Daktilo 1984Daktilo 1984
    • Hakkımızda
    • İletişim
    • E-Bültene Abone Ol
    • Destek Ol
    Facebook Twitter Instagram Telegram
    Twitter Facebook YouTube Instagram WhatsApp
    Daktilo 1984Daktilo 1984
    Destek Ol Abone Ol
    • İZLE
      • Çavuşesku’nun Termometresi
      • 2’li Görüş
      • İki Savaş Bir Yazar
      • Cumhuriyet’in Edebiyatı
      • Varsayılan Ekonomi
      • Yakın Tarih
      • Tümünü Gör
    • OKU
      • Yazılar
      • Röportajlar
      • Çeviriler
      • D84 INTELLIGENCE
      • Asterisk2050
      • Yazarlar
      • Kitap Yorum
    • D84 FYI
      • Hariçten Gazel
      • ABD Gündemi
      • Avrupa Gündemi
    • daktilo2
    • Project Syndıcate
    Daktilo 1984Daktilo 1984
    Anasayfa » İslamcılığın Komplo Teorisi – II: Anti-Semitizmin Modern Öncesi Hali
    daktilo2 Yazılar

    İslamcılığın Komplo Teorisi – II: Anti-Semitizmin Modern Öncesi Hali

    Birol Başkan7 Aralık 20256 dk Okuma Süresi
    Paylaş
    Twitter Facebook LinkedIn Email WhatsApp

    Matta 27’de şöyle anlatılır:
    Pilatus: “Hangisini serbest bırakmamı istersiniz, Barabbas’ı mı, yoksa Mesih denilen İsa’yı mı?”
    Kalabalık: “Barabbas’ı!”
    Pilatus: “O hâlde Mesih denilen İsa’yı ne yapayım?”
    Kalabalık: “Çarmıha gerilsin!”
    Pilatus: “Neden? Ne kötülük yaptı?”
    Kalabalık: “Çarmıha gerilsin!”
    Pilatus: “Ben bu adamın kanından suçsuzum, bundan siz sorumlu olun.”
    Kalabalık: “Onun kanının hesabı bizden ve çocuklarımızdan sorulsun.”

    Bunun üzerine Pilatus onlar için Barabbas’ı salıverdi; İsa’yı ise kamçılattı ve çarmıha gerilmek üzere onların eline teslim etti.

    Bu sahne, Hıristiyan geleneğinde Yahudilerle ilgili hafızanın kurucu anlatılarından biridir. Yüzyıllar boyunca kiliselerde menkıbe olarak anlatılan, vaazlarda tekrar edilen ve hafızalara kazınan bir anlatı. Hıristiyan tarihi tahayyülünde İsa’yı Pilatus’a teslim eden, İsa yerine Barabbas gibi bir suçluyu cezadan kurtaran, İsa çarmıhı taşırken, çarmıhta acı çekerken ve nihayetinde çarmıhta ölürken alay eden ve bundan adeta haz duyanlar Yahudilerdir. Yahudilerin İsa’ya ihaneti kesindir, hem tarihsel bir vaka olarak hem de teolojik öğreti olarak.

    Hıristiyan geleneğinin kurucu teolojisi bu ihaneti daha da katmerleştirdi. İhaneti belirli bir dönemde, belirli bir yerde yaşamış sınırlı bir topluluğun günahı olarak görmedi, İsa’nın çarmıhta öldürülmesinden Yahudileri bir halk olarak sorumlu tutttu. Tanrı’yı öldürmekten sorumlu bir halk olarak. Üstelik sadece İsa’nın ölümüne doğrudan sebep olanları değil, Yahudilerin tamamını suçladı; yalnızca İsa’nın çağdaşlarını değil, onların çocuklarını, torunlarını ve onların da torunlarını bu suçun taşıyıcısı saydı.

    Elbette bu aşırı yargının gelişimi zaman aldı, ve ancak ikinci yüzyıldan itibaren şekillenmeye başladı. Bilinen ilk yazılı örnek Sardisli Melito’nun Paskalya üzerine kaleme aldığı metindi. 

    İşte bu katledildi.
    Peki nerede katledildi?
    Tam Kudüs’ün ortasında!
    Neden? Çünkü onların topallarını iyileştirmişti, cüzamlılarını arındırmıştı, körlerine ışıkla yol göstermişti ve ölülerini diriltmişti.
    Bu yüzden acı çekti… 

    Neden yaptın ey İsrail, bu tuhaf adaletsizliği?
    Seni yücelteni aşağıladın.
    Seni saygıdeğer kılanı hor gördün.
    Seni açıkça tanıyanı inkâr ettin.
    Seni kendisinden olduğunu ilan edeni reddettin.
    Sana yaşam vereni öldürdün.
    Bunu neden yaptın, ey İsrail? 

    Onun acı çekmesi gerekliydi, evet, ama senin elinde değil;
    onun aşağılanması gerekliydi, ama senin ağzından değil;
    onun yargılanması gerekliydi, ama senin tarafından değil;
    onun çarmıha gerilmesi gerekliydi, ama senin değil, senin sağ elinle değil, ey İsrail!

    Öyleyse, uğruna yerkürenin titrediği O’ndan ötürü sen de işit ve titre.
    Yerküreyi boşlukta asılı tutanın kendisi asıldı;
    gökleri yerli yerine çakanın kendisi kazığa çakıldı;
    her şeyi sıkıca yerli yerine çakanın kendisi ağaca sıkıca çakıldı.
    Rab aşağılandı, Tanrı öldürüldü, İsrail’in Kralı yok edildi, İsrail’in eliyle…

    Dört ve beşinci yüzyıllarda kilise babalarının vaazlarında bu dil daha da sertleşti; Yahudiler Tanrı katili halk olarak anılmaya başlandı ve Matta’daki sahne, bütün Yahudilerin ve bütün kuşakların üzerinde taşımak zorunda olduğu bir suç olarak ilan edildi.

    Bu ağır suçlama sadece dogmatik metinlerle sınırlı kalmadı; halk dindarlığının, efsanelerin ve yerel hikâyelerin de ham maddesi hâline geldi ve yeni iddialarla güçlendirildi. Mesela, Yahudiler Şeytan ve Deccal (anti-Christ)’la ilişkilendirilegeldi. Bu nispeten kolaydı zira İncil doğrudan İsa’nın ağzından Yahudilere hitaben şöyle seslenmişti: “Siz babanız İblis’tensiniz ve babanızın arzularını yerine getirmek istiyorsunuz” (Yuhanna 8:44). Deccal’in Şeytan ile Yahudi bir fahişenin oğlu olarak doğacağı iddia edildi, kendisini Yahudilere Mesih olarak ilan edeceği, Hıristiyanlığı ve Hıristiyanları yok etmek için bir ordu kuracağı dillendirildi. Bu ve benzeri suçlamalar, farklı bölgelerde ve farklı zamanlarda tekrar tekrar sahneye sürüldü ve Yahudilere yönelik nefret ve şiddetin bahanesi olarak kullanıldı.

    Sürgün ve dağılmış Yahudi halkı Hıristiyan hayal gücünde ebediyen dolaşmaya mahkum halk olarak tasvir edildi. Bu bazen bir kişide cisimleştirildi: Ebedî Yahudi veya Sürgün Yahudi hikâyeleri anlatıldı: İsa çarmıha giderken ona hakaret eden, bu yüzden kıyamete kadar hiç ölmeyecek, yeryüzünde sürünecek Yahudi oydu. Tarihte sürgün yaşayan bir topluluğun gerçek deneyimi ilahi bir ceza olarak resmedildi. 

    Yahudi aynı zamanda içerideki düşmandı. Dışarıdaki Müslümanla, dinsizle, sapkın mezheplerle gizlice işbirliği yapan, Hıristiyan şehirlerinin kapısını “Türklere” açandı. Savaş kaybedildiğinde, bir isyan patlak verdiğinde, bir salgın şehri kırıp geçtiğinde, bir kriz anında şüpheli hep aynıydı: Yahudi. Böylece Yahudi figürü sadece Tanrı’ya ihanet eden değil, Hıristiyan toplumun bedenine içeriden musallat olmuş bir hastalık olarak tahayyül edildi.

    Bu çok katmanlı nefret zemininde on ikinci yüzyıldan itibaren “kan iftirası” olarak bilinen özel bir suçlama uyduruldu. Anlatıya göre Yahudiler, İsa’ya duydukları bitmeyen nefretin bir göstergesi olarak her yıl tekrarlanan bir ritüelde, Hıristiyan çocuklarını kaçırıyor, gizli bir mekanda İsa’ya yapılanı taklit edercesine çarmıha geriyor, işkence ediyor ve öldürüyorlardı. Mağdurun çocuk olması bir anlam yüklüydü: çarmıha gerilen masumiyetti. Bu ritüelle Yahudiler İsa’ya yaptıkları ihaneti her yıl yeniden sahneye koyuyorlardı. Kaybolan her çocuk vakasında Hristiyan hayalinin nasıl harekete geçeceğini ve Yahudileri suçlayacağını tahmin etmek zor değil. 

    Bir diğer yaygın suçlamaya göre Yahudiler, Efkaristiya ayini olarak bilinen ibadette kullanılan ekmekleri çalıyorlardı: Yahudiler bununla kalmıyor, bu ekmeklere tükürüyor, üzerlerine idrarlarını yapıyor, iğnelerle deliyor ve ateşe atıyorlardı. Hıristiyan inancına göre bu ayinde kullanılan ekmek İsa’nın bedeniydi; anlatılara göre ekmek Yahudilerin elinde işkence gördükçe kanardı, böylece Yahudiler bir kez daha İsa’nın kanı akıtırlardı. Bu Yahudilerin İsa’ya yönelik bitmeyen nefretlerinin göstergesiydi ve Hıristiyanların en kutsallarına saldıran bir topluluk olduklarının.

    Son olarak bir de Yahudi tefeci figürünü saymak gerekli. Faiz alma ve verme İslam’da olduğu gibi Hıristiyanlıkta da günah sayıldığı için, tefecilik büyük ölçüde Yahudilerin üstlendiği bir iş oldu. Borç alanların, kralların, prenslerin, şehirli tüccarların, toprak sahiplerinin, borçlarını ödeyemediklerinde nefretlerini yöneteceği tefeci Yahudi figürü böylece oluştu. Halk gözünde bilumum kurnazlıklarla masum Hristiyanları borç tuzağına çeken ve orada kanını emen Yahudi figürü.

    Sonuçta Ortaçağ Hıristiyan tahayyülünde Yahudi İsa – Tanrı’yı öldüren, Şeytan’la, Deccal’le ve düşmanla işbirliği yapan, İsa’ya nefretini dizginleyemediği için Hristiyan çocukları kaçırıp onları katleden, kutsal ekmeği çalıp, işkence eden, masum Hristiyanları borç batağına sokan çok katmanlı, çok yüzlü bir figür olarak kurgulandı. Tekil bir söylenti veya tek bir metinden değil bahis: vaazdan efsaneye, hukuktan günlük dedikoduya uzanan geniş bir söylem alanında tekrar tekrar kurgulanan bir iç düşman figürü olarak; yalnızca farklı bir dinin mensubu olarak değil, Hıristiyan dünyanın sürekli teyakkuzda olmasını gerektiren bir tehdit, potansiyel bir felaket kaynağı olarak.

    Bu acımasız önyargılar ve fantastik suçlamalar yalnızca söylem düzeyinde kalmadı; yüzyıllar boyunca yer yer zorla vaftizlerin, mallara el koymanın, büyük sürgünlerin ve kitlesel katliamların, bahanesi oldu. Bir çocuğun ritüel cinayete kurban gittiği söylentisi, ya da kuyuların Yahudiler tarafından zehirlendiği şüphesi, çoğu zaman bir kentin Yahudi mahallesine yönelen linç dalgasını meşrulaştırmaya yetti. Batı Avrupa’da krallar ve şehir yönetimleri bu nefret birikimini ustalıkla kullandı: borçlarını ödememek, kasalarını doldurmak ya da iç gerilimleri yatıştırmakta Yahudileri günah keçisi olarak kullandılar ve en uç halde sürgün fermanları verdiler. Ortaçağ’ın son yüzyılları İngiltere’den Fransa’ya, İspanya’dan çeşitli Alman kentlerine uzanan geniş bir coğrafyada büyük Yahudi sürgünlerine ve tekrarlanan katliam dalgalarına şahitlik etti. İşte bu süreçte Batı Avrupa’da Yahudi nüfus giderek seyrelirken, Orta ve Doğu Avrupa’da şehirler Yahudi yerleşiminin ağırlık merkezleri haline dönüştü.

    Birol Başkan güncele ve güncel olmayana dair paylaşımlarını birolbaskan.substack.com adresinde yapmaktadır.

    R1 Tarih
    Paylaş Twitter Facebook LinkedIn Email WhatsApp
    Önceki İçerikKültürel Hegemonya Kimde, Daha Doğrusu Kültürel Hegemonya Var mı?
    Sonraki İçerik COP31: Sıra Türkiye’de

    Diğer İçerikler

    Çeviriler daktilo2 PROJECT SYNDICATE

    Ukrayna’da Barış Neden Hâlâ Uzak Bir İhtimal

    7 Aralık 2025 Daktilo1984
    daktilo2 Yazılar

    Rejim Krizinin Ortasında Yaratılan Bir Heyûlânın Anatomisi: “Ulusalcı”yı Yeniden Düşünmek

    7 Aralık 2025 Yalçın Murgul
    Asterisk2050 daktilo2

    COP31: Sıra Türkiye’de

    7 Aralık 2025 Selim Yıldırım

    Yorumlar kapalı.

    Güncel İçerikler

    Ukrayna’da Barış Neden Hâlâ Uzak Bir İhtimal

    7 Aralık 2025 Çeviriler daktilo2 PROJECT SYNDICATE Daktilo1984

    Rejim Krizinin Ortasında Yaratılan Bir Heyûlânın Anatomisi: “Ulusalcı”yı Yeniden Düşünmek

    7 Aralık 2025 daktilo2 Yazılar Yalçın Murgul

    İslamcılığın Komplo Teorisi – II: Anti-Semitizmin Modern Öncesi Hali

    7 Aralık 2025 daktilo2 Yazılar Birol Başkan

    Kültürel Hegemonya Kimde, Daha Doğrusu Kültürel Hegemonya Var mı?

    7 Aralık 2025 daktilo2 Yazılar Alper Yağcı

    E-Bültene Abone Olun

    Güncel içeriklerden ilk siz haberdar olun




    Archives

    • Aralık 2025
    • Kasım 2025
    • Ekim 2025
    • Eylül 2025
    • Ağustos 2025
    • Temmuz 2025
    • Haziran 2025
    • Mayıs 2025
    • Nisan 2025
    • Mart 2025
    • Şubat 2025
    • Ocak 2025
    • Aralık 2024
    • Kasım 2024
    • Ekim 2024
    • Eylül 2024
    • Ağustos 2024
    • Temmuz 2024
    • Haziran 2024
    • Mayıs 2024
    • Nisan 2024
    • Mart 2024
    • Şubat 2024
    • Ocak 2024
    • Aralık 2023
    • Kasım 2023
    • Ekim 2023
    • Eylül 2023
    • Ağustos 2023
    • Temmuz 2023
    • Haziran 2023
    • Mayıs 2023
    • Nisan 2023
    • Mart 2023
    • Şubat 2023
    • Ocak 2023
    • Aralık 2022
    • Kasım 2022
    • Ekim 2022
    • Eylül 2022
    • Ağustos 2022
    • Temmuz 2022
    • Haziran 2022
    • Mayıs 2022
    • Nisan 2022
    • Mart 2022
    • Şubat 2022
    • Ocak 2022
    • Aralık 2021
    • Kasım 2021
    • Ekim 2021
    • Eylül 2021
    • Ağustos 2021
    • Temmuz 2021
    • Haziran 2021
    • Mayıs 2021
    • Nisan 2021
    • Mart 2021
    • Şubat 2021
    • Ocak 2021
    • Aralık 2020
    • Kasım 2020
    • Ekim 2020
    • Eylül 2020
    • Ağustos 2020
    • Temmuz 2020
    • Haziran 2020
    • Mayıs 2020
    • Nisan 2020
    • Mart 2020
    • Şubat 2020
    • Ocak 2020
    • Aralık 2019
    • Kasım 2019
    • Ekim 2019
    • Eylül 2019
    • Ağustos 2019
    • Temmuz 2019
    • Haziran 2019
    • Mayıs 2019
    • Nisan 2019
    • Mart 2019

    Categories

    • Asterisk2050
    • Bültenler
    • Çeviriler
    • D84 INTELLIGENCE
    • daktilo2
    • EN
    • Forum
    • Özetler
    • Podcast
    • PROJECT SYNDICATE
    • Röportajlar
    • Uncategorized
    • Videolar
    • Yazılar
    Konular
    • Siyaset
    • Ekonomi
    • Dünya
    • Tarih
    • Kültür Sanat
    • Spor
    • Rapor
    • Gezi
    İçerik
    • Yazılar
    • Podcast
    • Forum
    • Röportajlar
    • Çeviriler
    • Özetler
    • Bültenler
    • D84 INTELLIGENCE
    Konular
    • Siyaset
    • Ekonomi
    • Dünya
    • Tarih
    • Kültür Sanat
    • Spor
    • Rapor
    • Gezi
    Sosyal Medya
    • Twitter
    • Facebook
    • Instagram
    • Youtube
    • LinkedIn
    • Apple Podcast
    • Spotify Podcast
    • Whatsapp Kanalı
    Kurumsal
    • Anasayfa
    • Hakkımızda
    • İletişim
    • Yazarlar
    • İçerik Sağlayıcılar
    • Yayın İlkeleri ve Yazım Kuralları
    © 2025 DAKTİLO1984
    • KVKK Politikası
    • Çerez Politikası
    • Aydınlatma Metni
    • Açık Rıza Beyanı

    Arama kelimesini girin ve Enter'a tıklayın. İptal etmek için Esc'ye tıklayın.

    Çerezler

    Sitemizde mevzuata uygun şekilde çerez kullanılmaktadır.

    Fonksiyonel Her zaman aktif
    Sitenin çalışması için ihtiyaç duyulan çerezlerdir
    Preferences
    The technical storage or access is necessary for the legitimate purpose of storing preferences that are not requested by the subscriber or user.
    İstatistik
    Daha iyi bir kullanıcı deneyimi sağlamak için kullanılan çerezlerdir The technical storage or access that is used exclusively for anonymous statistical purposes. Without a subpoena, voluntary compliance on the part of your Internet Service Provider, or additional records from a third party, information stored or retrieved for this purpose alone cannot usually be used to identify you.
    Pazarlama
    Size daha uygun içeriklerin iletilmesi için kullanılan çerezlerdir
    • Seçenekleri yönet
    • Hizmetleri yönetin
    • {vendor_count} satıcılarını yönetin
    • Bu amaçlar hakkında daha fazla bilgi edinin
    Seçenekler
    • {title}
    • {title}
    • {title}