Hariçten Gazel Haftalık Dış Haberler Bülteni (26 Nisan-2 Mayıs)
[voiserPlayer]
Rusya’nın Ukrayna’ya saldırmasını bir bağlama oturtmaya çalışırken kullanılan nitelemeler, bu olayın ciddiyetini ve tüm dünya için yarattığı tehdidin büyüklüğünü ortaya koyuyor. Örneğin, Avrupa’nın 2. Dünya Savaşı’ndan sonra yaşadığı en büyük savaş ifadesi bu nitelemelerden biri ve bu savaşın ortaya çıkarttığı problemlerin yalnızca savaş sahasında değil, diğer alanlarda da önce Avrupa sonra ise tüm dünyayı etkileyecek sonuçlar ürettiğini ima ediyor. Elbette bu sonuçların en önemlilerinden biri işgalin başlamasıyla iyice derinleşen enerji krizi.
Rusya Avrupa ülkelerinin en büyük gaz, petrol ve kömür tedarikçilerinden biri. Geçtiğimiz sene pandeminin sonlanması ile ekonomilerin büyümeye başlaması ve soğuk geçen kış nedeniyle yükselmeye başlayan enerji fiyatları, Rusya’nın Ukrayna’yı işgali ile birçok ülke için kriz deyimini fazlasıyla hak edecek bir boyuta ulaştı. Üstelik bu kriz yalnızca enerji maliyetleri ve emtia fiyatlarının artması ile ilgili değil. Bazı Avrupa ülkeleri Rusya’dan gaz alamama tehlikesi ile de karşı karşıya.
2 Mayıs Pazartesi günü telekonferans yöntemi ile bir araya gelen AB ülkeleri bakanlarının gündeminde, Avrupa’nın Rusya’ya olan enerji bağımlılığını nasıl azaltacağı sorusu vardı. AB Komisyonu Başkanı Von der Leyen Ukrayna Savaşı’nın başından bu yana Avrupa Birliği’nin Rusya’ya olan enerji bağımlılığından kurtulması gerektiğini vurguluyor. Ancak bunun nasıl gerçekleştirileceği konusunda somut bir plan ortaya çıkmadı ve ülkelerin bu duruma bakışları, enerji ihtiyaçları ve Rusya ile ilişkilere bakış açılarındaki farklılıklar da düşünüldüğünde birbirleriyle çelişiyor. Bu nedenle AB bu konuda şimdiye kadar ortak bir politika belirleyebilmiş değil. Yukarıda bahsettiğim toplantıda da ülkelerin fikir ayrılıkları ön plana çıktı ve somut bir sonuca ulaşılamadı.
Mevcut durumda Avrupa ülkeleri doğal gaz ihtiyacının yüzde 41’ini Rusya’dan, yüzde 16’sını ise Norveç’ten karşılıyor. Rusya’dan en çok doğal gaz alan ülkeler Almanya ve İtalya. Almanya doğal gaz ihtiyacının yüzde 42.6’sını Rusya’dan karşılıyor. Bu oran oldukça yüksek ve Almanya’nın Rusya’ya karşı elini kolunu bağlayan unsurlardan biri. Rusya’nın son olarak “dost olmayan ülkelere” petrol ve doğal gaz ödemelerini ruble ile yapma zorunluluğu getirmesi ise ABD ve AB’yi alternatif kaynaklar aramaya iten başka bir neden oldu. Bu karar ile birlikte Putin yönetimi, doğal gaz ihracatını bir savaş aracı olarak kullanacağını bir kere daha göstermiş oldu.
Rusya’nın ruble hamlesi ilk somut sonucunu geçen hafta gösterdi ve AB’nin yaptırımları gereği doğal gaz ödemesini ruble cinsinden gerçekleştirmeyen Polonya ve Bulgaristan’a doğal gaz sevkiyatı kesildi. Polonya ve Bulgaristan ise zaten Rusya’dan doğal gaz alımını bu sene durdurmayı planladıklarını, bu kesintiye karşı yeterli kaynakları bulunduğunu ve sıkıntı yaşamayacaklarını açıkladılar. Putin’in bu kararı ile yeni bir boyuta ulaşan enerji krizi, Rusya’dan gaz alan diğer AB üyesi ülkeleri de oldukça tedirgin ediyor. Mayıs ortasında başka AB ülkeleri de gaz kesintisine uğrayabilir. Doğalgaz ihtiyacının yüzde 50’sinden fazlasını Rusya’dan alan Macaristan’da Orban yönetimi ise ödemelerin ruble ile yapılmasına açık olduklarını belirtiyor. AB ruble ile Rusya’ya ödeme yapılmasının yaptırımlara aykırı olduğunu vurguluyor ve AB ülkelerinin bu konuda ortak hareket etmesi gerektiğini savunuyor. Almanya ve Fransa ödemelerin Euro cinsinden yapılmaya devam edeceğini açıkladı. Litvanya ise doğal gaz ihtiyacını farklı kaynaklardan karşılayacaklarını belirterek Rusya’dan gaz alımını durdurdu ve AB içerisinde Rusya’ya bağımlılığını bitiren ilk ülke oldu. Orban yönetiminin diğer birçok konuda olduğu gibi ruble ile ödeme yapılması konusunda da AB içerisinde çatlağa neden olması, seçimi tekrar kazanan Macar liderin AB için nasıl bir baş ağrısı olmaya devam edeceğini gösteriyor. Tüm bu gelişmeler önümüzdeki dönemde enerji krizinin birçok farklı ülkeye yansıyabileceğine ve enerji tedariki konusunda yeni yolların denenmek zorunda olduğuna işaret ediyor.
Avrupa’da tüketilen toplam enerjinin yüzde 36.5’uğu petrolden, yüzde 23.6’sı doğal gazdan, yüzde 13.6’sı kömürden ve yüzde 26’sı ise yenilenebilir kaynaklardan sağlanıyor. Rusya-Ukrayna Savaşı AB’nin alternatif enerji kaynaklarına yönelme planlarını hızlandırdı. AB halihazırda Yeşil Mutabakat çerçevesinde yenilenebilir ve sürdürülebilir enerji kaynaklarının daha çok kullanılması için çalışmalar yürütmekteydi. Avrupa’nın en büyük ülkesi olan Almanya’nın son yıllarda nükleer santralleri kapatarak Rusya’ya doğal gaz ve petrol konusunda bağımlılığını artırması ise şu günlerde birçok hayıflanmaya neden oluyor. Alman politikacılar Rusya’nın enerji konusunu bir tehdit aracı olarak kullanmaması gerektiğini vurguluyorlar. Ancak Polonya ve Bulgaristan’a gazın kesilmesi sonrası durumun ciddiyeti tüm aktörler tarafından daha iyi anlaşılmış oldu.
Alternatif bir kaynak olarak sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) ön plana çıkıyor. Bu çerçevede ABD, Ukrayna işgali sonrası AB ülkelerine daha fazla LNG ihracına başladı. Ancak ABD’nin LNG üretim kapasitesini ne kadar artırabileceği ve Rusya’nın diğer AB ülkelerine de gazı kesmesi durumunda ihtiyacı ne oranda karşılayabileceği büyük bir soru işareti olarak ABD ve Avrupa’nın önünde duruyor. Diğer taraftan, Rusya’nın gelirlerinin çok ciddi bir kısmını oluşturan doğal gaz ihracatını kesmesi durumunda yaşayacağı maddi kayıplara ne kadar direnebileceği ve yeni müşteriler bulup bulamayacağı da başka bir konu. Sonuçta, ABD-AB ve Rusya arasındaki ilişkileri her açıdan bir güvenlik açmazına dönüştüren Rusya-Ukrayna Savaşı, enerji alanında da tarafların koşullarını fazlasıyla zorlayacak ve mevcut enerji hatları mimarisini değiştirecek bir noktaya ulaşmış bulunuyor.
Ukrayna Devlet Başkanı Zelensky her fırsatta Rusya’dan alınan doğal gaz ve petrolün, Rusya’nın kanlı işgaline destek vermek ve bu savaşı finanse etmek anlamına geldiğini belirtiyor. Ancak şu aşamada AB ülkelerinin Rusya’dan aldıkları gazı tamamen ve derhal kesmelerinin imkanı bulunmuyor. Rusya ise doğal gaz kartını bir dış politika aracı olarak kullanmayı sürdüreceğe benziyor. 2014’te Kırım’ın ilhak edilmesi sonrasında Rusya, Ukrayna’dan geçerek Balkanlar ve İtalya’ya giden doğal gaz hatlarını bypass etmeye başlamış ve Ukrayna’ya daha pahalı fiyattan gaz satmak ve bazen de gazı kesmek yollarına başvurmuştu. Bu nedenle Balkanlar’da geçici bir doğal gaz krizi de yaşanmıştı.
Rusya-Ukrayna Savaşı’ndaki son gelişmeler bu işgalin kısa vadede biteceğine dair umut vadetmiyor. ABD’nin verdiği silahlarla oldukça güçlenen Ukrayna ordusu savaş alanında Rusya’ya karşı uzun süre direnecek motivasyona ve askeri güce sahip. Dolayısıyla bu savaş nedeniyle artan enerji maliyetleri ve bu maliyetlerin yol açtığı enflasyon tüm dünyada bir sorun olmaya devam edecek. 2022 yılı sonunda Rusya’ya olan bağımlılığı bitirmeyi planlayan Almanya, alternatif kaynakları daha yüksek maliyetlerle satın almak durumunda kalacak. Elbette diğer Avrupa ülkeleri de alternatif kaynaklara başvuracak. LNG gibi alternatif kaynaklara artan talep de fiyatlar üzerinde baskı yaratıyor ve yaratmaya devam edecek. Tüm bu sebeplerle, ülkelerin enerji için ödeyeceği faturaların önümüzdeki kış da oldukça yüksek seyredeceğini şimdiden öngörmek mümkün. Zira Ukrayna işgali sona erse de Rusya’ya yaptırımların hemen bitmesi beklenmiyor.
Gelecek dönemde yaptırımlar ve Rusya’nın ruble ile ödeme yapma şartı koyması nedeniyle Rusya’dan gaz alımını kesmek ya da azaltmak durumunda kalacak AB ülkelerinin, önümüzdeki kış doğal gaz depolarını doldurmak için şimdiden kaynakları çeşitlendirme yollarını araması gerekiyor. Bu durumda Cezayir ve Irak gibi ülkeler ile yeni anlaşmalar yapılabilir ve yeşil enerji yatırımları arttırılabilir. Enerji güvenliğinin önemini bir kere daha ortaya koyan Rusya-Ukrayna Savaşı, dünyanın enerji alanındaki gelişmesinde kalıcı değişikliklere neden oluyor ve bazı süreçleri hızlandırıyor. AB son gelişmelerle birlikte Rusya’ya olan bağımlılığı azaltmak için her zamankinden çok daha kararlı gözüküyor ve alternatif kaynaklara ulaşmak için ABD ile sıkı bir işbirliği içerisinde. Şayet AB amacını gerçekleştirebilir ve Rusya’ya olan enerji bağımlılığını istikrarlı bir şekilde azaltabilirse, Putin yönetimine uzun vadede en büyük darbeyi vurmuş olacak.