Daktilo 1984Daktilo 1984
    • Hakkımızda
    • İletişim
    • E-Bültene Abone Ol
    Facebook Twitter Instagram Telegram
    Twitter Facebook YouTube Instagram WhatsApp
    Daktilo 1984Daktilo 1984
    Destek Ol Abone Ol
    • İZLE
      • Çavuşesku’nun Termometresi
      • Varsayılan Ekonomi
      • 2’li Görüş
      • İki Savaş Bir Yazar
      • Yakın Tarih
      • Mayhoş Muhabbetler
      • Tümünü Gör
    • OKU
      • Yazılar
      • Röportajlar
      • Çeviriler
      • Asterisk2050
      • Yazarlar
    • DİNLE
      • Çerçeve
      • Zedcast
      • Tuhaf Zamanların İzinde
      • SenSensizsin
      • Tümünü Gör
    • D84 FYI
      • Hariçten Gazel
      • Avrupa Gündemi
      • ABD Gündemi
      • Altüst
    • D84 INTELLIGENCE
      • Kitap Yorum
      • Göç Sorunu
      • Başkanlık Sistemi Projesi
      • Devlet Kapasitesi Liberteryenizmi
      • Herkes için Siyaset Bilimi
      • Yapay Zeka
    Daktilo 1984Daktilo 1984
    Anasayfa » Kamusal Alanın Ölümü
    Forum

    Kamusal Alanın Ölümü

    Onur Tuğrul Karabıçak14 Ekim 20197 dk Okuma Süresi
    Paylaş
    Twitter Facebook LinkedIn Email WhatsApp

    [voiserPlayer]

    Türkiye’den kalkan cenazeler siyasal gerçekliğin ölümüyle son bulmuş gözükmüyor, bunun ardından kamusal alanın, dolayısıyla mevcut sorunları protesto etme ve koşulları değiştirme yetisinin tabutu omuzlarda son yolculuğuna uğurlanıyor. Her ne şekilde kendisine basın-yayın özgürlüğü üzerinden yaklaşılsa da, elde basın-yayın tarafından da istemli ya da istemsiz olarak yok edilen Jürgen Habermas’ın televizyon, gazete gibi araçlarla iletişim alanı yaratan, kanaat sözcülerinin ve halkın fikir ve tartışma yürüttüğü alan tanımına uygun bir kamusal alan (public sphere) var.[1] Bu kamusal alanın önemi en temelde, devletin karar gücünde ve mekanizmasında halkın konumunu birbirlerinin canavarı olarak mı yoksa birbirlerini bütünler nitelikte, toplum-kamusal alan-devlet iletişim zincirinde mi olduğunu belirlemede yatar.[2] Öyle ki, eğer kanaat sözcüleri olarak köşe yazarları ve konuşmacıları, apolitik topluluğu ve ardından da siyasi parti liderlerini dengeli biçimde işleten bilen bir toplulukta karar alma mekanizması çatışmalı ve tartışmalı işleyebilir.

    Bu kamusal alanın Türkiye’de işlemeye başladığı yani Türkiye’nin kabile döneminden çıktığı tarih Tanzimat’la başlamıştır, diyebiliriz. Ancak bu tarihten sonra gizli veya açıktan bir şekilde dönem dönem kesintilere uğrayarak bir kamusal alan oluştuğu açıktır. Hatta bu kamusal alan, baskı gördüğü sürece kendini aynı derecede bir sertlikle göstererek istibdat sonrası ihtilallere ve ardından ülkeyi yıkımın eşiğinden kurtaracak kişilere yer açmıştır. Günümüzde bu tip özel bireylerin ve onlardan oluşan halkın yarattığı alanlar ancak siyasi çözümlere yol açabilir, aksi takdirde bugün Türkiye’de olduğu gibi bir umutsuzluk hüküm sürüyor ki, bunu 1908-1923 arası dönemdeki gazete, kamuoyu, burjuvanın konumu, istibdat gibi unsurları karşılaştırdığımızda anlayabiliriz. Türkiye’de bu minvaldeki bir kamusal alanın bugünkü yok edicilerinden birisi kuşkusuz hükümet söylemleriyken, diğeri de köşe yazarlarının (kanaat önderlerinin) kokteyl örgüt söylemleriyle tetikledikleri paranoya ve nefret söylemleri. Bu yazının birinci perdesinde son zamanlarda yaşanan AK Parti, HDP, CHP binalarının kapılarında bekleme eylemlerindeki kamusallığın yitişi ve tartışma yaratan Susamam şarkısının temsil ettiği protestonun etkisiz hâle getirilmesini anlatacağım. İkinci perde ise daha çok medya odaklı olup, köşe yazarlarının sansasyonel ilgi çekiciliği ve artık iyice sıklığını arttıran “Gerçek Fikri Ne?” gibi tartışma programlarının tüketicideki etkisiyle komplo teorisyenlerinin kamusal alanın ölümüne katkısını açıklayacağım.

    1. Perde: Protestonun İmkânsızlığı

    Türkiye’de İstanbul seçimlerinden sonra süregelen ve işçilerin belediye binası önündeki protestoları kamu otoritesi olarak hükümet-devlet kaynaşmasının sonucunda belirlenmekte ya da kamuoyu tarafından öyle tayin edilmektedir. Bunun sebebi Türkiye’de medya sahiplerinin birbirleriyle ve hükümetle olan ticari ve politik yakınlıklarının kamuoyunda görünür olmasından kaynaklanıyor.[3] Bu görünürlüğü ve kamusal alanı temsil etmediğini anlamak için Fox TV’de Fatih Portakal’ın temsil ettiği muhalif çizgiye rağmen seçim akşamlarında en çok reyting çeken program olması,[4] halkın kamusal alan ihtiyacında propaganda yapan kanallardan ziyade kamusal alandan kopmama ihtimali olan bir kanalı tercih ettiğini gösteriyor. Böylece Turkuvaz, Ciner, Kalyoncu, Albayrak gibi hükümeti desteklerini medya organlarında alenen belirten grupların protesto ya da fikirleri az çok egemen gücün elinde olduğu kanısı pasif kitleler tarafından belirlenebilmektedir, yine de oranı değişim göstermektedir. İstanbul Büyükşehir Belediyesi önündeki işten çıkarma olayına karşın yapılan eylemle AK Parti ve HDP önünde yapılan eylemlerin karşılıklı medya organlarında yer bulmaması, kanaat sözcüleri olan ve okunurluk kitlesi oldukça yüksek olan köşe yazarları tarafından sahte olarak imlendiği sürece kamusal protesto olma iddiası taşıyan bu olaylarda, kamusal alan izine rastlanamamaktadır. Çünkü kamusal alan, toplum ve iktidar arasındaki iletişimi kuracak alan iken, iktidarın unsuru olan bakanların da parti kapılarına gitmesiyle ve kapılarda bekleyenlerin kendini ifade ederken yaşadıkları tutarsızlıklar nedeniyle bu denge sağlanamamıştır, dolayısıyla ülkedeki kamusal alan boşluğu üç farklı temel ideolojiyi destekleyen, birçok farklı değişeni içerisinde bulunduran parti için de yok olmuştur. Dahası, Türkiye’de tıpkı Jürgen Habermas’ın önerdiği üzere bir vakitler kamuoyunun aracı olan siyasi partilerin kamu, hatta devlet üzerine konumlanması bu dengeyi alt üst eder [5] ve protesto hakkını halkta saklı tutmak gibi bir ilke olsaydı, onu kesinlikle ihlal etmiş olurdu.

    Kamusal alanı tabuta koyan diğer bir belirteç Yeni Medya olarak adlandırılan, halkın aynı zamanda üretici konumunda bulunduğu sosyal medya üzerinden yürütülen protesto ve eleştiri şanslarının nasıl eski medya tarafından yok edildiğidir. Burada çekiç görevi gören sosyal medya trolleriyken, asıl itki hükümet belgelerine adeta tam erişimi olan eski medya sözcüleridir.[6] Bu olayı yakın zamandan bir örnekle açıklamak mümkün, gettoda yetişen genç neslin kamusal alanı olarak ortaya çıkan rap müzik, tıpkı Habermas’ın kamusal alanın ortaya çıkış sürecinde bahsettiği edebî eleştiri ortamını ve eleştirilerin edebiyat yoluyla yapıldığı zamanı hatırlatıyor. Buna dayanarak, Susamam ve Olay şarkılarına yöneltilen terör suçlamaları, adı geçen şarkıları seslendiren sanatçıların sicil dosyalarının dolaştırılması ve hızlı bir şekilde yine ana akım medya tarafından haberleştirilmesi protesto imkânlarını imkânsıza indirmektedir. Birinci kertede burada protesto edenin şahsının toplum tarafından ya da belirli kitleler tarafından sevilmesi yetmezken, meşruiyetinin devlet tarafından da sağlanması gerekmektedir. Böylece kamusal alan devletin izin verdiği ölçüde kendine nefes alabilme imkânı bulabilmektedir. Bu da zaten doğrudan bu alanın ortada olmadığının, olsa bile ölü ev gibi bir alan olduğunun kanıtıdır. Bu şarkıcılara yöneltilen karşı protestonun bir diğer sorunu, şarkıda oldukça temel insan haklarının ihlallerine rap müziğin hitap ettiği kitlelerden de öteye geçebilen bir dilde ve anlayışta (bunu tıklanma sayısından ve aniden gündeme oturmasından tutun içerik analizi yapıp üslubunu incelediğimizde de anlıyoruz) olmasına rağmen takın zamandaki terör faaliyetlerini gölgelemeye çalıştığı ya da onlara değinmeyerek amacının bambaşka olduğu gibi suçlamaların yöneltilmesi, zaten kamusal alan için ihtiyaç duyulan kitlelerin toparlanma şansını devlet veya toplum baskısıyla sindirmektedir. Böylece, Türkiye’de iktidar erkine bağlı olmak protesto hakkı verirken, topluma bağlı olmak protesto hakkı yaratmamaktadır. Böylece Habermas’ın açıkladığı iktidar-kamusal alan-toplum modeli bir kez daha çalışamaz hâle gelir.

    Susamam’a yönelik bir Yeni Şafak haberi. Kaynak Fuat Ergin’in kendi hesabı: twitter.com/fuat_ergin/status/1170645493610946560

    2. Perde: Alanında Uzman Olmayanlara Alanı Dışındaki Sorular

    Habertürk ve CNN Türk’te özellikle çok sık olarak yayınlanan tartışma programlarının içeriği darbe girişimi sonrası Türkiye’sinde medya kanallarının el değiştirmesiyle birlikte epeyce arttı. Kongar-Barlas’la bir dönem NTV’de başlayan ve kamusal alanı ifade eden bu programların konseptleri katılımcılarıyla beraber değişikliğe uğradı. Önce ikiye bölünen ekranda başlayan programlar, artık 7’li 8’li ekranlara bölünüyor ve bir moderatör eşliğinde yapılıyor. Ekranın bölümlerindeyse, örneğin S-400 füze sistemleri alımını değerlendiren avukatlar, akademisyenler, gazeteciler ve araştırmacılar yer alırken bu kişilerin alanlarının ve uzmanlıklarının çoğu kez konuşulan konuyla alakasının olmamasının yanı sıra konuştukları bir bilimsel/gerçekle yüz yüze yöntem ve veri içermemektedir. Yine de, buna kamusal alanın ölümü demekten ziyade tüketim ürünü dedikten sonra, bu tartışmacı aktörlerin -aktörler diyorum çünkü düzenli olarak aynı isimler (Ersan Şen, Selman Arın, Gürkan Hacır, Nedim Şener vb.)- Habertürk ve CNN Türk kanallarında konuşurlarken aslında hep aynı ön kabuller üzerinden konuşmalarını sürdürmektedirler. Birbiriyle zıt görüşler anlaşamamanın yanı sıra, iktidarın belirlediği ve iktidar kitlesinin ihtiyaç duyduğu ön kabullerde anlaşarak konuşmaktadırlar. Bazen bu ön kabuller, mesela CHP’nin parti programında ve söylemlerinde yer almayan kabulleri o an tartışma esnasında sözü alabilmek ve kesintiye uğratmamak adına farkında olarak veya olmayarak üstlenilerek aslında tartışmayı biraz kızılan iktidar tarafının lehine sonuçlandırmaktadır. Bu ön kabuller yapılsa veya yapılmasa da, bu tip programlar zaten iktidar lehine tartışmacıların çoğunlukta olduğu şekilde ilerlemekte, hatta bazen muhalif siyasi adayların sözü kesilerek kendi iktidar-vari iç tutarlılığıyla muhalif kesimin kendisinden de yabancı bir iç tutarlılık oluşturmaktadır.[7] Böylece, müdahale olmaksızın, toplumla iktidar arasına yerleşmesi gereken ve ortam olarak televizyonlardaki tartışma kanallarını kullanması gereken kamusal alan, bir kez daha ölü doğmuştur. Aksine, Kongar-Barlas programı bu minvalde olmayıp, kamusal alanın televizyonlara nasıl taşınabileceğini ifade etmekteydi, çünkü orada ne medya sahipliği üzerinden ne de güvenlik korkuları yüzünden bir iktidarvari ön kabuller silsilesi içine girilmemekteydi.

    Sonuç olarak, Türkiye’de iktidar-kamusal alan-toplum modeli pratikte işlememekte, partilerin kendi amaçlarını ve işlevlerini bazen toplumun üstünde, bazen de toplumdan tamamen kopuk olarak temsil etmeleri söz konusudur. Dahası, medya organlarının kendilerini kamusal alanda meşru kılamamaları veya bu alanı yok etmeleri, protestonun imkânsızlığı ve televizyon yayınlarında gerçekliğin iç tutarlılık yöntemiyle evvelden iktidar lehine belirlenmesi Türkiye’de tartışmalar açabilecek, sorunlara farklı çözümler üretecek devlet-altı aktörlerin varlığını ve hatta bazen devletin içinde yer alabilecek tüzel kişiliklerin de sorunlara umut olacak şekilde yetişememelerine yol açabilir. Kamusal alanın ölümü hikâyesi, güvenlik politikalarını bireysel özgürlüklerin üzerine koyan politikalarla ve bu politikaları ne bu şekilde inceleyebilen, ne de bu politikaları bilimsel düzeyde analiz edebilen “uzmanlarının” potansiyel kamusal alandan uzaklaştırılmasıyla epey bir önem taşımaktadır.

    Kaynakça


    [1] Habermas, Jürgen. “Kamusal Alan: Ansiklopedik Bir Makale” Çeviren: Nuran Erol. Birikim Dergisi. www.birikimdergisi.com/birikim-yazi/4966/kamusal-alan-ansiklopedik-bir-makale#.XZthqUYzY2x

    [2] Habermas, Jürgen. Kamusallığın Yapısal Dönüşümü. Çeviren: Tanıl Bora ve Ümit Sancar. İletişim Yayınları: İstanbul, 1997.

    [3] graphcommons.com/graphs/09426282-c311-4b39-be2c-1bd4f93b5771

    [4] www.haberler.com/reyting-sonuclari-31-mart-secim-aksaminin-11899903-haberi/

    [5] Habermas, Jürgen. a.g.e, p. 303.

    [6] Susamam şarkısına yapılan önemli sayıda ve Twitter’da takipçileri olanlardan etkisizleştirme tweetleri için bknz.: twitter.com/search?q=%23susamam%20ter%C3%B6r&src=typed_query

    [7] Baudrillard, Jean. Tüketim Toplumu. Çeviren: Nilgün Tutal. Ayrıntı Yayınları: İstanbul, 2012.

    Photo by dylan nolte

    Siyaset
    Paylaş Twitter Facebook LinkedIn Email WhatsApp
    Önceki İçerikRadyoDaktilo | Avrupa’da Popülizm ve Kültürel Miras #2
    Sonraki İçerik Çok Boyutlu Analiz: Donald Trump’ı Anlama Kılavuzu

    Diğer İçerikler

    Röportajlar

    Türkiye’de Gazetecilik | TGS’den Basın Özgürlüğü Raporu: İlyas Coşkun ve Ülkü Şahin ile Söyleşi

    18 Mayıs 2025 Gökhan Korkmaz
    Yazılar

    Post-PKK Düzeni ve Türk Siyasetinde Muhtemel Değişiklikler

    16 Mayıs 2025 Armağan Öztürk
    Videolar

    Parlamenter Sistem Nasıl Geri Gelecek? | Çavuşesku’nun Termometresi #252

    8 Mayıs 2025 Melis Konakçı, İlkan Dalkuç ve Burak Bilgehan Özpek

    Yorumlar kapalı.

    Güncel İçerikler

    Türkiye’de Gazetecilik | TGS’den Basın Özgürlüğü Raporu: İlyas Coşkun ve Ülkü Şahin ile Söyleşi

    18 Mayıs 2025 Röportajlar Gökhan Korkmaz

    Post-PKK Düzeni ve Türk Siyasetinde Muhtemel Değişiklikler

    16 Mayıs 2025 Yazılar Armağan Öztürk

    Transformation of the Sovereign in Liberal Democracy and Criticism of Liberalism from Schmitt’s Perspective

    16 Mayıs 2025 D84 INTELLIGENCE Deniz Nas

    Küçük Partilerin Oy Oranını Hesaplamak Neden Zordur?

    15 Mayıs 2025 Yazılar Salih Yasun

    E-Bültene Abone Olun

    Güncel içeriklerden ilk siz haberdar olun




    Archives

    • Mayıs 2025
    • Nisan 2025
    • Mart 2025
    • Şubat 2025
    • Ocak 2025
    • Aralık 2024
    • Kasım 2024
    • Ekim 2024
    • Eylül 2024
    • Ağustos 2024
    • Temmuz 2024
    • Haziran 2024
    • Mayıs 2024
    • Nisan 2024
    • Mart 2024
    • Şubat 2024
    • Ocak 2024
    • Aralık 2023
    • Kasım 2023
    • Ekim 2023
    • Eylül 2023
    • Ağustos 2023
    • Temmuz 2023
    • Haziran 2023
    • Mayıs 2023
    • Nisan 2023
    • Mart 2023
    • Şubat 2023
    • Ocak 2023
    • Aralık 2022
    • Kasım 2022
    • Ekim 2022
    • Eylül 2022
    • Ağustos 2022
    • Temmuz 2022
    • Haziran 2022
    • Mayıs 2022
    • Nisan 2022
    • Mart 2022
    • Şubat 2022
    • Ocak 2022
    • Aralık 2021
    • Kasım 2021
    • Ekim 2021
    • Eylül 2021
    • Ağustos 2021
    • Temmuz 2021
    • Haziran 2021
    • Mayıs 2021
    • Nisan 2021
    • Mart 2021
    • Şubat 2021
    • Ocak 2021
    • Aralık 2020
    • Kasım 2020
    • Ekim 2020
    • Eylül 2020
    • Ağustos 2020
    • Temmuz 2020
    • Haziran 2020
    • Mayıs 2020
    • Nisan 2020
    • Mart 2020
    • Şubat 2020
    • Ocak 2020
    • Aralık 2019
    • Kasım 2019
    • Ekim 2019
    • Eylül 2019
    • Ağustos 2019
    • Temmuz 2019
    • Haziran 2019
    • Mayıs 2019
    • Nisan 2019
    • Mart 2019

    Categories

    • Asterisk2050
    • Bültenler
    • Çeviriler
    • D84 INTELLIGENCE
    • EN
    • Forum
    • Özetler
    • Podcast
    • Röportajlar
    • Uncategorized
    • Videolar
    • Yazılar
    Konular
    • Siyaset
    • Ekonomi
    • Dünya
    • Tarih
    • Kültür Sanat
    • Spor
    • Rapor
    • Gezi
    İçerik
    • Yazılar
    • Podcast
    • Forum
    • Röportajlar
    • Çeviriler
    • Özetler
    • Bültenler
    • D84 INTELLIGENCE
    Konular
    • Siyaset
    • Ekonomi
    • Dünya
    • Tarih
    • Kültür Sanat
    • Spor
    • Rapor
    • Gezi
    Sosyal Medya
    • Twitter
    • Facebook
    • Instagram
    • Youtube
    • LinkedIn
    • Apple Podcast
    • Spotify Podcast
    • Whatsapp Kanalı
    Kurumsal
    • Anasayfa
    • Hakkımızda
    • İletişim
    • Yazarlar
    • İçerik Sağlayıcılar
    • Yayın İlkeleri ve Yazım Kuralları
    © 2025 DAKTİLO1984
    • KVKK Politikası
    • Çerez Politikası
    • Aydınlatma Metni
    • Açık Rıza Beyanı

    Arama kelimesini girin ve Enter'a tıklayın. İptal etmek için Esc'ye tıklayın.

    Çerezler

    Sitemizde mevzuata uygun şekilde çerez kullanılmaktadır.

    Fonksiyonel Her zaman aktif
    Sitenin çalışması için ihtiyaç duyulan çerezlerdir
    Preferences
    The technical storage or access is necessary for the legitimate purpose of storing preferences that are not requested by the subscriber or user.
    İstatistik
    Daha iyi bir kullanıcı deneyimi sağlamak için kullanılan çerezlerdir The technical storage or access that is used exclusively for anonymous statistical purposes. Without a subpoena, voluntary compliance on the part of your Internet Service Provider, or additional records from a third party, information stored or retrieved for this purpose alone cannot usually be used to identify you.
    Pazarlama
    Size daha uygun içeriklerin iletilmesi için kullanılan çerezlerdir
    Seçenekleri yönet Hizmetleri yönetin {vendor_count} satıcılarını yönetin Bu amaçlar hakkında daha fazla bilgi edinin
    Seçenekler
    {title} {title} {title}