Hariçten Gazel Haftalık Dış Haberler Bülteni (19-25 Ağustos 2025)
Trump’ın ikinci döneminde yaptıkları ve söyledikleri, “liberal normlara ve demokratik değerlere dayanan liberal uluslararası düzenin selameti için Amerikan liderliği” anlayışını fiilen ortadan kaldırdı. Trump’ın dünyası, gücün her durumda bir araç olarak kullanılması ve kişisel çıkarların ön planda tutulmasına dayanıyor.
Trump’ın bu yaklaşımına Ukrayna ve Gazze’de yaşanan işgal, savaş suçları, insani krizler, egemenlik haklarına saygısızlık ve insan hakları ihlalleri gibi uluslararası hukukun yasakladığı (en azından yasaklamaya çalıştığı) eylemleri de ekleyince, küresel siyasal sistemin derin bir dönüşümden geçtiğini iddia etmek kolaylaşıyor.
Liberal uluslararası düzenin altına kibrit suyu döken aynı Trump, öte yandan dünyadaki savaşları bitirerek Nobel Barış Ödülü alma peşinde. Bu hayali onu öyle bir noktaya getirdi ki sanrılar görmeye başladı. Geçtiğimiz hafta Beyaz Saray’da Ukrayna gündemiyle yapılan toplantıda Avrupalı liderler kendisine ateşkes çağrısında bulunması için baskı yapınca Trump, “Ben altı savaş bitirdim… Ve bu anlaşmaları yaparken birinde bile ‘ateşkes’ kelimesini ağzıma almadım” dedi. Sonraki gün ise bitirdiği savaş sayısını yediye çıkardı.
Tam olarak kimse bu yedi savaşı tespit edemese de Trump kendi hayal dünyasında buna inanıyor ve Nobel Barış Ödülü’nü almayı hak ettiğini düşünüyor. Yine de ABD başkanının barış için çabaladığını düşünmesi iyi bir şey. Ancak ortada çok büyük bir engel var: İsrail’in Gazze’de yaptığı soykırım.
Bir Amok Koşucusu edasıyla Gazze’ye saldırmayı aralıksız sürdüren Netanyahu hükümetinin, artık medeni dünyanın büyük oranda bir soykırım olarak görmeye başladığı türden bir kıyıma girişmesi ve insanları amaçlı bir şekilde açlığa mahkum etmesi, yalnızca İsrail’in değil, ABD’nin ve dolayısıyla Trump hükümetinin de payına savaş suçu olarak yazılacak.
İsrail Saldırısında Beş Gazeteci Daha Öldü
Pazartesi günü İsrail’in Gazze’nin güneyindeki Han Yunus kentinde bir hastaneye düzenlediği iki saldırıda, beş gazeteci dahil 20 kişi öldü. Başbakan Benjamin Netanyahu, “trajik bir kaza” olarak nitelendirdiği olay için özür diledi ve İsrail ordusunun soruşturma başlatacağını söyledi.
Bu soruşturmalardan hiçbir sonuç çıkmayacağını ve Netanyahu’nun bu minvalde yaptığı açıklamaların retorikten öteye gitmediğini ise artık herkes biliyor.
Bu saldırı, yaklaşık iki yıldır süren savaş sırasında gazetecilere yönelik en ölümcül saldırılardan biri olarak kayıtlara geçti. Ölen beş gazeteci, Reuters, Associated Press ve Al Jazeera gibi medya kuruluşlarında çalışıyordu. Geçtiğimiz haftalarda Al Jazeera’nın 5 muhabiri de yine bir İsrail saldırısında öldürülmüştü.
Gazze’deki savaşta Gazetecileri Koruma Komitesi’ne göre şu ana kadar en az 192 gazeteci öldürüldü. İsrail, uluslararası muhabirlerin Gazze’de serbestçe haber yapmasını yasakladı, bu nedenle dünyanın büyük bir kısmı şu anda Gazze’den haber yapmak için Filistinli gazetecilere güveniyor. İsrail ise Filistinli gazetecilerin Hamas üyesi olduklarını ve yalan haber yaptıklarını iddia ediyor. İsrailliler, uluslararası gazetecilere niye izin vermediklerine dair sorulara ise cevap vermiyor ya da güvenlik risklerini sebep gösteriyor.
Tüm dünyada Gazze’deki kıtlık ve soykırım için eylemler sürüyor. İsrail halkı da savaşın bir anlaşma ile bitirilmesi ve kalan rehinelerin geri alınması için sokaklarda. Netanyahu hükümeti tüm bu tepkileri kulak ardı ederek Gazze’nin kalan kısmını da işgal hazırlıklarını sürdürüyor.
Öte yandan İsrail toplumunda savaşın uzamasının ve asker ihtiyacının getirdiği başka sıkıntılar da ortaya çıkıyor. Gazze Savaşı’nın başından beri ultra Ortodoks Yahudilerin askere alınıp alınmayacağı konusu tartışılıyordu. Bu dindar Yahudiler, dini gerekçelerle askerlik yapmayı reddediyor. Ancak Gazze Savaşı nedeniyle İsrail tarihinde ilk kez, ultra Ortodoks İsrailliler askerlik hizmetine çağrılıyor ve bu İsraillilerin çoğu askerlik hizmeti çağrısını reddediyor. Geçtiğimiz hafta yüzlerce ultra Ortodoks sokaklarda askerlik hizmetini protesto etti.
Askerlik hizmeti çoğu Yahudi İsrailli için zorunlu, ancak ultra Ortodokslar geçen yıl İsrail Yüksek Mahkemesi’nin verdiği karara kadar bu görevden muaftı. Bu muafiyet, Yahudi nüfusun geri kalanı tarafından uzun süredir hoşnutsuzlukla karşılanıyordu. Ancak Gazze’de neredeyse iki yıldır süren savaş, bu hoşnutsuzluğu İsrail toplumundaki bölünmeleri derinleştiren ve Başbakan Benjamin Netanyahu’nun kırılgan koalisyonunu tehlikeye atan bir siyasi krize dönüştürdü.
Gazze İle İlgili Diğer Gelişmeler
İran’ın Orta Doğu’daki vekil güçlerinin kolları kanatları kırılmış ve pasif hale getirilmiş olsa da Yemenli Husiler halen İsrail’e füze saldırıları düzenleyebiliyor. 22 Ağustos’ta Husiler, Ben Gurion havalimanına yönelik iki drone ve bir balistik füze ile İsrail’e saldırdı. Tel Aviv’de siren sesleri duyuldu.
Bir drone İsrail hava savunma sistemleri tarafından havada imha edilirken balistik füzenin bazı parçaları Tel Aviv’de boş araziye düştü. İsrail ordusu misilleme olarak Yemen’in başkenti Sana’yı vurdu. Bu saldırıda 2 kişi öldü, 5 kişi yaralandı.
Başka bir gelişme de Hollanda’da yaşandı. Gazze’de yaşananlar Hollanda siyasetinde büyük bir çalkalanmaya sebep oldu. Hollanda’da Dışişleri Bakanı Caspar Veldkamp ve onun partisine mensup sekiz bakanın, İsrail’e karşı getirilmek istenen ek yaptırımların engellemesi nedeniyle istifa etmesi hükümet krizi yarattı. 9 bakanın çekilmesiyle iktidar koalisyonunda kalan iki parti ise İsrail yanlısı ve artık hükümette tamamen onlar söz sahibi oldu.
İsrail’e yönelik ciddi desteğiyle bilinen Dilan Yeşilgöz’ün lideri olduğu Özgürlük ve Demokrasi İçin Halk Partisi (VVD) ile aşırı sağcı Çiftçi Vatandaş Hareketi Partisi (BBB), istifa eden Yeni Sosyal Sözleşme Partisi (NSC) üyesi bakanların yerine yeni isimler atayarak, 29 Ekim’deki erken seçime kadar azınlık hükümeti olarak görevlerine devam edecek.
Netanyahu hükümetinin Gazze’yi topyekûn işgal planı çok daha fazla ölüm, yıkım ve kıtlık demek. Uluslararası tepkiler her geçen gün artıyor. Bu durumda Netanyahu hükümetinin bu işgali Gazze’yi tamamen yıkıp Gazze halkını belli bir bölgede toplayana kadar sürdürmesi, İsrail’in ve destekçilerinin gelecekte tüm dünyada nefretle karşılanmasına sebep olacak türden bir olay. Bana kalırsa Netanyahu hükümeti yaptıklarının ortaya çıkaracağı sonuçları hiç düşünmeden hareket ediyor ve bu umarsız tutumları, gelecekte İsrail’in varoluş mücadelesine de ciddi zararlar verecek.