Avrupa Gündemi Bülteni (1 – 13 Aralık 2024)
Romanya’da cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turu iptal edilirken TikTok’un bu süreçte oynadığı rol ise Romanya istihbaratı tarafından mercek altında. Yazın başında yapılan erken seçimden beri durulmayan Fransa siyaseti ise yeni kurulan hükümetin üç ay sonra güvenoyu alamayıp çökmesi yüzünden hâlâ çalkantılı.
Tüm bunlar olurken, Avrupa Gündemi bülteni 1 yaşına bastı! Bir yıl boyunca beni yalnız bırakmayıp bülteni okuyan herkese çok teşekkür ederim. Şimdi, çetrefilli bir şekilde yıl sonu kapanışı yapan Avrupa siyasetine geri dönelim.
Romanya’da Seçim Çıkmazı
En son bıraktığımızdan bu yana Romanya’da hâlâ siyasi atmosfer durulmadı. Bildiğiniz üzere bir önceki bülteni yazdığımda cumhurbaşkanlığı seçimleri yeni yaşanmıştı ve bağımsız aday Calin Georgescu sürpriz bir biçimde birinci olmuştu.
8 Aralık’ta yapılması planlanan ikinci tur seçimlerinde; ikinci olan, liberal Romanya’yı Kurtarma İttifakı (USR) partisinden Elena Lasconi ile Georgescu yarışacaktı. Ancak geçtiğimiz hafta ilk turun iptaline karar verildi.
Seçimlerden önce yapılan anketlerde %10’u bile göremeyen, bir de Putin yanlısı olması ile bilinen bir adayın birinci olması, Romanya’daki bütün siyasi aktörleri ve bürokratları seçimde şaibe olduğunu düşünmeye yöneltti. Bu yüzden ilk önce seçimin yeniden sayımı istendi, daha sonra da seçimin yenilenmesine ihtiyaç duyulup duyulmaması ile ilgili bir soruşturma yapıldı.
TikTok’un iddia edilen etkisi, seçim kampanyası bütçelerinin şeffaf olmaması ve dış güçlerin seçime etkisi olma ihtimali ile ilgili Romanya istihbaratının hazırladığı (ve daha sonra gizliliği kaldırılıp halk ile paylaşılan) belgeler ışığında cumhurbaşkanlığının birinci turu, anayasa mahkemesi tarafından iptal edildi ve seçimin tekrarlanmasına karar verildi.
TikTok ve Seçimler
Politico’nun haberleştirdiğine göre gizliliği kaldırılan soruşturma belgelerinde TikTok’un seçimlerde oynadığı rol mercek altına alınıyor. Georgescu seçim kampanyası bütçesine hiç para harcamadığını söylemesine rağmen paravan şirketler üzerinden TikTok’taki kanaat önderlerine (kime çalıştıklarını bilmiyorlarmış!) ideal cumhurbaşkanı adaylarını tarif eden videolar çektirilmiş.
İsmi verilmeyen ideal adayın özellikleri ise Georgescu’nun özellikleri ile birebir uyuşuyor, böylelikle üstü kapalı bir şekilde Georgescu’nun reklamı yapıldığı saptanmış. Reuters’ın haberleştirdiğine göre de Romanya seçimlerinin web sitesi bilgileri Rus siber suç sitelerinde paylaşılmış ve bunun neticesinde seçime yönelik siber saldırılar meydana gelmiş.
Yeni Bir Koalisyon
İlk turun tekrarının ne zaman yapılacağı bilinmese de Georgescu’nun cumhurbaşkanı olamaması için diğer partiler büyük bir koalisyon oluşturdu. Sosyal Demokrat Parti (PSD), Ulusal Liberal Parti (PNL), Romanya’yı Kurtarma İttifakı (USR) ve Romanya’daki Macarların Demokratik İttifakı (UDMR) bu hafta tek bir adayı destekleyeceklerini duyurdu.
Merkez sağdan merkez sola kadar farklı ideolojilerin olduğu bu ittifak aslında diğer ülkelerde gördüğümüz gibi aşırı sağın iktidara gelememesi adına bir “kordon” oluşturmaya çalışıyor.
Bunu yakın zamanda Fransa seçimleri örneğinde de görmüştük. Farklı ideolojiye sahip partiler taban ittifakı oluşturup aşırı sağın iktidara gelmesini engellemişti. Ancak seçim zaferinden sonra Fransa’da hükümeti yönetmek çok da kolay olmadı, bunun nedenlerine ise birazdan Fransa bölümünde değineceğim.
Romanya’da yapılan bu ittifak Georgescu’nun iktidara gelmesini engelleyebilir, ancak bence ilerisi için Georgescu fenomeni bitmedi. Daha önce Donald Trump örneğinde de gördüğümüz gibi bir aday hakkında böyle suçlamalar (doğru veya yanlış olmasından bağımsız) çıktığında bazı kesimlerde adayın önü “elitler tarafından” kesiliyor olarak anlaşılıyor ve bu da adayın cazibesini artırıyor.
Bu yüzden eğer Georgescu tekrarlanacak olan birinci tura katılırsa, kazanamasa bile yine de anketlerin ilk seçimden önce gösterdiği oranlardan çok daha yüksek bir oy alacaktır. Georgescu’yu uzun süre Romanya siyasetinde etkili bir figür olarak görebiliriz.
Fransa’nın Üç Aylık Hükümeti Nasıl Çöktü?
Siyasetin durulmadığı bir başka yer olan Fransa’ya bakalım. Hatırlayacağınız üzere yazın başındaki Avrupa Parlamentosu seçimlerinde Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un koalisyonu Ensemble düşük oy alırken Marie Le Pen’in partisi Ulusal Birlik (RN) birinci parti olmuştu.
Bunun üzerine Macron siyasi bir kumar oynayıp ülkeyi erken seçime götürdü ancak bu erken parlamento seçimlerinin birinci turunda Ulusal Birlik yine birinci parti olarak çıkmıştı. Bütün bunlar olurken siyasi yorumcular da Macron’nun planının ne olduğunu çözmeye çalışıyordu.
Seçimlerin açıklanmasından sonra bir sürü değişik sol ideolojiye sahip parti, kısa bir sürede bir araya gelerek Yeni Halk Cephesi’ni (NFP) oluşturdu ve Macron’un koalisyonu Ensemble ile birlikte bir tür taban ittifakı yaparak aşırı sağ Ulusal Birlik’in seçimlerde önünü kestiler ve böylelikle Yeni Halk Cephesi seçimlerin ikinci turundan birinci parti olarak çıktı.
Ancak mecliste çoğunluğu elde etmek için gereken 289 sandalyeye hiçbir ittifak ulaşamamıştı. Bu yüzden Macron çoğu demecinde, seçimin gerçek bir kazananın olmadığını söylüyordu.
Yine hatırlayacağınız üzere kimin başbakan olacağı da çok uzun bir süre belli olmamıştı. Yeni Halk Cephesi’nin önerdiği aday olan Lucie Castets’i Macron onaylamamıştı ve en sonunda seçimlerde dördüncü parti olan Cumhuriyetçiler’den eski Brexit başmüzakerecisi Michel Barnier, Fransa’nın yeni başbakanı olmuştu.
Ancak Barnier’in başbakanlığı uzun sürmedi ve görevde geçirdiği üç ayın sonunda Barnier’in azınlık hükümeti mecliste yapılan güven oylamasından sağ çıkamadı ve böylece Fransa’da Barnier’in hükümeti çöktü.
Peki, hükümeti çöküşe götüren şey neydi? Aslında Almanya’da da yakın bir zamanda şahit olduğumuz üzere konu yine bütçe tartışmalarıydı. Merkez sağ ve liberal olan Cumhuriyetçilerden Barnier, önerdiği bütçe tasarısında kemer sıkma politikalarını öne çıkarmıştı. Bu tasarıya göre bütçe harcamalarında 40 milyar euro kesintiye gidilecek ve vergilerde de 20 milyar euro artışa gidilecekti.
Kesintiye gidilecek olan harcama kalemlerinin çoğunluğu da sosyal güvenlik alanlarındaydı ve bu yüzden mecliste en çok sandalyesi olan sol ideolojiye sahip Yeni Halk Cephesi bu durumdan hoşnut değildi.
Yazının başında da belirttiğim gibi hiçbir partinin mecliste çoğunluğu yok ve zaten Barnier’in hükümeti de azınlık hükümetiydi. Bu yüzden herhangi bir yasayı geçirmek için diğer partilerle işbirliği yapması gerekiyordu.
Ancak özellikle bu kemer sıkma politikalarını öne çıkaran bütçe tasarısında yeterli desteği göremeyeceğini düşünen Barnier, yasa tasarısının birkaç maddesini geçirebilmek için Fransa Anayasasında olan 49.3 yasasını devreye soktu. Bu yasa, finans ve sosyal güvenlik alanlarında meclis onayı olmadan hükümetin yasa geçirebilmesini sağlıyor, ancak yasanın kullanılması beraberinde meclisin güvenoyu kullanması hakkını da devreye sokuyor.
Nitekim öyle de oldu ve Barnier, meclisteki güven oylamasından geçemedi ve başbakanlıktan istifa etmek durumunda kaldı. Yeni bir başbakan belirlenene kadar başbakanlık pozisyonunda kalıp ülkenin yönetiminde gündelik işleri yapmaya devam etti.
Bu cuma günü ise Fransa’nın yeni başbakanı belli oldu. Macron, François Bayrou’u seçti, kendisi zaten Macron’a yakın bir isim. Bayrou, 2017’de Macron tarafından Adalet Bakanı olarak atanmıştı ama partisiyle ilgili bir yolsuzluk suçlaması nedeniyle istifa etmiş ancak sonradan suçlamalar düşmüştü. Bayrou, 2007’den beri kendisinin kurduğu Hristiyan demokrat çizgisindeki Demokratik Hareket partisinde siyaset yapıyor.
Bütün bu durumdan da büyük ihtimalle en çok hoşnut olan Ulusal Birlik’tir. Seçimlerde önlerine bir “kordon” çekilen Ulusal Birlik ve Le Pen, bir türlü toparlanamayan hükümet ve Macron’un bu halini gelecek seçimlerde koz olarak kullanabilir ve Ulusal Birlik olmadan diğer partilerin hükümeti verimli bir şekilde yönetemediğini söylemlerinin ana ekseni haline getirebilir.
Macron’un erken seçim kararı ile oynadığı kumarı kazanıp kazanmadığını ileride göreceğiz, ancak Fransa siyasetinin yazın başından beri toparlanamadığı aşikar.