[voiserPlayer]
İzmir çarşısında bir kadın
Güpegündüz bir kadın
Gecelerini bilen, iç çamaşırlarını
bilmeyen
Dudaklarını bilen, öpülmeyi bilmeyen
Çocukları olan, ama çocukları olmayan
Güpegündüz bir kadın
Tabancayla üç yerinden vurulur
Edip Cansever
Ülkemizde kadına yönelik aile içi şiddetin vardığı en son nokta olan kadın kıyımlarının giderek arttığı zamanlardan geçerken yapabildiğimiz tek şey 6284’ü tartışmak mıdır?
Olması gereken kuşkusuz şudur: Kadınların etkin korunması için tedbir kararları uygulanmalı, süreç takip edilmeli, devletin tüm birimleri kadınların haklarını korumalı ve görevini yerine getirmeyen kamu görevlileri cezalandırılmalıdır.
Nedir Bu 6284 Sayılı Kanun?
Şiddet uygulayanlara uzaklaştırma, yakın koruma gibi birçok tedbiri düzenleyen, gerek kadınları maddi olarak güçlendiren gerekse kimlik bilgilerinin değiştirilmesi haklarını tanıyan ve kadınların yılmadan vazgeçmeden mücadele etmeleri neticesinde yürürlüğe giren kanundur. Kadınların “6284’ü uygula” çağrısına kulak vermek demek, kadınları korumak ve şiddeti büyük ölçüde engelleyebilmek demektir. Ancak mevcut erkek egemen iktidar, bırakın 6284’ü uygulamayı, kaldırılmasını talep eden siyasi partilerle ittifak yoluna girmeyi tercih ediyor. Temeli İstanbul Sözleşmesi’ne dayanan bu kanun, erk zihniyetleri rahatsız ediyor. Tıpkı İstanbul Sözleşmesi’nden duydukları rahatsızlık gibi ve istiyorlar ki ataerkil düzen her anlamda hüküm sürsün.
İstanbul Sözleşmesi’nden söz etmişken bu sözleşmenin nasıl bir sözleşme olduğuna değinmekte fayda var. Türkiye’de 2011 yılında İstanbul Sözleşmesi imzaya açıldı ve Türkiye bu sözleşmeyi onayladı. Belli başlı prosedürler sonrasında yürürlüğe ancak 2014 yılında girebildi. Avrupa Konseyinin, kadına karşı şiddetin önlenmesine ilişkin ortak kararı olan İstanbul Sözleşmesi’nden Türkiye 2021 yılında resmen çekildi.
Sözleşmenin temelini dört kavram oluşturuyor: önleme (kadına karşı şiddeti önlemek), koruma (şiddet vakası gerçekleştiğinde kadını korumak), kovuşturma (şiddet olayı gerçekleştiğinde mağdura yönelik, özellikle faile yönelik kovuşturma ve mağduru da korumaya yönelik tedbir) ve politika oluşturma (devletin bütün organlarıyla, sivil toplum kuruluşları, medya, eğitim kurumları, devlet kurumları ile genel politika oluşturup hayata geçirmek). 12 bölüm, 81 maddeden oluşan bu sözleşme, salt dördüncü maddesinden dolayı ve aile bütünlüğünün bozulacağı yönündeki dezenformasyonlar nedeniyle aşırı muhafazakârların hedefi haline geldi ve nihai son: Kadına karşı şiddetin azaltılabileceği ve akabinde kadın cinayetlerinin önlenebileceği, kadınlar için büyük kazanım olan İstanbul Sözleşmesi’nden homofobik kaygılar ve sağlıklı aile bütünlüğünün şiddetsiz mümkün olabileceğini göz ardı edenler neticesinde sözleşmeden çıkıldı.
Muhafazakâr kesimin bir kısmının karşı olduğu, aile bütünlüğünü bozan o madde şu şekilde: “Taraf devletler bu Sözleşme’nin hükümlerinin, özellikle de mağdurun haklarını korumaya yönelik tedbirlerin cinsiyet, toplumsal cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasi veya siyasi olmayan görüş, ulusal veya sosyal köken, ulusal azınlık ile ilişkilenme, mülkiyet, soy, cinsel yönelim, toplumsal cinsiyet kimliği, yaş, sağlık durumu, sakatlık, medeni hal, göçmen veya mülteci olma durumu ya da benzeri herhangi bir temelde ayrım gözetmeksizin uygulanmasını güvence altına alır.” Halbuki toplumsal cinsiyet eşitsizliğini anlama, anlamlandırma ve önleyebilme açısından ne kadar umut verici bir madde, öyle değil mi?
Boşanma oranlarının artmasının oluşturduğu kaygıyı, kadın cinayet oranlarının artması oluşturmuyor ne yazık ki. Kuşkusuz fiziksel, psikolojik ve ekonomik şiddet gören bir kadının, mutsuz bir kadının var olduğu bir ailede, aile bütünlüğünden söz etmek ahlâksızlıktır. Eşitliği, fiilen eşitlik ve hukuken eşitlik olarak gerçekleştirebildiğimizde aile bütünlüğünden bahsedebiliriz ancak.
İstanbul Sözleşmesi’nin Koruyuculuğu Yok muydu?
Bu sorunun cevabını verebilmek için önce sözleşmenin uygulanıp uygulanmadığına bakmak gerekiyor. Bu noktada kadın örgütlerinin verileri ve “Grevio” raporları bizlere sözleşmenin uygulanmadığını kanıtlar niteliktedir. “Grevio” kısaltmasıyla bilinen ve bağımsız uzmanlardan oluşan yapı, Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddete Karşı Eylem Uzman Grubu’dur. Taraflar Komitesi olarak adlandırılan ve İstanbul Sözleşmesi’ne taraf devletlerin temsilcilerinden oluşan siyasi yapı bu aynı zamanda. İlk aşamada 10 üyeden oluşmakta olan grubun görevi, Sözleşme’nin taraf devletler tarafından nasıl uygulandığını izlemektir. Grevio, gerekli gördüğünde Sözleşme’nin kavramları veya temaları üzerine genel tavsiyeler kabul edebilir. Taraflar Komitesi ise Grevio’nun raporlarının ve sonuç gözlemlerinin takibini yapar ve ilgili taraf devletlere tavsiyelerde bulunur.
Bu bağlamda Grevio, Türkiye incelemeleri sonucu iki rapor yayımladı. Yayımlanan raporlar neticesinde görüyoruz ki devlet tarafından veri titiz bir şekilde tutulmuyor. Kadına karşı şiddeti ve ev içi şiddeti önleme yolunda kuşkusuz öneme sahip olan veriler raporlanıp paylaşılmadığı gibi sözleşmenin gerekleri de yerine getirilmiyor. Örneğin, 2018 Ekim’de İstanbul Sözleşmesi’nin denetçi kurumu Grevio, “koruma kararlarının yetersiz olduğunu, Türkiye’nin kadın cinayetlerini önleyemediğini, kadına karşı şiddet önlenemediği için değiştirilmesi gereken birtakım politikaların mevcut olduğunu ve bazı politikaları uygulamada yetersiz kaldığını” belirtiyor. Hükümet ise raporuna, “hakimlere ve savcılara meslek içi eğitimler verdiğini, iş kanununda değişiklik yaptığını ve bunu önleyememek gibi bir durumun söz konusu olmadığını, ellerinden gelen her şeyi yaptıklarını” belirten bir cevap yazıyor. “İstanbul Sözleşmesi layıkıyla uygulansaydı koruyuculuğu elbette olacaktı” yorumunu yapmak abartılı olmayacaktır. Kadın haklarıyla ilgili kazanımların hep mücadele alanı olması gibi bu sözleşmenin uygulanması da bir mücadele alanıydı.
Unutulmamalı
İstanbul Sözleşmesi’nin ve 6284 sayılı kanunun tam ve etkin uygulanmasının kadınlar için ne kadar hayati olduğu unutulmamalı. Bu ülkede kadınların sokakta rahat yürüyemediği unutulmamalı. Her an bir kadının samuray kılıcı ile hiç tanımadığı bir erkek tarafından öldürülebilme ihtimali unutulmamalı. Kadının istediği saatte, istediği yerde, istediği kıyafetle var olma özgürlüğüne sahip olduğu unutulmamalı. Kadının evlenme kararı alabildiği gibi boşanma kararı da alabileceği, bunun oldukça normal olduğu unutulmamalı. Çocukların çocuk olduğu ve çocuk yaşta evlilik olamayacağı unutulmamalı. LGBTİ+ bireylerin var olduğu ve var olacakları unutulmamalı. Kadın cinayetlerinin politik olduğu, birçoğunun önlenebilir kadın cinayetleri olduğu unutulmamalı. Bir gece, bir imza ile İstanbul Sözleşmesi’nden çıkıldığı unutulmamalı. İstanbul Sözleşmesi’nin kazanımı olan 6284 için yapılan seçim pazarlığı asla unutulmamalı.
Kapak görseli: Serra Akcan / csgorselarsiv.org