[voiserPlayer]
Ekonomos Haftalık Ekonomi ve Finans Bülteni (23-29 Ocak 2023)
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) tarafından bankalara gönderilen yazıya göre vadeli Türk lirası mevduat hesaplarına uygulanacak azami faiz oranının, TCMB tarafından belirlenen bir hafta vadeli repo ihale faiz oranının altında olmamak koşuluyla bankalar tarafından belirlenebileceği ifade edildi. Bu gönderilen yazının anlamı, KKM’de tutulan mevduat için artık faiz üst limiti uygulanmayacak ve bankalar artık daha yüksek faiz verebilecek olmasıdır. Daha önceki durumda mevduatlar için TCMB’nin belirlediği politika faizinin üç puan üzerinde bir faiz sınırı uygulanıyordu.
Para Politikası Kurulu tarafından en son belirlenen politika faizinin yüzde 9 olduğu düşünüldüğünde, örneğin KKM’de mevduat tutanlar için alacakları yıllık faiz (kur daha yüksek oranda artmazsa) yüzde 12 olarak belirleniyordu. Bankalar bu oran üzerinden KKM’de para tutanlar için faiz ödemesi yaparken, kurdaki artış bu yüzde 12 oranından daha yüksek olduğunda üstünü bir anlamda Hazine tamamlayarak mudilere faiz ödemesi yapılıyordu. Artık bu yüzde 12 sınırlaması kaldırılmış durumda ve KKM’ye para yatıranlar daha yüksek faiz elde edebilecek. Merkez Bankası Başkanı Şahap Kavcıoğlu’nun yaptığı açıklamaya göre talep bankalar tarafından geldi ve Merkez Bankası da bu talebi makul bularak uygulamaya soktu. Fakat bu yönde isteğin sadece bankalardan gelmemiş olması ve dolar talebinin rezervleri daha hızlı eritiyor olması da bir neden olabilir.
Mevduat faizlerinin yükselmesi aslında Merkez Bankasının bir anlamda faiz artırma politikası demek. Tüm bu olan bitene bakıldığında merkez bankasının faiz düşürme politikası çalışmıyor durumda ve bu politikadan geri adımı Para Politikası Kurulu kararı ile atmayıp yan yollar üzerinden atarak iflası örtük olarak kabul etmiş oluyorlar. Bu zamana kadar artan riskler nedeniyle piyasa Merkez Bankası kararlarının aksine faizleri artırırken artık bu faiz artışlarını Merkez Bankası da teşvik ediyor ve böylece faiz düşürme politikasından geri adım atmış oluyor.
Geçen haftanın bir diğer dikkat çekici düzenlemesi ise firmaların yurtdışı dövizlerinin TCMB’ye satışı sırasında verecekleri taahhüde göre TL’ye çevrilen tutarın yüzde ikisi kadar döviz dönüşüm desteği alabilecek olması. Hatırlayacak olursak ihracatçı firmalara ülkeye getirdikleri dövizin yüzde 40’ını merkez bankasına devrederek TL’ye dönüştürme zorunluluğu getirilmişti. Yeni getirilen bu uygulama ile firmalar kalan kısmını da KKM’ye dönüştürdükleri takdirde yüzde ikilik bir destek almış olacak. Bu destek piyasada ihracatçı firmaların farklı bir kurdan dövize ulaşması olarak da algılanıyor.
KKM’ye uygulanacak faiz sınırının kaldırılma değişikliği olmasaydı aslında KKM’ye geçmek dövizini Türkiye’ye getiren firmalar için cazip değildi. KKM’de verilen yüzde 12 yıllık faizin gerek enflasyonun oldukça altında kalması, gerekse de KKM dışı normal mevduat faizinin yüzde 30’lara dayanması KKM’yi kur hızlı artmadığı sürece yatırım açısından çekici kılmıyordu. Fakat KKM faiz üst sınırının kaldırılıp serbest bırakılmasıyla artık KKM’ler için bankaların vereceği faizin piyasa faizlerine yakınsamasını bekleriz ve böylece KKM eskiye göre daha cazip olacaktır. KKM cazip olursa daha fazla kurumsal ve bireysel yatırımların dolar yerine Türk Lirasına dönmesi beklenir.
Buradan anlaşılan başka bir nokta ise haftalardır KKM’den çıkış olurken ekonomi yönetiminin seyirci kalmasını yanlış ya da eksik yorumlamamız veya durumların değişmiş olması durumu. Kur yeterince artmadığı için KKM’de kalanlar oldukça düşük bir faiz getirisi elde ediyordu ve bir süredir bundan rahatsızlık duyan yatırımcıların KKM dışı başka yatırım araçlarına geçişini izliyorduk. Burada kurun baskılanması iktidar eliyle yapıldığı için aslında iktidarın KKM’den çıkışlara bile isteye izin verdiğini ve borsa gibi başka yatırım araçlarına yönlendirdiğini düşünüyorduk. Ancak bu son düzenlemeler ile ekonomi yönetiminin KKM’yi tekrardan cazip hale getirmeye çalıştığını görüyoruz. Yani şu an için ekonomi yönetimi geçmiş haftaların aksine pek de KKM’den çıkılmasını istemiyor gözüküyor.
Düzenlemelerin kronolojik gelişim sırasına bakıldığında tam olarak anlaşılamayan stratejinin her halükarda döviz probleminin çözümüne yönelik hamleler olduğunu söyleyebiliriz. Zamanlama açısından anlaşılması zor düzenlemeler getirilse de nihayetinde tüm bu düzenlemelerin asıl amacı olabildiğince döviz kaynağının TL’ye çevrilerek kurdaki sert hareketlerin en azından seçime kadar engellenmesi ve bir yandan da kura müdahale için Merkez Bankasının rezervlerinin artırılması. Yapılan düzenlemeleri bu açıdan tekrar ele aldığımızda döviz sorununu daha iyi anlayabiliriz. Ekonomi yönetimi bir tarafta KKM uygulaması ile elinde döviz olan birey ve firmaları TL’ye döndürmeye çalışıyor. KKM ile dövizdeki yükselişe karşı yatırımcılara TL cinsinden bir koruma sağlıyor. Bununla birlikte ihracatçı firmaların ülkeye getirdikleri dövizin yüzde 40’ını Merkez Bankasına satmayı zorunlu kılıyor. Merkez bankasından reeskont kredisi kullananlar için zorunlu kılınan döviz satış oranı ise yüzde 70. En başta bahsedilen yeni düzenleme ise ihracatçı firmaların Merkez Bankasına satmadığı yüzde 60’lık kısmın da Türk lirasına çevrilmesi durumunda KKM üzerinden ihracatçılara ek destek sağlanması. Bir yandan da bu zamana kadar KKM’den elde edilecek faiz düşük tutulurken artık o faiz de serbest bırakılarak daha yüksek faiz oranı sağlanıyor ve KKM’nin cazibesi artırılıyor.
Daha önce yapılan düzenlemeler ile bankalar da bulundurdukları döviz mevduat miktarı üzerinden cezalandırılmaya başlanmıştı. Bankaların döviz mevduatının toplam mevduat içerisindeki payı yüzde 40’ı aşarsa uzun vadeli tahvil alma zorunluluğu bulunuyor. Bu tahvillerin faizi ise yüzde 9 civarında ve bu oldukça düşük faiz oranı aslında bankaları bir çeşit cezalandırma yöntemi. Bankalar bu düşük faiz oranından tahvil almak istemedikleri için döviz mevduatının oranını düşürmeye çalışıyorlar ve o nedenle müşterilerini mevduatta döviz tutmamaları için ikna etmeye çalışıyorlar. ilerde faizlerin yükselmesi durumunda bankalar düşük faizle aldıkları tahvillerden zarar edecekler ve bundan kaçınıyorlar.
Tüm bunlara ek olarak şirketler, yurtdışına yaptıkları döviz transferlerinde belli bir miktarı aştıklarında buna gerekçe olarak belge ibraz etmek zorunda. Yine bireylerde de belli bir miktar döviz talebinde bankadan onay almanız gerekmekte. Tüm bu liralaşma ve sermaye kontrolü hareketleri döviz talebini kısmak ve merkez bankasına geçen dövizlerle de kuru baskılamaya çalışmak amaçlı. Seçime de böylelikle sert kur hareketleri yaşanmadan girmiş olunacak. Seçim sonrası ise kuru baskılamanın negatif sonuçlarını yaşayacağımız bir dönem olacak.
Kısaya düşen notlar:
- İktidarın orta gelirli vatandaşlar için başlattığı konut kampanyası olan Yeni Evim Konut Finansman Programı’na ilk on günde sadece 8 bin 27 başvuru gerçekleşti. Oldukça cazip faiz oranlarına rağmen buradaki düşük başvuruda vatandaşların alım gücündeki düşüşün yanı sıra projenin kapsamının belirsizliklerinin bir türlü netleşmemesi de etkili olmuş olabilir. Bir süre izlemekte fayda var.
- Uzun yıllar enflasyonun yükselememesi gibi bir problemle mücadele etmiş Japonya’nın başkenti Tokyo’da enflasyon, Ocak ayında geçen yılın aynı ayına göre yüzde 4,3 artış gösterdi ve 41 yılın en yükseğine ulaştı.
- ABD ekonomisi yılın son çeyreğinde yüzde 2,9 büyüyerek beklentilerin üzerinde bir büyüme performansı gerçekleştirdi. Tahminler yüzde 2,6’lık bir büyüme oranıydı. Enflasyondaki düşüş eğilimi ve büyümenin devam etmesi daha güvercin bir faiz artırımı beklentisi oluşturuyor ve bir sonraki FED toplantısında 25 puanlık bir faiz artışı bekleniyor.