[voiserPlayer]
Ekonomos Haftalık Ekonomi ve Finans Bülteni (17-23 Ekim 2022)
19 Ekim 2022 tarihinde yapılan Para Politikası Kurulu toplantısı neticesinde Merkez Bankası faizleri 150 baz puan indirerek politika faizini yüzde 10,5 olarak belirledi. Böylelikle üç ay önce yüzde 14 olan faiz oranı arka arkaya gelen faiz indirimleriyle tek hane sınırına dayanmış oldu. Piyasaların beklentisi ise 100 baz puanlık bir indirimdi. Enflasyon koşullarında herhangi bir iyileşme görülmeden gerçekleştirilen faiz indirimlerinde kurda hareketlilik görülmesi beklenirken, son aylarda gerçekleştirilen faiz indirimlerinde olduğu gibi bu faiz indiriminde de kurda bir hareketlilik gerçekleşmedi.
Faiz oranının enflasyonun seyrini değiştirebilecek oranlardan uzak olması piyasaların tepki göstermemesinin nedenlerinden biri olsa gerek. Resmi enflasyonun yüzde 83,45 olduğu bir ülkede faiz oranının yüzde 14, yüzde 12 ya da yüzde 10,5 olması, enflasyonla mücadeleyi etkileyecek bir değişim değil. İkinci bir neden olarak ise arka kapı döviz satışı işlemlerinin sınırlı olabilecek bir piyasa tepkisini engelliyor olabilmesi durumu öne sürülebilir. Burada piyasa, faizdeki değişimin enflasyona etkisinden ziyade her geçen gün daha da absürdleşen para politikasına olan tepkisini döviz talebi ile gösteriyor olabilir. Böyle bir tepkinin varlığı MB tarafınca rezerv satışı ile görünmez hale getiriliyor. Fakat 2021 Eylül ayından yılbaşına kadar geçen süreçteki sert piyasa tepkilerini bu dönemde beklemek de anlamsız olurdu. Gittikçe azalan bir piyasa tepkisi olsa gerek.
Tek Haneli Faize Doğru
Karar metnine bakıldığında “Kurul, takip eden toplantıda da benzer bir adım atıldıktan sonra faiz indirim döngüsünün sona erdirilmesini gündeme almıştır” ifadesi ekonomistlerin dikkatini çekti. İktisatçılarca bu ifadeden bir sonraki toplantıda da benzer bir faiz indirimi gerçekleştirileceği ve muhtemelen de yüzde 10,5 olan politika faizinin yüzde 9’a düşürüleceği ve artık faiz indirimlerine ara verileceği çıkarımı yapılıyor. Böylelikle de seçim öncesinde faizler tek haneye indirilmiş olacak. Burada tek haneli faizler iki yoldan bir başarı olarak gösterilebilir. Önümüzdeki aylarda baz etkisi nedeniyle gerçekleşecek enflasyon düşüşünü faiz düşüşüyle gerekçelendirmek ve böylece faiz enflasyonun nedenidir, faiz düştükçe enflasyon da düşer önermesinin aslında çalıştığını göstermeye çalışmak ve halkı buna ikna etmek. Açıkçası geçen seneki faiz indirimlerinden sonra yaşananlar düşünüldüğünde halkın oy verme davranışından bağımsız olarak buna ikna olacağını sanmıyorum. İkincisi ise Türkiye Ekonomi Modeli’nin başarılı bir şekilde çalıştığının bir göstergesi olarak faizlerin tek hanelere kadar düştüğünü göstermek. Nitekim faiz kararından bir gün sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan şu açıklamayı yapmıştı: “Dikkat ederseniz şu anda faiz lobileri çökmeye başladı. Ve artık faizde tek haneli rakama doğru iniyoruz. Özel sektör bankaları da faizlerini düşürmeye başladılar.”
Yeni ekonomik modelin çalıştığını göstermek açısından piyasa koşullarında oluşan bir iyileşme yerine bir kişinin talimatıyla indirilen faizlere bakarak elbette bunun bir başarı göstergesi olduğunu söylemek mümkün değil. Merkez Bankası politika faizi piyasa koşullarında oluşmuyor, bir masa etrafında oluşuyor. Bu masa başında oluşturulan faizin ise piyasa koşullarında oluşan kısa dönemli faizleri etkilemesi bekleniyor. Fakat son bir sene içerisinde bu gerçekleşmedi ve piyasada oluşan faizler MB politika faizi oranıyla uyuşmayan bir şekilde hep yüksek kaldı. Şimdi ise o piyasa koşullarında oluşan faizin düşmesi için de yine yapay müdahaleler yapılıyor.
Kurdaki Yatay Seyir ve KKM
Piyasa koşullarında oluşması gereken diğer göstergeler ise yine yapay müdahalelerle iyi durumdaymış gibi gösterilmeye çalışılıyor. Geçen haftalarda borsada yaşananlar bu politikanın bir göstergesi olmakla birlikte dolar/TL seviyesindeki yatay hareket bu noktada en dikkat edilesi gösterge. Dolar kuru Ağustos ayının ortasında 18TL’yi geçti ve iki aydır da bu seviyelerde hareket ediyor. Kur neredeyse hiçbir iktisadi veya finansal gelişmeye tepki vermiyor. Yüksek enflasyonun olduğu bir ülkede ve dış dünyada faiz artırımlarının sert şekilde gerçekleştirildiği bir dönemde kurdaki yatay seyrin yapay bir seyir olduğunu, bir müdahaleye bağlı olduğunu görmemek mümkün değil. Seçime kadar kurda artık sert bir hareket görülmesini beklemek ise şimdilik anlamsız. Fakat kurdaki bu yatay seyir bir yandan da KKM’ye parasını yatıranlar için enflasyon karşısında alım güçlerinin düşmesi demek. Kur yatay kaldıkça alınacak kur farkı miktarı gittikçe azalıyor ve sıfıra yaklaşıyor. Kur farkının sıfıra yaklaştığı durumda üç ay için KKM’ye parasını yatıranlar sadece üç aylık faiz geliri elde edecek ki bu oran da yüzde 4 civarında. Üstelik bu faiz getirisi Merkez Bankası politika faizi düştükçe KKM’ye yeni girenler için daha da düşüyor. O nedenle KKM’nin cazibesini devam ettirebilmesi için dolar/TL kurunun artması gerekir.
Kredilerde Sıkışma
Merkez Bankası faizleri düşürerek borçlanmak isteyenler için faizleri cazip hale getirirken diğer tarafta BDDK Cuma günü yaptığı düzenlemeyle kredi kullanımı için kısıtlamalar getirdi. Haziran ayında 15 milyon TL üzeri dövizi olan ve döviz nakdi varlıkları, bilançosunun yüzde 10’unu aşan firmaların TL kredi kullanamayacağı şeklinde bir düzenleme yapılmıştı. BDDK bu düzenlemeyi tekrar düzenleyerek sınırı 15 milyon TL’den 10 milyon TL’ye düşürdü. Böylelikle döviz bulundurduğu için kredi kullanamayacak firmaların sayısını artırmış oldu.
Bir yandan faizler kullanım için cazip hale getirilirken diğer yandan kredi kullanımının sınırlandırılması çelişkili kararlar gibi gözüküyor. Bu çelişkiden çıkabilmemiz, iki uygulamanın farklı kesimleri ilgilendirdiği çıkarımıyla mümkün gözüküyor. Bu faiz indirimleri anlaşıldığı kadarıyla firmalar kredi kullansın diye değil, yukarıda bahsedildiği gibi faizlerin tek haneye indirildiği ve de faiz enflasyon arasında iddia edilen pozitif (aynı yönlü) ilişkiyi kanıtlamak için yapılmış gibi gözüküyor. Firmalara kredi kullandırmak ise döviz talebi ile sonuçlanabilir. Bu olası döviz talebini engellemek için firmaların krediye ulaşımı sınırlandırılmaya çalışılıyor. Görüleceği üzere gittikçe karmaşıklaşan ve hareket ettikçe bir şeyleri devirmeye oldukça teşne bir ekonomik müdahaleler dönemindeyiz.