[voiserPlayer]
Avrupa Gündemi Bülteni (24 Kasım – 7 Aralık 2023)
Gündemden düşmeyen İslam ve göçmen karşıtı Özgürlük Partisi (PVV) ve lideri Geert Wilders, 22 Kasım’da gerçekleşen Hollanda genel seçimlerini meclisteki 150 koltuğun 37’sini alarak kazandı. Bütün Avrupa’da şaşkınlığa yol açan aşırı sağın bu zaferi, Wilders’a ve partisine de sürpriz oldu.
Bir zafer beklenmediğinden Wilders, seçim gecesini izlemek için küçük bir etkinlik yeri kullanmıştı. Ancak aşırı sağın yükselişi bu seçimde Hollanda seçmeninin oy davranışlarında kendisini tekrar ortaya koydu. Seçimden beş gün önce paylaşılan anket sonuçlarına göre PVV ile görevdeki Başbakan Mark Rutte’nin Özgürlük ve Demokrasi için Halk Partisi (VVD), seçimde başa baş gidiyorlardı. Avrupa Hollanda seçimleri ile artık aşırı sağın bir ülkede daha ana akıma dönüşmesini izlerken, Wilders koalisyon hükümeti kurmak için diğer partilerle görüşmeyi sürdürüyor.
Çeperden Merkeze: Geert Wilders ve Özgürlük Partisi
Wilders, İslam karşıtı olması ile tanınıyor. 60 yaşındaki siyasetçi seçim kampanyasında Kuran-ı Kerim’i ve hükümet binalarında baş örtüsünü yasaklamak, camileri kapatmak gibi söylemleriyle ön plana çıkmıştı.
Ancak İslamofobi, Wilders için yeni bir şey değil. 2007’de Kuran-ı Kerim’i Adolf Hitler’in Kavgam kitabına benzettiği için tepki toplamıştı. 2009’da Kuran-ı Kerim’i eleştirdiği, “Fitna” isimli 17 dakikalık filmi yüzünden İngiltere’ye girişi engellenmişti. 2009 yılında verdiği bir demeçte ise Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne girmesine karşı çıkmış ve sadece iyi bir komşu olarak kalmasını savunmuştu. Ancak seçim sonrası Wilders, “taç giyen baş akıllanır” anlayışına uygun şekilde aşırı tutumlarından bazılarını yumuşattı. Seçimden sonra verdiği bir demeçte Kuran’ın yasaklanmasının ve camilerin kapatılmasının söz konusu olmadığını söyleyerek bir araya gelmenin önemini vurguladı.
Wilders’ın diğer bir stratejisi ise göçmen politikası konusunda daha sert olmak. 2016 yılında seçmenlerine, Faslı vatandaşların ülkede daha az olmasına yönelik tezahüratta bulundurması sebebiyle Hollanda mahkemeleri tarafından ayrımcılığa teşvikle suçlu bulunmuş, ancak ceza almamıştı. Sadece bununla kalmayan Wilders’ın siyasi ajandasında, Hollanda’nın sınır güvenliğinin arttırılması, ilticanın “donması” ve yabancı öğrencilerin ülkeye alınmasının sınırlandırılacağı da var. Avrupa Birliği’ne de kuşkuyla bakan Wilders, ikinci bir Brexit vakası olarak Hollanda’nın da birlikten çıkması gerektiğini ve bunun için Hollanda’da “Nexit” referandumunun yapılması gerektiğini savunuyor.
Aşırı Sağa Yenilenler
Seçimin en büyük kaybedeni ise 10 koltuk kaybederek 24 koltukla mecliste üçüncü parti olan VVD oldu. Hollanda’nın ilk kadın başbakanı olması beklenen VVD lideri ve başbakan adayı Dilan Yeşilgöz sandıkta umduğu sonuca ulaşamadı. 1977 Ankara doğumlu, 1980 darbesi sonrası bir botla önce Yunanistan’ın Kos adasına geçen oradan da Hollanda’ya iltica eden Yeşilgöz, hükümete yabancı bir isim değil. 2022 yılında Mark Rutte’nin kabinesinde Adalet ve Güvenlik Bakanı seçildikten sonra Temmuz 2023’te VVD liderliğine aday olmuştu.
Hollanda’ya iltica yolu ile gelmiş biri olarak, seçim kampanyasında göç karşıtı bir tutum sergilemiş ve aile birleşimi yoluyla göçün kısıtlanması gerektiğini savunmuştu. Ancak bu tutum Hollanda seçmenine yansımadı ve orijinali varken (Wilders) sonradan göçmen karşıtı söylemleriyle gündeme gelen Yeşilgöz’ü sandıklarda desteklemediler.
Yeşilgöz, Eylül ayında Geert Wilders’ın partisi PVV ile koalisyon yapabileceğini belirtmişti, ancak seçimden sonra koalisyon ihtimalini kesinlikle reddetti. Yeşilgöz seçimden sonraki hafta yapılan parti toplantısında bu kararına yeterli desteği bulamadı ve parti üyeleri, seçmenlerin merkez sağ bir hükümet istediğini, bu yüzden VVD’nin de koalisyon hükümetinde olması gerektiğini savundu.
Seçimlerde ikinci parti ise 25 koltuk ile eski Avrupa Komisyon üyesi Frans Timmermans liderliğindeki Yeşil Sol-İşçi Partisi ittifakı (GroenLinks-PvdA) oldu, ancak Timmermans, Wilders ile koalisyonun imkânsız olduğunu vurguladı.
Seçimde 20 koltuk kazanıp dördüncü parti olarak yerini alan Yeni Toplum Sözleşmesi Partisi (NSC) aynı zamanda seçimin en genç partisi. 2023’ün Ağustos ayında kurulan merkez sağ NSC partisi lideri Pieter Omtzigt, Wilders ile koalisyon konuşmasına girmek için hazır olmadığını söyleyerek işbirliğine en nötr bakan parti oldu.
Hükümet kurabilmek için mecliste 150 sandalyeden 76 sandalyeye ulaşması gereken Wilders’ın, koalisyon kurarken tercih ettiğini söylediği partiler VVD, NSC ve seçimde 7 koltuk kazanan bir başka sağ popülist parti olan Çiftçi Vatandaş Hareketi (BBB) oldu. Wilders kendi liderliğinde bir azınlık hükümeti kurma olasılığının da altını çizdi.
Yaklaşan Avrupa Parlamentosu Seçimi
2024 yılının Haziran ayında gerçekleşecek olan Avrupa Parlamentosu seçimleri öncesinde tüm Avrupa’da popülizm endişeleri artıyor. Hollanda seçimlerinin ardından Parlamento’daki en büyük parti grubu olan Avrupa Halk Partisi (EPP) lideri Manfred Weber, Avrupa Birliği’ne seçimlerde aşırı sağın yükselişinin engellenmesi için göç konusunun çözülmesi gerektiği uyarısında bulundu. Weber’in demecinde sergilediği aşırı sağ tedirginliği dayanaksız değil. Kasım ayının sonunda çıkan seçim anketlerine göre aşırı sağ ve göçmen karşıtı Kimlik ve Demokrasi (ID) parti grubu, rekor bir ivme kazanarak en büyük üçüncü parti grubu olabilir.
3 Aralık’ta İtalya Başbakan Yardımcısı Matteo Salvini’nin ev sahipliğiyle Floransa’da siyasi kampanyasını başlatan ID, mavi bir dalgaya (parti grubunun ana rengi) şahit olduklarını vurguladı ve amaçlarının Avrupa Parlamentosunda üçüncü grup olarak karar alma aşamasında belirleyici olmak olduğunu dile getirdi. ID parti grubunun içinde yer alan Özgürlük Partisi lideri Geert Wilders da mitinge video konferans ile bağlanarak kendisinin Avrupa’da yarattığı “siyasi depremin” aynı düşünceye sahip müttefikleri için ulusal seçimlerde zafer ile sonuçlanmasını temenni etti.
Ancak parti grubunun içinde fikir ayrılıkları da mevcut. Mitingde, ID parti grubunun içinde yer alan Almanya için Alternatif Partisi (AfD) ve Avusturya Özgürlük Partisi (FPÖ) siyasetçileri, AB’nin Ukrayna’ya verdiği desteğin yanlış olduğunu ve Ukrayna’nın savaşmayı kesmesi gerektiğini belirtti. Buna karşı Matteo Salvini ise gazetecilere verdiği demeçte Ukrayna’nın lehine yapılacak her türlü müdahaleyi Kuzey Ligi partisi (Lega) olarak desteklediklerini açıkladı. Haziran ayındaki seçimlere kadar Avrupa’nın her yerinde olduğu gibi Avrupa Parlamentosu seçimlerinde de göç konusu odak noktası olacak gibi gözüküyor.