[voiserPlayer]
Levent Gültekin’in gündem olan Kılıçdaroğlu görüşmeleri muhalif kamuoyunda şok etkisi yarattı. Aslında Gültekin buna benzer şeyleri seçimden çok önce dillendirmiş fakat gereken etkiyi uyandıramamıştı. Seçimden önce muhalifler kerhen de olsa artık tek ses Kılıçdaroğlu’na destek vermeye çalışıyordu. Seçimden sonra Gültekin’in söylemleri şüphe ile karşılandıysa da artık CHP seçmeninin bir kısmı bu iddiaları destekler vaziyetteler. Levent Gültekin’in iddiaları, her ne kadar bir komplo teorisiymiş gibi görülse ve gösterilmeye çalışılsa da aslında ortada bir komplo teorisinden çok bir pratik var ve bu pratiğin de bir teorisi var.
Siyaset biliminin sayfaları karıştırılırsa herkes şöyle bir kavramla karşılaşacaktır: kartel partiler. Ülkedeki siyasi parti sistemini kartel parti sistemiyle analiz ettikten sonra Kılıçdaroğlu’ndan bir tekzip duymaya ihtiyaç kalmayacaktır. Belki Gültekin, iddialarını biraz daha temellendirerek anlatsa ortada bir komplo teorisi havası da kalmayacaktı.
Aslında sol kamuoyunda CHP’nin AKP iktidarının bir destek ayağı olduğu yönünde yıllardır süregiden tartışmalar vardı. Ama CHP’nin son seçimi kaybetmesinin ardından seçimin masada kaybedildiği tartışmaları bu sefer sol kamuoyunun da dışına taştı.
Dramatik bir örnekten almak istiyorum bu süreci. Hatırlarsanız 2015 Haziran seçiminde iktidar, muhalefete karşı azınlık duruma düşmüş, Erdoğan sessizliğe bürünmüştü. İktidara yakın kalemler, seçimin tekrar edilmesi gerektiğini ilk günden tekrar ediyor, MHP lideri ise erken seçim çağrısı yapıyordu. Seçimin tekrarlanacağı o kadar belliyken istikşafi görüşmeler adı altında CHP uzun süre oyalandı ya da oyalanmak istedi. Malumun ilanı, AKP tekrar tek başına iktidara geldi. Yani AKP kaybetse dahi her zaman seçimi yenileme jokerine sahip oldu. Peki, bu seçimi yenileme gücünü AKP yalnızca kendinden mi alıyor?
Hayır, aslında AKP’nin artık onlarca olarak tarif edeceğimiz seçim başarıları, aynı zamanda muhalefetin de seçim başarıları olarak görülmeli! Çünkü bu ülkede görülmesi gereken bir şey var: AKP, CHP ve MHP’nin sistem içinde bir sistem kurdukları, her olumsuzluğa rağmen domine ettikleri siyaset, kamu ve medya ile var oldukları ve her şeyden önemlisi var olmak için birbirlerine muhtaç oldukları gerçeği. İşte bu da kartel parti sisteminin temel dinamiğini oluşturmaktadır.
Kartel Parti Sistemi Nedir?
Basitçe Richard Katz ve Peter Mair gibi siyaset bilimciler tarafından tanımlanan kartel parti, siyasi sistem içindeki konumunu korumak için devletin kaynaklarını kullanan bir parti türüdür. Kartel partiyi hem tekil hem de bir parti sistemi olarak ele almak gerekmektedir. Zira kartel parti, yalnızca var olan ve tek başına varlığını sürdüren bir yapı değildir. Kartel parti, sistem içindeki diğer partilerin bir birlikteliği ile ortaya çıkmaktadır.
Kartel içinde yer alan partiler devleti yönetip devlet imkânlarından yararlanabilirken diğer partilerin sisteme girişini engellemektedir. Hem finansal kaynaklara erişim, hem kamunun karar alma mekanizmalarına yakınlık hem de medya görünürlüğü ile kartel içindeki partiler, yeni partilerin doğuşunu, doğsalar da güçlenmesini engelleyecek pozisyonda olabilmektedir. Dolayısıyla kartel partiyi sistem içinde bir sistem olarak düşünmek gerekmektedir.
Kartel Parti Sisteminin Doğuşu
Her parti sisteminin bir zayıflığı ve güçlü bir yanı olmakla beraber, sistemlerin güçlü yanları sisteminin sürdürülebilirliğini, zayıf yanları ise sistemin kendi çelişkisini doğurmasına sebebiyet vermektedir. Yani sistemlerin zayıflıkları yeni sistemlerin doğmasına sebebiyet vermektedir. Her parti sistemi bir önceki sistemin bazı karakterlerini içinde taşır. Kartel parti sistemi, hepsini yakala (catch-all) partilerinin daha güçlü bir versiyonu olarak ortaya çıkmıştır denilebilir.
Hepsini yakala partilerinin özelliklerini yansıtan kartel partiyi ayrıştıran şöyle bir yan bulunmaktadır: rekabetin sınırlarının çizilmesi veya kimsenin kaybetmediği bir rekabet ortamının yaratılması. Şöyle ki, eskiden bir partinin seçimi kaybetmesi onun politikalarında değişiklik yapmasına sebep olabilirdi. Fakat seçimin kaybedilmesi partinin yok oluşu anlamına gelmezdi. Çünkü bu partilerin finansmanı kendi üyelerinden sağlanmaktaydı.
Fakat günümüzde devlet kaynakları ile yaşamını idare eden bir partinin seçimi kaybetmesi o partinin yok oluşuna neden olabilecek boyuttadır. Devlet kaynaklarına bağlı hale gelen bu partilerin sürekli bir seçim yarışı içinde olduğu düşünülürse sürekli bir yok olma tehlikesi ile karşı karşıya oldukları da söylenebilir. Kartel parti sisteminin doğuşunu sağlayan asıl neden, bu yokoluş tehlikesinin ortadan kaldırılması istencidir.
Kartel Partisi Olarak AKP, CHP ve MHP
Türkiye’ye baktığımızda 2011 yılındaki 3. seçim galibiyetinin ardından AKP’nin hakim parti konumuna geldiği görülmektedir. AKP uzun yıllardır devleti yönetmiş ve bundan dolayı sahip olduğu kaynaklarla zaman içinde anti-devletçi bir çizgiden devletçi bir çizgiye kaymıştır. Aslında bu da kartel parti teorisinin en kritik noktalarından biridir.
Öte yandan, kartel parti sistemine dâhil olabilmek için yalnızca hükümetin kontrolüne sahip olunması gerektiği düşünülmemelidir. Devlet bürokrasisi içinde etkin olmak, belediye yönetimlerine sahip olmak, hatta bunlara sahip olan partiler üstünde pazarlık gücüyle arzuladığı bir işi yaptırmak da kartel parti sistemi içinde değerlendirilebilir.
CHP sahip olduğu belediye yönetimleri, MHP ise hem devlet içindeki kadroları hem de iktidar partisi üzerindeki yaptırım gücüyle kartel parti sisteminin içindeki partiler arasında yer almaktadır.
Bu üç parti devlet kaynaklarından en çok yararlanan partilerdir. Aslında birinin kaybı hepsinin kaybı olabilmektedir. Bu sebeple birbirlerine muhtaçlar. Marx, sermayenin mümkün olduğunca eski üretim araçlarını kullanmaya çalıştığını söyler. Çünkü sermaye, yeniliğe bir tehdit olarak bakar.
Yenilik ne getirecek hiçbir zaman öngörülemez. İşte biz de yıllardır artık AKP’nin ne getireceğini biliyoruz, oysa CHP muamma. Belki seçimleri Kılıçdaroğlu kazansa bu yalnızca AKP’nin ve MHP’nin kaybı değil aynı zamanda CHP’nin de kaybı olabilir. Kılıçdaroğlu bir gurbetçi gibi çıkıp şöyle bir açıklama yaparsa kimse şaşırmasın: “Bizim burada kurulu düzenimiz var, nasıl iktidara gelelim.”
Bu üç parti de ülkeyi yıllardır kısır bir siyaset döngüsüne alıştırdı. AKP, hala tek parti dönemini eleştirip oy alabiliyorken ve sırf AKP iktidar olduğu için CHP’ye oy vermeye mahkum kitleler varken değişime ne gerek var!
Maalesef kartel parti sistemi kısıtlı bir yarış, kısıtlı bir siyasettir; ancak kendi iktidar alanlarında memnun partiler demektir. Ve işin en kötüsü bu sistemin yalnızca bir düşmanı var: değişim ve değişimi sağlayabilecek aktörler. Fakat sistem ya hukuk yoluyla ya da medya operasyonuyla bu yeni aktörlerin önünü kapatabilmekte veya aktörleri kendilerine transfer etmektedir. Bu noktada Erdoğan’ın meşhur transferlerini saymaya gerek bile yok.
Kartel parti sistemini ayakta tutan aslında tek bir adam yok. Belki tek adam rejimi yerine üç adam rejimi demek lazım. Hatırlarsanız Bahçeli, Erdoğan’ı 2015 Haziran seçimleri sonuçlarından; sonrasında Erdoğan, Bahçeli’yi MHP kongresinde muhalif MHP’lilerin elinden; Kılıçdaroğlu ise son seçimde aday olarak Erdoğan’ı yenilgiden kurtarmıştı.
Şimdi Erdoğan Kılıçdaroğlu’nu kurtarmak için ne yapacak? Dolayısıyla, Levent Gültekin’in iddiaları, bir komplo olmaktan çok kartel parti sisteminin tüm özelliklerini gösteren mevcut Türkiye siyaset tablosunu yansıtıyor olabilir.