Hariçten Gazel Haftalık Dış Haberler Bülteni (3-9 Aralık 2024)
Son haftalarda küresel siyasette çok önemli gelişmeler yaşandı. Romanya’da TikTok nedeniyle iptal edilen seçimler, Fransa’da düşen hükümet, Güney Kore’de başarısız darbe girişimi…
Ancak çok uzun süre üzerinde konuşacağımız bir gelişme daha yaşandı: 27 Kasım Çarşamba günü İdlip’ten başlayarak, yıldırım hızıyla 11 gün içerisinde önce Halep sonrasında Hama, Humus ve Şam’ı alan HTŞ (Heyet Tahrir eş-Şam) güçleri önderliğindeki Suriye muhalefeti, 61 yıllık Baas rejimine son vererek Suriye’de ve dolayısıyla Orta Doğu’da yeni bir dönemin kapılarını açtı.
Bu yazıda maddeler halinde Suriye’de ne olduğunu ve ne olabileceğini, önemli gördüğüm noktalara değinerek tartışacağım.
- Esat rejiminin düşmesi herkesi memnun etmiş görünüyor. 61 yıllık Baas rejiminin yaptığı katliamlar, rakiplerine reva gördüğü insanlık dışı uygulamalar, hapishanelerde çürüttüğü insanlar düşünüldüğünde bu son derece anlaşılır. Ancak Esad’ın devrilmesi de bize gül bahçesi vadetmiyor.
- Lakabı Muhammed Colani olan Ahmed el-Şara, Golan Tepeleri bölgesinden bir İslamcı cihatçı. Önce IŞİD sonra da El-Kaide (El-Nusra) çizgisinden uzaklaşan Colani, cihatçı olmayan bir İslamcı imajıyla İdlip’te birçok örgütü birleştirerek dikkate değer bir liderlik gösterdi. Esad’ın düşmesi ve iktidarın HTŞ’ye devri konusunda da son derece soğukkanlı ve eski hatalardan ders çıkarmış olduğu belli mesajlar veriyor.
- Halen birçok ülkenin terör örgütü listesinde olan (Türkiye dahil) HTŞ’nin, Suriye’de meşru bir yönetim kurup uluslararası tanınma sağlaması için çok dikkatli olması ve özellikle de şeriat hülyalarını bastırması gerekiyor. Ancak İslamcılık ve şeriat hülyası bir kere bünyeye girmişse ortamını bulduğunda her zaman ortaya çıkar. Bu yönüyle Suriye’yi ve HTŞ güçlerini çok büyük bir imtihan bekliyor.
- HTŞ Suriye’deki diğer gruplarla diyalog içinde olacağı mesajını veriyor. Türkiye destekli Suriye Milli Ordusu ve özellikle de YPG’nin omurgasını oluşturduğu SDG ile HTŞ arasında geçecek görüşmeler, Suriye’nin geleceği açısından çok önemli olacak. Elbette SDG güçleri söz konusu olduğunda ABD’nin, özellikle de 20 Ocak’ta koltuğa oturacak Trump’ın tavrı da belirleyici olacak.
- HTŞ’nin bu kadar kısa sürede Esad rejimini devirmesini hiç kimse beklemiyordu. İsrail ve Türkiye başta olmak üzere birçok ülke, hesaplarını zayıf bir Esad rejimi üzerine yapıyordu. Esad’ın devrilmesi Suriye’de olanlardan en çok etkilenen ülkelerin başında gelen Türkiye ve İsrail dışişlerinin mesaisini oldukça arttıracaktır. Bu iki ülkede alınacak acele ve üzerinde düşünülmemiş kararlar bölge için kötü sonuçlar doğurabilir.
- İsrail, her ne kadar Esad’ın düşmesinden memnun gözükse de, Batı dünyasının içinde bulunduğu duruma benzer şekilde bir tedirginlik içinde. HTŞ’nin kuracağı yeni Suriye yönetiminin kendi çıkarlarına ne derece bir tehdit olacağını bilemiyorlar. Bu nedenle bildiği en iyi şeyi yaparak, Golan Tepeleri’nin Suriye tarafındaki tarafsız tampon bölgeyi işgal edip neredeyse Şam’a kadar birçok silah deposu ve tesisini vuruyor. HTŞ’nin eline Esad rejiminin silahları kalsın istemiyor.
- “Kimler kazandı, kimler kaybetti” sorusunun kazananlar kısmına İsrail ve Türkiye’yi yazmak uygun gibi gözükse de Suriye’de bundan sonra neler olacağını görmeden acele davranmamak lazım. Ancak kaybedenler kısmına peşinen Rusya ve İran’ı yazabiliriz.
- Putin yönetimi Rusya’yı Ukrayna’da tam anlamıyla bir bataklığa soktu. Ruslar, her ne kadar bunu itiraf etmese de, Putin’in Esad rejiminden bu kadar hızlı vazgeçişinin temel sebeplerinden biri bu. Öte yandan, Rusya’nın bunca yatırım yaptığı, 2015’ten sonra ciddi bir çaba ile kurtardığı Esad rejiminden vazgeçmesi ve Suriye’den bu kadar kolay çekilmesi, ABD ile Rusya arasında örtülü bir anlaşma mı var sorusunu da akıllara getirmiyor değil. Ukrayna’da elde edilecek kazanımlar karşılığında Suriye’yi bırakmış bir Putin, son bir haftada yaşananlar düşünüldüğünde akla yatkın görünüyor.
- İran kötü kaybetti. 7 Ekim 2023’te Hamas’ın bir tür intihar saldırısı girişimi olarak İsrail’e saldırmasından bu yana; beyni Tahran’da, kolları Irak, Suriye, Lübnan, Yemen ve Filistin’de olan ahtapotun kolları kesilmiş durumda. İran’ın vekil güçleri ile İsrail’i vurması, Suriye gibi önemli bir lojistik bölgenin de İran güçlerinden tamamen temizlendiği düşünüldüğünde, artık çok çok zor. Netanyahu ve yeni Trump yönetiminin bundan sonra İran’daki rejimi devirmek için çabalayacağını da bunların üzerine eklersek, İran’da molla rejimini çok zor günlerin beklediği söyleyebiliriz.
- Filistin davası maalesef tamamen unutulmaya terk edildi. İsrail’in Gazze’de soykırıma varan katliamları, Batı Şeria’daki totaliter yöntemleri ve Filistinlilerin maruz kaldığı insanlık dışı muamele Suriye’nin düşmesinden sonra iyiden iyiye unutulacaktır. İki devletli çözüm ise diplomatik metinlerin satır aralarında kalan bir plan olarak tarihteki yerini alacaktır. Türkiye’de Esad’ın düşmesi nedeniyle sevinç çığlıkları atan İslamcı kesimler, işin bu boyutunu nedense henüz hiç akıllarına getirmiyor.
- Suriye’de bundan sonra neler olabilir? Elimizdeki nispeten benzer ama birçok açıdan da farklı örnek olaylar, Suriye için tahmin yapmayı yeterince kolaylaştırmıyor. Irak, Saddam’ın devrilmesinden bu yana kargaşa içinde. Tunus, Arap baharı ile İslamcıları umuda sevk edecek gelişmeler yaşamış olsa da (Nahda hareketi) şu an bölünmüş durumda. Libya’da da sükunet sağlanabilmiş değil. Afganistan’da ise Taliban, kendi şeriat rejimini ilan ederek yönetimi ABD’den devraldı. Tüm bu örnekler İslam toplumlarında iktidar devrinin öyle kolay olmadığını bize söylüyor ki Suriye’nin oldukça bölünmüş bir toplum olduğunu da bu denkleme eklemek lazım.
- Suriye’de, Colani önderliğindeki HTŞ’nin İslamcı ve cihatçı bir mantıkla bir tür şeriat rejimi kurmak isteyeceklerini tahmin etmek zor değil. Colani’nin; karizmatik kişiliğini, entelektüel yönü olan hazırlıklarını, verdiği ılımlı mesajları, taraflarla diyalog kurma çabalarını, kurumlara yaptığı vurguyu ve Esad rejiminden iktidarı devralma konusunda gösterdiği sağduyuyu düşündüğümüzde, Suriye’nin çok daha kötü bir iç savaşa evrilmemesi için biraz olsun umut besleyebiliriz sanıyorum.
- Ancak biliyoruz ki modern bir devlet kurma ve bu devleti milli bir kimliğe dayandırma süreci; kabile sosyolojisinden gelen, etnik ve mezhebi ayrımların birçok alanda görünür olduğu, iç savaşın zehriyle birbirine daha da düşman olan Suriye toplumunun çok farklı kesimleri ile çok daha zor olacaktır. Suriye’de, Sünni kesimler dahil, ciddi bir seküler nüfusun yaşadığı da düşünüldüğünde, bir tür İslam devleti kurmanın nelere yol açabileceğini bugünden görmek çok zor.
- Not: Türkiye’de, maalesef her olayda olduğu gibi Suriye meselesi de son derece sığ kalıplarla tartışılıyor. Dış güçlerin planları, Esad’ın sekülerliği, Türkiye’nin Halep’i kazandığı, Erdoğan’ın zafer elde ettiği gibi buraya yazamayacağım kadar çok milliyetçi, İslamcı ya da laik hezeyanlar içeren argümanlardan kaçınmanızı ve alanlarında emek vermiş sağduyulu uzmanları takip etmenizi öneririm.
Haftaya elbette Suriye konusunu konuşmaya devam edeceğiz.