[voiserPlayer]
Akademisyenler Demet Lüküslü ve Kezban Çelik, Röportajı Yapan: Emircan Saç
Türkiye’de çokça tekrarlanan ifadelerden biri Avrupanın yaşlandığı. Buna karşılık ise Türkiye’nin genç bir nüfusa sahip olduğu. Ancak, bu ifade nüfusun gençleşme ve yaşlanma olgularını çok kaba bir şekilde değerlendiriyor. Daha derine indiğimiz, ikisinin de içinde bulunan niteliklere baktığımızda, ancak, bu konuda değerlendirmelerden sonuç üretilebilir.
Genç olarak adlandırılan grubu homojen olarak gördüğümüz, heterojenliğini kaçırdığımız her çalışma bazı şeyleri göz ardı etmemize neden oluyor. Fakat sadece bu da değil, gençleri değerlendirmek için kullanılan ne eğitimde ne istihdamda(NEET) kategorisi, birçok göze alınması gereken detaya sahip. Kezban Çelik ve Demet Lüküslü’nün de aşağıda açıklayacağı gibi, NEET içinde de kadın ve erkekler arasında bir uçurum var. Kezban Çelik ve Demet Lüküslü bu konuda yaptıkları araştırmayı Gendering the NEET Category: Young NEET Women in Turkey makalesinde yayınladılar. Bu makaleden hareketle yapılan söyleşi gençlere yüklenen “potansiyel”e değinerek başlıyor, NEET gençleri konuşuyoruz. Sonrasında makalenin ana konusu kadınların neden eğitimden ayrıldıklarını ve iş gücüne katılmadıklarını tartışıyoruz.
Bayadır Türkiye’deki genç nüfusun bir potansiyel olarak gösterildiğini, konuşulduğunu hatırlıyorum. Fakat bu sadece Türkiye’de aramızda konuşulan bir şey değil anladığım kadarıyla, başka kişi ve kurumlar da bunu böyle görüyor. Siz UNDP’nin raporundan bir ifadeye yer veriyorsunuz bunu belirtmek için. Bu konuyu açar mısınız?
D.L.: Aslında Cumhuriyet Döneminin başlangıcından itibaren ülkenin demografik yapısına önem verildiğini, genç, dinamik ve sağlıklı bir nüfus hedeflendiğini görüyoruz. Tabii, bu çok anlaşılır ve tüm modern ulus devletlerde rastladığımız bir durum. Balkan Savaşları, Birinci Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı gibi önemli savaşlardan çıkmış, genç ve yetişkin erkek nüfusunu kaybetmiş Türkiye Cumhuriyeti için de sağlıklı ve güçlü nesiller yaratmak önem kazanıyor. Ancak bizim makalede referans verdiğimiz UNDP’nin Türkiye’de Gençlik raporu 2008 yılına dayanıyor ve ülkenin sahip olduğu demografik fırsat penceresine dikkat çekiyor. Biz makalede demografik fırsat penceresi kavramını ve Türkiye tartışmalarını çok açmıyoruz ama 1999 yılında TÜSİAD’ın önemli akademisyen hocalarımız (Cem Behar, Oğuz Işık, Murat Güvenç, Sema Erder, Hakan Ercan) tarafından yürütülmüş çalışmanın raporu var. “Türkiye’nin fırsat penceresi: Demografik Dönüşüm ve İzdüşümleri” başlıklı bu 1999 yılı raporunda konuya dikkat çekiliyor. Yani, UNDP raporundan önce de öne çıkan ancak UNDP raporu ile beraber gençlik temelinde tartışılmaya başlanan bir konu.
Ardından bu fırsatın yok olabileceğinden bahsediyorsunuz. Bu neden? Daha sonra muhtemelen derinlemesine açıklayacaksınız, ama bu fırsat nasıl kaybediliyor veya kaybedildi?
D.L.: Aslında her ikimiz de ne demografi ne de kalkınma iktisadı alanında çalışıyoruz. Bu sebeple, konuya dikkat çeken araştırmacıların çalışmalarından biliyoruz ki demografik fırsat penceresi sonsuza kadar açık kalmıyor demografik dönüşümler yüzünden belirli bir aralıkta açık kalıyor.
K.Ç.: Türkiye’nin de 2000’lerin başında açılan fırsat penceresinin 15 yıl kadar süreceğine ve ardından kapanacağına vurgu yapılıyordu. Nitekim bu fırsat penceresi kapanmaya başladı: Türkiye toplumu 2010 yılından itibaren yaşlanan bir nüfusa sahip.
Takiben şu soruyu da sorayım: AKP’nin benimsediği politikalar bunu nasıl pekiştirdi?
D.L.: Bu anlamda bir fırsatın ıskalandığından ve hala ıskalanmaya devam edildiğinden bahsediyoruz makalede. Gençler için yatırım yapmak, gençleri öncelik haline getirmek aslında ülke kalkınması için de hayati idi. Ancak gençler üzerine siyasal tartışmalar yürütülmesine rağmen gençler öncelik haline getirilmedi, bütçede öncelikli olmadı, vs. AKP döneminin gençlik politikası deyince aklımıza ilk gelen “dindar nesil/gençlik” yaratma hedefi – bütün eleştirilebilecek özelliklerinin yanında- gençleri güçlendirme, onlara yatırım yapmak anlamında maalesef hiçbir şey söylemiyor.
K.Ç.: Ekonomik kriz, ardından pandemi derken sorunun daha da çetrefilli hale geldiğini görüyoruz. Ancak bir de açık lise politikası oldu ki bunun da etkilerini yaşadık. ERG raporuna göre, eğitimde 4+4+4 düzenlemesine geçilmeden önce MEB verilerine göre açık öğretim lisesinde 940 bin öğrenci bulunuyorken, 4+4+4 sonrasında hızlı bir artış seyri yaşandı ve 2020/21 eğitim öğretim yılı sonu itibariyle açık ortaokuldaki öğrenci sayısı 222 bin 638, açık öğretim lisesindeki öğrenci sayısı 1 milyon 254 bin 420’ye (önceki 1 milyon 361 bin 167) çıkmış. 2020/21 eğitim öğretim yılı sonu itibariyle toplamda 1 milyon 452 bin 331 öğrencinin örgün öğretimin dışında olduğunu ve açık öğretimde okumakta olduğunu görüyoruz. Açık lise kayıt oranlarının artması örgün eğitimden kopmanın hızlandığına işaret ediyor ki bu en çok genç kızları etkiliyor. Örgün eğitim kazanımlarından uzak olmaları onları ev içi alana sıkıştırıyor.
Bu da önceki soruyla bağlantılı biraz. Genç nüfus olmasına rağmen, belirli bir genç nüfusun ne eğitim aldığı ne de istihdamda olduğu(NEET) görülüyor. Genç nüfus fazla olmasına rağmen buradaki kişilerin belirli bir oranda NEET sınıflandırılması içine dahil edilmesi ne anlama geliyor?
D.L.: Evet, öncelikle Türkiye gençlik istatistikleri, gençlik deyince aklımıza sadece eğitim sisteminin içindeki öğrenci gençler gelmemesi gerektiğini gösteriyor. 16-25 yaş arası gençlerin neredeyse üçte biri yabancı literatürde ne eğitimde ne istihdamda olarak tanımlanan NEET kategorisini oluşturuyor.
K.Ç.: Bu istatistikler de tabii bizi doğrudan toplumsal dışlanma sorununa getiriyor. Eğitimden ve istihdamdan dışlanmakta olan gençler konusuna….
Biraz makalenin amacına da buradan giriş yapabiliriz: Aslında burada Türkiye’deki NEET diye bahsedince hem erkek hem kadından bahsediyoruz. Fakat siz burada bir şeyi gözden kaçırdığımızı söylüyorsunuz. Ardından, NEET’leri incelemek için farklı bir perspektif getiriyorsunuz. Bunu okuyucular için de açabilir misiniz?
K.Ç.: Evet NEET kategorisi cinsiyeti yokmuşcasına tartışılıyor. Oysa ki Türkiye’de NEET kategorisine baktığımızda NEET’in cinsiyeti olduğunu görüyorsunuz. NEET olarak tanımlanan kategori Türkiye’de asıl olarak (büyük bir oranla) genç kadınlardan oluşuyor.
D.L.: Bu da bize,gençlik sosyolojisi yaparken toplumsal cinsiyet üzerine de düşünmemiz gerektiğini gösteriyor.
Şimdi gençlik sosyolojisi literatürüne girelim. Bu literatürdeki iki başat perspektiften bahsediyorsunuz. Bu perspektifler gençleri nasıl ele alıyor, görüyor? Siz bu iki başat perspektif hakkında ne düşünüyorsunuz?
D.L.: Her ikimiz de sosyoloji alanından geliyoruz ve gençlik sosyolojisi temel çalışma alanlarımız. Bu sebeple, gençlik sosyolojisinin kavramları ve penceresinden düşünüyoruz çoğu kez. Gençlik sosyolojisinde (özellikle Anglosakson gençlik sosyolojisinde) iki başat perspektif var. Bunlardan bir tanesi geçiş perspektifi (transition perspective), gençliği bir geçiş dönemi olarak tanımlayıp asıl olarak gençlikten yetişkinliğe geçiş ve bununla beraber oluşan çalışmaya başlama, ev/aile kurma gibi konulara odaklanıyor.Ve yöntem olarak da daha çok makro verilere ve anketlere odaklanıyor. Kültürel perspektif ise gençlik kültürlerine/alt kültürlerine odaklanarak gençlerin yetişkin kültürüne/kültürlerine karşı direnişi üzerine odaklanıyor. Yöntem olarak da daha çok nitel yöntemleri kullanıyor[1].
K.Ç.: NEET literatürü daha çok geçiş perspektifi içinde tartışılıyor. Biz ise NEET’leri anlamak için hem geçiş perspektifini hem de kültürel perspektifi birleştirmemiz gerektiğini anlatmaya çalışıyoruz. Yani, bir anlamda iki farklı teoriyi harmanlamayı öneriyoruz. Bu iki perspektifi birleştirmenin önemi zaten gençlik sosyolojisi literatüründe de tartışılıyordu. Biz de bunu Türkiye’de NEET gençler özelinde tartışıyoruz.
Literatür NEET kavramını nasıl tanımlıyor? Türkiye hangi tanımı kullanıyor? Diğer ülkelerle de karşılaştırınca bu tanım tam olarak nereye oturuyor?
K.Ç: NEET kavramının tanımını yapabilmek için kısaca tarihine bakmak gerekiyor. Bu tarih, neden bu gençler “işsiz” olarak tanımlanmıyor da “NEET” olarak tanımlanıyorlar sorusuna yanıt niteliğinde. Kavramın ilk kez 1996 yılında İngiltere’de kullanıldığı görülmekte. Başlangıçta sadece 16-17 yaş grubunu içerecek şekilde sınırlı tanımlanıyor ve okul çağında oldukları için bu gençlere “işsiz” denilemeyeceği ve örgün eğitimde de olmadıkları için bu kategori tanımlanıyor. Yani okul terklerini çalışabilmek için geliştiriliyor. Bir tür “gri” alan yaratma çabası olarak görülebilir. Ancak zaman içinde bu kategorinin çok genişlediği ve heterojenleştiği görülüyor. Aslında kolayca politik bir tercihe de dönüşebiliyor. İşsiz yerine NEET denildiğinde bir miktar “gönüllü seçim” çağrışımı yapıyor ve mesele gençlere havale edilebiliyor. “Eğitimde değil; istihdamda değil” demek sanki genç insan böyle istiyor anlamını çağrıştırıyor ve konu yapısal açıklamalardan koparılarak, bireysel açıklamaya evriliyor.
Akışı bozabilir ama bunun uğruna “gönüllü seçim” konusuna dair bir soru sormak istiyorum. Burada her ne kadar gönüllü bir tercihten bahsetsek de kültürel, siyasi ve toplumsal birçok baskı, yönlendirme var. Bu sebeple ne kadar gönüllü bir tercihten bahsedebiliriz?
D.L: Evet tam da dediğiniz gibi sosyal ve kültürel yapı gençlerin NEET olma durumunu etkiliyor. Bu yüzden de bireysel seçimlerden değil sistemin yarattığı makro sorunlardan bahsetmemiz gerekiyor. Oysa ki bu makro sorunlar için bireyleri suçlamak daha kolay geliyor ve konunun kamu içinde tartışılması gereken boyutunu değiştiriyor.
Şimdi Türkiye’deki NEET’den bahsedelim istiyorum. Türkiye’de bu alanda kimler çalışıyor? Hangi kurumlar bu konuda araştırmalar yapıyor? Türkiye’de yapılan çalışmalar NEET’e ne kadar önem atfediyor?
K.Ç.: Biz ne eğitimde ne iş yaşamında olan gençler üzerine çalışmaya 10 küsur yıl önce “ev kızları” olarak tanımlanan kategori üzerine İstanbul ve Ankara’da keşfedici bir nitel araştırmayla başladık. Çalışmaya başlamadan önce bu konuda akademik araştırmalar bulabileceğimizi düşünüyorduk. Hiç araştırma olmamasına, yazılan raporların ise sadece bu gençlere “rakam” olarak bakmalarına çok şaşırmıştık.
D.L: Bugün ise ne istihdamda ne eğitimde gençler üzerine çalışmaların/raporların genişlediğini görmek mümkün. Habitat Derneği’nin yaptığı gençlerin iyi olma hali araştırması üzerinden de özellikle medyada popüler olarak kullanılan “ev genci” kavramı da ne istihdamda ne eğitimde gençleri betimlemek için kullanılageldi. NEET kavramının çevirisini yapma gayreti olarak görsem de sahada karşılığı olmayan bir kavramı kullanmaya hep mesafeli duruyorum ben şahsen. Örneğin, biz ev kızları üzerine araştırma yaparken “ev kızı” tanımlamasının genç kadınların kullandığı, kendilerini tanımladıkları bir kavram olduğunu görüyoruz. Ev genci ise öyle değil.
K.Ç: Üstelik erkek ve kadın NEET’ler arasında da ciddi farklar var. Erkek NEET’ler tam olarak evde değiller aslında, bir şekilde enformel işlerde, geçici işlerde iş hayata tutunmaya çalışıyorlar.
Peki, şu da sorulabilir bu aşamada. Erkeklerin enformel işlerde çalışabildiğini belirttiniz fakat ev içi emek nasıl yorumlanıyor NEET kavramı dahilinde?
D.L: Her zaman olduğu gibi genç kadınların ev içi emeği görünmüyor ve genç kadınlar tüm ev içi emeğe rağmen atıl bir kitle olarak tanımlanıyor.
NEET rakamları içinde kadın ve erkekler arasındaki fark nedir? OECD ülkeleri ile paralel mi bu rakamlar?
D.L: Öncelikle herhalde şunu söylemek lazım: Türkiye ne eğitimde ne istihdamda yer alan gençler oranında OECD ülkeleri arasında en kötü performansa sahip ülkeler arasında ön sırada ve maalesef bu yerini yıllardır bırakmıyor. Bu da bize Türkiye’nin kronikleşmiş bir gençlik sorunu olduğunu gösteriyor.
K.Ç: OECD ülkeleri için şöyle bir değerlendirme yapılabilir, 2008 ekonomik krizinin ardından NEET oranlarının yükseldiğini ancak 2013-2014 gibi kriz öncesi oranlara doğru düşme eğiliminde olduğu söylenebilir. Türkiye açısından ise 2011 sonrası yükselme eğiliminde olduğu ve salgın ile birlikte artış eğiliminin arttığı ve salgın sonrası süreç için de artmaya devam edeceği öngörülebilir. Diğer yandan NEET için farklı yaş kategorilerinin kullanıldığını belirtmek gerekir: 15-24, 20-29, 20-34 gibi farklı yaş grupları ele alınabilmekte. Eğilimi takip etmek için aynı yaş grubuna ilişkin oranları dikkate almak gerekiyor.
Ayrıca Türkiye’nin kendi yapısal farkları, özgünlükleri de var. Bu eksikliklerle geleneksel cinsiyet rolleri ile birleşince nasıl bir tablo çıkıyor ortaya?
K.Ç: Aslında sadece Türkiye için değil genel olarak şöyle bir tespit yapılabilir: Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin yüksek olduğu ülkelerde NEET kategorisi ağırlıklı olarak kadınlardan oluşmakta iken, eşitsizliğin daha düşük olduğu ülkelerde NEET kategorisinin çoğunluğunu erkeklerin oluşturmakta olduğunu söylemek mümkün. Bu durum aslında yetişkin olma kriterlerini belirleyen kültürel değerlerle de ilgili gözüküyor. Genç kadınların “evlenerek”, genç erkeklerin ise “ücretli iş sahibi” olarak yetişkinliğe geçişlerini onaylayan, destekleyen kültürel iklim de önemli gözüküyor.
Makalenizin bulgularına yönelik sorulara geçmek istiyorum. Her şehirden (İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Samsun ve Gaziantep) 10 kadının katılımıyla neden kadınların eğitimden ve iş hayatından uzak kaldığını anlamaya çalıştınız. Kadınlar neden eğitimden uzak kalıyorlar? Kadınlar iş hayatından neden uzak kalıyorlar?
K.Ç: Bizim çalışmamız eğitimden uzak kalmaya neden olan faktörlerin çeşitli olduğunu gösteriyor ama kabaca akademik başarısızlık, okulu sevmeme, okul ortamını güvenli bulmama, açık lise olanağı, toplumsal cinsiyete bağlı sorumluluklar (hasta aile üyesine bakmak, yeğene bakmak gibi) almak zorunda kalma ve karma eğitime dahil olmak istememe gibi nedenler sayılabilir.
D.L: Evet sebepler oldukça çeşitli. Ancak tabii burada eğitim sisteminde başarısızlık, okulu sevmeme derken okulda zorluk çekerken bu gençlere destek olabilecek kültürel sermayeye sahip ebeveynleri olmamasından ve biraz destekle eğitim sisteminde tutunabilecekken sorunu kendinde bulduklarından ve yeterince başarılı olmadıklarını düşündüklerini eklemek gerek. Yani NEET’in arkasında yatan nedenler çeşitli, bu nedenlerin temelinde yatan dinamiklerse bir o kadar daha çeşitli.
K.Ç: Evet kesinlikle. Neden çalışma hayatında değiller diye baktığımızda ise bu alanda sorunların daha sade olduğu görülüyor. İlk neden kısa eğitimli/becerili olmaya bağlı olarak iş piyasasında bulunabilecek işlerin hem ücretinin düşük olması hem de çalışma koşullarının zor olması. Yani potansiyel işlerin genç kadınları evden çıkarmaya yetmemesi. İkincisi, birinci nedenle ilgili olan güvenlik kaygısı. Küçük işletmelerde çalışmaya ilişkin korku ve kaygılar, özellikle cinsel taciz en büyük korku. Son olarak da çalışmak istememe, uygun “kısmet” bulma ve evlenme beklentisi diyebiliriz.
Peki NEET rakamlarındaki kadın ve erkekler arasındaki uçurumun etkileri ne olabilir?
D.L: Kadın ve erkekler arasındaki uçurum konunun cinsiyet boyutunu ortaya koyuyor ve cinsiyet eşitliği konusunda daha kat etmemiz gereken çok yol olduğunu gösteriyor. Diğer taraftan genç kadınların eğitimin ve istihdamın dışında kalması devlet ve politika yapıcılar üzerindeki baskıyı azaltıyor. Ciddi bir genç işsizliği oranına sahip Türkiye için bu kadınların iş yaşamını düşünmüyor olmaları piyasanın ve devletin işini kolaylaştırıyor.
Son olarak okuyucuların çalışmanızı daha iyi değerlendirilebilmesi için şunu sormak istiyorum: Çalışmanızın sınırlılıkları nedir?
D.L.: Biz uzun süreden beri bu konu üzerine çalışıyoruz ve bu sebeple de yeni/farklı bakış açılarına ihtiyacımız var diye düşüyorum doğrusu. Ancak bu söylediğim yanlış anlaşılsın istemem. Öğrencilerimle de bu konuyu konuşuyoruz, onlara da yeni bir bakış açısı geliştirmenin öneminden/değerinden bahsediyorum sürekli ama aynı zamanda onlara önceki çalışmaları mutlaka bilmeleri, onlardan beslenmeleri gerektiğini de söylüyorum. Böylece birilerinin başladığı yerden devam edebilir, çalışmamıza bir adım öteden başlayabiliriz. Maalesef, çoğunlukla bizde yeni bir şey yapmak, yeni bir pencereden bakmak demek, önceki çalışmaları hiçe saymak anlamına gelebiliyor. Ben tabii ki bunu kastetmiyorum.
K.Ç: Ayrıca araştırma alanımız ne olursa olsun farklı disiplinleri birleştiren, farklı uzmanlıkları içeren araştırma ekiplerine ihtiyacımız var, bu tarz konular üzerine araştırır ve politika önerileri geliştirirken diye düşünüyorum. Bizim yaptığımız araştırma projesi iki sosyolog tarafından yürütülen bir araştırma ve tartışmayı da asıl olarak gençlik sosyolojisi üzerinden yapıyoruz. Bu tarz konuları oysa ki sosyologlar, iktisatçılar, sosyal hizmet uzmanları, vb. ile geniş kadrolarla düşünmeye ve tartışmaya ihtiyacımız var.
[1] Furlong, A., Woodman, D. & Wyn, J. (2011). Changing times, changing perspectives: Reconciling ‘transition’ and ‘cultural’ perspectives on youth and young adulthood. Journal of Sociology, 47(4), 355-370.
Fotoğraf: Volodymyr Hryshchenko