Gazze savaşı bize bir kez daha gösterdi ki ABD-İsrail ilişkisinde, artık büyük ortak küçük ortağa sözünü geçiremiyor.
Süper güçlerin büyük güç rekabetinde, görece daha ufak güçlere mahkum kalabilmesi görülmemiş bir durum değil.
Ancak ABD-İsrail ilişkilerinde denge öylesine bozuldu ki, İsrail zaman içinde Amerikan toplumunda sağladığı nüfuz alanıyla ülkenin iç siyasetinde etkin bir aktör olarak seçimlerin gidişatında fark yaratmakla kalmayıp Washington’ın dış politikasını da artık rehin alma, hatta belirleme noktasına geldi.
Çok benzer bir ilişki yapısını, yakınlıklarını “bir millet iki devlet” mottosuyla açıklayan Türkiye-Azerbaycan ilişkilerinde de görüyoruz.
1948 yılında kurulan İsrail, ABD’den sağladığı destek olmasaydı belki de zor ayakta dururdu. Güç dengesini lehine çevirmesi yarım asır aldı.
Azerbaycan, Sovyetler Birliği’nin dağılmaya yüz tutmasıyla 1991 yılında bağımsızlığını ilan etti. Bakü’nün Ankara’yla arasındaki güç dengesini lehine çevirmesi için çeyrek asır yeterli oldu.
Diplomatik temsilciliklerini açana kadar, az sayıdaki Azerbaycan diplomatının Türk büyükelçiliklerindeki odaları kullandıkları günler elbet geride kaldı. Dağlık Karabağ savaşı sürerken Azerbaycan’dan çıkan petrolü Ermenilere satan Azerileri de bugün elbet kimse hatırlamak istemez.
Baba-Oğul Aliyev’leri Takdir Etmek Gerek
Aslında elbet gönül, zengin doğal gaz ve petrol kaynaklarıyla Azerbaycan’ın, Kafkasların Norveç’i olmasını isterdi. Bırakın demokratik bir sistem kurgulamayı, refahın adil bölüşüldüğü bir düzen de hiçbir zaman hedeflenmedi.
Ancak Bakü’yü bazı konularda alkışlamak gerek. Her şeyden önce Bakü, Rusya gibi bir enerji deviyle boy ölçüşemese de, yine de alternatif bir enerji kaynağı ve sonuçta bir rakip olarak Kremlin’i çok iyi idare etti.
Bağımsızlığın ilk yıllarında Türkiye’den giden, alfabeden, sokak adlarına, bürokrasiden, danışmanlara, Rus etkisini biran önce sıfırlama taleplerine direndi. Böylece Rusya’nın olası hışmından kendisini korumayı başarabildi.
Petrol ve doğal gaz gelirleriyle ordusunu güçlendirerek, sabırla doğru zamanı beklemeye başladı. Bu arada yumurtaları tek bir sepete koymak yerine, Türkiye’nin yanı sıra, İran düşmanlığı ile Azerbaycan’a yanaşmaya çok hevesli İsrail’in askeri teknolojisini alarak da akıllılık etti.
Kimilerine göre sadece yıllar içinde değil, son olarak 2020’deki İkinci Karabağ Savaşı’nda da Türkiye’nin verdiği destek olmasa, Bakü bugünkü askeri üstünlüğünü sağlamakta çok zorlanırdı. Her hal ve karda Türkiye doğru olanı yaptı ve Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ’ı geri alması için elinden geleni esirgemedi.
İkinci savaştan sonra Ermenilerle anlaşma zemini bulamayan Bakü, 2023 Eylül’ünde Karabağ’a son bir askeri müdahale ile oradaki yönetimin kendini feshetmesini sağlayıp bir anlamda 30 yıllık donmuş savaşa son vermiş oldu.
Ermeni İşgali Bittiğine Göre Normalleşme Neden Başlamıyor?
Bu gelişmeler paralelinde Türkiye’nin Ermenistan’la ilişkilerinin normalleşme sürecinin hız kazanması beklenirdi. Halbuki süreç neredeyse durmuş gibi. Çünkü, Türkiye’nin Ermenistan’la ilişkileri Azerbaycan tarafından rehin alınmış durumda.
Hatırlatmak gerekirse, Türkiye Ermenistan’ı 1991’de tanıyarak bu ülkenin bağımsızlığını kabul eden ilk ülkelerden oldu. Ancak Karabağ savaşı iki ülke arasındaki diplomatik ilişkilerin kurulmasını engelledi. Ermenistan’ın 1993 yılında Azerbaycan’ın Kelbecer bölgesini işgal etmesi üzerine de Türkiye Ermenistan’la sınırını kapattı.
Ermenistan’ın Kelbecer bölgesindeki işgali bittiğine ve Azerbaycan Karabağ’ı geri aldığına göre Türkiye’nin Ermenistan’la sınır kapısını açmasının önündeki engelin de otomatik olarak kalkmış olması gerekir.
Yine hatırlatmakta fayda var; İkinci Karabağ savaşı sonrasında Ankara doğru bir hamle ile Ermenistan’a diyalog çağrısında bulunmuş, Ermenistan lideri Nikol Paşinyan da askeri hezimetin toplumda yarattığı şokun hafiflemesini bekledikten sonra bu çağrıya olumlu yanıt vermişti.
Hatta iki ülke normalleşmenin yol haritasını belirlemek üzere özel temsilciler atamış, yapılan görüşmeler üzerine 2022’de Türkiye-Ermenistan sınırının üçüncü ülke vatandaşlarına açılması kararı alınmıştı.
Sınır kapısı 2022’de açılamadı. Az bir süreliğine de olsa sınırın açılması için 2023’teki amansız depremin gerçekleşmesi gerekti. Ermenistan’dan gelen yardımlar için açılan sınır kapısı, deprem vesilesiyle ilk kez Ankara’ya gelen Ermenistan dışişleri bakanıyla, Türk dışişleri bakanı arasında yapılan görüşmeler sırasında yine gündeme geldi.
Hatta üçüncü ülke vatandaşlarına ek olarak iki ülkenin kırmızı pasaportlu yetkililerine de sınırın açılması kararı alındı. Bu karar “yaz bitmeden” uygulamaya konsun da dendi. Ama dendiği ile kaldı. Kapı tekrar kapandı, çünkü Türkiye’de seçimler vardı. İktidar, seçimler öncesinde Bakü’yü rahatsız edecek bir adım atmak istemedi.
Azerbaycan’dan AKP’ye Seçim Desteği
Azerbaycan’ın, Recep Tayyip Erdoğan’ın ve AKP liderliğindeki sağcı koalisyonun kazanmasını istediği, açıktan da destek verdiği sır değil.
Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, seçimlerden önce yapılan Teknofest’e gelerek, Azeri halkının Erdoğan’ın ziyaretini beklediğini cümle aleme ilan etti. Sanatçı olsun, akademisyen olsun kimi Azerilerin seçimler öncesinde bol bol doğu illerinde boy gösterdikleri de biliniyor.
İlk kez bu kadar açık biçimde Azerbaycan’ın seçimleri etkileyecek bir lobiyi harekete geçirmesi nedeniyle ABD-İsrail paralelliğini rahatça kurmak mümkün olabiliyor.
Tabii Azerbaycan, sırtını sadece Türkiye’deki Azeri kökenlilere ya da milliyetçi çevrelere dayamakla yetinmedi. Özellikle son on yılda Türkiye’deki nüfuz alanını arttıracak önemli hamleler yaptı.
Bu anlamda 2008 yılı çok önemli bir dönüm noktasıdır. Türkiye’nin Ermenistan’la anlaşma potansiyelini gören, süreç çökse de bundan ders çıkaran Bakü, o tarihten itibaren hiç boş durmadı. Özellikle ekonomik anlamda çok ciddi yatırımlar yaptı.
Seçim dönemi geçtiğine ve bu arada Azerbaycan Karabağ’ı tamamen kontrol altına aldığına göre Ankara, Ermenistan’la normalleşme için neyi bekliyor diye sormak gerek. Üstelik Azerbaycan ile Ermenistan 7 Aralık 2023’te ortak bir açıklama yaparak nihai barışa giden yolda çok önemli bir adım atmışken Ankara’nın Erivan’la normalleşme adımları atarak Erivan-Bakü anlaşmasını teşvik etmesi beklenirdi.
Ancak Bakü’nün gözünde böyle bir denklem yok. Bakü’ye göre Ankara’nın Erivan’a dönük en küçük bir adımı bile Bakü’nün elini zayıflatacak, Erivan’ın masada daha tavizsiz olmasına yol açacak. Bakü denkleme böyle yaklaştığı için, bırakın Türk- Ermeni kara sınırlarının iki halka açılmasını, üçüncü ülke vatandaşlarına bile açılması mümkün olamıyor.
Fidan’dan Net Mesaj: Önce Bakü-Erivan Anlaşması
14 Aralık’ta Bakü’yü ziyaret eden Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın mesajı son derece netti. Fidan, Türkiye-Ermenistan normalleşmesi için Bakü ile Erivan arasında nihai barış anlaşmasının sağlanmasının bekleneceğini söyledi.
Halbuki, en baştan Türkiye’nin pozisyonu, bu süreçlerin birbirini destekleyecek, teşvik edecek şekilde paralel yürütülmesi idi. Eminim ki iktidarın “diplomatik aklının” tercihi de, Türkiye’nin bir an önce Ermenistan’la normalleşme adımlarını hızlandırması yönünde.
Ancak ABD-İsrail ilişki dinamiğinde olduğu gibi artık küçük ortak, bildiğini okuma konusunda ısrarcı olduğu gibi, büyük ortağın da elini kolunu bağlı tutmakta bir sakınca görmüyor.
Tabii gündemde yerel seçimler olup üstüne de ekonomik kırılganlıklar eklenince büyük ortak da bir nevi kendi elini kolunu bağlamış oluyor.
Ankara’nın beklentisi, Bakü’nün bir an önce Erivan’la nihai barış anlaşmasını imzalaması. Bu anlaşmayı takiben Erivan’la normalleşmenin hız kazanmasıyla Kafkaslarda yeni bir istikrar ve işbirliği döneminin açılması, şimdilerde çok ihtiyaç duyulan dış politika başarısı için önem taşıyor.
Bakü’nün zafer sarhoşluğuna kapılmadan Ermenistan’da Paşinyan’ın liderliğini riske atacak türden maksimalist taleplerle masaya oturmaması telkinlerine kulak tıkadığına kuşku yok.
Bu durum Ankara’nın gösterdiği stratejik sabrı zorlasa da sonuçta Karabağ’ın yeniden inşasından elde edilecek kısa vadeli can suyu için orta ve uzun vadeli stratejik kazanımlar feda edilebilir.