Hariçten Gazel Haftalık Dış Haberler Bülteni (7-13 Ekim 2025)
Gazze’de Trump’ın 20 maddelik barış planının ilk aşaması olan esir takası geçtiğimiz hafta sonu gerçekleşti. Mevcut durumda soykırımın durması ve Gazze halkının rahatlaması açısından sevindirici bir haber bu.
Ancak planın sonraki aşamaları ve kalıcı bir barışın sağlanıp sağlanamayacağı sorularına henüz net cevaplar bulabilmiş değiliz.
Planın uygulamaya geçmesi, Hamas’ın 20 İsrailli rehineyi Kızılhaç Komitesi’ne teslim etmesi ve karşılığında İsrail’in ise 2 bin Filistinli esiri serbest bırakması, Trump’ın bir Orta Doğu turuna çıkarak bol reyting alacak bir şov yapması için de bir vesile oldu.
İsrail’in serbest bıraktığı Filistinlilerin yürümekte dahi zorlandıklarını ve işkence gördükleri her hallerinden belli olan içler acısı durumlarını da not edelim.
Önce İsrail’e giden Trump, İsrail meclisi Knesset’te adeta krallar gibi karşılandı. Knesset’te bir konuşma yapan Trump bol bol kendini övdükten ve özellikle sekiz savaşı bitirdiğini vurguladıktan sonra ayakta alkışlandı.
Bu tür görüntüler bana, Trump’ın bol bol övülerek trajikomik ve çocuksu egosunun okşanmasının, bir tür diplomatik yöntem olarak yerleşikleştiğini düşündürdüğünü de söylemeliyim. Zira ABD ile iyi geçinmenin en iyi yolunun bu olduğu, Trump’ın bir yıllık eylemlerine bakılınca anlaşılıyor.
Meclisteki konuşması sırasında bir sosyalist bir de Filistinli vekil tarafından protesto edilen Trump’ın şovu, protestocuların yaka paça meclisin dışına atılmasıyla büyük bir tatsızlık yaşanmadan son buldu.
En azından Knesset’te Trump hazır bulunurken böyle bir eylemin, yarıda kesilse de, yapılabilmiş olması, son dönemde iyiden iyiye yara alan İsrail demokrasisi açısından olumlu sayılabilir.
Trump, İsrail ziyaretinin ardından Mısır lideri Abdülfettah Sisi’nin öncülüğünde 20’den fazla liderin bir araya geldiği, Mısır’ın Şarm el-Şeyh kentinde düzenlenen “Ortadoğu’da Barış” zirvesine gitti.
Erdoğan’ın da bulunduğu zirvede ABD, Türkiye, Katar ve Mısır; Gazze’de kalıcı barış için niyet beyanı imzaladı. Trump’ın oldukça yakın ilişkiler geliştirdiği Türkiye, Katar ve Mısır’ın barış girişiminin en büyük destekleyicileri olmaları, bu çabaların İslam dünyasında meşruiyet kazanmasına da ciddi bir katkı sağlıyor.
Arabulucu ülkeler ABD, Türkiye, Mısır ve Katar’ın liderlerinin Gazze’de ateşkes anlaşmasına kefil olduğu ve “Kalıcı Barış ve Refah İçin Trump Deklarasyonu” olarak adlandırılan niyet beyanı, “Aşırılık ve radikalleşmenin her türünü ortadan kaldırma kararlılığında birleşiyoruz. Şiddet ve ırkçılığın normalleştiği veya radikal ideolojilerin toplumsal yaşamın dokusunu tehdit ettiği hiçbir toplum gelişemez.” ifadeleri yer aldı.
Altı çizilen bu radikallik ifadesinde Hamas’ın işaret edildiği açık olmakla beraber İsrail’e ne kadar eleştiri yöneltildiğini siz değerli okuyucularımın yorumuna bırakıyorum.
İmzalanan Şarm el-Şeyh Anlaşması’nın ayrıntıları henüz açıklanmadı, ancak Trump, niyet beyanı belgesinde barış sürecinde geçerli olacak kural ve düzenlemelerin bulunduğunun altını çizdi. Gazze’de silahların susması için uzun süredir arabuluculuk yapan dört ülke Mısır, Türkiye, Katar ve ABD’nin ateşkeste garantör ülke olmaları bekleniyor.
Öte yandan, yerle bir edilen Gazze’nin nasıl inşa edileceği de Mısır’daki zirvede gündeme gelmiş olsa gerek. Ayrıntıları önceki haftalarda ortaya çıkan plana göre “Gazze: Yeniden İnşa, Ekonomik Büyüme ve Dönüşüm Fonu” (GREAT Trust) proje önerisi, Gazze’yi ekonomik bir bölgeye dönüştürecek.
Oluşturulacak fon (elbette Körfez’den cömert bağışlar bekleniyor) sayesinde Gazze, İsrail ve Arap ülkelerinin barışmasını ve ticari ilişkilerini geliştirmesini öngören İbrahim Anlaşmalarının da bir devamı olarak İsrail ile ekonomik anlamda bütünleşecek. Bu denklemde Batı Şeria’daki Filistin Yönetimi’nin Gazze’nin yönetiminde ne kadar söz sahibi olacağı da şimdilik muamma.
Şarm el-Şeyh’te Kimler Ne Kazandı?
Trump’ın 20 maddelik anlaşması, Müslüman ülkelerin de dahil olduğu ve Hamas’ın silahsızlandırılmasını da içeren bir plan olarak ortaya çıktı. Ancak mevcut durumda Hamas’ın silah bırakıp bırakmayacağı ve İsrail’in de -Hamas’ın elindeki esirleri de geri almışken- tekrar Gazze’ye saldırıp saldırmayacağının bilinmediği bir ortamı beraberinde getirdi.
Tüm bunlara rağmen, Trump’ın barışı sağlamak ve (bu sene olmadı ama) seneye Nobel Barış Ödülü’nü almak konusundaki iradesinin yanı sıra Türkiye, Mısır ve Körfez ülkelerinin de inisiyatif alması, Gazze’nin geleceğine dair ufak da olsa umutlanmamızı sağlıyor.
Gazze’de görevlendirilecek uluslararası barış gücünün hangi yetkilerle ve ne güçte Gazze’de olacağı, kurulacak Filistinli ve uluslararası yönetim kurumlarının nasıl işleyeceği elbette çok önemli olacak.
Ancak tüm bunlar olurken Gazze’de yapılacak düzenlemelere dair bir Birleşmiş Milletler kararının alınması da uluslararası hukuk bağlamında bağlayıcı olması ve güvence sağlaması açısından iyi olurdu. Şu ana kadar böyle bir konu gündeme gelmedi.
Netanyahu’nun da Gazze’de Hamas’ın silah bırakmaması ve İsrail ordusunun çekildiği yerlere yerleşmesi konusundaki uyarıları, varılan noktanın dahi Gazze için ne kadar kırılgan olduğunu gösteriyor.
Filistin meselesinin geçmişini de göz önünde bulundurduğumuzda İsrail’in saldırganlığının sürmesi ve bunun için Netanyahu hükümetinin birçok bahane bulabilmesi de çok küçük bir olasılık sayılmaz. Elbette tüm bunların arasında İsrail’in Batı Şeria’da sürdürdüğü işgalin gündeme dahi gelemediğini de vurgulamak lazım.
Bu olumsuz tabloya Trump planından hiç de memnun olmamış görünen ve bu memnuniyetsizliğini son derece pervasız şekilde açıklama devam eden, Netanyahu’nun aşırı-sağcı (ve dahi dinci) koalisyon ortaklarının tutumlarını da eklemek lazım.
Sonuç olarak bu barış planının mevcut durumda İsrail, ABD, Türkiye, Mısır ve Katar’ı mutlu ettiğini söyleyebiliriz. Kısa vadede Gazze’de katliamın durması da Gazze halkı için bir kazanım olarak değerlendirilebilir. Ancak orta ve uzun vade için pozisyonumu umutlu olarak tanımlayamıyorum.
Yine de iyisini umalım ve Gazze halkının bundan sonra insanca yaşama hakkına kavuşmasını dileyelim.