[voiserPlayer]
14 Mayıs seçimlerine haftalar kalmışken Kemal Kılıçdaroğlu’nun evinin mütevazı mutfağından çekip yayınladığı “Soğan” başlıklı video, çeşitli mecralarda epey bir infial yarattı. Bahsi geçen videoda Kılıçdaroğlu, soğanı göstererek “asıl gündemimiz budur” diyordu ve böylece de hayat pahalılığına dikkat çekmekteydi. Bu videonun hemen ardından, Ak Partinin iktidar odakları sert eleştirilerini esirgemedi. Öyle ki Ak Parti Genel Başkan Vekili Numan Kurtulmuş: “Biz TOGG diyoruz, adamlar soğan diyor(…)”[1] diyerek bu bağlamda Millet İttifakı’nı vizyonsuzlukla suçlamıştı. Tabii ki Ak Parti cenahından eleştiriler bununla da sınırlı kalmadı. Çoğu bilinen AK Partili isim, bu “soğan” söylemini Kılıçdaroğlu’nun dar vizyonunun kanlı canlı timsali olarak değerlendirdi ve iktidarın savunma yatırımları (TCG Anadolu) veyahut TOGG gibi hamlelerinin altını çizerek kendilerinin muhalefete nispetle daha vizyonlu olduğunu iddia ettiler. Peki, durum cidden böyle midir?
Kılıçdaroğlu’nun asıl gündemimiz soğan (ve bunun pahalılığı) olmalıdır minvalindeki cümlelerini metaforik bir anlatım bağlamında değerlendirmek şarttır. Bu retorik, rahatça anlaşılabileceği üzere salt olarak soğanın fiyatına dikkat çekmekten ziyade genel itibarıyla soğanın fiyatının temsil ettiği hayat pahalılığı ve geçim derdine dikkat çekmekte ve bunun en önemli mesele olduğunu vurgulamaktadır. Nitekim, dünya tarihini veyahut iktisat tarihini incelediğimiz zaman bu olguya hak vermemek mümkün değildir.
Bir siyasal otorite için en önemli olgulardan birisi şüphesiz ki meşruiyettir. Öyle ki Max Weber, devleti “meşru şiddet tekeli” olarak tanımlar.[2] Neredeyse her siyasi rejim ve kurum, hassas dengelere dayalı, kırılgan bir uzlaşlıyı sembolize eder. Zira her devlet, birtakım toplumsal ilişki ağları ve kendine menkul tabanından beslenir.[3] Bu tabanın bir arada tutulmasındaysa meşruiyet çok temel bir çimento görevi görür. Nitekim, yine Weber’e göre bir liderin en temel özelliklerinden birisi, toplumda bir meşruiyet uyandırabilmesidir.[4]
Hülasa, eğer bir devletin meşruluğu ortadan kalkarsa bu devletin, halkının veyahut toplumsal tabanının gözünde terör saçan bie organizasyondan, yani salt bir “şiddet tekeli”nden farkı kalmaz. Devletin toplum gözünde meşruiyetini yitirmesi, kanun düzeninin ve siyasal sistemin de meşruiyetini yitirmesi anlamına geleceğinden büyük toplumsal krizlere sebebiyet verebilir. Fukuyama’nın veyahut Acemoğlu ile Robinson’un gösterdiği gibi esas itibariyle güçlü devlet, liberal demokrasinin en temel koşullarından ve tamamlayıcılarından birisidir.[5] Bu bağlamda rahatlıkla ifade edilebilir ki meşruiyetini kaybeden bir siyasal sistem, sağlam bir demokrasinin özelliklerini gösteremeyecek ve toplumda olması gereken hukuki düzeni tesis edemeyecektir. Nitekim, North’un da ifade ettiği gibi güçlü ve meşru bir devletin ve bunun sağlam denetleyici ve yaptırım gücünün mevcut olmaması, yüksek işlem maliyeti sebebiyle karmaşık ekonomik sözleşme ve mübadelelerin gerçekleşmesini engelleyecek ve bu olgu da ekonomik büyüme potansiyeline ciddi surette zarar verecektir.[6]
Ayrıca, Scott’un da gösterdiği gibi halkın gündelik yaşamında tezahür eden “alt siyaset”, kurumsal ve resmi düzeydeki “üst siyaset”in temelini oluşturur.[7] Bu sebepten dolayı denilebilir ki makro düzeydeki tarihsel olaylar ve gelişmeler, esas itibarıyla sıradan insanın gündelik yaşamında devlet ve siyasal güç ile girdiği etkileşim tarafından şekillendirilir. Metinsoy, Scott’un bu kavramsallaştırmasını şöyle açıklar: “Scott’a göre gündelik yaşamdaki direnişler, büyük siyasi olayların temelini hazırlayan ve resmi, yasal ve kurumsal düzeydeki, bürokratlarca yürütülen “üst siyaset”i dolaylı şekillerde etkileyen “alt siyaset”i oluşturur. Bu nedenle, yüksek siyaset dediğimiz alan aslında alt siyaset temeli üzerine oturur ve ondan derin bir biçimde etkilenir.
Dolayısıyla, tarihsel gelişmeleri ve süreçleri daha somut bir şekilde kavrayabilmek için altta yatan ve siyasetten uzak gibi görünen bu siyasi sürece, yani insanların gündelik yaşam içinde birbirleriyle ve devletle girdiği ilişkilere bakılması gerekir.[8] Bu bağlamda, ferdin gözünde devletin meşruiyetini yitirmesi, gündelik yaşamında muktedirlerle gireceği etkileşimi tamamıyla değiştirecek, bu da “üst siyaset”in temelinden etkilenmesine sebep olacak ve siyasal düzende çok büyük değişimleri tetikleyebilecektir.[9]
Özetle, bir devletin meşruluk özelliğini yitirmesi, birçok ciddi sorunun baş göstermesine sebep olacaktır. Nitekim bu yüzden de Weberyen devlet tanımında meşruluk önemli bir role sahiptir. Peki, bir devletin meşruiyetini yitirmesine ne sebep olur?
Buna verilecek şüphesiz ki tonla cevap mevcuttur, fakat zannımca bu meşruiyet kaybındaki en önemli sebeplerden birisi (belki de en önemlisi) ekonomik sıkıntılar ve hayat pahalılığıdır. Josue de Castro, tarihteki büyük siyasal devrim ve dalgalanmalarda hayat pahalılığının ve açlığın çok önemli bir rol oynadığını ve bu olgunun her zaman siyasi olarak en tehlikeli güçlerden birisi olduğunu ifade eder.”[10] Metinsoy şöyle yazar: “İnsanların beslenmesi, siyasi iktidarların yaşaması ve sürekliliği açısından da önemlidir. Beslenmenin önemi savaş ve iktisadi buhran dönemlerinde daha da artar. Böyle dönemlerde açlık, kıtlık, darlık gibi sorunların üstesinden gelinememesi, siyasi iktidarın meşruiyetini sorgulatacak hatta iktidarı yıkacak gelişmelere, muhalif akımların gelişmesine, ayaklanmalara, savaş hâlinde ise savaşın kaybedilmesine kadar ciddi sonuçlara neden olabilir.”[11]
Birçok tarihi olay bu savların kanıtı niteliğindedir. Örneğin Bolşevik Devrimi… Ekim Devrimi’nin en önemli tanıklarından birisi John Reed, Ekim Devrimi’ni anlattığı ünlü eserinde, bu devrimin sebeplerini açıklarken gıda sorununun ve açlığın rolünü vurgular.[12] Fransız İhtilali’nde de açlık ve gıda sorunu, devrimi getiren en temel faktörlerden birisi olmuştur.[13] Türk tarihini de bu bağlamda incelersek, birçok önemli olayın esas itibarıyla iktisadi faktörlerin sonucu olduğu anlaşılabilir. Örneğin, 1930’daki çok partili yaşama geçiş denemesindeki belki de en önemli sebep, Büyük Buhran’ın yarattığı ekonomik açmazdı.[14] Veya kemalist tek parti rejiminin sosyal tabanı niteliğindeki “kemalist koalisyon”un[15] çöküşünde ve çok partili sisteme geçişteki en büyük sebebin, İkinci Dünya Savaşı sürecindeki ekonomik bunalım olduğunu ifade etmek hiç de abartı olmayacaktır.[16] 12 Eylül Darbesi’nin arkasında da şüphesiz ki Türkiye’de ithal ikameci sistemin bozuluşu[17] ve ekonomik bunalım sebebiyle katmerlenen toplumsal çatışmalar yatmaktadır.[18] Nitekim AKP’nin iktidara gelişinde de en temel olarak ekonomik bunalımlar rol oynamıştır.[19] Sözün özü, 1908 İhtilali’nden tutun, AKP’nin iktidara gelişine kadar Modern Türk Tarihinde birçok kritik dönemecin arkasında yatan olgu; “kuru soğan” söyleminde ifadesini bulan, iktisadi bunalımın sebep olduğu açlık ile hayat pahalılığı ve bu olguların da mevcut iktidarların meşruiyetlerini sarsmasıdır.
Sonuç olarak, tarihte veyahut bilhassa yakın türk tarihindeki tüm kritik dönemeçlerde bu “soğan” metaforunun temsil ettiği geçim derdi, büyük bir rol oynamıştır. Zira, siyasi iktidarlar için hayati bir önemi temsil eden meşruiyet olgusu, doğrudan halkın karnını doyurmasıyla ilintilidir. Eğer halk bir geçim derdi içerisine düşerse bu olgunun derin bir sosyal ve siyasal bunalımı tetiklemesi veya pekiştirmesi, tarihsel örneklerde de görüldüğü üzere son derece olanaklıdır. Bu bağlamda, mevcut siyasal rejimin meşruiyeti için son derece hayati bir olguyu vurgulamak, şüphesiz ki herhangi bir vizyonsuzluk kırıntısını ihtiva etmeyecektir. Siyasal rejimin istikrarı için soğan fiyatları TOGG gibi projelerden çok daha mühimdir; istikrarlı ve çoğulcu kurumlar da uzun vaadeli, inovasyona dayalı ekonomik büyümenin temelidir.[20]
Dipnotlar
[1]: https://www.cumhuriyet.com.tr/siyaset/akpli-numan-kurtulmus-elestirilere-boyle-yanit-verdi-biz-togg-diyoruz-adamlar-sogan-diyor-2070900
[2]: Metin Heper, Türkiye’de Devlet Geleneği, 2018, S. 22.
[3]: Tanel Demirel, Türkiye’nin Uzun On Yılı, 2016, S. 10.
[4]: Dankwart Rustow, A World Of Nations, 1967, S. 148-169.
[5] Francis Fukuyama, Political Order and Political Decay, 2015, S. 507’de örneğin güçlü devlet ile demokrasinin birbirlerini tamamlayıcı iki olgu olduğu ifade edilir. Ayriyeten Acemoğlu ve Robinson; özgürlükçü demokrasinin, güçlü devlet ile güçlü toplumun birbirini dengelemesi sonucu filizlendiğini gösterir ve bu iki olgu bunun önkoşuludur.(Daron Acemoğlu, James Robinson, Dar Koridor, 2020)
[6]: North şöyle yazar: “Sözleşme yaptırımlarını zorlayıcı bir üçüncü tarafın varlığı gereklidir. Siyasi anarşi ile yüksek gelirli modern toplumların üretkenliğine ulaşılmaz.(Douglas North, Kurumlar, Kurumsal Değişim ve Ekonomik Performans, 2002, S.50)
[7]: James C. Scott, Weapons of the Weak: Everyday Forms of Peasang Resistance, 1987.
[8]: Murat Metinsoy, İkinci Dünya Savaşı’nda Türkiye, 2016, S. 23-4.
[9]: James C. Scott, A.G.E
[10]: Josue de Castro, Geography of Hunger, 1952.
[11]: Murat Metinsoy, A.G.E. S. 77.
[12]: John Reed, Dünyayı Sarsan 10 Gün, 2017, S. 41-2.
[13]: Brace, Richard Munthe. “The Problem of Bread and the French Revolution at Bordeaux.” The American Historical Review 51, no. 4 (1946): 649–67; Rudé, George E. “The Outbreak of the French Revolution.” Past & Present, no. 8 (1955): 28–42.
[14] Cem Emrence, Serbest Cumhuriyet Fırkası, 2018, S. 49-74; Mete Tunçay, Türkiye Cumhuriyeti’nde Tek Parti Yönetiminin Kurulması(1923-1931), 1981, S. 246-7; Andrew Mango, Atatürk, 2000, S. 452-454; Şevket Pamuk, Türkiye’nin 200 Yıllık İktisadi Tarihi, 2020, S. 187-8; Murat Metinsoy, The Power of the People, 2021, S. 74.
[15] Bu koalisyonun tasviri için: Feroz Ahmad, Demokrasi Sürecinde Türkiye, 1996, S. 15-6 ve 22.
[16]: Feroz Ahmad, A.G.E, S. 24-26; Şevket Pamuk, A.G.E., S. 208; Korkut Boratav, Türkiye İktisat Tarihi, 2015, S. 94; Ayriyeten 2. Dünya Savaşı Türk Ekonomisini Analiz eden makalem için bknz: https://www.misesenstitusu.com/post/2-dünya-savaşı-sırasında-türkiye-ekonomisi
[17]: Vedat Milör, Devleti Geri Getirmek, 2022, S. 335-342; Korkut Boratav, A.G.E. S. 141-146.
[18]: Korkut Boratav, A.G.E. S. 147-8; Feroz Ahmad, A.G.E S. 457-459; Erik Jan Zürcher, Modernleşen Türkiye’nin Tarihi, 2000, S. 384-390; Çağlar Keyder, Türkiye’de Devlet ve Sınıflar, 2014, S. 250.
[19]: Şevket Pamuk, A.G.E. S. 283; Boratav, A.G.E. S. 197.
[20] Daron Acemoğlu, James Robinson, Ulusların Düşüşü, 2014; Douglas North, Kurumlar, Kurumsal Değişim ve Ekonomik Performans, 2002.
Fotoğraf: K8