Daktilo 1984Daktilo 1984
    • Hakkımızda
    • İletişim
    • E-Bültene Abone Ol
    Facebook Twitter Instagram Telegram
    Twitter Facebook YouTube Instagram WhatsApp
    Daktilo 1984Daktilo 1984
    Destek Ol Abone Ol
    • İZLE
      • Çavuşesku’nun Termometresi
      • Varsayılan Ekonomi
      • 2’li Görüş
      • İki Savaş Bir Yazar
      • Yakın Tarih
      • Mayhoş Muhabbetler
      • Tümünü Gör
    • OKU
      • Yazılar
      • Röportajlar
      • Çeviriler
      • Asterisk2050
      • Yazarlar
    • DİNLE
      • Çerçeve
      • Zedcast
      • Tuhaf Zamanların İzinde
      • SenSensizsin
      • Tümünü Gör
    • D84 FYI
      • Hariçten Gazel
      • Avrupa Gündemi
      • ABD Gündemi
      • Altüst
    • D84 INTELLIGENCE
      • Kitap Yorum
      • Göç Sorunu
      • Başkanlık Sistemi Projesi
      • Devlet Kapasitesi Liberteryenizmi
      • Herkes için Siyaset Bilimi
      • Yapay Zeka
    Daktilo 1984Daktilo 1984
    Anasayfa » Bir Başkadır
    Forum

    Bir Başkadır

    İlhan Archy15 Kasım 20208 dk Okuma Süresi
    Paylaş
    Twitter Facebook LinkedIn Email WhatsApp

    [voiserPlayer]

    “Türk televizyonu izlemiyorum ya. Ben hep yabancı yapım…”. Bu cümleyi ömrü boyunca bir kere kuranlar elini kaldırsın. Evet sizleri sağ tarafa alalım. Kalan okuyucular. Siz de bu kalıbı hiç kullanmamış olsanız da kesin bunu sarf eden birisini tanıyorsunuzdur. Heh. Sizi de alalım öyle. Kalanlar… Birilerinin kalmasını beklemiyordum açıkçası. Ama neyse ki bu satırları okuduğunuzdan mütevellit tanış sayılırız ve bu cümleyi kurmuş birisi olarak, sizi bekleyen kalabalığa dahil ederek bu utançtan kurtarabilirim.

    Ama önce kendimi açıklamama bir izin verin. Katiyen züppelik amaçlamıyorum. Sonuçta bir şeye dair beğeni veya nefret üzerinden kişinin kendisini yüceltmesini samimi olarak gereksiz bulurum (The Wire hariç. Onu beğenmeyenlerin seyir zevkleri ile alakalı şüphelerim hala baki, ama o da ayrı bir yazının konusu). Sonuçta farkında olduğum şey ortalama üstü bir iş çıkartan, dünyaya ihraç edilen dizilerin barındığı bir sektör var elimizde. Benim şahsi ilgisizliğim, geniş ölçekte ne kadar ilgi uyandırdığı gerçeğini değiştirmez diye düşünüyorum. Benim yerli dizilerden soğuma sebebim aşırı teatral, dibine kadar drama yüklü abartılı oyunculuklarla 1.5 saati aşan (normal TV karşısında dizi izlemek isteyenler iki saati gözden çıkartıyor, ki bu delilik!) ve birbirine çok benzer şekilde ilerleyen yapımlar olmasından kaynaklı. Bu soğumaya paralel olarak Recep İvedikesque filmler, Yılmaz Erdoğan a.k.a. drone shot çılgınlığı ve Cem Yılmaz nostalji ekmeği furyası gibi nedenler yüzünden yerli sinemadan da uzaklaşma geldi (ki o da ayrı bir yazının konusu) hemen sonrasında.

    Şimdi yazacağım şeyler yaklaşık 10 sene öncesinden aklımda kalan şeyler. Galiba Ezel olmalı. İlk çıktığında çok ses getirmişti. Herkes hypelanmış bir şekilde övüyor, yere göğe sığdıramıyor. Dedim bir şans vereyim. Hafızam beni yanıltmıyorsa uzun, upuzun bir özet. Sonrasında reklam. 90 dakika dizi arasına 45 dakika civarı reklam, jingle vs. Tek bir bölüm izlemek için iki saatten fazla ömrümden harcadım anlayacağınız. Dizi kötü değildi kesinlikle ama sayın okuyucular eğer yorgun argın işten gelip bir dizi izlemeye iki saat ayıracaksam, benim SGK primimi yatırmasını da beklerdim kendisinden. Çünkü buna harcanacak zaman fazla mesainin ta kendisi.

    En son yerli dizi izleme girişimim Ezel olsa gerek. Hafızamı didik didik ettim ama başka bir dizi hatırlayamadım. Tabi yukarıda yazdığımdan anlamışsınızdır. Ezel uzun zamandır soğuduğum Türk dizi sektörüne tekrar entegre olma çabamdı ve gerisini getiremeyeceğimi o an anlamıştım. Ama kopuş çok öncesinden başlamıştı. Yabancı dizilerin CNBCE ve benzeri yollarla ülkeye girmesi ile eş zamanlı olarak Türk dizilerinden uzaklaşmaya başladığımı hatırlıyorum. Sektirmeden tüm bölümlerini izlediğim bir tek İkinci Bahar ve Yedi Numara geliyor aklıma yerli dizi deyince (ki yaşı da ele verdik böylece ama can sağ olsun). Bir ara millet “Kurtlar vadisi abiii, inanılmaz aksiyon vaaar” gazına gelmiştim. İki bölüm dayanabildim onda. Ki sonrasında gelen Osman Sınav furyası da işleri daha iyiye götürmedi. Sonra ne şekilde komik bulunduğunu, bugün dahi, anlamadığım garip diziler peyda oldu ekranlarda. Ardından Binbir Gece ile ihtirasın doruklarına ulaşılan diziler çıktı piyasaya. Hemen tutucu çevreler “AHLAKSIZLIĞI TEŞVİK EDİYOR” diye velveleye vermeye başladılar ortalığı. Spellcaster dizileri çıktı meydane bir ara. Sihirli Annem, Bücür Cadı, Selena. Bu defa da “BÜYÜ HARAM” diye bir haykırış ile yine dikkatleri malum çevreler çekti. Sigara ve alkol sahneleri blurlanmaya başladı. Öpüşme sahnelerine cezalar yağıyordu. Rtük hep mantıktan azade bir düzlemde olan varoluşunu televizyonlardan salonumuza dek getirmişti bile. Veee bende de yerli dizilere karşı kaskatı bir önyargı oluşmuştu artık.

    Resmen yerli yapım dizilere karşı içimdekileri kustum. Pişman değilim. Tüm yukarıda saydıklarım elbette Türk televizyonculuğunun çarpık bir şekilde sektörü bu kriterlere mahkûm etmesinden kaynaklanıyor öncelikle. Seyircilere sürekli benzer şeyler sundukça onların arasından sıyrılan yapımlar da birbirinin karbon kopyası olmaya başladı. Oyunculuklar, dizide kritik olayların gerçekleşmesi, şoklar, sürprizler, gizemler. Hepsi sanki birbirini andırıyordu. Aktif olarak izlemesem de etrafımda bunlardan bahseden ciddi bir kitle olduğu için kulak dolgunluğu ile bir süre idare ettim ama onlar da uzaklaşınca hâlâ her şeyin eskisi gibi olduğunu düşünmeye devam ettim.

    Elbette köprünün altından çok sular aktı ama olan olmuştu. Bir süre de devam etti. 10 yıl! Tam 10 yıl olmuş düşünsenize bir ekran karşısına oturup yerli dizi izleyeli. Bir defasında sırf geyiğine baştan sona Arka Sokaklar bölümü izledim ama o sayılmaz. Sonrasında koskoca bir boşluk. Dizi ve her ne kadar dizi/film izlemeyi çok sevsem de sektörel trendin akış yönü beni çok uzak kıyılara sürükledi. Ta ki bu haftaya dek. Normal timeline surfümü icra ederken bir kişiyi “Bir Başkadır” överken gördüm. Önce çok ilgimi çekmedi. Yalnız çok zaman geçmeden bir kişi daha gördüm öven. Sonra bir daha bir daha. Neredeyse Covid salgını kadar hızlı bir şekilde yayıldı meret. E haliyle merak ettim tabi.

    Bir baktım diziymiş. Netflix dizisi. Yerli yapım dizileri de sık sık konuşuluyordu ama misal açılış destesinden Hakan: Muhafız gibi bir şey çıkınca (ki sadece diziye dair kötü CGI’lı dövüş sahnesi bile merakımı öldürdü) o alanda da pek beklentiye girmemiştim. Blu TV dizileri konuşuluyordu bir ara ama nasıl olacağından emin olmadığım diziler için yerli platforma üye olma isteği duymamıştım o zamanlar (ama siz patreon desteğinizi arttırırsanız ben Bilgehan hocadan yıllık VPN ve Hulu üyelik ücretini koparmayı planlıyorum, bir destek olsanıza bize?). Ama bu doğrudan elimin altındaydı.

    İlk bölüm sardı açıkçası. Öncelikle gözüme çarpanlar dekorların iyi kullanımı, en azından açılış için, abartısız anlatım odaklı oyunculuklar ve bunların birleşimi ile ortaya çıkan inandırıcılıktı. Konu da sade ilerliyordu başlarda. Zaten sansasyona bel bağlamayan anlatım tarzı ile beni yakalamıştı bile. Ki bu izleyicinin ilk başta en çok dikkat edeceği şeylerden birisi olacaktır diye düşünüyorum. “Netekim” uzun lafın kısası, yıllar yıllar sonra ilk defa yerli yapım bir diziyi soluksuz izleyip bitirebilmiştim ki, itiraf edeyim bunu beklemiyordum.

    Tabii ki her izlediği eser hakkında ileri geri konuşan birisi olarak dizide anlatılanlardan KENDİ ANLADIKLARIMI aktarmakla yükümlü hissediyorum. Bir kere diziyi baştan sona izledikten sonra fark edeceksiniz ki anlatılan hikayeler günümüz Türkiye’sinde pekâlâ olası. Öyle uçuk kaçık şeyler anlatma ucuzluğuna kaçmamış. Gündelik hayatta hepimizin karşısına çıkabilecek tiplemeler var ortada. Güzel tarafı da bu kişilerin portreleri çizilirken iyi ve kötü ayrımı yapma gibi bir çabaya girişmemiş. En çok bu kısmını takdir ettim. Çünkü ufak bir dokunuşla bir tarafı karikatürize edip kötü taraf diye sunabilmeleri mümkündü. Aslında bir taraf da yok pek ama sınıfsal bir ayrışma var dizide gözümüze sokulan. Üst orta sınıf yaşamlar ile emekçi kesimin arasındaki kopukluğu tüm bölümlerde gözlemlemeniz mümkün. Evleri, yaşamları, uğraşları. Yine abartıya kaçmadan farklılıklar düzgün bir şekilde işlenmiş.

    Dizinin açılışı da bu yukarıda tarif ettiğim iki sınıf bireylerinin arasından, kurşun hızıyla en dibe vurma yolunda olan, iki kadının yollarının kesişmesi ile başlıyor aslında. İlk başta önyargılar masaya yatırılıyor. Sonra taraflar birbirini tanımaya başladıkça bakış açımız genişliyor ve aslında bu taraflar arasında sınırların düşünüldüğü kadar uzak olmadığını anlayıncaya dek kadraj uzaklaşıyor. Dizinin ana fikrine katılmak konusunda şüpheli olsanız da (ki gayet makul bulurum, bazı yerler bana da imkânsız gibi geldi) tutarlı anlatımına hak vermekte zorlanmayacaksınız. Bunun en önemli sebebi de dizinin karakterleri doğal habitatlarında kanlı canlı bir insan gibi resmetme çabası. Kurmaca bile olsalar dizide resmedilen insanların (veya bir benzerlerinin) şu an ülke sınırlarında nefes alıp verdiğini öğrensem hiç şaşırmam.

    Spoiler vermeden anlatmayı burada kesiyorum ama karakterlere dair son bir parantez daha açmak isterim. Aynı sosyal sınıfa ait bireyler arasında bile farklı beklentiler, refleksler gözlemlemek mümkün. Çeşitlilik gırla. Liberal ve anlayışlı bir imam (tamam zor biliyorum ama vardır bir tane be), hayata adapte olmakta zorluk çeken bir eski komando, plaza ortamlarının aranan başörtülü temizlikçisi, plaza ortamlarının aranan playboyu, psikiyatrist, psikiyatristin psikiyatristi, gece klübü güvenlikçisi, hafif pseudo science esintileri taşıyan ezberci İslamcı… Karakterler mümkün olabildikleri kadar birbirlerinden ayrıştırılabilecek niteliklere de sahipler ama dizi genelde “aynılar aynı yerde” mantığı ile bunları resmettiği için ne olduklarını ve neden onların nasıl olduklarını ezberlediğiniz konusunda şüpheniz kalmıyor.

    Karakterler ilginç olduğu kadar onlara hayat veren oyuncular da başarılı. Sadece kendi tiplemelerini oluştururken değil aynı zamanda diğerleri ile etkileşime girdiklerinde de sahiciliklerini koruyorlar. Sırasıyla Öykü Karayel ve Fatih Artman (evet Behzat Ç.’yi de izlemedim bu arada onu da itiraf edeyim hazır yeri gelmişken) inandırıcılık dozunu baya yukarı çıkarmışlar. Defne Kayalar rolünde fevkalade inandırıcı (ki Defne Hanım ile takipleştiğimi daha bugün öğrendim ve oyunculuğunu beğenmemde bunun KESİNLİKLE alakası yok, selam ederim kendisine) Tülin Özen, Settar Tanrıöğen ve Funda Eryiğit çok tutarlı ve düzgün bir şekilde rol yapıyorlar.

    Tabii “Bir başkadır”‘ın ilgi çeken tek yanı da bu değil. Çekimleri bir defa çok iyi. Karakterleri, atmosferi yansıtma konusunda oldukça iyiler diyebilirim. Konuya hâkim olmanızı istedikleri kadar mesafeden anlatım konusunda herhalde klasmanının en başarılısı. Dizinin çekim süreçlerine dair çok fazla bilgim olmadığı için çekim yapılan mekanlar olduğu gibi seçilmiş ufak tefek eklemeler çıkarmalar yapılmış diye tahmin ediyorum. Yönetmenin tercihleri ile diğer örneklerden sıyrılan bir iş olmuş diyebiliriz. Ayrıca bölüm sonlarındaki Ferdi Özbeğen konser görüntüleri ve eski İstanbul çekimleri çok iyi olmuş diyebilirim. Homecoming dizisinde görüp sevdiğim bölüm bitmiş olmasına rağmen görüntülerin akıp gitmesi fikrinin bir benzerini de burada gördüm. Sanki bölüm bitmiş olsa bile hikâyenin yaşanmaya devam ettiğini anlatır gibiydi.

    Son Söz: Şahsi beğenime göre son zamanlarda Türk sinema ve dizi sektöründen çıkmış yüz akı sayılabilecek işlerden birisi var huzurumuzda. Teknik ve sanatsal açıdan neredeyse eksiksiz. Tabii ayrışmanın zirve noktasını bulduğu bugünlerde bu tip bir hikâye kimilerine inandırıcı gelmeyebilir ama insanlar hayatlarını yaşamaya devam ediyorlar ve böyle durumlar yaşanıyor.

    Kültür Sanat
    Paylaş Twitter Facebook LinkedIn Email WhatsApp
    Önceki İçerikFormula 1’in Start-Finish Düzlüğü: Türkiye GP’si
    Sonraki İçerik Turkish Dream (Türk Rüyası)

    Diğer İçerikler

    Yazılar

    Oscar Ödül Töreni: Kazananlar, Sinema Sektörü ve 2024’ten 2025’e Yansımalar

    3 Mart 2025 Ayçe İdil Ağca
    Yazılar

    Film Yorum | Konsey: Şimdinin Gücüyle Gelen Aydınlanma

    2 Mart 2025 Su Sertdemir
    Yazılar

    Gassal Dizisi: Ölü Beden Kimin?

    29 Ocak 2025 Adem Sağır

    Yorumlar kapalı.

    Güncel İçerikler

    Turkey and Israel: Intense Geopolitical Rivalry from the Mediterranean to Central Asia

    8 Mayıs 2025 D84 INTELLIGENCE Reza Talebi

    Savaşların Kazananı Olur Mu?

    7 Mayıs 2025 Yazılar Oytun Meçik

    Dünya Gündemi: İsrail Gazze’yi Kalıcı Şekilde İşgale Hazırlanıyor

    6 Mayıs 2025 Bültenler Bahadır Çelebi

    Türkiye’de Serbest Gazeteciliğin Geleceği: Zorluklar ve Çözüm Yolları

    3 Mayıs 2025 Yazılar Gökhan Korkmaz

    E-Bültene Abone Olun

    Güncel içeriklerden ilk siz haberdar olun




    Archives

    • Mayıs 2025
    • Nisan 2025
    • Mart 2025
    • Şubat 2025
    • Ocak 2025
    • Aralık 2024
    • Kasım 2024
    • Ekim 2024
    • Eylül 2024
    • Ağustos 2024
    • Temmuz 2024
    • Haziran 2024
    • Mayıs 2024
    • Nisan 2024
    • Mart 2024
    • Şubat 2024
    • Ocak 2024
    • Aralık 2023
    • Kasım 2023
    • Ekim 2023
    • Eylül 2023
    • Ağustos 2023
    • Temmuz 2023
    • Haziran 2023
    • Mayıs 2023
    • Nisan 2023
    • Mart 2023
    • Şubat 2023
    • Ocak 2023
    • Aralık 2022
    • Kasım 2022
    • Ekim 2022
    • Eylül 2022
    • Ağustos 2022
    • Temmuz 2022
    • Haziran 2022
    • Mayıs 2022
    • Nisan 2022
    • Mart 2022
    • Şubat 2022
    • Ocak 2022
    • Aralık 2021
    • Kasım 2021
    • Ekim 2021
    • Eylül 2021
    • Ağustos 2021
    • Temmuz 2021
    • Haziran 2021
    • Mayıs 2021
    • Nisan 2021
    • Mart 2021
    • Şubat 2021
    • Ocak 2021
    • Aralık 2020
    • Kasım 2020
    • Ekim 2020
    • Eylül 2020
    • Ağustos 2020
    • Temmuz 2020
    • Haziran 2020
    • Mayıs 2020
    • Nisan 2020
    • Mart 2020
    • Şubat 2020
    • Ocak 2020
    • Aralık 2019
    • Kasım 2019
    • Ekim 2019
    • Eylül 2019
    • Ağustos 2019
    • Temmuz 2019
    • Haziran 2019
    • Mayıs 2019
    • Nisan 2019
    • Mart 2019

    Categories

    • Asterisk2050
    • Bültenler
    • Çeviriler
    • D84 INTELLIGENCE
    • EN
    • Forum
    • Özetler
    • Podcast
    • Röportajlar
    • Uncategorized
    • Videolar
    • Yazılar
    Konular
    • Siyaset
    • Ekonomi
    • Dünya
    • Tarih
    • Kültür Sanat
    • Spor
    • Rapor
    • Gezi
    İçerik
    • Yazılar
    • Podcast
    • Forum
    • Röportajlar
    • Çeviriler
    • Özetler
    • Bültenler
    • D84 INTELLIGENCE
    Konular
    • Siyaset
    • Ekonomi
    • Dünya
    • Tarih
    • Kültür Sanat
    • Spor
    • Rapor
    • Gezi
    Sosyal Medya
    • Twitter
    • Facebook
    • Instagram
    • Youtube
    • LinkedIn
    • Apple Podcast
    • Spotify Podcast
    • Whatsapp Kanalı
    Kurumsal
    • Anasayfa
    • Hakkımızda
    • İletişim
    • Yazarlar
    • İçerik Sağlayıcılar
    • Yayın İlkeleri ve Yazım Kuralları
    © 2025 DAKTİLO1984
    • KVKK Politikası
    • Çerez Politikası
    • Aydınlatma Metni
    • Açık Rıza Beyanı

    Arama kelimesini girin ve Enter'a tıklayın. İptal etmek için Esc'ye tıklayın.

    Çerezler

    Sitemizde mevzuata uygun şekilde çerez kullanılmaktadır.

    Fonksiyonel Her zaman aktif
    Sitenin çalışması için ihtiyaç duyulan çerezlerdir
    Preferences
    The technical storage or access is necessary for the legitimate purpose of storing preferences that are not requested by the subscriber or user.
    İstatistik
    Daha iyi bir kullanıcı deneyimi sağlamak için kullanılan çerezlerdir The technical storage or access that is used exclusively for anonymous statistical purposes. Without a subpoena, voluntary compliance on the part of your Internet Service Provider, or additional records from a third party, information stored or retrieved for this purpose alone cannot usually be used to identify you.
    Pazarlama
    Size daha uygun içeriklerin iletilmesi için kullanılan çerezlerdir
    Seçenekleri yönet Hizmetleri yönetin {vendor_count} satıcılarını yönetin Bu amaçlar hakkında daha fazla bilgi edinin
    Seçenekler
    {title} {title} {title}