[voiserPlayer]
Ekonomos Haftalık Ekonomi ve Finans Bülteni (3-9 Nisan 2023)
Merkez Bankası Kararları ve Mehmet Şimşek’e Duyulan İhtiyacın Artışı
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) Resmi Gazete’de zorunlu karşılık ve menkul kıymet tesisine ilişkin tebliğlerde bir kez daha değişikliğe giderek menkul kıymet tesisinde yeni bir düzenleme getirdi. Bu yeni düzenlemeye göre daha önce TL mevduat payı toplam mevduat içerisinde yüzde 50 altında kalırsa 7 puan ek menkul kıymet tesis etmek zorunda olan bankalar, artık yüzde 60 altında kalınca 7 puan ek menkul kıymet tesisinde bulunacak. Ayrıca bankalar, Nisan sonundan Eylül sonuna kadar, döviz mevduattan TL mevduata dönüşümü belirli oranda sağlayamamaları halinde ek menkul kıymet tutacaklar. Buna göre bankalar, 28 Nisan’dan 29 Eylül’e TL’ye dönüşüm oranı aylık yüzde 5’in altında kalırsa eksik kalan tutar kadar menkul kıymet ayıracak. Böylece 31 Mart’tan 27 Haziran’a kadar TL’ye dönüşüm oranı yüzde 15’in altında kalan bankalar 5 puan ek menkul kıymet tesisi yapacak.
Alınan bu kararlar ile bankalar, ya mevduatlardaki döviz oranını düşürecek ya da faizleri düşük olan ve ilerde faizler yükseldiğinde zarar yazdıracak tahvil gibi menkul kıymetler alacaklar. Bankaların döviz oranını düşürmek için yapması gereken ya döviz miktarını azaltmak ya da TL mevduat oranını yükseltmek. TL mevduatını artırmak için ise mevduat faiz oranlarını artırmaları gerekir. Merkez bankasının böylesi bir mevduat faizi artışına razı olmasının nedeni, sermayenin döviz talebindense mevduat tarafına gitmesine razı olmaları ve döviz talebini düşürmek istemeleri.
Sermayenin Hızlanan Hareketi ve Tedirginlik
BDDK haftalık verilerine göre kur korumalı mevduat büyüklüğü geçen hafta 28,2 milyar TL’lik artışla 1 trilyon 701 milyar 63 milyon liraya yükseldi. Buradaki artışı yurtiçi yerleşiklerin döviz mevduatlarındaki değişim ile beraber okumakta fayda var. 31 Mart haftasında yurtiçi yerleşiklerin döviz hesapları, 3 milyar 133 milyon dolar gerilemiş durumda. Bu gerilemenin 2 milyar 331 milyon doları tüzel kişilerden kaynaklı iken gerçek kişilerdeki düşüş 802 milyon dolar olarak gerçekleşmiş durumda. Bu verilere göre döviz hesaplarından KKM’ye doğru bir geçiş gerçekleşmiş gibi gözükmekte.
Unutmamak gerekir ki KKM’de faiz tavanının kalkması geçen haftanın son günü gerçekleşti ve düzenleme sonrası gelecek haftalarda KKM’ye ilginin devam etmesini bekleyebiliriz. KKM’ye yatırılan miktarın artışı seçim öncesi iktidarın dolar kurunun geldiği seviyeyi korumada yardımcı olacaktır. Fakat dikkat edilirse döviz hesaplarından çıkan miktar ile KKM’ye giren miktar arasında fark var. Döviz mevduatlarından çıkan para KKM dışında başka yerlere de gidiyor. Bunun bir kısmı KKM dışı TL mevduat olabilir ama yatırımcının kur riski varken KKM dışı mevduata yönelmesi biraz düşük ihtimal. Burada seçim yaklaştıkça hesaplardan çekilen dövizler yastık altı diye tabir edilen dövizlere dönüşüyor olabilir. Nitekim, Güzem Yılmaz Ertem Gazete Oksijen’deki yazısında bankalarda kiralık kasa bulunamadığından bahsetmekte(1). Kapalıçarşı’da bir süredir fiziki doların çok daha yüksekten alıcı bulduğuna dair gelen bilgiler de düşünüldüğünde dolar tarafında fiziki olana doğru bir kayış da bu döviz mevduatındaki düşüşü açıklamada yardımcı olacaktır.
Tüm bu sermaye hareketlerinden bahsederken unutulmaması gereken diğer bir nokta da altın ithalatındaki yüksek artış. Yılın ilk çeyreğinde altın ithalatı geçen senenin aynı dönemine göre yüzde 336 oranında bir artış göstermiş durumda ve bu artış olağan bir artışın çok çok ötesinde. Bu artışın sebepleri; yatırımcıların kur kaynaklı olarak gelecekte altın fiyatlarındaki artış beklentisi, belirsizlik ortamında altını güvenli liman olarak görmesi ve dolar tarafındaki baskıların altın tarafında görülmemesi nedeniyle daha kontrolsüz alan olan altına kayış olarak gösterilebilir. Altın tarafının daha kontrolsüz ve regülasyondan uzak olmasının, yukarıda bahsi geçen döviz mevduatlarındaki azalışın buraya doğru bir kayışı tetiklemiş ve tetikleyecek olması da muhtemel. Önümüzdeki haftalarda bu hesapları daha dikkatle takip etmekte fayda var.
Bankalara getirilen makro ihtiyati önlemlerin artması, kurun yavaş da olsa çıkmasına izin verilmesi ve sermaye kontrolleri gibi önlemler ile birlikte Mehmet Şimşek isminin de tekrardan gündeme sokulmasını izliyoruz. Hatırlayacak olursak geçtiğimiz haftalarda Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Mehmet Şimşek’in görüşeceği açıklanmış, görüşme sonrasında basına açıklama için hazırlıklar yapılmış, fakat görüşme sonrasında Şimşek herhangi bir açıklama yapmadan görüşmeden ayrılmıştı. Daha sonrasında Şimşek’in AK Parti tarafından yapılan teklifi kabul etmediği ve Londra’daki işlerine yoğunlaşacağı öğrenilmişti. Fakat geçen hafta Erdoğan çıktığı bir canlı yayında konuyu yine Mehmet Şimşek’e getirerek “Uzun yıllar ekonomi yönetimimizde yer alan Mehmet Şimşek kardeşimizin koordinasyonunda bir ekip bu (ekonomi politikalarını güçlendirmek) doğrultuda hazırlıklar yapıyor” diyerek tekrar Mehmet Şimşek ile beraber çalıştıklarına vurgu yaptı.
Bu vurguyu yapmak istemesinin de aslında ekonomi tarafında bir güven verme isteği olduğu anlaşılıyor. Bu güven verme isteğine seçim sonrasında ihtiyaç duyacakları kesin ama bunun seçim öncesinde yapılması güvene aslında daha çok bugün ihtiyaç duymaları. Bu ihtiyaç ise Şimşek ile yan yana olmanın getireceği bir avantaj olarak oydan ziyade döviz tarafındaki hareketleri durdurmak. Son zamanlarda merkez bankası tarafındaki panik sinyali olarak algılanacak yeni düzenlemeler ile beraber okunduğunda, dövize olan talebin ve yastık altına kaçışın iktidar tarafında tedirginlik yarattığını söylemek mümkün. Mehmet Şimşek ismi bu nedenle gündemde. Bu noktada Mehmet Şimşek’in ekonomi programı için çalışmadığı da bir gerçek. Mesele Ekonomi kanalında yayınlar yapan deneyimli Ankara gazetecisi Erdal Sağlam’ın aldığı bilgilere göre Mehmet Şimşek böyle bir çalışma içerisinde değil ve ekonomi programı Lütfi Elvan ve Cevdet Yılmaz koordinatörlüğünde hazırlanarak partiye teslim edildi(2). Bir anlamda Mehmet Şimşek’in sadece isim hakları kullanılmakta, pratik tarafta ise bir katkısı yok.
Dolar Tahminleri Kur Artışını Öngörüyor
Türkiye’de dövizin sürdürülemez şekilde baskılanması, seçim sonrası doların nasıl hareket edeceği sorusunu her geçen gün daha çok sorduruyor. Bu soruya cevap arayan kuruluşlar ise raporlarla seçim sonrası için kur tahmininde bulunmaktalar. Bu tahminlerden birisi de geçen hafta Morgan Stanley’den geldi. Kuruma göre mevcut iktidar ya da muhalefet iktidara gelse de kur her hâlükârda yukarı doğru gidecek. Rapora göre seçimi Cumhur İttifakı’nın kazanması senaryosunda, düşük faiz politikası sürecek. Finansal koşullar ve piyasa faizleri alternatif araçlar ile belirlenirken bankacılık sektörü düzenlemeleri devam edecek. Yılın son çeyreğinde ise kur tarafında bir yükseliş beklemekteler. Kurdaki yükselişle beraber politika faizinde de yukarı yönlü bir değişim de görülmesinin mümkün olduğu belirtilmekte.
Seçimi muhalefetin kazanması durumunda ise politika faizinin ilk aşamada önce yüzde 30-35 seviyelerine çekilmesi ve faizlerde yükselişin devam edeceği yönünde mesajlar verilmesi beklenmekte. Devamında ise yıl sonuna kadar yüzde 40-45 seviyelerine kadar faizlerin çıkarılabileceği öngörülüyor. Böylesi bir faiz artışı sonrasında enflasyondaki düşüşle beraber önce 2024 yılının ortasına kadar bir daralma ve devamında ise tekrardan bir yükselişe geçiş tahmin edilmekte.
Benzer senaryolar farklı farklı yabancı kuruluşlarca da yayınlanmakta ve ortak noktaları seçimi kim kazanırsa kazansın kurun artacağı yönünde. İktidar tarafının kazanması durumunda kurdaki artışın daha fazla olacağı ise genel kanı. Yabancı kuruluşlar kur artışının kaçınılmaz olduğunu beklemekle birlikte bu raporların kurun yükselmesi için yazılan raporlar olduğu ve kur yükseldikten sonra daha ucuzlamış varlık fiyatlarıyla Türkiye pazarına girmek istediklerini düşünen piyasa analistleri bulunmakta. Bunu da not olarak düşmekte fayda var.