KKTC’de 19 Ekim 2025’te yapılacak olan cumhurbaşkanlığı seçimleri henüz Türkiye kamuoyunun dikkatini çekmemiş olsa da Kıbrıslı Türklerin cumhurbaşkanlığı adaylarını hangi parametreler üzerinden değerlendireceğine dair tartışmalar, KKTC medyasında sıklıkla yer alıyor. Bir yanda Kıbrıs sorununa dair çözüm modelleri, diğer yanda Türkiye ile olan ilişkiler, 2025 KKTC seçimlerinin kaderini belirleyecek iki önemli nokta.
Kesinleşen sekiz cumhurbaşkanı adayı arasında öne çıkan iki aday Ulusal Birlik Partisi (UBP), Demokrat Parti (DP) ve Yeniden Doğuş Partisi (YDP)’nin desteklediği, şu an görevde olan Cumhurbaşkanı Ersin Tatar ve Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP)’nin adayı Turfan Erhürman. Cumhurbaşkanı Ersin Tatar secim kampanyası boyunca Türkiye’nin Crans Montana sürecinden sonra ortaya koyduğu iki devletli çözüm modelini öne çıkarsa da henüz bu modelin uluslararası toplum tarafından nasıl kabul göreceğine dair bir vizyon ortaya koymuş değil. Diğer yanda Tufan Erhürman BM parametrelerine dayanan iki kesimli iki toplumlu federasyon modelini ve Kıbrıslı Rumlarla müzakere sürecine geri dönülmesini temsil ediyor. Müzakerelere dönüldüğü takdirde bunun geçmişte yapılan görüşmelerin aksine takvimle ilerlemesi gerektiğini, başarısızlık halinde var olan status quo’ya dönülmeyeceğini vurguluyor.
Adaylar arasındaki diğer önemli fark, Türkiye’yle olan ilişkilere yaklaşımları. Türkiye’nin KKTC 2020 cumhurbaşkanlığı seçimlerine Ersin Tatar lehine müdahale ettiği, o dönemki Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın tehdit edildiği, UBP içinde UBP’nin aday olan Ersin Tatar’ı desteklemeyen siyasetçilere Ersin Tatar’ın kampanyasında çalışmaları için baskı yapıldığı ve Türkiye Büyükelçiliği’nin Ersin Tatar’ın seçim ofisi gibi çalıştığı hem 2020 KKTC Cumhurbaşkanlığı Seçimi Hakkında Müdahale Raporu’nda yer aldı hem de medyada tartışıldı.
Geçen 5 sene boyunca UBP’nin kurultaylarına yapılan müdahaleler, Türkiye’nin son dönemde KKTC’de sosyal ve seküler yapıyı değiştirmeye yönelik sürdürdüğü -cami yapımını, orta öğretimde başörtüsünü destekleyen- politikalarla KKTC’ye yapılan müdahale gittikçe arttı.
2025 Cumhurbaşkanlığı Seçimlerinde de durum bir öncekinden çok farklı değil. Seçimlere Ersin Tatar lehine müdahale etmesi için Ankara’dan bir ekibin geldiği, MHP, AKP ve BBP’li siyasetçilerin adada Ersin Tatar lehine seçim çalışması yaptığı, Mesut Özil’in Tatar’ın seçim kampanyasında yer aldığı, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Milli Savunma Komisyonu Başkanı ve eski Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın adadaki çeşitli siyasi partileri ziyaret edip Kıbrıs’ta federasyon konusunun kapandığını, kısacası Kıbrıslı Türklere kendi gelecekleri ile ilgili hangi çözüm modelinin daha uygun olduğunu hatırlatması KKTC’ye müdahale ile ilgili yapılan haberlerden sadece bazıları. Durum böyle olunca Ankara’ya karşı “teslimiyet mi, temsiliyet mi?” tartışmaları seçim dönemi boyunca öne çıkan önemli noktalardan biri oldu.
Bu tartışmaların yanında, KKTC seçimlerini var olan sosyal ve siyasal yapıya bakmadan anlamak da elbette mümkün değil. Son 3 senedir KKTC’de, Norveç Araştırma Konseyi’nin desteği ile defacto devletler konusunda uzman Nina Caspersen, Pal Kolsto, Helge Blakkisrud gibi akademisyenlerle birlikte yürüttüğümüz, 1000 kişiyle yüz yüze yapılan geniş çaplı anketlere ve 70’in üzerinde siyasetçi, akademisyen, sivil toplumcu, baş müzakereci ve gazeteciyle en az 1 saat süren derinlemesine mülakatlara dayanan uluslararası akademik araştırmamızın sonuçları bu yapıyı biraz ortaya koyuyor. Araştırma sonuçları bir yandan izolasyonlardan, ülke sorunlarından yorulmuş olan Kıbrıs Türk Toplumu’nun ciddi güvenlik endişeleri yaşadığını, uluslararası topluma güvenmediğini, bu güvensizlik ortamının da Kıbrıs Türklerinin hem Türkiye’ye olan yaklaşımlarını hem de Kıbrıs Sorunu’nun olası çözümüne dair bakışını etkilediğini gösteriyor.
Kıbrıslı Türklerin Status Quo Hakkındaki Görüşleri
Kıbrıslı Türklere uygulanan uluslararası izolasyonlar, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurucu ortağı olmalarına rağmen Kıbrıslı Türklerin eşit uluslararası statüye sahip olmamaları, uluslararası kurumlardan dışlanmaları ve uluslararası toplum tarafından tamamen yok sayılmaları ebetteki KKTC’de günlük hayatı siyasal, sosyal ve ekonomik anlamda olumsuz etkiliyor. Haliyle, anket sonuçları, pek de sürpriz olmayacak şekilde, Kıbrıslı Türklerin var olan status quo’dan (%97,4) oranında rahatsız olduğunu gösteriyor.
Kıbrıslı Türklerin Ülkedeki Gidişat Hakkındaki Görüşleri
Anket sonuçlarımız izolasyonlar altında yaşamak zorunda bırakılan Kıbrıslı Türklerin bununla beraber ülkedeki siyasetten, özellikle de şu an görevde olan UBP-DP-YDP hükümetinin performansından memnun olmadığını ortaya koyuyor. KKTC’de ülkenin kötü yöne gittiğini düşünenlerin oranı %86 iken ülkedeki siyasi sistemin iyi işlemediğini düşünenlerin oranı ise %82,3. Ankete katılanlara KKTC’de hangi konuları problemli bulduklarını sorduğumuzda, işsizlik ve ekonomik sorunlar (%98,4), yolsuzluk ve rüşvet (%97,5), demokrasinin gerilemesi (%95,5), suç oranının artması (%97,5), iyi bir sağlık sistemi olmaması (%99,1) başlıkları öne çıkıyor.
KKTC’de Siyasetçilere ve Kurumlara Güven
Anket sonuçlarımız, Kıbrıslı Türklerin var olan sorunlar konusunda siyasetçilere ve siyasi kurumlara da güven duymadığını gösteriyor. KKTC’de yaşanan sosyal, ekonomik ve siyasi sorunların parlamentoda çözülebileceğini düşünenlerin oranı %31,9. Benzer bir şekilde Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’a güvenenlerin oranı ise sadece (%36,3). KKTC’de en fazla güvenilirliği olan kurum anayasa mahkemesi. Anayasa mahkemesi kararlarının adil olduğunu düşünenlerin oranı %60. Araştırma süresince yaptığımız mülakatlar KKTC’de yargının siyasallaşmamış olmasını ve bağımsızlığını öne çıkararak bu görüşü doğrular nitelikte.
Bu konudaki en önemli örneklerden biri şüphesiz 2021 yılında Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın ve dönemin iletişim başkanı Fahrettin Altun’un aksi yöndeki açıklamalarına rağmen KKTC Anayasa mahkemesinin KKTC’deki Din İşleri Komisyonu’nun Kur’an kursu düzenlemek ve hafızlık belgesi vermek gibi yetkilerini Anayasa’ya aykırı bulan kararıdır.
Güvenlik Endişesi ve Uluslararası Aktörlere Güven
Anket sonuçlarımız Kıbrıslı Türklerin en ciddi endişelerinden birinin güvenlik sorunu olduğunu da ortaya koyuyor. Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Rumlar arasında yaşanan sıcak çatışma, Türkiye’nin 1974 askerî harekâtı ile birlikte ile 51 sene önce son bulmasına, adada Türk askerinin ve Birleşmiş Milletler Barış Gücünün varlığına rağmen KKTC’de iki toplum arasında gelecekte bir savaş olabileceğini düşünenlerin oranı %81.
Yaptığımız mülakatlar Kıbrıslı Türkler arasında bu güvenlik endişesi algısının Kıbrıs Cumhuriyeti’nin son yıllarda değişen ABD, İsrail, Mısır ve körfez ülkeleri ile yakınlaşan dış politikası, zaman zaman Kıbrıslı Rumlar tarafından yapılan milliyetçi söylemler, ABD’nin Kıbrıs Cumhuriyeti’ne uygulanan silah ambargosunu kaldırması kadar bölgede yaşanan sıcak çatışmalar, özellikle de son donemde Filistin’de yaşananlar olduğunu ortaya koyuyor.
Mülakatlarda ortaya çıkan bir diğer bulgu, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Annan Planı’na hayır demesine rağmen AB üyesi olmasının, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarının ve son dönemde Türk Devletler Teşkilatı üyesi olan Orta Asya ülkelerinin Kıbrıs Cumhuriyeti’nde büyükelçilik açma kararlarının Kıbrıslı Türklerin uluslararası aktörlere güvenini ciddi ölçüde zedelemesi.
Kıbrıs Türk toplumunun büyük çoğunluğunun (%61,1 oranında) Avrupa Birliği’ne güvenmemesi; Kıbrıs Sorununa çözüm bulmak konusunda Birleşmiş Milletleri %71,1 oranında ve 1959 da imzalanan Garanti ve İttifak anlaşmasıyla Kıbrıs Cumhuriyeti’nin garantör devletleri olan İngiltere, Yunanistan ve Türkiye’yi sorunun çözümünde %58,6 oranında yetersiz bulması bu sonuçları doğrular nitelikte.
Kıbrıslı Türklerin Türkiye İlişkilerine Bakışı
Garantör devletler arasında %68 oranıyla en güvenilir devlet Türkiye olsa da, Kıbrıslı Türklerin Türkiye’ye karşı bakış açılarını sadece pozitif olarak değerlendirmek mümkün değil. Kıbrıslı Türklerin uluslararası kurumlardan dışlanmış olmaları, toplumun büyük çoğunluğunun ifade ettiği üzere güvenlik endişeleri, Türkiye’nin hem bu güvenlik endişelerini giderecek hem de dışarıya açılan tek pencere gibi durması ve elbette Türkiye’den gelen yardımlar ve geçmişten gelen iyi ilişkiler Türkiye’ye karşı olumlu bir hava yaratıyor. Fakat aynı zamanda Türkiye’nin son dönemde yürüttüğü, KKTC siyasetini, ekonomisini, sosyal hayatını ve seküler yapısını etkileyecek politikalar Kıbrıs Türk kimliğinin ve Kıbrıslı Türklerin bağımsız iradesinin yok edildiğine dair endişeleri de beraberinde getiriyor.
Anket sonuçlarımız, Kıbrıslı Türklerin bir yandan Ankara’nın KKTC’ye yönelik siyasi, ekonomik, sosyal konulardaki siyasetinden ciddi oranda rahatsız olduğunu, fakat diğer yandan Türk askerinin varlığının Kıbrıslı Türkler tarafından vazgeçilmez bulunduğunu da ortaya koyuyor. Anket sonucuna göre Kıbrıs Türk Toplumu’nun %87,7’si, Türkiye’ye karşı ekonomik bağımlılıktan; (%52,8) Türkiye Cumhuriyeti ile imzalanan, iki devlet arasındaki ekonomik ilişkileri düzenlemeyi amaçlayan, fakat son yıllarda içerisinde ekonomik maddeler kadar KKTC’de sosyal yapıyı değiştirecek maddeler de barındıran İktisadi ve Mali İşbirliği Protokolleri’nden rahatsız.
Benzer şekilde %84, Türkiye’nin siyasal konularda Kıbrıs siyasetine karışmasından ve KKTC’ye yapılan siyasi müdahaleden; %79 ise Türkiye’den gelen göçten ve Türkiye’nin KKTC üzerindeki nüfus politikasından rahatsız. Bununla birlikte anket sonuçları toplumun %67,9’unun Türkiye’nin 2020 Cumhurbaşkanlığı seçimine Ersin Tatar lehine müdahale ettiğini düşündüğünü de ortaya koyuyor.
Ankete cevap verenlerin kimlik, eğitim, siyasal bakış açısı, yaşı, dindarlık seviyesi gibi faktörlerine baktığımız zaman; gençlerin, daha eğitimli kesimin, kendilerini daha az dindar olarak ve kendilerini Avrupalı olarak tanımlayan kesimlerin Türkiye ile ilişkilere daha tedbirli yaklaştığını görüyoruz. Tahmin edileceği gibi, 2020 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Türkiye’nin Ersin Tatar lehine müdahale yaptığını düşünenler Mustafa Akıncı seçmenleri arasında %92,45 oranıyla daha yüksek. Fakat 2020 seçimlerinde Ersin Tatar’a oy verenler de %52,63 oranında müdahale olduğunu düşünüyor. 2022 parlamento seçimlerindeki siyasi parti tercihlerine baktığımızda ise Türkiye’nin KKTC siyasetine müdahale etmesini Halkın Partisi; Toplumcu Demokrasi Partisi ve Bağımsızlık Yolu seçmenleri (%100); Demokrat Parti seçmenleri (%88,89); Cumhuriyetçi Türk Partisi seçmenleri (%95,4); Ulusal Birlik Partisi seçmenleri (%76,67), Yeniden Doğuş Partisi seçmenleri (%37,50) oranında sorunlu buluyor.
KKTC toplumundaki bu bakış açısı elbette ki Türkiye’deki siyasetçilere olan güveni de etkiliyor. Buna göre KKTC’de %62 Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanına, %57 ise Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı yardımcısına güven duymuyor. Ankete katılanların (%89)’unun KKTC’de ifade özgürlüğünü sorunlu bulduğu, KKTC de bir çok gazeteci ve siyasetçinin Türkiye Cumhuriyeti Göç İdaresi Başkanlığı tarafından N-82 ve G-82 kodları ile güvenlik gerekçesi altında Türkiye’ye sokulmadığı, Türkiye aleyhine yazı yazdığı düşünülen gazetecilerin 10 yıla kadar hapis cezası ile yargılandığı, hatta Afrika Gazetesi’ne yapıldığı gibi Türkiye tarafından hedef gösterilip saldırıya uğradığı göz önüne alındığında Türkiye’nin KKTC siyasetine karşı açık açık ifade edilen bu kadar ciddi oranda rahatsızlık, son yıllarda Türkiye’de iktidarın yürüttüğü politikaların KKTC-Türkiye ilişkilerine ne kadar zarar verdiğini ortaya koyuyor.
KKTC’de her ne kadar Türkiye’nin son donemdeki siyasetine gittikçe artan bir tepki olsa da halkın %88.4’ü Türkiye ile iyi ilişkilerin devam etmesinden yana. Kıbrıs Türk toplumunda (%77) Türk askerinin adadaki varlığından memnun, (%80) adada Türkiye’nin askeri üsleri olması gerektiğini düşünüyor, %84 Türk askerine güveniyor. Bu sonuçlar KKTC’de Türkiye’ye dair bakış açısının ne ölçüde güvenlik kaygılarıyla şekillendiğini de gösteriyor.
Kıbrıs Meselesi Konusunda Çözüm Tercihleri
Güvenlik kaygıları ve uluslararası aktörlere duyulan güvensizlik, Kıbrıslı Türklerin, Kıbrıs sorununun olası çözümüne dair bakış açılarını da etkiliyor. Kıbrıs Türk toplumunda (%10,3) KKTC’nin Türkiye ile birleşmesini savunuyor ki bu oran KKTC’de sayısı bir türlü tam olarak tespit edilemeyen Türk göçmenleri ve KKTC’nin Türkiye’den aldığı göçü de bir anlamda göstermesi açısından önemli.
Bununla beraber %61,6 iki devletli çözüm modelini; %21,4 ise iki kesimli-iki toplumlu federasyon modelini destekliyor. Her ne kadar Kıbrıslı Türkler de ayni Kıbrıslı Rumlar gibi üniter devlet yaklaşımını benimseseler ve asıl tercihleri bu yönde olsa da Kıbrıs meselesinde uluslararası aktörler tarafından kabul görecek olan çözüm, iki toplumun ortak noktasına ve BM parametrelerine dayanan iki kesimli iki toplumlu federasyon modelinden geçiyor.
Sonuç olarak, 19 Ekim’de KKTC de yapılacak olan cumhurbaşkanlığı seçimleri hem Kıbrıs’taki çözüm umutları hem Türkiye’nin adada gittikçe artan müdahalesi, hem de geçmişten gelen uluslararası siyasetin dayattığı kaygılar etrafında şekillenecek. Ümit edelim ki KKTC’nin seçimi sadece demokratik teamüller çerçevesinde gerçekleşsin ve sadece Kıbrıslı Türklerin seçimi olarak kalabilsin.