[voiserPlayer]
2023 seçimleri yaklaşırken AK Parti’nin bir önceki seçimlere kıyasla oy kaybetmesinin en temel nedenleri arasında, ülkenin içinde bulunduğu çalkantılı ekonomik durum ilk sırada yer alıyor. Her ne kadar küresel bir durgunluk döneminden geçsek de Türkiye, dünyayla mukayese ettiğimizde bu durgunluğu iki üç kat fazla yaşıyor. Hem muhalefet hem de iktidar içindeki bazı aktörler, eleştirilerinde bu durumun sebebi olarak ekonomi başta olmak üzere ülke yönetimindeki liyakatsiz kadroları işaret ediyor.
İktidar içindeki eleştiri odakları, bunu aşmanın yolunun Cumhurbaşkanının etrafına örülen ve onu halktan koparan danışman ve bürokrat duvarının yıkılmasından geçtiğini iddia ediyorlar. Muhalefet de benzer bir argümanla o kadrolar tarafından Cumhurbaşkanına alternatif gerçeklik yaratıldığını ve Cumhurbaşkanının ülkenin ve devletin durumundan bihaber olduğunu iddia ediyor. Hem iktidar içindeki bazı kesimlerin hem de muhalefetin eleştirileri, vatandaşın yaşadığı sorunların bir siyasal elitler problemine işaret ettiğini gösteriyor.
AK Parti kendisini iktidara taşıyan 2002 Kasım seçimlerinde seçim propagandasının merkezine “3Y ile savaşma” vaadini oturtmuştu. Yolsuzluk, yoksulluk ve yasaklardan müteşekkil 3Y’nin sebebini de yozlaşan ve bu toprakların değerlerinden beslenmeyen “elitler” olarak ilan etmişti. Bu elit zümrenin saf, temiz, zeki Anadolu insanının devlet nezdinde hakkını almasına engel olduğunu iddia ederek, seçimleri kazanması durumunda bu durumu terse çevireceğini vaat etmişti.
Seçim sonrasında da vaat ettiği bu pozitif ayrımcılığı hayata geçirmek için adımlar atmaya başladı. Orta ve üst sınıftan alınan vergilerle sosyal yardımların artırılması, TÜSİAD’a ikame olarak Anadolu Kaplanları projesini temel alan MÜSİAD’ın güçlendirilmesi ve bürokrasi ve askeriyede girişilen tasfiyeler, bu konuda Anadolu’yu ikna etmiş olacak ki AK Parti bu siyasal anlatı üzerine girdiği her seçimden açık ara birinci parti olarak çıktı. O dönem Hizmet Hareketi olarak adlandırılan bugünse FETÖ olarak anılan yapılanma bu tasfiyelerden yararlanarak yoğun bir kadrolaşma hareketi gerçekleştirdi.
Sonraki süreçte AK Parti, MİT müsteşarının ifadeye çağrılması ve 17-25 Aralık ile başlayan sürecin 15 Temmuz Darbe Girişimi ile neticelenmesi sonucunda, “devleti, asıl sahipleri olan Anadolu’nun saf, temiz evlatlarına teslim edebilmek” için daha önce tasfiye edilen cumhuriyet elitleri zümresinin ardından bir başka siyasal elitler grubu haline dönüşen cemaatçileri de tasfiye etmek zorunda olduğu argümanıyla seçimlere girdi. 15 Temmuz’un sonrasında oluşan milli birlik ruhu ve ihanete en ağır yaptırımların uygulanması gerekliliği üzerine kurulan güvenlikçi politika meyvelerini verdi ve AK Parti bir kez daha galip geldi.
Bugün geldiğimiz noktada yönetme erkine müdahale edebilecek kudrette yasama, yürütme ve yargıda kadrolaşmış, karşısına alıp savaşabileceği bir siyasal elit zümre bulamayan AK Parti’nin, bu siyasal elitleri muhalefet içinde yuvalanmış şekilde betimleyen bir anlatıyı tercih ettiğini görüyoruz. Bu anlatının temelinde de AK Parti’den muhalefete olası bir geçiş sağlayacak kitlenin “20 sene içerisinde can vermek pahasına savaşılarak elde edilen kazanımların yitirilmesine çanak tutulacağı” argümanı yer alıyor. Lakin Cumhurbaşkanı ve AK Partili kurmaylar, ekonominin belli ki Cumhurbaşkanının tahmininden ve öngördüğünden daha kötüye gittiği bu dönemde, Anadolu’nun bu argümanı salt söylemle satın almadığını görmüş olacak ki AK Parti’nin 28 Ekim’de açıklayacağı 2023 seçimlerine ilişkin Vizyon Belgesi’ni beklemeden “Cumhuriyet tarihinin en büyük sosyal konut projesini” halkın beğenisine sundu.
Açıklandığı gün ve sonrasında muhalefet tarafından projeye birçok teknik şerh konulsa da halkın projeye rağbet ettiği başvuru sayılarına bakıldığında gün gibi ortada. Çünkü proje sadece ve sadece halkın alım gücünü artırmak iddiası üzerine kurgulanmamış. AK Parti’nin ilk döneminden bu yana vaat ettiği ve gerçekleştirdiği, Anadolu’da teveccüh kazanmasının temelinde yatan zenginliği ve refahı, büyük şehirlerden taşraya taşıma iddiasını da unutmadığını gösteriyor.
Muhalefetin bu konut projesini sadece ekonomi temelli bir seçim yatırımı olarak gören anlayışı karşısında, AK Parti iktidarlarından önce devleti eğitim alanı dışında sadece adli ve idari alanlarda karşısında bulan vatandaşın, AK Parti iktidarlarının ilk dönemlerini anımsatan sosyal projelerle tekrar buluşması, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a alternatif adayın henüz isminin dahi zikredilmediği/bulunamadığı dönemde halkta bir heyecan yaratabilir. Aynı zamanda AK Parti’nin bu hamleyle vatandaşın en büyük sorunlarından biri olan barınma problemine dokunarak Cumhurbaşkanı’nın halktan kopuk olduğu algısını tersine çevirmesi de mümkün.
Zira bu projenin duyurulmasının hemen akabinde Cumhurbaşkanı’nın Gençlik ve Spor Bakanlığı Yeni Yurtlar Kampüsü’nde, 105 yeni yurt binası açılış töreninde yaptığı konuşmada “Kendi evlatlarını Paris’e Londra’ya, Brüksel’e Washington’a gönderip en iyi eğitim kurumlarında okutup lüks ve şatafat içinde yaşattılar; Anadolu ve Trakya’nın pırlanta gibi çocuklarını göz göre göre fakirliğe, yokluğa, yoksulluğa, cahilliğe hatta ölüme ittiler” demesi göz önünde bulundurulacak olursa anketlere göre AK Parti’nin Anadolu’da ekonomik sorunlar sebebiyle kaybettiği gücü tekrardan ikame etmek için “refahın Anadolu’ya taşınmasının önünde set olan eski sistemin bekçisi ve eski gücünü yitirmekten rahatsız olan siyasal elitlerin yuvası muhalefet bloğuna” karşı son bir savaş kartını oynaması kaçınılmaz görünüyor.
Eğer muhalefet bu ve önümüzdeki dönemde benzeriyle karşılaşılması muhtemel projelere yukarıda bahsedilen anlayış doğrultusunda önlem almak yerine, projenin teknik detayları üzerine kafa yorar ve hayata geçirilmesi noktasında “imkansızlıklarını” anlatmaya çalışırsa hem propaganda savaşını hem de seçimi baştan kaybedecektir. Gayesi ilk planda alım gücünü arttırmak gibi görünse de “Erdoğan her türlü engellemeye rağmen devleti sizinle buluşturma çabasında” mesajını bilinçaltına ileten bu vb. projelere istihza ile yaklaşan anlayış, ortalama vatandaşın zihninde onu aşağılayan ve refah içerisinde yaşamaya layık görmeyen anlayışla eşleşecektir.
Fotoğraf: Breno Assis