Hindistan’da iktidar partisi sözcüsünün bir TV tartışmasında Hz. Muhammed ve eşi Ayşe’ye yönelik hakaretlerine Pakistan, İran ve Suudi Arabistan dahil olmak üzere bir düzineden fazla Müslüman ülkenin yöneticileri tepki gösterdi. Diplomatik kınamanın yanı sıra, bu ülkeler Hindistan’dan özür talebinde bulundular. Hindistan’daki iktidar partisi BJP’nin bu sözcünün görevini askıya almasına rağmen tartışmalar ve gösteriler devam etmekte.
Hindistan’da Sağcı Popülizm ve İslamofobi
Aslında bu olay Hindistan’da Başbakan Narendra Modi liderliğindeki BJP’nin 2014’te iktidara gelmesinden bu yana sistematik olarak devam eden İslam karşıtlığının sadece bir örneği. BJP iktidarı dünya genelinde son on yıldır etkili olan sağcı popülizmin yükselişinin etkili temsilcilerinden. Sağcı popülizm Rusya, Türkiye, Macaristan ve ABD gibi ülkelerde üç temel özellik ile etkili oldu: tek adam yönetimi, milliyetçilik ile dini muhafazakarlığın karışımı bir ideoloji ve (anti-elitizm ile çoğunluk dayatması anlamında) popülizm. Hindistan’da BJP iktidarında bu üç özellik Modi’nin tek adam yönetimi, Hindu milliyetçiliği ile dinciliğinin karışımı ve yerleşik Hint elitlerine karşı popülizm olarak kendi göstermekte. Hindu milliyetçiliği ve dini fanatizminin ana hedefi de ülkedeki Müslüman azınlık.
Son sekiz yıldır BJP hükümeti Müslümanlara yönelik dışlayıcı politikalarından dolayı Hindistan’daki laik partiler ve Batı medyası tarafından eleştirilmekte. Bu eleştirilerin başında Müslümanların linç edildiği çok sayıda olayda iktidarın polis ve adalet sisteminin pasif tavır takınması gelmekte. Ayrıca BJP’nin 2019 yılında geçirdiği ve Müslümanları dışlayan vatandaşlık kanunu da gösterilere yol açtı. Bu yıl ise yine BJP’nin dışlayıcı politikalarının bir uzantısı olarak bazı okul ve üniversitelerde başörtüsü yasağı başladı.
Bu ayrımcı politikaların küresel bir önemi var zira Hindistan -Endonezya ve Pakistan’dan sonra- dünyanın üçüncü büyük Müslüman nüfusuna sahip. Tahminlere göre 1,4 milyara dayanan Hindistan nüfusunun 210 milyonu (yani yüzde 15’i) Müslüman.
BJP sözcüsünün hakaretinin Hindistan’daki ve başka ülkelerdeki Müslümanları rahatsız etmesi anlaşılır bir durum. Ama öte yandan Müslüman ülkelerin hükümetlerinin tepkisinin siyasi bir anlamı da var. Müslüman çoğunluklu ülkelerdeki hükümetlerin çoğu otoriter ve verdikleri tepkiler de otoriterliğin bir yansıması.
Hz. Ayşe: Güçlü Bir Kadın
Hindistan’daki son olayda iktidar partisi sözcüsü hakaret içeren konuşmasını Hz. Ayşe’nin evlilik yaşına dayandırmıştı. Ama sözcünün çizmeye çalıştığı portrenin aksine Hz. Ayşe, İslam tarihinin en önemli, güçlü ve etkili isimlerinden biridir. Peygamber’in hem gözde eşi hem de halefi ve en yakın arkadaşı Ebu Bekir’in kızıydı. En çok hadis rivayet eden ikinci kişi olan Hz. Ayşe, birçok din alimine hocalık yapmıştı. Bindiği deveye atıfla Cemel Vakası olarak anılan iç savaşta ordunun komutanlarından olacak kadar liderlik konusunda etkiliydi.
Hz. Ayşe’nin, Hz. Muhammed ile hangi yaşta evlendiği konusu Müslümanlar arasında bir tartışma konusudur. Buhari’de geçen bir hadise göre Hz. Ayşe kendisinin 9 yaşında evlendiğini söylemektedir. Müslümanların önemli bir kısmı bu hadisin doğruluğuna inanırlar. Onlara göre bu yaşta evlenilmesi ya evrensel bir doğrudur –ki bu durumda günümüzde de bir kız çocuğu 9 yaşında evlenebilir- ya da o günün Arap toplumunun şartlarına uygundur, yani günümüz için geçerli değildir.
Bazı Müslümanlar ise Buhari’deki 9 yaş ifadesinin yanlış olduğunu Hz. Ayşe’nin hayatına dair başka hadisler ile açıklamaktadırlar. Hz. Ayşe evlendiğinde, Usama Hasan’a göre 18 yaşında, Faizur Rahman’a göreyse 19 yaşındaydı. Bu tartışmalar hakkında Khaled Abou El Fadl ise tarihi bilgilerin yetersizliğinin altını çizerek şöyle der: Hz. Ayşe’nin kaç yaşında evlendiğini “bilmiyoruz ve asla bilemeyeceğiz.”
Hak İhlallerine Sessiz, Hakarete Tepkili
Müslüman ülke yönetimlerinin Hz. Muhammed’e yönelik hakaretlere tepki göstermesinin son otuz yılda birçok örneği bulunmakta. İran’ın ruhani lideri Ayetullah Humeyni’nin 1989 yılında romancı Salman Rüşdi aleyhine ölüm fermanı ve Orta Doğu’da 2006 yılında Danimarka mallarına karşı -o ülkenin bir gazetesinde çıkan karikatürlerden dolayı- uygulanan boykot akla gelen örneklerden.
Bu tepkilerde göze çarpan ilginç bir özellik Müslüman ülkelerin İslami değerlere yönelik sözlü veya görsel saldırılar karşısında sert bir tepki gösterirken Müslüman bireylere yönelik hak ihlalleri konusunda genellikle sessiz kalıyor olmalarıdır.
Hindistan’daki Müslüman bireyler neredeyse on yıldır haklarının ihlal edildiğinden şikayet etmelerine rağmen Müslüman ülke yönetimlerinden bu ihlallere karşı kayda değer bir tepki gelmedi. Benzer bir örnek de Çin devletinin yıllardır 12 milyon Uygur Müslümanının en temel haklarını çiğneyen politikalarını Müslüman ülke yöneticilerinin ısrarla görmezden gelmeleridir. Müslüman ülkeler Çin ile ekonomik ilişkilerini geliştirirken insan hakları konusunun gündeme gelmesini bile istememektedirler. Çinli yöneticiler Hz. Muhammed’e hakaret etmedikleri müddetçe ilişkilerde bir sorun yaşanmayacak gibi görünmektedir.
Müslüman ülkelerin hakarete tepki verirken insan hakları ihlallerini görmezden gelmelerinin temel sebebi bu ülkelerdeki otoriter rejimlerdir. “İslam, Otoriterlik ve Geri Kalmışlık” kitabımın açıkladığı gibi dünyadaki 50 Müslüman ülkeden 45’i otoriterlikle yönetilmekte ve bu ülkelerin birçoğunda dine hakareti çok sert cezalandıran kanunlar bulunmaktadır. Bu ülkelerin Batı’da veya Asya’da Müslüman olmayan ülkelerden İslam’a hakaret edenleri cezalandırmalarını istemeleri de kendi iç politikalarının dış politikaya bir yansımasıdır.
Otoriterlikle yönetilen Müslüman ülkelerin bir başka ortak özellikleri de ülkelerindeki dini ve etnik azıklıkların haklarını ihlal ediyor olmalarıdır. Örneğin, Pakistan’da Ahmediler, Şiiler ve Hindular dahil olmak üzere birçok dini azınlık hak ihlali ve zulme uğramaktadır. Bir başka örnek olarak İran’da Azeri Türkleri ve Kürtler gibi etnik azınlıklar hem eğitim hem de iş bulma konularında ayrımcılığa uğramaktadırlar. Kısacası Müslüman ülkelerin başka ülkelerdeki Müslüman azınlıkların haklarını korumaları ve bu konuda insan hakları merkezli bir söylem kullanmaları kendi iç politikalarıyla çelişki oluşturacağı için bundan kaçınmaktadırlar.
Müslüman Azınlıklar ve Hakları
Hindistan’da yaşananlar Türkiye için birçok dersler içermektedir. Öncelikle Türkiye’de sanılanın aksine İslamofobi Batı ile sınırlı değildir. Günümüzde Hindistan, Çin, Myanmar gibi Asyalı ülkelerde İslam karşıtlığı Batılı ülkelerin çok ötesine geçmiş durumdadır. Sağcı popülizm güçlendikçe bu sorun daha da derinleşmektedir.
Bir başka önemli konu da Müslüman ülkelerin hakaret konusundaki hissi tepkilerinin yanlışlığıdır. Hakarete önem verip, insan hakkı ihlallerini görmezden gelmek ahlaken sorunlu, stratejik olarak da faydasız bir tutumdur.
Müslüman ülkelerdeki yaygın otoriterlik, Hindistan’da ve başka yerlerdeki Müslüman azınlıklar için olumsuz sonuçlar ortaya koymaktadır. Müslüman ülke yönetimlerinin İslami değerlere hakaret konusundaki kısa vadeli ve duygusal tepkilerinin Müslüman azınlıklara bir faydası olmamaktadır. Bu azınlıklar haklarının korunması konusunda çok daha uzun vadeli ve ilkeli bir desteğe ihtiyaç duymaktadırlar.
Bu yazının İngilizce versiyonu The Conversation’da yayınlanmıştır. Arapça, Endonezce, Fransızca ve İspanyolca’ya çevrilmiştir.
Fotoğraf: Qasim Nagori