[voiserPlayer]
Hariçten Gazel Haftalık Dış Haberler Bülteni (6-12 Aralık 2022)
21. yüzyılda Almanya gibi gelişmiş bir demokraside nasıl bir darbe girişimi olabilir? Bu sorunun bizatihi kendisi, böyle bir girişime ancak absürt olarak nitelenebilecek eylemler ve planlarla girişilebileceğini de ele veriyor. İmparatorluk Vatandaşları denen aşırı sağcı ancak homojen olmayan bir grup “maceracı”, işte böyle bir absürt hayal peşinde tuhaflıklarla dolu bir hikaye yazıyorlar.
Aslında İmparatorluk Vatandaşları (Reichsbürger) ilk defa gündeme gelmiyor. Ortaya çıkışları 1980’lere dayanan ve homojen yapıda olmayıp birçok grubun bir arada bulunduğu bir oluşumu ifade eden İmparatorluk Vatandaşları; komplocu bakış, Alman devletini yeniden bir imparatorluk olarak kurma ve anti-semitizm gibi ortak yaklaşım ve amaçlar doğrultusunda bir araya geliyor. Birçok irili ufaklı, aşırı-sağ tandanslı grubun ve bireyin bir araya gelmesiyle oluştukları için Alman Vatandaşlık Hareketi olarak da tanımlanıyorlar.
2010 yılından bu yana İmparatorluk Vatandaşları daha aktif şekilde çalışmaya başladı. Tüm Avrupa’da aşırı sağ hareketleri besleyen 2008 ekonomik krizi, göçmenler sorunu ve daha da önemlisi pandemi yasakları bu grubu da beslemiş gibi görünüyor. Hareketin genel siyasi amacını revizyonizm olarak nitelendirebiliriz. Zira, mevcut Alman devletinin gizli bir derin devlet yapılanması tarafından yönetildiğini ve yeni bir Alman İmparatorluğu’nun kurulması gerektiğini düşünüyorlar. Bu bağlamda tekil siyasi olayları komplocu bir bakışla Alman ulusunun çıkarlarına ters olarak addedip, Almanya’ya dayatılan bir anaysa ile tabir caizse dış güçler tarafından (elbette ki ABD) işgal altında tutulduklarına inanıyorlar.
Almanya’nın siyasi tarihinde yer etmiş darbe girişimleri ve siyasi komplolar geleneğini göz önüne aldığımızda İmparatorluk Vatandaşları’nın kendilerine dayanak olarak görebileceği bir geçmiş de söz konusu. Hitler’in 1923’te General Ludendorff ile Bavyera eyaletini ele geçirmeyi planladığı ve başarısız olduğu Münih Birahane Darbesi ve 1933 yılında iktidarı tümüyle ele geçirmesini sağlayan Reichstag Yangını, Almanya’nın tarihinden bu tip darbe girişimleri ve siyasi komplolara örnek verilebilir. Nitekim, Almanya İmparatorluk Vatandaşları’nın da Telegram üzerinden yaptıkları konuşmalarda siyasileri kaçırmak, meclise baskın düzenlemek ve silahlı eylemlerde bulunarak iktidarı ele geçirmek gibi planlar yaptıkları, haklarında düzenlenen iddianameye yansıdı.
İmparatorluk Vatandaşları homojen bir grup olmadığından içlerinde, Neo-Naziler, aşırı sağcı AfD üyeleri, aşı karşıtları, emekli ve bazı aktif görevdeki askerler ve bir gruba ait olmayıp bireysel kaygılarla bu gruba dahil olanlar var. Holokost’u inkar etmek, cari Alman yasalarına uymayıp muhalefet etmek, resmi evrakları tanımamak, kendilerine resmi evraklar düzenlemek ve silahlanmak gibi Almanya’nın hukuki düzenini tehdit eden yöntemleri benimsiyorlar. Grup üyelerinin hepsinin, mevcut Alman devletinden rahatsız oldukları ve devletin yıkılıp yeni bir imparatorluk kurularak sorunların çözüleceğine inandıklarını söylemek mümkün.
7 Aralık 2022 günü modern Almanya tarihinin en büyük operasyonlarından birine imza atan Federal Başsavcılık, 3000 kişilik bir polis ekibi ile 11 ayrı eyalette 150 farklı noktaya baskınlar düzenleyerek 25 kişiyi darbe girişiminde bulundukları gerekçesiyle göz altına aldı. Federal savcılık, özellikle 2021 yılından bu yana faaliyetlerini artıran ve üye sayısı 23 bini geçen İmparatorluk Vatandaşları grubunu yakından takip ettiklerini açıkladı. Göz altına alınanlar arasında İmparatorluk Vatandaşları’nın lideri olduğu iddia edilen iş insanı, aşırı-sağcı Prens Reuss Heinrich XIII, eski Almanya için Alternatif (AfD) Partisi milletvekili ve yargıç olarak görev yapan Birgit Malsack-Winkemann da var. Prens Heinrich Reuss 71 yaşında ve grup üyeleri tarafından İmparatorluk Vatandaşları’nın kurmayı hayal ettikleri yeni Alman İmparatorluğu’nun lideri olarak düşünüldüğü iddia ediliyor. Reuss’un Thüringen’deki malikanesinde, darbe girişimi ile ilgili olarak silah stoklarının bulundurulduğu ve toplantıların yapıldığı da iddialar arasında. Reuss’un ayrıca Rus Büyükelçiliği aracılığıyla Rusya ile görüştüğü ve Vitalia adlı bir Rus vatandaştan finansman sağladığı biliniyor ki Vitalia da operasyon kapsamında tutuklandı. Bu yönüyle bu garip darbe hikayesinin bir de Rusya ayağı var ki Rusya-Ukrayna Savaşı nedeniyle zaten gergin olan Almanya-Rusya ilişkileri açısından, soruşturmanın ilerleyen aşamalarında ortaya çıkacak yeni bilgiler ile yeni bir tartışma alanı da doğabilir.
İşin bir de silahlanma boyutu var. İçişleri Bakanı Nancy Faeser, Almanya Federal Cumhuriyeti’ni tanımayan ve kendilerini İmparatorluk Vatandaşları olarak tanımlayan kişilerin sayısının 2022’de, bir önceki yıla göre 2 bin artarak 23 bine çıktığı bilgisini paylaştı. Bakan Faeser ayrıca, bu 23 bin kişinin yüzde 10’unun şiddet yanlısı olduğunu, İmparatorluk Vatandaşları’nın silahsızlandırılacağını ve silahlanmaya karşı yeni önlemler alınacağını da ifade etti. Örgüt üyelerinin devlet içinde de örgütlendikleri, asker ve polis içinde üyelerinin bulunduğu ve 2010’dan bu yana Alman ordusunun bazı silahlarının kaybolduğu da biliniyor. Bu kapsamda 2018 yılında İmparatorluk Vatandaşı üyelerinin silah ruhsatı almaları yasaklanarak 1050 kişinin ruhsatları iptal edilmişti. Ancak hala bazı üyelerin silahlarının bulunduğu da biliniyor.
1871 Alman İmparatorluğu’na (2. Reich) benzer yeni bir devlet kurma hayaliyle yola çıkan, vergi ödemeyen, kendi kimlik kartlarını ve sürücü belgelerini yaratan, aşılarla kendilerine çip takıldığını düşünen, Yahudi karşıtı bu insanlar bize ne anlatıyor? Elbette bu hareketi ve Avrupa’nın genelinde son dönemde yükselen aşırı sağ hareketleri yalnızca kriminal boyutuyla ele alıp sosyolojik bir anlamlandırma çabasından kaçınmamalıyız. Öncelikle bu hareketin Alman tarihine bakarak kendilerine köken ve motivasyon olabilecek bir dizi tarihsel olayı özenle seçtiklerini ve ideolojik yaklaşımlarını beslemek için kullandıklarını not etmeliyiz. 1871’de kurulan Alman İmparatorluğu’nun 1. Dünya Savaşı’ndan sonra yıkılması ve 2. Dünya Savaşı’nda alınan ağır mağlubiyet ile Amerikan hegemonyasına giren Almanya’nın güçlü ve görkemli geçmişinden uzak oluşu, yenilgi ve zayıflıklar üzerinden yapılan bir tarih okuması ile birleştiğinde Almanya’nın aşırı sağ hareketlerini fikirsel olarak besleyecek bir tarihsel malzemeye dönüşüyor.
Siyasi arenada AfD’nin yükselişiyle kendine yer bulan bu tip bir milliyetçi çizgi, pandeminin getirdikleri, göçmen karşıtlığı, ekonomideki sorunlar, her zaman münbit ve işe yarar bir söylem olmayı sürdüren Yahudi düşmanlığı gibi olgularla birleşince kendine Almanya gibi bir toplumda bile taraftarlar buluyor. Taraftar bulmakla da kalmayıp örgütlü bir eylemliliği, çılgın projeler eşliğinde gerçekleştirmeye yönelik bir harekete yol verebiliyor. AfD’nin son dönemdeki yükselişi ile paralel olarak aşırı-sağcı ve komplocu fikirler hızlı bir şekilde dolaşıma girebiliyor. Nitekim AfD temsilcileri, İmparatorluk Vatandaşları’na karşı gerçekleştirilen operasyonu, kendi yükselişlerini engellemek ve toplumun gözünde itibarlarını zedelemek isteyen Alman hükümetinin bir girişimi olarak görüyor. Sözün özü, Almanya’da yükselen aşırı-sağın Almanya tarihi, toplumu ve günümüzdeki siyasi anlayışına bakan birçok yönü var. Ve Almanya aşırı-sağ hareketler ile daha uzun yıllar uğraşacak gibi duruyor.