[voiserPlayer]
Tarih boyunca müzik, siyasi bir araç olarak propaganda amacıyla kullanılmıştır. Savaş ve çatışma zamanlarında araçsallaştırılan müzik, barışın hüküm sürdüğü dönemlerde de ideolojik hedefler doğrultusunda seferber edilmiştir. Amerikan Devrimi yıllarında Amerikalı devlet adamı Samuel Adams, İngilizlerin Amerikan sömürgecilerine yönelik uygulamalarını protesto etmek için düzenlediği kitlesel halk gösterilerinde müzik eserlerini ve protesto temalı şarkıları kullanmıştır. Müzik; kitleleri mobilize etme, yönlendirme, gündem belirleme ve ulusal bilinç oluşturma gibi amaçlar doğrultusunda kullanılmasının yanında, savaş ve iç çatışma dönemlerinde düşmanı cezalandırma ve askeri birliklere motivasyon sağlama yönüyle de kullanılmıştır. Tarihte müzik sadece barış inşasında veya propaganda amaçlı bir araç olarak kullanılmamıştır, aynı zamanda nefreti ve şiddeti teşvik ederek zorbalık ve baskı aracı olarak çatışmalarda da kullanılmıştır.
Ünlü Alman yazar Theodor W. Adorno’ya göre müziğin tahakküm altına alma ve uyuşturma etkisinin dışında, harekete geçirme gücü de önemlidir. Adorno, müziğe yönelttiği felsefi bakış açısı ile toplum ve müzik ilişkisinin eleştirel olarak incelenmesine kapı aralamış, böylece müzik sosyolojisine de önemli katkılarda bulunmuştur. Adorno için popüler müzik, var olanın gerçekliğini yeniden üretmektedir. Adorno’dan hareketle, müziğin insanları bir araya getirme potansiyeli olmasına rağmen, aynı zamanda belirli bir gruba ait olma duygusu üzerinden düşmanlık duygularını körüklemek için kullanıldığı da söylenebilir. Nazi Almanyası döneminde ve Zimbabwe’de yaşanan kimi çatışmalarda düşmanı küçük düşürmek için askerlere zorla şarkı söylettirildiği ve müziğin işkence aracı olarak savaş esirlerine eziyet etmek için kullanıldığı da belirtilmektedir.
Nazi Almanyası döneminde, Hitler’in “dejenere müzik” eserlerine karşı savaş açtığı bilinmektedir. Propaganda Bakanı olarak bilinen Joseph Goebbels, 1935 yılında radyoda caz müzik çalınmasına yasak getirmiş ve ülke genelinde Amerikan caz kayıtlarının satılmasını da suç olarak görmüştür. Alman müzisyen Hanns Eisler’in müzik ile faşizm ilişkisini ele aldığı “Modern Müzik ve Faşizm” adlı çalışmasında faşist ideolojinin Alman müziğini ilk etkilediği zamanlarda müzisyenlerin bu durumu anlamakta hayli güçlük çektiğini dile getirmiştir. 1933-1945 yıllarında Hitler’in Nazi Partisi müziği siyasi birliği sağlamada bir araç olarak kullanmış ve sanat üzerinde kurduğu tahakkümle hem gençliği hem de kitleleri devlete hizmet yönünde harekete geçirmeyi amaçlamıştır. Hitler, Richard Wagner’in eserleri gibi Alman tarihini yücelten müzik eserlerinden yararlanmıştır. Wagner’in operalarında, daha sonra Hitler’in kendi seçtiği şövalyelerin görüntüleri de kullanılmıştır.
Siyasal iktidar eliyle müziğin araçsallaştırılmasına Komünist rejimlerde de rastlanmaktadır. Çin’de müziğin kullanılması örneğini Mao yönetiminde görmek mümkündür. Mao yönetimi altındaki Çin’de sanatçılar ve besteciler, imparatorluk devrini tasvir eden ve hikâyelerinde Budist ahlakı benimseyen geleneksel operalardan uzaklaşmaları için eğitime tabi tutulmuşlardır. Özbekistan bağlamında ise rejim tarafından müziğin kökten dinciliğe karşı kullanıldığı bilinmektedir. Ülkede yönetici sınıfın siyasi ve ideolojik mesajlarını aktaran televizyon programlarında artış gözlemlenmektedir. Güçlenen kökten dini hareketlere karşı koyma aracı olarak Özbek televizyon programları, “Taşkent’in Baharat Kızları” adlı grubun pop müzik videoları ile dini grupların toplumdaki etkisini zedelemeye çalışmıştır.
Müziğin toplumdaki birlik bilincini ayakta tutmak ve mücadele azmini güçlendirmek için kullanıldığı da bilinmektedir. Zimbabwe’de son yıllarda siyasi partilerin güç kaybettiği ve toplumsal kutuplaşmanın arttığı gözlemlenmektedir. Ülkedeki ekonomik koşulların giderek daha da kötü hale gelmesinin çatışmaların daha fazla ivme kazanmasına yol açtığı bilinmektedir. 1970’lerde Zimbabwe’nin silahlı kurtuluş mücadelesinin en şiddetli anında ortaya çıkan ve siyah çoğunluğun daha iyi bir yaşam için verdiği mücadeleyle özdeşleşip popüler olan müzik, bu koşullar altında yeniden önem kazanmıştır. Chimurenga müziği halkın hırslarına ve özlemlerine hitap ederek savaşta yaşadıkları kayıplardan kaynaklanan acıyı hafifletmede adeta sığındıkları bir liman olmuştur denebilir.
Müziğin savaş sırasında önemli bir rol oynadığı diğer bir örnek ise Lübnan toplumu. Lübnan’da 1975 yılında patlak veren iç savaşın ilerlemesini durduracak derecede etkili olduğu düşünülen müzisyen Fairouz, Ortadoğu’nun kültürel ve dini çeşitliliğini Lübnanlı milliyetçilik duygularıyla harmanlamıştır. Fairouz eserleriyle Lübnan’ın özgürlük davasına ciddi katkılar sunarak barışın inşasına zemin hazırlayan önemli isimlerin başında gelmektedir.
Ruanda’da ise müzik, mücadele için seferber olan birliklere cesaret, direnç ve zafer duyguları aşılamış ve savaşmayı teşvik için kullanılmıştır. Şarkılar çeşitli şekillerde taktiksel mesajlar taşımıştır. Örneğin, birçok şarkı Ruanda Tanrısı “Imana” ile bağlantılı olan birliği vaaz etmiştir ve “Imana” toplumsal uyum ile eş anlamlı olarak kullanılmıştır. Benzer bir şekilde Sudan’da müziğin cihad fikrini yaymak için kullanıldığı da bilinmektedir. İran’da ise müzik siyasi rejime muhalefete yönelik sessiz yığınların sesi olma işlevine sahiptir. İran’daki İslamcı yönetim tarafından popüler müziğin çoğu formunun genel olarak yasaklanmasına rağmen rock müzik, İran toplumunun sorunlarını dile getirmek ve aynı zamanda İslam Cumhuriyeti’nin temel ideolojisini eleştirmek için kullanılan en güçlü araçlardan biri durumundadır.
Öte yandan, Soğuk Savaş sonrası tehdit algısı değişmiş ve güvenlik tanımları çeşitlenmiştir, savaşlarla ilgili farklı sınıflandırmaların ortaya atıldığı bu dönemde Kalevi Holsti (1996) Soğuk Savaş sonrası yaşanan çatışmaları “Üçüncü tür Savaş” olarak tanımlarken; Martin Van Creveld (1991) “Düşük-yoğunluklu Çatışma” olarak nitelendirmiştir. Mary Kaldor ise (1999) Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle konvansiyonel savaşların yerini “Yeni savaşlar” olarak nitelediği çatışmalara bıraktığını ifade etmektedir. Bu tip çatışmalar genellikle iç savaş niteliğindedir. Tipik örnekleri 1990’larda Yugoslavya’da ve 1968-1998 arası Kuzey İrlanda’da yaşanan çatışmalardır.
“Yeni Savaşlar” olarak bilinen çatışma zamanlarında müziğin milliyetçilik ve aidiyet duygularını güçlendirmek için kullanıldığı bilinmektedir. Hırvatistan’da 1990’larda savaş başlamadan önce aşırı milliyetçi şarkıların olduğu kasetler üretilip satılmıştır. 1991’de bağımsızlığını ilan eden Hırvatistan’da vatanseverlik temalı popüler müziğin iletişimsel rolü, savaş yıllarında oldukça güçlü olmuştur ve müzik eserleri daha sonra yeni kurulan rejimin ideolojik hedeflerini desteklemek için kullanılmıştır. Catherine Baker Hırvatistan’da devlet televizyonu olan HRT’nin (Hrvatski Radiotelevizija) programlarının büyük bir bölümünü 1990’larda müzik programlarının oluşturduğunu dile getirmektedir. Benzer bir biçimde, müzik Yugoslavya’da da ortak bir kimlik inşasında kardeşlik ve birlik duygularını geliştirme amacıyla kullanılmıştır. Yugoslavya’da günlük yaşamda derin etkileri olan müzik sayesinde bazı müzisyenler yaklaşan savaş olaylarının öncesinde hazırlık mahiyetinde eserler üretmiş ve yükselen milliyetçi duyguları yaymak için müziği bir araç olarak kullanmışlardır.
“Yeni Savaşlar” sınıflandırmasına girebilecek 1990’larda Bosna-Hersek’in bazı bölgelerinde yaşanan çatışma zamanlarında müzik, motivasyon aracı olarak kullanılmıştır. Saraybosna’da yaşanan çatışmalarda müzik eserleri, halk arasındaki dayanışma duygusu ve milliyetçiliği güçlendirmek ve Bosna ordusuna olan bağlılığı ifade etmek amacıyla milli kahramanları ve vatanı öven temalar taşımıştır. Bu yıllarda direnişin konserler, müzik festivalleri ve çeşitli solo performanslar aracılığıyla halk arasında güç kazandığı bilinmektedir. Müzik, kuşatma altında hayatta kalmanın adeta bir yöntemi olarak görülmüştür. Saraybosna Yaylı Çalgılar Dörtlüsü’nün yaklaşık dört yıl boyunca 206 konser verdiği biliniyor.
Müzik, öforik duyguları beslemeye yardımcı olan yürüyüş ritimleri aracılığıyla askeri birliklerin idaresinde de kullanılmıştır. 2003 yılında yaşanan Irak işgalinde Amerikan askerlerinin ağırlıklı olarak rap, metal ve hardcore müzikler dinlediği ve böylece motivasyonlarını arttırdıkları ifade edilmektedir. Müziğin savaş zamanlarında ulusal bilinci güçlendirme işlevine son örnek ise Rusya-Ukrayna Savaşı’nda gözlemlenmiştir. Şubat 2022’de Rusya’nın Ukrayna’ya başlattığı işgal hareketi süresince Ukrayna’nın savunmasına önemli katkılar sunan Bayraktar İHA’larını tasvir eden “Bayraktar” şarkısı, Ukrayna direnişinin sembollerinden biri olarak Ukraynalı askerler arasında popüler olmuştur.
Barış Çalışmalarının kurucusu olarak nitelenen Johan Galtung, çatışmaları aşarak çözmenin önemine vurgu yapmıştır. Çatışma içindeki tarafların hepsinin ortak çıkarlarına hizmet edecek bir projenin bulunması, çatışmayı çözmede önemli bir yere sahiptir. Galtung’a göre barış eğitimi, empati duymak ve anlaşmazlıklara yaratıcı çözümler bulmak için gereken becerileri aşılamalıdır, bu anlamda da müzik eserlerinin rolünün barışın tesisinde yadsınamayacak kadar büyük bir işleve sahip olduğu söylenebilir.
Fotoğraf: Marius Masalar