[voiserPlayer]
Hariçten Gazel Haftalık Dış Haberler Bülteni (26 Eylül-2 Ekim 2023)
Çin ekonomisinden gelen haberler son dönemde dünya gündeminde kendine sıklıkla yer buluyor. Söz konusu Çin ekonomisi gibi devasa büyüklükte bir ekonomi olunca, gelişmekte olan ülkeler başta olmak üzere, Çin ile ticari ilişkisi bulunan birçok ülke endişeye kapılıyor.
Son olarak geçtiğimiz hafta Evergrande şirketinin Hong Kong borsasındaki hisselerinin işleme kapatılması haberi, Çin’in en önemli sektörlerinden birini oluşturan emlak sektörü ve bu sektörün bankacılık sektörüne yansımaları konusunda piyasalarda ciddi endişelere neden oldu.
Evergrande Şirketi Neden Önemli?
Çin’in en büyük gayrimenkul şirketlerinden biri olan Evergrande’nin 2021 yılında borç ödemelerini gerçekleştiremeyeceği anlaşılmış ve bu durum Çin’in inşaata dayalı büyümenin sonuna geldiğine dair yorumlara neden olmuştu.
Orta büyüklükte bir ülkenin dış borçlarına yakın miktarda -yaklaşık 300 milyar dolar- borcu olan Evergrande şirketi, aradan geçen iki yılda borçlarını ödeyemedi. 1.4 milyon konutu da teslim edemeyen şirket, Ağustos ayında ABD’de iflas mahkemesinde alacaklılardan korunma başvurusunda bulundu.
Evergrande, Çin emlak sektöründe ciddi bir yer kapladığından bu şirketin durumu Çin’de diğer sektörleri de tehlikeye sokuyor. Son dönemde Çin ekonomisinin büyüme rakamlarının düşüşü de buna eklendiğinde Çin’in uluslararası piyasalarda da ciddi sarsıntılara neden olabilecek bir krize girebileceği yorumları yapılıyor.
Çin Ekonomisi Dünyayı Nasıl Etkileyebilir?
Evergrande şirketinin iflası ve hisselerinin borsada işleme kapatılması, emlak sektöründe yaşanan genel sorun, dış yatırımların azalması ve son dönemde artan genç işsizliği Çin’in pandemi dönemindeki sıfır kovid politikasından bu yana kendine gelemediğinin göstergeleri arasında.
Bu göstergeler, dünyanın en büyük ikinci ekonomisine ve 1.4 milyarlık devasa bir nüfusa sahip Çin’de kriz algısını arttırıyor. Özellikle, tasarruflarının azaldığının her geçen gün daha da farkına varan Çin nüfusunun tüketimini azaltması, dünyaca ünlü birçok firmanın satışlarını doğrudan etkileyebilecek büyüklükte bir ticaret kaybı anlamına gelebilir. Her ne kadar felaket tellallığı yapacak düzeyde bir tehlike ortaya çıkmış gözükmese de Çin ekonomisinin talep azaltması, Çin’e ihracat yapan firmalar için bir kabus senaryosu.
Çin’de talebin azalması, Çin’e ihracat yapan gelişmekte olan ülkelerin ekonomilerini olumsuz etkileyeceği gibi dünya emtia fiyatları üzerindeki baskıyı azaltarak küresel çapta enflasyon ile mücadeleyi de kolaylaştırması bakımından bir avantaj olarak da değerlendirilebilir.
Çin ekonomisi tek başına, dünya ekonomisinin büyümesinin 3’te 1 oranında payına sahip. Bu durum küresel ekonomik büyüme göstergelerini de olumsuz etkiliyor. Ancak Çin, ticaret fazlası veren bir ülke. Dolayısıyla Çin ekonomisinin üretim ve ihracatı, ithalatından daha büyük ve bu durum diğer ülkelerden çok Çinlilerin kendisini ilgilendiriyor.
Çin’in son 30 yılda muazzam şekilde büyümesi, küresel siyasetin iki kutuplu bir sisteme evrileceği yorumlarını beraberinde getiriyor. Ancak Çin’in büyüme mucizesi büyük oranda altyapı yatırımları, yollar, köprüler, emlak ve ilgili sektörlerin büyümesi ile gerçekleşmişti. Son dönemde yaşananlar bu alanda kırılganlıkları ortaya çıkarmış oldu. Tüm bu sorunlar küresel siyasette Çin hükümetinin neler yapabileceğine dair de yeni tartışmaları tetikliyor.
Çin Ekonomisindeki Sıkıntılar Dış Politikaya Nasıl Yansır?
Geçtiğimiz ay yapılan G20 Zirvesi’nde Hindistan’ı Orta Doğu üzerinden Avrupa’ya bağlayacak ve ABD’nin hararetli bir şekilde desteklediği yeni bir proje açıklanmıştı. Bu proje, Hindistan’ın “Küresel Güney”in temsilcisi olarak gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkelere bir mesaj vermesi anlamına da geliyordu.
Zira, Çin ile rekabet halindeki Hindistan, IMEC Koridoru (India, Middel East, Europe Corridor) olarak isimlendirilen bu ticaret projesi ile Çin’in daha kuzeyden geçen iddialı “Bir Kuşak, Bir Yol” projesine alternatif olma iddiasını ortaya koydu. Çin’in son dönemde yaşadığı ekonomik sorunların Bir Kuşak, Bir Yol projesine yeterli yatırımı yapamaması anlamı taşıdığı da biliniyor. Bu nedenle, ABD hegemonyasına karşı mücadelede ekonomisi güç kaybeden bir Çin, iddialı olduğu alanlarda zemin kaybederek siyasi gücünü zaman içerisinde yitirmekle de karşı karşıya.
Biden, Çin ekonomisini “saatli bomba” olarak nitelerken Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, Çin ekonomisinin canlılığına vurgu yapıyor. Şu anki veriler ışığında Çin’in 2008 küresel ekonomik krizine benzer bir krize yol açmayacağı beklentisi daha yüksek. Ancak Çin ekonomisinde yaşanan olumsuz hava devam ederse Çin’in son derece atak dış politikası da bundan zarar görebilir.
Örneğin Çin, Tayvan konusunda izlediği sert politikayı bu şekilde sürdüremeyebilir. Putin’e destek olma konusunda daha çekingen davranabilir. Yatırımlar aracılığıyla Orta Doğu ve Afrika ülkelerinde etkinliğini arttırma konusunda daha yavaş hareket edebilir. Tüm bu gelişmeler Çin ekonomisinin gelecekte kendini yenileyip yenileyemeyeceği ile de yakından ilgili olacak.
Çin Ekonomisi Bu Durumdan Çıkabilir mi?
Elbette Çin birçok sektörde ciddi atılımlar gerçekleştirerek şu an yaşanan sarsıntılardan sıyrılmayı başarabilecek potansiyele sahip. Bankaların batmasını engelleyecek büyük bir hazine ve yıllardır süren yatırımların sonuçlarını almaya gebe bir ekonomik canlılık da Çin’in avantajları arasında.
Öte yandan, Şi Cinping ile daha otoriter bir siyaset anlayışına savrulan Çin’in 30 yıllık büyümesine çok büyük katkıda bulunan inşaat sektöründen daha verimli sektörlere yönelmesi de ciddi bir yapısal dönüşümü gerektiriyor. Bu dönüşüm mevcut yönetim anlayışıyla ne kadar mümkün bunu tahmin etmesi zor. ABD liderliğindeki Batı’dan gelen büyük meydan okuma da bu durumla birleştiğinde Çin’in işi çok zor görünüyor.
Tüm bunlara rağmen Çin, aktif dış politikasından pek geri adım atmıyor. Son olarak Suriye lideri Beşar Esad’ı ülkesine davet eden Şi Cinping, bir dizi anlaşma ile Suriye’nin savaş sonrası imarı ve özellikle enerji sektöründe yapılacak yatırımlar için adım atmış bulunuyor. Orta Doğu’da birçok ülke ile geliştirdiği ekonomik ilişkilerin bir devamı olarak Suriye ile de yakınlaşan Çin, bu anlaşma ile Orta Doğu’daki varlığını G20 Zirvesi sonrası tekrar hatırlatmış oldu. Çin ve ABD rekabeti üzerinde Çin ekonomisinin durumunun ne tür sonuçlar doğuracağını ise zaman gösterecek.