Hariçten Gazel Haftalık Dış Haberler Bülteni (15-21 Nisan 2025)
Dünya gündemi Rusya-Ukrayna Savaşı’nda ateşkes ihtimali, İsrail’in İran’a yapmak istediği olası operasyon, ABD-İran nükleer görüşmeleri gibi oldukça ciddi gündemleri konuşurken hafta sonu yaşanan bir gelişme tüm haber ajanslarını yeni manşetler atmaya itti: Papa Francis’in ölümü.
Öte yandan, Trump’ın gümrük vergilerinin yankıları da sürüyor. Bu vergilerden kim ne kaybeder ne kazanır konusu hararetle tartışılırken ABD Başkan Yardımcısı J. D. Vance, Hindistan’ı ziyaret ederek gümrük vergilerini müzakere etmeye gitti. Bu yazıda bu iki konuyu işleyeceğim.
Papa Francis Kiliseyi Nasıl Değiştirdi?
Jorge Mario Bergoglio adıyla 17 Aralık 1936’da Buenos Aires, Arjantin’de dünyaya gelen Papa Francis, 21. yüzyılın en etkili ve şefkatli dini liderlerinden biri olarak anılmayı hak edecek bir papalık döneminin ardından 22 Nisan 2025 günü hayatını kaybetti.
Jorge Mario Bergoglio, İtalyan kökenli işçi sınıfı bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. İtalya’dan gelen göçmen bir işçi olan babası ve ev kadını olan annesi ona güçlü bir toplum, merhamet ve tevazu duygusu aşıladı. Buenos Aires’te büyüyen Jorge doğal bir liderdi. İsa Cemiyeti’ne (Cizvitler) 1958 yılında 21 yaşındayken katıldı ve rahiplik için çalışmalarına başladı. Akademik yolculuğu onu çeşitli aşamalardan geçirdi ve sosyal adalete derin bir bağlılıkla sürdürdüğü teoloji derecesi ile sonuçlandı.
Ancak ilk yılları zorluklarla geçti. 1959 yılında, neredeyse hayatına mal olacak ciddi bir solunum yolu hastalığı teşhisi kondu, ancak iyileşti ve inancına ve başkalarına hizmet etmeye olan bağlılığı daha da güçlendi. Bergoglio, 1969 yılında rahip olarak atanmasının ardından Kilise’de hızla yükselerek önce Arjantin’deki Cizvitlerin Bölgesel Başrahibi oldu, ardından da 1992 yılında Buenos Aires Yardımcı Piskoposu olarak atandı.
13 Mart 2013 tarihinde Kardinal Bergoglio, Katolik Kilisesi’nin 266. Papası olarak seçildi ve alçakgönüllülüğü ve yoksullara hizmet etmeye adanmışlığıyla tanınan Assisili Aziz Francis’in onuruna Papa Francis adını aldı. Papa seçilmesi birkaç nedenden ötürü tarihi bir önem taşıyordu: Güney Amerika ve güney yarımküreden gelen ilk papa, ilk Cizvit papa, Francis adını alan ilk papa ve 600 yıldır ilk defa istifa eden bir papanın ardından göreve gelen ilk papa. Seçtiği isim, yoksullarla olan derin bağını ve Aziz Francis’in sadelik ve dışlanmışlara hizmet örneğini taklit etme arzusunu yansıtıyordu.
Papa Francis, seçilmesinin hemen ardından papalığı için farklı bir ton belirledi. Kilise’yi reforme etme konusundaki kararlılığı, hem iç yönetim hem de daha geniş dünyaya erişim açısından eylemlerinde ön plana çıktı. Papa’nın en önemli miraslarından biri, yoksulların, mültecilerin ve ötekileştirilmiş toplulukların ihtiyaçlarını karşılama konusundaki kararlılığı oldu. Papalığının başlangıcından itibaren şefkat, merhamet ve toplumda acı çekenlerle dayanışmanın önemini vurguladı. “Yoksullar için yoksul bir Kilise” diyerek önceliğini ortaya koydu. Bu nedenle kimileri tarafından “sosyalist papa” olarak da anıldı. Merhamete verdiği önem, Vatikan’ın kapılarını mültecilere ve evsizlere açma kararında açıkça görülüyordu ki bu da Kilise’nin geleneksel olarak daha içe dönük duruşuyla tam bir tezat oluşturuyordu.
2015 yılında Papa Francis, özellikle yoksulların ve savunmasızların kurtuluşuna odaklanarak Kilise’nin misyonunun yenilenmesi çağrısında bulunan bir papalık öğüdü olan Evangelii Gaudium’u (İncil’in Sevinci) yayınladı.
Papa Francis aynı zamanda Katolik Kilisesi’nin iç işleyişinde reform yapma çabalarıyla da tanındı. Mali yolsuzluk ve Kilise içindeki cinsel istismar krizi gibi skandalları ele almak için gerekli bir eylem olan Vatikan’ın bürokrasisinde reformlar başlattı. 2014 yılında Vatikan’ın mali operasyonlarını denetlemekle görevli Ekonomi Konseyi’ni kurdu. Bu hamleler Kilise’nin yönetimini modernleştirmeyi ve daha fazla şeffaflık sağlamayı amaçlıyordu.
Papa Francis ayrıca, çevre konusu, eşcinseller, evlenip boşanmış Hristiyanlar için de kilisenin duruşu konusunda açılımlar yapmıştır. Papa Francis’in ilerici fikirleri, kendisi ile Kilise içindeki daha muhafazakâr unsurlar arasında sürekli bir gerilime sahne olmuştur. Yine de, diyaloğu teşvik etme ve farklı geçmişlerden ve inançlardan gelen bireylere ulaşma yeteneği onu modern çağın en saygın dini liderlerinden biri haline getirmiştir. Yeni papanın seçimi de Kilise içerisindeki ilerici-geleneksel çekişmesinin bir yansıması olacak. Bu konuya ilerleyen haftalarda değineceğim.
J. D. Vance Hindistan’da
ABD ile Çin arasında yaşanan gümrük tarifesi gerginliği ve süregelen rekabet gözleri Hindistan’ın üzerine çeviriyor. ABD tarafından Çin’e uygulanan gümrük vergileri, Hindistan için bir avantaja dönüşebilir. Hindistan, Çin’e göre kendisine uygulanan daha düşük gümrük vergilerinden yararlanarak Çin’de yapılan üretimin bir kısmını kendi ülkesine çekebilir. Ancak bunu başarabilmek için Hindistan’ın yapması gereken reformlar da var.
Bu tartışmalar sürerken ABD Başkan Yardımcısı J. D. Vance, dört gün sürecek bir ziyaret için Hindistan’a gitti. Vance’in eşi Usha Bala Chilukuri Vance’in Hindistanlı olması nedeniyle ABD Başkan Yardımcısı, eşi ve çocukları ile Hindistan ziyaretlerini zaten yapıyordu. Vance’in Başkan Yardımcısı olması ile bu ziyaretler diplomatik bir önem de kazanmış oldu.
Trump’ın açıkladığı son tariflerde Hindistan için yüzde 27 gümrük vergisi koyulmuştu. Hindistan bu vergilerin geri alınması ya da azaltılması için, verilen 90 günlük uzatma arasında, ABD ile yeni bir anlaşmanın peşinde koşarken Vance’in Hindistan’a gelmiş olması, Modi hükümetini memnun etti.
Vance gezi sırasında yaptığı konuşmada, ABD’nin Hindistan ile daha çok birlikte çalışmak istediğini vurgulayarak ABD’nin daha fazla miktarda enerji ve savunma ekipmanlarını (özellikle de F-35 savaş uçağı) Hindistan’a satmak istediğinin de altını çizdi. Modi’yi de öven Vance, Hindistan ile yapılan ticaret anlaşması görüşmelerinde ilerleme kaydedildiğini vurguladı.
ABD mevcut durumda Hindistan’ın başlıca ticaret ortağı konumunda, ABD’nin resmi verilerine göre ikili ticaret 2024 yılında 129 milyar dolar iken, Hindistan lehine 45.7 milyar dolar fazla verildi. İki ülke 2030 yılına kadar ikili ticareti 500 milyar dolara çıkarmayı hedefliyor. ABD ise Hindistan’a enerji ve savunma alanlarında mallar satarak ticaret açığını kapatmak istiyor.
ABD uzun zamandır Çin’e karşı bir siper olarak gördüğü Hindistan ile daha derin bir müttefiklik ve ticari partnerlik ilişkisi geliştirmeye çalışıyor. ABD ve Hindistan yakınlaşması bu nedenle Çin’i özellikle rahatsız ediyor. Nitekim Çin ve Hindistan arasında ticari rekabetin yanı sıra sınır uyuşmazlıkları kaynaklı gerilimler de yaşanıyor.
Hindistan Başbakanı Modi, Trump’ın ilk başkanlığı sırasında ABD Başkanı ile iyi bir ilişki kurmuştu ve Trump’ın ikinci dönemi başladıktan sonra ABD başkanını ziyaret eden ilk liderlerden biri olmuştu. Şubat ayındaki ziyareti sırasında Modi, ABD ile “mega ortaklık” yapmak istediklerinin altını çizmiş ve Trump’ın gümrük vergilerinin olası etkilerini en aza indirmek için bir müzakere süreci başlatmıştı.
Trump, Modi’yi övmüş ve “büyük bir dost” olarak nitelendirmişti. ABD Başkanı ayrıca Hindistan’ın ABD’ye uyguladığı yüksek gümrük vergilerini de eleştirerek ülkeyi “vergi kralı” olarak anmıştı.
Ticaret müzakereleri Hindistan için özellikle ABD’ye mal satılan alanlardan olan tarım, işlenmiş gıda, araba parçaları, tıbbi ekipman ve mücevherat sektörleri için önem arz ediyor. Hindistan aynı zamanda ABD’nin önemli bir savunma ortağı ve son yıllarda gelişmiş Amerikan askeri teçhizatını kendi envanterini geliştirmek için satın alıyor.
Vance’in ziyaretinden de anlaşıldığı üzere ABD özellikle askeri alandaki ticareti arttırarak Hindistan ile ticaret açığını kapatmak istiyor. Hindistan ile ABD arasında varılacak iyi bir ticaret anlaşması, Çin’i oldukça rahatsız edeceği gibi Hindistan’ın küresel güneyin liderliğine oynama rolü için de önemli bir atılım olacaktır.