Hariçten Gazel Haftalık Dış Haberler Bülteni (17-23 Eylül 2024)
7 Ekim 2023’te Hamas’ın İsrail’e saldırması, 1200 kişiyi öldürmesi ve 253 kişiyi rehin alması ile başlayan Gazze Savaşı bir yılını doldurmak üzere. Hamas’ın bu saldırısı tüm dünyadan tepki almış ve özellikle sivillerin öldürülmesi, İsrail’in kendini savunma hakkı kapsamında Gazze’de yerleşmiş Hamas hedeflerine yönelik saldırılar gerçekleştirmesine meşru bir zemin hazırlamıştı.
Ancak İsrail gün geçtikçe saldırılarını arttırdı. Gazze’de sivillerin ölmesini umursamayan tavrı, yerleşim yerlerini bombalayarak sivilleri güneye sürmesi, BM Temsilcileri ve gazeteciler dahil birçok bağımsız çalışanı öldürmesi, yardım kuruluşlarını hedef alması gibi savaş hukukuna sığmayacak davranışlarla, meşru bir zeminde başladığı saldırıları kısa sürede neredeyse bir soykırıma çevirdi.
Geçtiğimiz bir yıl içinde bir yıkıntıya dönüşen Gazze Şeridi’nde halen büyük bir insanlık dramı yaşanıyor. 41 binden fazla insan hayatını kaybetti. Bazı rehineler öldü veya öldürüldü. Kasım ayında rehine-mahkum takasını içeren kısa bir ateşkes yapılmış olsa da saldırılar kısa sürede tekrar başladı. Sonraki süreçte tüm dünyanın ateşkes çağrılarına rağmen Netanyahu hükümeti saldırılarına ara vermedi.
Birleşmiş Milletlerin tepesinde yer aldığı uluslararası hukuk düzeni, İsrail tarafından hiç olmadığı kadar yıpratıldı ve meşruiyeti iyiden iyiye sorgulanır oldu. Uluslararası Adalet Divanı’nda soykırım gerekçesiyle İsrail’e dava açılması; BM Güvenlik Konseyi ve Genel Kurulu’nun ateşkes kararları; Çin’in arabuluculuk çabaları; ABD’nin İsrail’e yumuşak bir şekilde de olsa ateşkes için baskı yapması; birçok ülkenin büyükelçilerini İsrail’den çekmesi; Norveç, İrlanda, İspanya ve Slovenya’nın Filistin’i bir devlet olarak tanıması; BM’de Filistin’e yeni haklar tanınması… Tüm bu uluslararası çabalar da Gazze’de yaşanan katliama bir son veremedi. Gereklilik, ölçülülük ve orantılılık gibi uluslararası hukukta altı çizilen güç kullanma prensipleri ise bu savaşta silinip gitti.
Netanyahu’nun iktidarda kalmak motivasyonu ile maksimalist hedefler koyarak son derece saldırgan bir politika izlemesi, Gazze katliamının adını, 21. yüzyılın en hazin olayları arasına şimdiden yazdırdı. Gelecekte Adalet Divanı’nda süren davada İsrail soykırım suçundan hüküm de giyebilir.
İsrail’in bu savaşta önüne koyduğu iki hedefe geçtiğimiz hafta bir yenisi daha eklendi. Bu hedeflerden ilk ikisi Hamas’ı yok etmek ve rehineleri kurtarmaktı. 3. hedef ise İsrail’in kuzeyinde yaşayan, Hizbullah’ın saldırılarına maruz kalan ve bölgelerinden tahliye edilen 60 bin İsrail vatandaşını evlerine döndürmek. Peki bu hedef Hizbullah ve Lübnan için ne anlama geliyor?
Hizbullah-İsrail Savaşı
Lübnan’ın özellikle güney bölgesinde yerleşik bir güç olan İran’ın vekil gücü Hizbullah, Gazze Savaşı’nın başından bu yana Hamas ve Gazze halkına destek olmak gerekçesiyle İsrail’e roketlerle saldırıyor. İsrail de bu saldırılara cevap veriyor ve bu düşük yoğunluklu savaş son bir yıldır sürüyor.
Ancak geçtiğimiz hafta yaşanan gelişmeler İsrail’in Gazze’yi yerle bir ettikten sonra güçlerini kuzeye kaydırarak Hizbullah ile daha yüksek yoğunluklu bir savaşı başlattığını gösteriyor. Geçtiğimiz hafta Hizbullah-İsrail cephesinde neler yaşandı kısaca özetleyelim:
- 17 Eylül Salı günü yaşanan çağrı cihazı saldırılarında biri çocuk 12 kişi hayatını kaybederken 300’ü ağır yaralı olmak üzere en az 2800 kişi yaralandı. Bu saldırı birçok Hizbullah üyesinin de ciddi şekilde yaralanmasına sebep oldu ve sivillerin öldürülmesini içerdiğinden uluslararası hukuka aykırılık teşkil ediyor. Birçok açıdan savaş suçu olarak nitelendirilebilecek bu saldırı, İsrail’in istihbarat örgütü Mossad’ın, teknolojiyi kullanarak ve tedarik zincirine sızarak ne kadar sofistike saldırılar yapabileceğini gösterdiği gibi güvenlik kavramının yeniden tanımlanmasını ve devletlerin yeni önlemler almasını gerektirecek boyutta da tehlikeler içeren bir saldırı olarak kayıtlara geçti.
- 18 Eylül Çarşamba günü ise çağrı cihazları saldırısına benzer şekilde telsizlerin bombaya dönüştüğü bir saldırı gerçekleşti. Hizbullah bu saldırıda 25 mensubunun öldüğünü açıkladı. 450’den fazla kişi ise yaralandı. Bu iki saldırı Hizbullah’ın haberleşme ağına ciddi ölçüde zarar verdi. Bu durum Hizbullah’ın İsrail’e saldırı kapasitesinin ne kadar azaldığı konusunda da soruları gündeme getirdi.
- 20 Eylül Cuma günü İsrail, Beyrut’un güneyine hedefli bir hava saldırısı gerçekleştirdi. Bu saldırıda aralarında ABD’nin başına ödül koyduğu Hizbullah’ın Rıdvan Gücü komutanlarından İbrahim Akil’in de yer aldığı 16 Hizbullah mensubu öldürüldü. Aralarında kadın ve çocukların olduğu 45 sivil ise yine bir İsrail saldırısının kurbanı oldu.
- 21-22 Eylül Cumartesi ve Pazar günleri Hizbullah söz verdiği üzere İsrail’e misilleme yaptı. Hizbullah, İsrail’in kuzeyinde askeri üsler ve lojistik depolar gibi hedeflere “onlarca” füze saldırısı düzenlediğini duyurdu. İsrail ordusu ise ayrı bir açıklamada, Lübnan’dan en az 35 roketin ateşlendiğini ve 50’li yaşlarda bir kişinin şarapnel parçasıyla hafif yaralandığını açıkladı.
- 23 Eylül Pazartesi günü sabah ise Lübnan halkı cehennemi yaşamaya başladı. İsrail ordusu 2006 yılında Hizbullah ile yaşanan savaştan bu yana en geniş kapsamlı hava saldırılarını gerçekleştirerek Hizbullah’ın askeri noktalarını hedef aldı. Bu saldırılarda yalnızca Güney Lübnan değil, doğudaki Bekaa Vadisi ve kuzeyde Suriye sınırındaki bazı bölgeler de havadan vuruldu. 17 saat sürdüğü belirtilen saldırılarda şu ana kadar 550’den fazla kişi hayatını kaybetti. Güney Lübnan’dan Beyrut’a ve diğer şehirlere doğru kitlesel göç başladı. Hizbullah ise roket saldırılarıyla İsrail’e karşılık verdiğini söylüyor. Ancak Hizbullah’ın etkili bir şekilde bu hava saldırılarına karşılık veremediğini tahmin etmek zor değil.
Şu an herkesin aklındaki soru İsrail’in bu saldırılar sonrasında Lübnan’a bir kara harekatı yapıp yapmayacağı. İsrail Ordu Sözcüsü Hagari bu soruya: “İsrail’in kuzeyinden tahliye edilen halkın evlerine güvenli bir şekilde dönmeleri için ne gerekiyorsa yapacağız” şeklinde cevap veriyor.
4 aylık görev süresi kalan Biden hükümeti de artık olanları durdurma konusunda pek bir şey yapabilecek gibi görünmüyor. Arap ülkeleri kınama açıklamalarından öteye geçmeyen tepkilerle yetiniyor. İran ise Hamas’ın siyasi kanadının lideri İsmail Haniyye’nin Tahran’da öldürülmesinden bu yana, İsrail’e misilleme sözü vermiş olmasına rağmen sessizliğini koruyor.
Lübnan halkı kaderiyle baş başa. Ancak yaşananlar nedeniyle Hizbullah’a, Lübnan hükümeti ve siyasetçilerden destek gelmeye başladı. Savaştan yorgun düşmüş Lübnan toplumu ve ekonomisi yeni bir savaşı kaldırabilecek durumda değil. Lübnan, şayet İsrail karadan da operasyonlara girişirse yeni bir Gazze olmaya aday. Tablo oldukça karamsar. Ancak tüm bunlara rağmen Hizbullah direnişini sürdürecektir. Gelişmeleri takip edip sizlere aktarmaya devam edeceğim.