseon’daki ilk görevi Logan Taylor isimli bir Amerikalıyı öldürmektir. Logan Joseon’da sarayın dış ilişkiler danışmanlığını yapmakta, ancak Japonya’ya da bilgi satmaktadır. Böylelikle Amerika’nın imajına leke sürmektedir. Logan aynı zamanda Erdemli Ordu’nun da hedefindedir ve onu öldürme görevi Ae-Shin’dedir. Örgütün yaptığı hazırlık sayesinde Ae-Shin Logan’ı öldürür. Ancak Eugene de suikast için aynı zamanı seçmiş, hatta Ae-Shin’i zamanında görmüş, onu takip etmiş ve kimliğini öğrenmiştir. Daha da önemlisi, ona ilk görüşte aşık olmuştur. Eugene’in amacı artık son derece tehlikeli bir işin içinde gördüğü Ae-Shin’in hayatta kalmasını sağlamak olacaktır.
Başlarda Ae-Shin, Eugene’in yaptıklarına anlam veremeyecektir. Yoldaş mı? Düşman mı? Joseon’a nefreti ve öfkesi süregiden Eugene’in Joseon’a yönelik yorumları yanlış anlamalara yol açacaktır. Ancak Ae-Shin nihayetinde Eugene’in kendine olan aşkının farkına varacak, bir müddet sonra da ona karşılık verecektir. Ancak yolun henüz ortalarında ikilinin bir geleceğinin olmayacağı da belli olmuştur. Zira Eugene, Joseon’un alt sınıflardandır, hatta ailesi köle kökenlidir. Ae-Shin ise soylu bir ailedendir. Eugene’in alt sınıflardan olması Ae-Shin’i derinden sarsacaktır. Ae-Shin daha sonra Eugene’den ilk tepkisi için özür dileyecektir. Ancak Eugene, Ae-Shin’le Joseon’da bir geleceğinin olmayacağını farketmiştir. Sorun sadece ikili arasındaki derin sınıfsal fark değildir. Daha büyük sorun Ae-Shin’in Joseon’a olan sadakati ve vatanperverliğidir. Ae-Shin’in Joseon’u ve yoldaşlarını bırakamayacağı aşikardır.
Eugene’nin hayal kırıklığı derindir. Sorun sadece Ae-Shin değildir. Sorun Joseon’un ona karşı aynı kalmasıdır. Hatta Joseon’dan başka bir yere tayinini ister. Tayini de yapılır ancak Ae-Shin’i korumaya devam etme arzusu ağır basınca tayinden vazgeçer ve Joseon’da kalmaya devam eder. Zira Japonya’nın Joseon üzerindeki hakimiyeti sağlamlaşmakta ve hayat Ae-Shin ve ailesi için daha zor hale gelmektedir.
Gel zaman git zaman… Ae-Shin Japonya’da tehlikeli bir görev üstlenir. Joseon’lu olarak Japonya’ya girebilmesi imkansızdır. Eugene’den yardım ister. Eugene, Ae-Shin tarafından Erdemli Ordu’nun bir operasyonu için kullanıldığını bile bile kabul eder. Sahte bir evrak düzenler ve Ae-Shin’i karısı olarak Japonya’ya götürür. Ancak Ae-Shin o kadar da art niyetli değildir. Bu operasyon Eugene’e Joseon’dan ayrılma ve hayatına devam etme fırsatı sunmaktadır. Ae-Shin’in dahil olduğu görev nihayetinde başarılı olur, ancak kendi başı da belaya girer. Eugene onu ancak Japonya ile diplomatik bir kriz çıkarma pahasına Amerikan elçiliğine sokarak güvene alır. Bir Amerikan subayıdır ve suç işlemiştir. Tutuklanır ve Amerika’ya yollanır. Eugene’in elçilikteki Amerikalı arkadaşı yardım eder ve Ae-Shin örgütün yardımı ile Joseon’a döner.
Bu arada Japonya Rusya’yı 1905 yılında savaşta mağlup eder ve aynı yıl Joseon’u koruması altına alır. Takip eden yıllar Joseonlular için her açıdan zorlu yıllardır. Özellikle Ae-Shin için. Artık Erdemli Ordu’nun bir üyesi olarak dağlarda direniş mücadelesindedir ve soylu bir ailenin ferdi olarak Japonlar ve işbirlikçi Joseonluların hedefindedir.
Öte yandan Eugene, Amerika’da üç yıl hapis yatacak ve askerlikten de atılacaktır. Halen Amerikalıdır ancak aklı da kalbi de Joseon’dadır. Joseon’a döner ve geldiğinde Ae-Shin’i bir oteli havaya uçurma operasyonunda yaralanmış halde bulur. Onu kurtarır, yaralarını tedavi eder ve Erdemli Ordu’ya teslim eder. Ancak örgüt etrafındaki çember daralıyordur. Örgüt direnişi devam ettirme amacıyla Mançurya’ya taşınma kararı alır. Ae-Shin kadınların ve çocukların başında trenle ilk önce Pyongyang’a, oradan da Mançurya’ya gidecektir. Örgütün geri kalanları Japon ordusu tarafından katledilir. Ae-Shin de trende yakalanmak üzere iken bir kez daha Eugene devreye girer. Trende tanıştığı bir Japon soylusunu rehin alarak, Ae-Shin’i ve diğer kadınları ve çocukları trenin ön vagonlarına geçirir. Japon askerileri ile kendinin kaldığı arka vagonları öndeki trenden ayırır ve böylece Ae-Shin’i kurtarır. Ancak bunu hayatıyla öder ve Ae-Shin’in gözleri önünde vurularak öldürülür. Ae-Shin Mançurya’ya varabilir ve direnişe oradan devam eder.
* * *
On dokuzuncu yüzyılın ortaları… Amerikalılar Japonya’yı savaş gemisi diplomasisi adını verdikleri bir taktikle serbest ticaret anlaşması imzalamaya zorlar. Tokugava Şogunluğu kan kusar, kızılcık şerbeti içer ve anlaşmayı imzalar. Bu apaçık milli aşağılanma Şogunluğun sonunu getirir, onun askeri gücü Samuray’ın da… Anlaşmadan 14 yıl sonra, 1868 yılında Japon İmparatoru Meiji Japonya’yı Doğu Asya’nın süper gücü yapacak reformları başlatır. Ancak bu hemen bir iki yıl içinde olacak bir şey değildir. Japonya’nın daha zamana ihtiyacı vardır.
Go Ae-Shin’in Tokyo’da doğduğu 1870’li yıllar, Japonya’nın Joseon için en birincil tehdit olduğu yıllar değildir. Joseon için o yıllarda en birincil ve doğrudan tehdit Amerika’dır. Hatta Amerika, Japonya’ya karşı uyguladığı taktikle Joseon’a da yaklaşmış, 1871 yılında Ganghwa adı verilen bir adadaki Joseon kalesini yıkmış, kaledeki 240 küsür askeri katletmiştir. Hülasa, Go Ae-Shin’in anne babasının Tokyo’da bir Joseonluya Japonya’ya hizmet ediyor diye suikast planı yapması ciddi bir anakronizm hatasıdır.
Mr. Sunshine daha farklı anakronizmler, tarihi es geçmeler, hatta tarihi çarpıtmalarla malül mü? Muhtemelen öyle. Ancak bu sorun mu? Değil. Zira roman, öykü, film veya dizi… İnsan hayalinin ürünü yapıtların amacı tarihi olduğu haliyle, akademik bir titizlikle ve gerçekçilikle aktarmak değil. Varolan bilginin sunabildiğinin ötesine geçebilmek. Mr. Sunshine örneğinde bu: On dokuzuncu yüzyıl Joseon krallığında bir köle çocuğu olmak ne demek? Bir kasap çocuğu? Acımasız bir emperyal dünya karşısında eli kolu bağlı bir kral olmak ne demek? Soylu bir kız olmak? Vatanını satan bir hain olmak? Bu ve benzerlerini düşündürebilmek, hayal ettirebilmek…
Mr. Sunshine küresel çaplı jeopolitik tsunami dalgaları ile yıkanan bir yarımadanın içinden geçtiği acı ve acımasız bir deneyimin capcanlı bir anlatısı, sürecin pasif mağdurları kadar, kaderlerini ellerine almak için aktif mücadele eden insanlarının yürek yakan hikayeleri.
Daha sembolik bir yorum da mümkün. Zira vatanseverlik/milliyetçilik yazınında yaygındır. Vatanın/milletin bir kadın olarak temsili. Mr. Sunshine’ın ana karakteri Go Ae-Shin de net bir şekilde Joseon’un (Kore) temsili. Soylu, alim ve zengin, ancak bütün köylüler tarafından sevilen bir dede. Vatanperverliği/milliyetçiliği su götürmez bir baba ve anne. Nitekim kendisi de aynı duygularla, kendi mutluluğundan vazgeçmiş, hayatını tehlikeye atmaktan çekinmeyen bir kadın. Karakter olarak ise neredeyse kusursuz. Tek bir halde kusur gösteriyor. Eugene’in köle geçmişini öğrendiğinde. Ancak yaşadığı şoku atlatması, o gerçekle barışması da, son derece kısa sürüyor. Aslında bu gerçekle barışması bile sadece ufak bir kusurdan arınma hamlesi. Joseon’un tarihi bir gerçeği ile yüzleşmesi ve onu kabul ederek kendini aşması.
Go Ae-Shin (Joseon veya Kore olarak okuyun) öylesine büyüleyici ki nefret ve öfke dolu eski köle Eugene’i bile değiştiriyor, dönüştürüyor. Eugene’in Ae-Shin’e aşık olma süreci aslında bir arınma süreci de. Joseonluluğunu keşfi. Öyle ki, Eugene Ae-Shin’i koruma, Joseon’a hizmet arzusu ile ailesinin intikamını bile unutur, bir Amerikalı olarak Joseon’da ölür. Mr. Sunshine’da arınma yaşayan tek karakter Eugene değildir. Joseon’da Japon yetkililerin pis işlerini yapan bir çetenin reisi Goo Dong-Mae, yozlaşmış soylu ve toprak sahibi sınıfın temsilcisi Kim Hui-Seong ve Glory Otel’in sahibesi Japon vatandaşı Kudo Hina… Aslen Joseonlu olan bu üç isim, hayatın onları savurmasıyla yozlaşmışlardır. Ancak ilk ikisi Ae-Shin’e olan aşkları, üçüncüsü ise Ae-Shin’le olan dostluğu sayesinde arınırlar, Joseonluluklarını keşfederler, hatta Joseon için ölürler.
Elbette Ae-Shin’in dönüştürücü/arındırıcı etkisi herkese işlemez. Mr. Sunshine’ın en sorunlu yönü de öyküye içkin bu özcülüğü. Hain haindir ve öyle doğmuştur, öyle de ölecektir. Vatansever ise vatansever olarak doğar, vatansever olarak ölür. Eugene, Dong-Mae, Hui-Seong ve Kudo ise sadece doğru yoldan geçici bir süreliğine sapan, ancak vatan sevgisi/aşkını tattıktan sonra hidayeti bulan kişilerdir. Bu haliyle de, Mr. Sunshine katıksız bir Kore milliyetçisi dizisidir.
Politik, ekonomik, sosyolojik, sembolik vesaire çağrışımları bir tarafa, Mr. Sunshine sadece bir dizi olarak da pekala izlenebilir. Hatta daha büyük bir keyifle… Mr. Sunshine bir şiir gibi. Epik bir şiir, yer yer dramatik, yer yer trajik, yer yer komik. Hepsinden önce ve öte güzel bir aşk hikayesi.
Mr. Sunshine, Netflix, 2018.