Hariçten Gazel Haftalık Dış Haberler Bülteni (17-23 Mayıs)
Biden Asya’ya İlk Ziyaretini Gerçekleştiriyor
[voiserPlayer]
Joe Biden göreve geldiğinden bu yana başkan sıfatıyla ilk Asya gezisine çıktı. Rusya-Ukrayna Savaşı’nın gölgesinde kalan Asya-Pasifik bölgesi, son dönemde dünya gündeminde yeterince yer bulamıyordu. Bu geziyle birlikte Asya-Pasifik bölgesinde, güvenlikten ticarete, askeri harcamalardan tedarik zinciri sorunlarının çözülmesine kadar birçok konu Rusya-Ukrayna savaşı da bağlama alınarak tartışılmaya başlandı. Özellikle Rusya’nın Ukrayna’ya saldırmasından sonra, Çin’in de benzer bir saldırıyı kendi parçası olarak gördüğü Tayvan’a yapabileceği endişeleri, ABD, Çin ve bu iki ülkenin müttefikleri arasında yaşanan gerilimin odak noktasını oluşturuyor.
Biden 20-22 Mayıs tarihleri arasında Güney Kore’yi ziyaret etti. 22-24 Mayıs tarihleri arasında ise Japonya’yı ziyaret ediyor olacak. ABD Başkanı’nın gündeminde Çin’in Tayvan’a olası saldırısı, Kuzey Kore’nin füze denemeleri, Çin’in Güney Çin denizinde nüfuz alanını genişletmesi ve müttefikleri ile ABD arasındaki ilişkilerin çok yönlü olarak geliştirilmesi gibi başlıklar ön plana çıkıyor. Ancak tahmin edilebileceği gibi en çok Çin-Tayvan gerilimi konusu tartışılıyor. Başkan Biden bu hususta sorulan bir soruya net bir şekilde, Çin’in Tayvan’a saldırması durumunda askeri anlamda karşılık vereceklerini belirtti ki bu son derece sert bir çıkış. Bu çıkış Çin ve ABD arasında yeni bir gerilim dalgasının kapısını aralayabilir. Ayrıca bu mesaj Rusya’ya karşı da Ukrayna’nın desteklenmesi politikasıyla tutarlı bir dış politikanın Asya’da da izleneceği mesajını içinde barındırıyor.
Biden’ın Japonya ziyaretinde diğer çok önemli bir gündem ise Quad (Quadrilateral Security Dialogue) adı verilen ve ABD, Avustralya, Hindistan ve Japonya’dan oluşan 4’lü birliğin liderlerinin bir toplantı gerçekleştirecek olması. Bu 4 ülkenin oluşturduğu Quad, Asya’daki Demokrasi Yayı olarak da nitelendiriliyor. Özellikle, Çin’in Doğu ve Güney Çin denizinde bulunan stratejik bölgelerin ve deniz yolu geçişlerinin kontrolünü ele alarak diğer ülke gemilerini tehdit eder bir noktaya ulaşmasını engellemek amacıyla bir araya gelen bu dörtlünün gündeminde, uluslararası tedarik sorunlarını gidermek ve ülke altyapılarını geliştirmek gibi ekonomi projeleri de yer alıyor. En son Eylül 2021’de Washington’da bir araya gelen Quad ülkelerinin bu toplantısı da Çin ve Kuzey Kore’ye göz dağı vermek açısından önemli. Ayrıca, Hindistan’ın Rusya’ya gerektiği kadar tepki vermediğini düşünen ABD’nin, görüşmelerde bu meseleyi de masaya getireceği tahmin ediliyor. Önümüzdeki hafta bu konuda, gezinin tamamlanmasının ardından ortaya çıkacak gelişmeleri de ele alan daha etraflı bir analiz yapacağım.
Japonya Silahlanmayı Arttırma Yolunda
Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin ardından birçok NATO ülkesi silahlanmayı arttırma kararı aldı. Elbette bu ülkeler arasında en dikkat çekici olan 2. Dünya Savaşı’ndan bu yana silahlanma konusunda pasifist bir politika izleyen Almanya’ydı. Bu anlamda Almanya ile çok benzeşen diğer bir ülke de Japonya. Japonya 1945’ten bu yana pasifist politikalar izliyor ve anayasasında dahi bu politikayı vurguluyor.
Ancak son yıllarda yaşanan gelişmeler Japon kamuoyunu silahlanma konusunda yeniden düşünmeye sevk etti. Yapılan araştırmalar Japon halkının askeri harcamaları arttırma konusunda hükümete olan desteğinin yükseldiğini gösteriyor. Son olarak Rusya’nın Ukrayna saldırısı ve bu bağlamda tartışılmaya başlayan Çin’in olası Tayvan saldırısı da Japonya’yı, artık yalnızca bir savunma gücü olmaktan çıkarak etkin bir saldırı gücüne dönüşmeye zorluyor. Zira, Japonya’nın kuzey, batı ve güneyindeki komşularını art arda sıraya koyup saydığımızda bile (Rusya, Kuzey Kore ve Çin) bu ihtiyacın kendisini dayattığı anlaşılabiliyor. Ukrayna’nın işgali ise askeri harcamaları arttırma konusunda Japon yönetimini daha somut adımlar atmaya itti.
Başbakan Fumio Kishida yönetimindeki Japonya, Rusya’nın Ukrayna’ya saldırmasından sonra oldukça aktif bir politika izledi ki Biden yönetiminin Japonya’dan talebi de buydu. Kishida Asya ve Avrupa ziyaretleri yaparak demokrasinin güçlendirilmesi gündemiyle birçok diplomatik görüşme gerçekleştirdi. Papa ile Vatikan’da buluşarak nükleer silahlara karşı olduklarının mesajını verdi. Uluslararası ilişkilerde bir tarafın tek başına ve kendi iradesiyle statükoyu güçle değiştirmesine karşı olduklarını her fırsatta vurguladı. Rusya’ya karşı uygulanan yaptırımlara Güney Kore ile birlikte iştirak etti. Ancak ABD Japonya’dan Asya’da liderlik rolü oynamasını bekliyor ve bu liderlik Japonya’nın askeri harcamalarını arttırmasını da doğal olarak içeriyor.
Bu bağlamda, bütçenin yüzde 1’i civarında olan askeri harcamaların (bu rakam ek bütçe ile 2021 senesinde 1.24’e kadar çıkmıştı) yüzde 2’ye çıkarılmasını içeren bir yasa teklifi iktidar partisi tarafından hazırlanarak Nisan ayında hükümete sunuldu. Teklif kapsamında 5 yıl içerisinde askeri harcamaların bütçedeki payının yüzde 2’ye çıkarılması öngörülüyor ki Japonya’nın dünyanın en büyük 3. ekonomisi olduğunu düşündüğümüzde bu rakam muazzam büyüklükte bir harcama demek. Bazı NATO ülkeleri de Ukrayna işgalinden sonra askeri harcamaları bütçelerinin yüzde 2’sine çıkartma kararı almışlardı. Ancak Japonya gibi son 77 yıldır pasifist politikaları benimsemiş bir ülke için bu değişiklik, dış politikada ciddi bir kırılma anlamına geliyor.
Rusya-Ukrayna Savaşı Donbas’ta Sürüyor
Rusya’nın giriştiği ve Putin yönetimi açısından birçok başarısızlığın tescili anlamına gelen Ukrayna’nın işgali üç ayını doldurdu. Son haftalarda savaş, Ukrayna’nın doğusunda Rus ordusunun yeni birlikler ile saldırılarının sürdüğü, buna karşın Batı’dan gelen yardımlarla Ukrayna ordusunun yer yer Rus ordusunu geri püskürttüğü bir açmaz olarak kendini gösteriyor. Bu koşullar altında yapılacak bir ateşkese Rusya’nın Ukrayna’dan bazı toprakları almak koşulunu şart koşması ise Ukrayna tarafından kesin olarak reddediliyor.
Geçtiğimiz hafta içi Ukrayna lideri Zelensky’nin danışmanı Mykhailo Pdolyak, Rusya’ya verilecek tavizlerin Putin yönetimini daha kanlı saldırılara teşvik edeceğini söyledi. Ukrayna yönetimi bu anlayış çerçevesinde topraklarından asla vazgeçmeyeceği mesajını veriyor. Rusya ise Luhansk ve Donetsk’i tamamıyla kontrolü altına almak için saldırmaya devam ediyor. Mariupol’ü aldıktan sonra Donbas bölgesinin daha batısındaki yerlere odaklanan Rus ordusu, Luhansk’ı bütünüyle işgal edebilmek için Sievierodonetsk şehrine saldırılarını Terminatör tanklarını da devreye sokmak suretiyle şiddetlendirdi. Ukrayna ordusu ise bu şehirde direnmeye devam ediyor. Tüm bu gelişmeler Rusya’nın istediği koşullarda bir ateşkes olasılığının çok düşük olduğunu ve savaşın daha geniş bir zamana yayılacağını gösteriyor.
Öte yandan, Ukrayna’da savaş suçu işlediği iddiasıyla yargılanan Rus askerlerin mahkemeleri sürüyor. Bir Ukrayna Mahkemesi Rus Tank Komutanı olarak görev yapan Vadim Shishimarin adlı bir askeri, 28 Şubat tarihinde Oleksandr Shelipov adında Ukraynalı bir sivili öldürmek suçundan ömür boyu hapse mahkum etti. İşgalin başlamasından bu yana bir savaş suçlusunun ilk defa ceza aldığı davada Rus asker Shishimarin, Shelipov’u öldürdüğünü kabul etti ancak bunu emirler doğrultusunda gerçekleştirdiğini belirtti. Rus ordusunun sivil ölümlere neden olduğu birçok başka vaka da Ukrayna makamlarınca soruşturulmaya devam ediyor. Rusya her ne kadar her fırsatta sivilleri öldürmediklerini iddia etse de bu tip davaları önümüzdeki dönemde daha çok göreceğiz.