[voiserPlayer]
İkna ve pazarlık sürecinden mütevellit olan siyaset, akıl yürütme çizgisiyle dil kullanımının son derece etkili olduğu bir mücadelenin tezahürüdür. Siyasette kullanılan dil, yalnızca iktidarı kazanıp kaybetmeyi değil sonrasındaki tahakküm alanını da şekillendirmektedir. Türkiye’de 2002 yılından beri var olan siyasal İslamcı iktidar, 2023 seçim sürecinde siyasi atmosferde giderek yükselen milliyetçi-muhafazakâr bir dilin egemen olmasına neden olurken bu süreç; merkez-sol çizgisini temsil eden CHP’nin de sağa doğru kayarak sosyal demokrasinin siyasi arenadan gittikçe silikleşmesine neden olmuştur. AKP iktidarına karşı seçmen nazarında taban bulan alternatif bir siyaset ve ekonomi politikası geliştiremeyen ve giderek merkez sağ’a yaklaşan CHP, geniş kesimleri kucaklayıcı bir söylem geliştirirken hedeflenen toplumsal konsorsiyuma ulaşamamıştır. Bu süreçte Türkiye’deki siyaset alanının en köklü çatışma konularından biri olan laiklik tartışmalarının siyasal alanının dışına itilmesi CHP’nin en temel argümanlarından birisini kaybetmesine neden olurken laiklik söylemi yerini inanç özgürlüğü söylemine bırakmıştır.
Bir değişim sürecinden geçmesi beklenen/istenen CHP’nin merkez sağ’a yakınlaşmadan koparak bir taraftan salt Avrupai bir sosyal demokrasi tandansından ziyade Anadolu kültürünü içselleştirmiş bir ideolojik değişime kapı aralaması diğer taraftan da kuruluş ilkelerini barındıran doktrinlerden kopmaması gerekmektedir.
Anadolu kültüründe var olan eleştirel akıl birikimi, doğrucu ve hoşgörü yaklaşımı, toplum düzeninin temeli ve modern Türkiye’nin kuruluş felsefesini oluşturan bireşimin zeminini oluşturmaktadır. Bu zeminin en temel taşlarından biri olan laiklik; nesnel, akılcı, eleştirel ve çözümleyici yaklaşımların sonucu olarak ortaya çıkarken bu niteliklerin yaygınlaşarak daha da gelişmesine uygun ortam hazırlamaktadır.
Aklın, ahlakın, bilincin ve özgür düşüncenin gelişmesine en büyük katkıyı sunan laiklik ilkesi, bu toprakların en büyük kazanımlarından biridir. Esasında Anadolu’daki İslamiyet inancı, bu topraklarda edindiği birikimle laiklik ilkesine zıt bir tabandan yükselmemektedir. Zira Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin birlik ve beraberlik mayasını; her türlü çeşitliliği, insancıl bir yaklaşımla bağdaştırarak yeni bireşimlere öz yapan öznel ve kültürel çoğulluğa ve çoğulculuğa olanak sağlayan Anadolu kültürü oluşturmaktadır. Özgür düşüncenin var olabilmesi manasında laik düşünce, Anadolu’da güçlü köklere sahiptir.
Çoğulculuğu içselleştirerek hoşgörü temeline dayanan bu kaynak, siyasi ve sosyal sorunlara çözümler üretebilmenin en önemli güvencesidir. Dolayısıyla laiklik ilkesinin lanse edildiği gibi din karşıtlığı değil, Anadolu kültürünün özü olduğu, son dönemde sağ’a kaydığı eleştirilerine tabi tutulan CHP tarafından -yüz yıl geçmiş olmasına rağmen doğru anlatılamadığı gerçeği ile- topluma doğru aktartılmalıdır.
Türkiye’de sosyal demokrasinin temsilcisi olma iddiasını taşıyan CHP, kapsamlı laik birikimine sahip bir toplum ve kültürü temsil ederken topluma, eski öğretilerden farklı yeni açılımlar sunmak durumundadır. Bu anlamda CHP’nin, Kemal Kılıçdaroğlu’nun başlattığı ‘’helalleşme’’ söyleminin içini doldururken laiklik ilkesinden taviz vermeden yola devam etmesi gerekmektedir.
Sosyal demokrasi barış dilidir. Kılıçdaroğlu’nun başlattığı ‘’helalleşme’’ açılımının temeli üzerine inşa edilen toplumsal barış hedefi, yarım bırakılmadan içi doğru sosyal demokratik bir doktrinlerle doldurularak neticelendirilmelidir. Ancak bir taraftan toplumsal barış hedeflenirken diğer taraftan da CHP’nin tarihi ve ilkesel kimliğine ters düşecek atılımlardan kaçınılmalıdır. Unutulmamalıdır ki helalleşme işteşlik bildiren karşılıklı bir eylemdir. Bu süreçte tüm sorumluluğun CHP tarafından tek başına alınması, helalleşme niyetini saptırarak CHP’yi toplumsal ve tarihi sorunların günah keçisi olarak ilan etmek demektir.
Türkiye’nin geçmişten günümüze kadar süregelen sorunların mimarı olarak kurucu felsefe ve CHP’yi suçlamak başlı başına oportünist bir kötü niyet ya da intikam psikolojisini teşkil etmektedir. Bu psikoloji, sorunların çözümü adına atılan samimi bir adıma karşılık olarak ‘’çelme’’ ile yaklaşmaktır. Meseleye bu şekilde yaklaşan oportünist siyasetle helalleşme gerçekleştirilemez.
Helalleşme karşılıklı kartların açık olduğu ve samimi bir düzlemde hayat bulacaktır. Gerçekleşecek olan samimi bir helalleşmenin neticesinde kimse kaybeden taraf olmayacağı gibi kazanan taraf Türkiye olacaktır.
Son zamanlarda CHP’nin girmesi gereken değişim süreci tartışmaları, daha ziyade lider odaklı ilerlemektedir. Değişimin en önemli dinamiklerinden birisinin lider teması olduğu su götürmez bir gerçekliktir. Ancak CHP’nin uzun yılları kapsayan iktidar özlemi ve gerçekleştirmeye çalıştığı Türkiye tahayyülü, salt lider değişimiyle gerçekleşemez. Zira CHP’nin Türkiye’yi yenilemek hayalini hayata kazandırması için liderlikle birlikte tepeden aşağıya tüm kadrolarda zuhur edecek doktriner bir değişime ihtiyacı vardır.
CHP’nin sorunu, liderlik sorunundan öte bilhassa kent varoşlarındaki geniş kitleleri kavrayabilecek sosyal demokrat bir vizyon ortaya koyamamasıdır. 2023 seçimlerinde milletvekili seçilen çok sayıda yeni CHP’li parlamenterin sosyal demokrat düşünce ve pratikten uzak olduğu görülmüştür. CHP bu haliyle geniş seçmen kitlelerine ulaşarak umutsuz seçmene dokunmaktan uzak bir görüntü sergilemektedir.
CHP’nin oy potansiyelini arttırması için her şeyden önce kırsaldaki seçmenin güvenine ve büyük kentlerin varoşlarına ulaşması gerekmektedir. Yıllardan beri süregelen bu eksiklik sosyal demokrasiyi ve merkez sol’u temsil eden CHP’nin umut veren değişimin sesi olabilecek bir noktaya gelemediğini göstermektedir.
CHP’nin siyaset alanında karşılık görememesinin nedenlerinden biri de 1990’larda başlayan ve 2000’lerde zirve yaparak emekçi kesimde bireyci anlayışla tezahür eden neoliberal politikaların hegemonik durumdur. Ayrıca refah devletinin tasfiyesiyle ortaya çıkan boşlukların dinsel kurumlarla doldurulması ve bu dolgunun oluşturduğu dayanışmanın genişlemesiyle dar gelirli sınıfların neoliberal stratejiye eklemlenmesi sol siyasetin toplum üzerindeki etkisini silikleştirmiştir. Esasında sol siyasetin toplum nazarındaki mevcut zayıf durumu, neoliberal politikaların ekonomik başarılarından ziyade ideolojik galibiyetinden kaynaklanmıştır.
CHP’nin son dönemde her kesimi kucaklayan ve bu tandansla sağ’a kayan siyaseti ile sağcı/muhafazakâr paradigmayı aşamadığı görülmektedir. CHP’nin bir an evvel merkez sağ’a kayan rotasını sol’a çevirip yeniden bir sosyal demokrasi söylemi inşa etmesi gerekmektedir. Zira neoliberal düzende, neoliberal küreselleşmeye karşı durmak yerine onun temel ilkelerini kabullenme yanılgısına düşen CHP’nin, geniş halk kitlelerine ulaşabilmesi gerçeği ortadan kalkmıştır.