[voiserPlayer]
Korona krizi çıkmadan, ülkeler arasındaki ulaşımın halen devam ettiği o güzel günlerde, Gorçakov Vakfının bursuyla “Rusya-Türkiye Gençler Aracılığıyla Diyalog” projesine katılmak için Rusya’nın başkenti Moskova’ya gittim. Bu projeye seçilmek için Rusya-Türkiye ilişkileri üzerine bir makale yazmamız istenmişti. Bu makaleler değerlendirilerek Türkiye’den 15, Rusya’dan 15 öğrenci seçildi.
Geneli Uluslararası İlişkiler öğrencisi olan grubumuzla otelde tanıştık, Türkiye’nin çeşitli kaliteli üniversitelerinden gelmişlerdi. Rus öğrenciler de sadece Moskova, St.Petersburg gibi merkezi yerlerden değil Kazan, Yekaterinburg, Voronej gibi Rusya’nın çeşitli şehirlerinden gelmişlerdi. Programın başladığı ilk gün Gorçakov Vakfının genel merkezine gittik. Rus öğrencilerle karşılıklı olarak masalara oturduk. Bizi izlemek için de Moskova Devlet Üniversitesi öğretim üyesi üç akademisyen de vakıfta hazır bulunuyordu. Akademisyenler dünyada değişmeye başlayan politik dengelerden, Suriye meselesine Türk-Rus enerji anlaşmalarına kadar uzun bir konuşma yaptılar.
Rusların uluslararası meselelere bakış açısını daha iyi kavrama adına sürekli notlar aldım. Ardından söz sırası bizdeydi, Türk-Rus ilişkilerini değerlendirmek için öğrenciler söz almaya başladı. Rus tarafı ikili ilişkilerimize tahmin ettiğimden çok daha fazla hakimdi. Ülkemizin iç meselelerini dahi detaylı bir şekilde biliyorlardı. Kırım ilhakını Türkiye’nin tanımaması, İdlib bölgesindeki çıkmaz, S-400 anlaşması, Türkiye’nin NATO üyeliği gibi pek çok konuda fikir alışverişinde bulunduk. Rus öğrencilerin ne kadar kaliteli bir eğitimden geçtiğini tartışmanın ilk anlarından itibaren fark ettim.
Dört gün süresince toplantılar sonrasında yaptığımız gezilerde, akşam yemeklerinde pek çok Rus öğrenciyle dostluklar kurdum. Türkiye’ye daha önce hiç gitmemiş olan Rus öğrenciler bile ileri seviyede Türkçe biliyordu. Bir ülkenin uzmanı olmak için yapılacak en önemli şeylerden biri de o ülkenin diline hakim olmaktır demişti bir gün hocamız, ülkemizdeki “Rus uzmanları”nın neredeyse hiçbirinin Rusça bilmediğini hatırladıkça ayrıca üzüldüm. Benimle aynı yaşta olan geleceğin Rusya’daki “Türkiye uzmanları” daha üniversite yıllarında Türkçe’ye hakim olmuşlardı.
Üniversitede aldıkları dersleri sorduğumda ayrıca şaşırdım. Türk diplomasi tarihinden tutun, Türkiye sosyolojisine, Türk edebiyatına kadar bizi her anlamda kavrama adına çok çeşitli dersler aldıklarını gördüm. Bölge çalışmalarına çok önem veren Rus üniversiteleri, genel uluslararası ilişkiler bölümlerinden ziyade ülkeler üzerine uluslararası ilişkiler bölümleri açmış. Mesela Moskova Devlet Üniversitesinde Çin araştırmaları enstitüsüne bağlı uluslararası ilişkiler bölümü öğrencilerini “Çin Uzmanı” olarak yetiştiriyor. Buradan mezun olan öğrenciler Çin Halk Cumhuriyeti’nin tarihine, kültürüne, sosyolojik yapısına ve diline hakim olarak çıkıyorlar.
İleride Rusya’nın Çin üzerine uygulayacağı politikalar bu uzman kadrosunun değerlendirmesi sonucu belirleniyor ve uygulanabilecek en mantıklı politika uygulanıyor. Ayrı ayrı enstitülerde Arap ülkeleri dahil Rusya için potansiyel dost veya düşman olabilecek bütün ülkelerin uzmanları yetiştiriliyor.
Türkiye ve Türk coğrafyaları da tabii ki Rusya için en hayati meselelerden birisi, yıllarca Orta Asya Türkleri Sovyetler Birliği’nin yönetimi altındaydı. Bu gün de bu ülkelerin birçoğu Rusya ile çok güçlü ilişkilere sahipken pek çok Türk azınlık da Rusya’nın çeşitli bölgelerinde özerk olarak yaşamına devam etmektedir. Kırım’da, Tataristan’da, Kafkasya’da azımsanamayacak derecede Türk-Müslüman nüfusu yaşamaktadır.
Rusların bu azınlıkları kontrol etmesi, kendi hedeflerini gerçekleştirme adına Türkiye ile ortak hareket edebilmesi için de çok kaliteli Türkiye uzmanlarına ihtiyaç duymaktadır. Bu uzmanları gördüğüm üzere başarıyla yetiştirmektedir. Bugün Rusya’nın dünya politikalarında nasıl teker teker istediğini elde ettiğini anlamak bu açıdan herhalde pek zor değildir.
Türkiye ise gitgide çıkmazlara düştüğü dış politikasını düzeltme adına belki de Rusya’dan daha fazla bölge uzmanlarına ihtiyaç duymaktadır. Ancak bunu yeteri kadar başarabilmiş midir? Takdir sizin…
Fotoğraf: Anastasiya Romanova