[voiserPlayer]
Günümüzde internetsiz bir dünya düşünülemez hale geldi. Cep telefonları ve bilgisayarın gelişmesi, 2000 yılından sonra dijitalleşmede bir çığır açtı. Facebook, Twitter gibi sosyal ağlar ortaya çıktı, büyüdü ve “dünyanın en kalabalık ülkeleri“ haline geldi. Bugün ise dijital alandaki bağımlılık o kadar büyük ki dünya çapında veri akışını sürdürmek sosyal anlamda istikrar, ekonomik refah ve ülkelerin büyümesi için hayati öneme sahip. Tüm bunlar yaşanırken, her şeyde olduğu gibi siyaset de dijitalleşti ve ortaya dijital diplomasi denilen bir kavram çıktı. Peki, nedir bu dijital diplomasi?
Aynen sanayinin gelişmesi ve zaman içinde evrilmesi gibi, diplomasi de uluslararası ilişkilerin dönüşen ve hareketli bir alanı. Bu mantıkla, diplomasiyi de üçe ayırabiliriz. İlk olarak Diplomasi 1.0, yani klasik diplomasi devri vardı. Devletlerin sınırlarını ve uluslararası çıkarlarını korumak için diplomatik kurallar ve angajmana uygun olarak ikili veya çok taraflı tüm ilişkileri düzenlemekte kullanılan diplomasi, Antik Yunan’dan İkinci Dünya Savaşı’na kadar devam etti. Bu sırada tabii ki diplomasi gelişti ve değişti, fakat devletlerin nihai amacı güç sağlamaktı ve diplomasi devletler arasında savaşı engellemek için müzakere edilen bir araç işlevi gördü.
İkinci Dünya Savaşı sonrası dünyanın Batı ve Doğu bloğu olarak ikiye ayrılması, yepyeni bir diplomasi çeşidi ortaya çıkardı: Diplomasi 2.0, başka bir deyişle kamu diplomasisi. Soğuk Savaş sürecine hâkim olacak kamu diplomasisi, sert güç merkezli diplomasiyi odaktan çıkarıp iki kutup arasında psikolojik bir mücadeleyi başlattı. İletişim teknolojilerinin de büyük oranda gelişmesiyle devletler (nükleer caydırıcılığın da etkisiyle), savaş yerine birbirlerine ve halklara yönelik yürüttükleri stratejik iletişime önem vermeye başladı. Amaç, bu kez de iletişim aracılığıyla karşıdaki hedef devlete/halka istediğini yaptırmak ve yıldırmak olmuştu. Teknoloji, yaşam kalitesi, medya, kültür gibi yardımcı araçlarla hedef kitleye karşı bir psikolojik üstünlük kurarak zafer elde etme çabası, Soğuk Savaş döneminde diplomasinin en sık kullanıldığı yöntemdi. Kutuplar, hem müttefiklerini korumak hem de uluslararası alanda yeni müttefikler edinmek için kendi sistemlerinin başarılarını anlatmaya çalıştılar. Bunun için de örneğin, farklı dillerde yayın yapan ABD’nin sesi, Rusya’nın sesi ve daha farklı birçok kanal oluşturuldu. Etkilenmek istenilen grupların liderlerine burslar verildi, geziler düzenlendi.
2000’li yıllarda internetin yaygınlaşmaya başlamasıyla birlikte kamu diplomasisi yeni bir alan kazandı. Artık ülkeler, hedefledikleri başka ülke gruplarına internet aracılığıyla da ulaşmaya başladı. 2001’de yaşanan 11 Eylül saldırısı, kamu diplomasisinin önemini devletlere tekrardan hatırlatan bir olay oldu. Meşruiyetini sağlamlaştırmak ve müttefiklerini yanına çekmek için tüm kanalları kullanan ABD, “teröre karşı savaş” başlattı ve dünyaya ABD’nin haklı olduğunu anlatmaya çalıştı. İnternet ağının gelişmesiyle küreselleşme de başladı ve bugün kritik öneme sahip olduğu düşünülen Diplomasi 3.0, yani Dijital Diplomasi çağının ilk adımları atılmaya başlandı.
Dijital Diplomasi: Yeni Bir Alan
Dijital diplomasi, basit bir dille diplomasi yönetiminde teknolojinin, özellikle de internetin daha geniş kullanımını ifade etmek için kullanıyor. Her ne kadar devletler arasında geleneksel diplomasi her zaman var olacak bir yöntem olsa da, son 20 yıldaki gelişmeler diplomasinin çok farklı bir şekilde işlemesine neden oluyor. İnternet kullanıcısı sayısının artması, bilginin serbestleşmesi ve bireylerin sosyal medya kimlikleri oluşturması devletleri de dijitalleşmeye zorladı.
ABD Dışişleri Bakanlığı, 2000’lerin başında “21st Century Statecraft” olarak adlandırdığı dijital diplomasiyi alanın yeni öncüsü olarak tanımladı ve uluslararası alanda başarılı olmanın koşullarından biri dijital diplomasiye verilen önemle değerlendirilmeye başlandı. Ardından İngiltere, İsveç, Fransa, İsrail ve Rusya gibi birçok devlet dijital alanda devleti temsil amacıyla internette temsilciliklerini kurmaya başladı. Hatta İsveç 2007’de ilk sanal büyükelçiliğini açtı.
Dijitalleşme ilk olarak hükümetlerin halkla iletişiminde kullanılmaya başlandı. E-devlet gibi uygulamalar ortaya çıktı, devlete ait bakanlıkların web sitesi kuruldu ve devletler internette yavaş yavaş varlık göstermeye başladılar. Sayı arttıkça devletler sadece kendi halkları için değil yabancı halkları da etkilemek adına iletişim çalışmalarına başladılar. Tam bu adımda kamu diplomasisinin yeni bir türü olan dijital diplomasi öne çıkmaya başladı.
Kritik Yıl 2010 ve Arap Baharı
Dijital diplomasinin anlaşılması ve benimsenmesinde 2010 kritik bir yıl oldu. Arap Baharı yaşanmaya başladığında halkların hükümete başkaldırmasıyla Facebook’u etkili bir şekilde kullanıp bir araya gelebilmeleri, dijitalin gücünün ilk defa kanıtlanmasına yol açtı. İnsanlar sosyal medya üzerinden organize olup hükümetleri tehdit edebiliyordu. Böylesine anonim ve serbest bir ortam devletlerin dikkatini çekmek zorundaydı. Arap Baharı’na yakın diğer bir örnek, 2016 ABD Başkanlık seçimlerinde Rusya’nın Facebook’u kullanarak ABD seçimlerini manipüle etmesi oldu.
Siyasi olarak sadece devletler değil, devlet dışı aktörler olan terör örgütleri de sosyal medyanın avantajlarından yararlanmaya başladı. Terör örgütlerinin interneti yoğun bir biçimde kullanarak insanları etkileme durumu devletlerin güvenliği açısından bir tehdit unsuru olmuştu. Bu nedenle terörizme karşı dijital savaş da bir savaş biçimi olarak kendini dijital alanda gösterdi. Özellikle ABD Dışişleri Bakanlığı, bu tür faaliyetlerle mücadele etmek ve El Kaide gibi grupların çevrimiçi destek almasını engellemek amacıyla Müslüman toplumlardaki internet kullanıcılarını etkilemek için çevrimiçi faaliyetlerine hız kazandırdı. Devletler, sosyal medya ve interneti kullanarak dış politikalarına uygun bir şekilde istedikleri konuları uluslararası gündeme taşıma kapasitesine sahip oldular.
Twitter Diplomasisi
Böylece devletler de kullanıcılar gibi Facebook ve Twitter gibi ağlarda kendilerine yavaş yavaş yer bulur oldular. Bu nedenle de dijital diplomasi çok büyük oranda sosyal ağlara odaklanmaya başladı, hatta dijital diplomasi bir Twitter Diplomasisi olarak da anılmaya başlandı. Bugün ise dünyanın %60’ının internete erişimi olduğunu varsayarsak, devletlerin sosyal medyada bulunmasının ne kadar önemli olduğunu anlayabiliriz.
Günümüzde devletler sosyal medya üzerinden maliyetsiz ve sınırsız bir şekilde hedef kitlelerle iletişime geçebiliyorlar. Bunun yanında dijital diplomasi saat, sınır ve dil gibi sınırlılıkları da kaldırdığı için yürütülen kampanyalar daha büyük erişim sağlayabiliyor.
Buna karşın, sosyal medyanın devletlere risk yarattığı da oldu. Çünkü sosyal medya, bireylere dünyanın farklı noktalarından belirli bir amaca yönelik örgütlenme olanağı vermeye başlamıştı ve bu da devletlerin politikalarının eskisinden çok daha fazla göz önünde olmasını sağladı. Yerel bir olay küresel bir etki yaratabilmekteydi. Diğer bir negatif etkiyse devletler kendilerini daha çok gizleyip dijital alanda korumaya çalıştıkça, buna tepki gösteren kişi ve ulus-üstü organizasyonların ortaya çıkması oldu. Wikileaks, Pandora ve Panama Belgeleri, PirateBay bunun en popüler ve etkili örnekleri olarak karşımıza çıktı.
Dijital Diplomasiyi Hangi Devletler Etkin Kullanıyor?
Dijitalleşmenin ilk adımı, web siteleri kurularak devletin kurumlarının, özellikle Dışişleri Bakanlıklarının internette temsiliyeti oldu. Buna göre devletler hitap etmek istedikleri kesime göre web sitelerini farklı dillerde kullanıma sundular. Bugün birçok devlet, Dışişleri Bakanlığı sitesindeki bilgileri birkaç farklı dilde okunabilirliğe sunuyor. Türkiye Dışişleri Bakanlığı Türkçe, İngilizce, Arapça, Fransızca dillerine yer veriyor. Bu konuda lider ülke ise 8 farklı dil seçeneği sunan Rusya Dışişleri Bakanlığı web sitesi.
İkinci adım ise, devletin sosyal medyada temsiliyeti oldu. Bugün gelişmiş birçok devletin özellikle Twitter’da resmî hesabı var. Bu hesaplar sayesinde ülkeler farklı etki alanları kurmaya çalışıyor, bir yandan da bilgilendirme yapıyor. Bu alanda Türkiye, sosyal medyadaki diplomatik temsilcilerinin takip sayısıyla dünyada en fazla takip edilen üçüncü ülke. Digital Diplomacy Index 2021 raporuna göre, Türkiye’nin hesapları sosyal medyada 25,6 milyon kişi tarafından takip ediliyor. Diplomatik ağ, verilen mesajın iletilmesi, sosyal medyada görünürlük gibi kategoriler değerlendirildiği zaman, Türkiye G20 ülkeleri içerisinde listede 12. sırada. Bunun yanında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan dünyada en çok takipçiye sahip beşinci lider; 27 milyon takipçisi var.
Dijital diplomasiyi etkili kullanan başka bir devlet İsrail. Özellikle Filistin – İsrail arasındaki çatışmalar yoğunlaştığında, İsrail Dışişleri Bakanlığı kendi iddialarına dikkat çekmek adına şu ana kadar birçok farklı yol denedi. Bunlardan en ilgi çekeni, Hamas’ın İsrail’e füze saldırısı gerçekleştirdiği zaman yaşandı. Füze emojisi olarak onlarca tweet atan resmî İsrail Twitter hesabı, en son tweet’inde Hamas tarafından İsrail’e atılan füze sayısı kadar emoji koyduğunu ve her roketin İsrailli vatandaşları öldürmek için atıldığını belirtip #İsrailSaldırıAltında etiketiyle bir mesaj paylaştı. Paylaşım dünyada büyük ilgi gördü.
Ayrıca İsrail birçok ülkeyle ilişkilerin geliştirilmesi için Twitter’da hesap açıyor. Bunlardan birisi de İsrail Türkiye’de hesabı.
Dijital Diplomaside Çatışma Alanları
Tabii konu uluslararası ilişkiler olunca, çatışmalar dijital dünyada da devam ediyor. Rusya’nın 2014 yılında Kırım’ı ilhak etmesi uluslararası alanda tanınmamasına rağmen dijital alanda bir ikilem yaratmış durumda. Kırım şu an Rusya kontrolünde olsa da Ukrayna ve diğer Avrupalı devletler bu ilhakı tanımadığı için Kırım bölgesinin Twitter’da iki tane onaylanmış hesabı bulunuyor. Birisi Ukrayna Cumhuriyeti’ne aitken, bir tanesi de Rusya Federasyonu tarafından yönetiliyor. Aynı gerçek dünyada olduğu gibi dijitalde de bazı ülkeler Kırım’ı Ukrayna’nın kabul ediyor ve Ukrayna’nın resmî Kırım hesabını takip ediyorlar.
Dijital diplomaside çekişmenin başka bir örneği de, Rusya ile ABD arasında Twitter’da gerçekleşti. 6 Ocak 2021’de ABD seçimleri sonrası Kongre Binası’nın Trump destekçileri tarafından basılması, hem dünya hem de sosyal medya gündemini meşgul etmişti. Buna karşın Rusya’nın Güney Afrika Büyükelçiliği baskından üç gün sonra Twitter adresinden bir kullanıcının yazdığı tweet’i alıntı yaptı. Alıntı yapılan tweet mesajında şu yazıyordu: “Covid-19 kısıtlamaları nedeniyle ABD bu sene darbe girişimini kendine yapmak zorunda kaldı.” Rusya Güney Afrika Büyük Elçiliği ise, 9 Ocak tarihinde bahsi geçen tweet’i alıntılayıp, “Kremlin propagandası değil, sadece internetteki popüler bir görüş” başlığıyla tweet’i paylaştı.
Bu ve benzer örnekler, birçok farklı aktör arasında internette gerçekleşmeye devam ediyor. Nitekim dijitalleşmenin sonuçlarıyla karşılaşan devletler yumuşak güçlerinin sınırlarını ve etki alanlarını geliştirmek üzere yeni yollar denemeyi sürdürecek. Sadece Twitter değil, aynı zamanda Youtube, Facebook, Instagram, VK, Tiktok gibi yükselişte olan sosyal medya platformlarında da devletler gün geçtikçe aktif politikalar yürütüyor ve sosyal medyayı kendi lehlerine kullanarak halkları etkilemek amacıyla markalaşma yoluna gidiyorlar. Sonuç olarak, Diplomasi 3.0 yeni sayılabilecek bir alan olsa da potansiyeli ve etkinlik alanı hiç olmadığı kadar büyük. Bu kapasiteden yararlanacak olan devletler, her gün daha bağlı olduğumuz dijital dünyada etkisini arttıracak ve dış politikada istediklerini almaya daha yakın hale gelecekler.