Avrupa Gündemi Bülteni (5-18 Temmuz 2024)
Avrupa Parlamentosu ve Fransa genel seçimlerini geride bırakmış olsak da sandık sonuçları açıklandıktan sonra her şey bitmedi ve seçimlerin etkisi halen sürüyor.
Avrupa Parlamentosunda Değişiklikler
Aslında dışarıdan bakıldığında Avrupa Parlamentosu seçimleri çok da kaoslu olmayan, tekdüze ve açıkçası sıcak siyasetten uzak bir seçim gibi görünüyor. Ama gerçek pek de öyle değil. Bu seçimin ne kadar önemli olduğunu seçime yaklaşan aylarda zaten uzun uzadıya konuşmuştuk ve seçim geldi geçti. Ancak hala etkisi sürüyor.
Belki en önemlisi de seçimin parlamentodaki siyasi gruplara olan etkisi. Daha önceki bir bültende bu konunun üzerinde durmuştum, ancak kısaca bahsetmek gerekirse: 27 üye ülkeden siyasi partiler, ülkelerindeki partiler vasıtası ile Avrupa Parlamentosu seçimine girerler ama parlamentoda ideolojik olarak ayrılırlar. Örneğin, 27 ülkenin sol partileri sol parti grubuna, sağ partiler de sağ parti grubuna mensuplardır. Böylelikle gruplarda ülke farkı olmaz, tüm partiler ideolojik olarak dağılır.
Seçim sonrası AB’de en ses getiren olay da bu parti gruplarındaki değişimler oldu. Seçimden sonra da üzerinde durmuştuk, AfD yaşadığı son skandallardan sonra Kimlik ve Demokrasi (ID) parti grubundan atılmış ve bunun neticesinde bağımsız olarak seçime girmek zorunda kalmıştı.
Parti grubuyla anlaşamayıp bağımsız bir şekilde kalan tek parti AfD değildi. 2021’de Viktor Orban’ın Fidesz partisi de Avrupa Halk Partisi (EPP) grubundan ayrılıp bağımsız kalmıştı. Ancak bu bağımsızlık çok uzun sürmedi diyebiliriz. Çünkü artık Avrupa Parlamentosunda iki yeni parti grubu var. Birincisi Fidesz’in dahil olduğu Avrupa için Vatanseverler (PfE), ikincisi ise AfD’nin dahil olduğu Egemen Ulusların Avrupası (ESN).
Avrupa Parlamentosunda Aynılar Aynı Yerde
Orban öncülüğünde kurulan PfE’nin başkanı da özellikle Fransız genel seçimleri ile birlikte adını çokça duyduğumuz Ulusal Birlik’in (RN) başbakan adayı Jordan Bardella oldu. PfE parti grubunun içinde Fidesz partisinin yanısıra Marine Le Pen’in partisi Ulusal Birlik, Hollanda’dan Geert Wilders’in Özgürlük Partisi (PVV) ve Avusturya Özgürlük Partisi (FPÖ) de dahil.
Haziran ayı boyunca her yerde Avrupa Parlamentosu seçimleri konuşulmuştu, özellikle de “Aşırı sağ yükseliyor!” manşeti her yerde atıldı, ancak asıl şimdi oy dağılımına bakmak lazım. Zira, seçimlerden sonra yazdığım bültende de belirttiğim gibi aşırı sağ yükselmişti, fakat beklenenden daha az bir şekilde. Çünkü beklenilen aslında seçimlerden önce aşırı sağ partilere ev sahipliği yapan ID parti grubunun parlamentoda üçüncü büyük parti grubu olmasıydı.
Burada ülke bazındaki örnekleri ayrı tutmak gerekir. Örneğin, Fransa’da aşırı sağın önlenemez bir ivme kazanması söz konusu, ancak parlamentoya genel olarak bakıldığında mecliste karar aşamasında söz sahibi olacak bir sandalye sayısına aşırı sağ erişememişti. Burada “erişememişti” kilit nokta aslında, çünkü Temmuz ayı ile birlikte seçim sonuçlarına tekrar bakmamız gerekti.
Parlamentoyu en sona bıraktığımızda ise Avrupa Halk Partisi (EPP), Sosyalistler ve Demokratların İlerici İttifakı (S&D) ve Avrupa Muhafazakârlar ve Reformcular Partisi (ECR) seçimden ilk üç parti grubu olarak çıkmıştı. ID ise beşinci parti grubu olmuştu. Temmuz ayında yeni parti gruplarının oluşması ve ID parti grubunun bir nevi şekil değiştirerek PfE olması ile dengeler değişti diyebiliriz. Fidesz, RN ve FPÖ’yü içinde barındıran Avrupa icin Vatanseverler parti grubu 84 sandalye ile Avrupa Parlamentosunun üçüncü büyük parti grubu oldu.
Seçimlerden sonraki ilk yazımda “ID üçüncü parti grubu olmak için çıktığı bu yolda beşinci parti grubu oldu” diye yazmıştım. Bir nevi ID’nin devamı olan PfE ise şimdi ID’nin seçim kampanyasında verdiği sözü yerine getirmiş oldu. Yazının başında da dediğim gibi Avrupa Parlamento seçimleri hiç de sanıldığı kadar tekdüze ve sıcak siyasetten uzak değil.
Yeni kurulan ikinci bir parti grubu ise Egemen Uluslarıın Avrupası (ESN). AfD’nin dahil olduğu bu parti grubu da aşırı sağ. Şu an Avrupa Parlamentosu resmi verilerine göre 25 sandalyeye sahipler ve en küçük grup durumundalar. Burada AfD’nin PfE’ye dahil olmamasını hem son dönemlerde çıkan skandallara hem de Marine Le Pen’in AfD ile yan yana durmak istememesine bağlayabiliriz.
Aşırı sağın birleşmesi ve üçüncü parti grubu olması aslında AB siyasi aktörlerinin seçimlerden önce aylarca seçmenleri ve meslektaşlarını uyardığı bir senaryonun tezahür etmesiydi. Le Pen ve Orban’ın aynı parti grubunda yer aldığı ve birbirlerini destekledikleri yeni bir parlamento döneminin nasıl olacağını ise hep beraber göreceğiz.
AB’de bir başka önemli gelişme ise Ursula von der Leyen’ın Komisyon Başkanlığının tescillenmesi oldu. İkinci dönemi için Avrupa Liderler Zirvesinden yeşil ışık alan von der Leyen’in ikinci bir adım olarak yeni göreve gelen parlamento vekilleri tarafından seçilmesi gerekiyordu.
Dün gerçekleşen parlamento oylamasında 401 oy ile seçilen von der Leyen, bir sonraki parlamento seçimine kadar Komisyon Başkanı olacak. Bir başka seçim ise geçtiğimiz Salı günü gerçekleşen Avrupa Parlamentosu Başkanı seçimiydi. Bu pozisyona seçilen kişi ise 562 oy ile seçilen ve 2022’den beri Başkanlık görevini yapan Avrupa Halk Partisi (EPP) grubundan Roberta Metsola oldu.
Siyasi İstikrarsızlık İstikametindeki Fransa
Fransa seçimlerinin ilk turunu bir önceki bültende konu edinmiştim. İkinci turun derinlemesine analizi için ise Hariçten Gazel’in son sayısına bakabilirsiniz. Ancak kısaca özetlemek gerekirse, birinci turda düşündüğümüz gibi Ulusal Birlik (RN) bir zafere ulaşamadı ve Yeni Halk Cephesi (NFP) ile Macron’un Ensemble koalisyonunun uyguladığı taktiksel aday çekme planı işe yaradı. Böylece Yeni Halk Cephesi seçimi birinci parti olarak bitirdi.
Ancak hikaye bu haliyle bitmedi, çünkü NFP mecliste çoğunluğu sağlayamıyor ve Fransa’da hala hükümet kurulmasında bir arpa boyu kadar bile yol katedilemedi. Yeni bir hükümetin başa geleceğinin şimdilik belirtisi olan tek şey ise başbakanın istifası oldu.
Macron seçimin kesinleşmesinden sonra Başbakan Gabriel Attal’ın istifasını kabul etmemişti, ama geçtiğimiz günlerde Attal’ın istifasını kabul etti. Ancak dediğim gibi şu anda yeni bir hükümetin kurulması konusunda atılmış yeni bir adım yok. Olimpiyatlar da kapıdayken Fransa’yı hareketli günler bekliyor diyebiliriz.