Avrupa Gündemi Bülteni (7- 20 Haziran 2024)
Beklenen an geldi çattı, hatta geçti bile. Avrupa Gündemi bülteninde bir hayli bahsettiğim Avrupa Parlamentosu seçimleri 6-9 Haziran tarihlerinde yapıldı.
Aylardır Avrupa Birliği’nin gündeminde olan parlamento seçiminin aslında odak noktası aşırı sağ partilerdi. Zira daha önce de defalarca kez hem benim hem de diğer siyasi yorumcuların yazdığı ve Avrupa ülkelerinin bireysel seçimlerinde de gördüğümüz gibi Avrupa Parlamentosunda da aşırı sağın yükselişini bekliyorduk.
Aslında Avrupa Birliği hakkında yazan yazarlar olarak aşırı sağa biraz fazla takılıyoruz diye düşünüyorum. Aşırı sağın yükselişini yazmaya çalışıyoruz, çünkü ilginç ve dikkat çekilmesi gereken bir konu. Ancak “Aşırı sağ yükseliyor!” diye haber yaparak aşırı sağ partilerin görünürlüğünü arttırıyor, bu partileri çeperden merkeze çekiyor ve normalleştiriyoruz.
Belki de artık aşırı sağ partiler gerçekten de çeperde kalmış partiler değillerdir ve ana akım partiler olmuşlardır. Bütün AB siyasi aktörlerinin “aşırı sağ yükseliyor”, “Avrupa Parlamentosu seçimleri için önlem almamız lazım” sözleri bakalım seçimlerde ne kadar karşılığını bulmuş?
Aşırı Sağın Yükselişi ve Yeşillerin Düşüşü
Oy dağılımları ve aşırı sağın AB’de tarihsel yükselişi hakkında detaylı bilgiye Hariçten Gazel’in son sayısına bakarak ulaşabilirsiniz. Ancak kısa haliyle anlatmak gerekirse seçimi iki noktada özetleyebiliriz. Birincisi, aşırı sağ oylarını yükseltti (ancak beklenenden daha az bir şekilde), ikincisi ise Yeşiller parti grubu çok fazla oy kaybetti (beklenenden daha fazla bir şekilde).
Avrupa Gündemi’nin ilk sayısında da değindiğim gibi aslında yeni yıla girmeden seçim kampanyalarını başlatan Kimlik ve Demokrasi (ID) parti grubu, bu yola Avrupa Parlamentosunda üçüncü parti grubu olma iddiasıyla çıkmıştı. Ancak üçüncü parti grubu olamadılar. Oy sayımı netleştiğine ve parti gruplarının bağımsız adayları transfer etme dönemi de neredeyse bittiğine göre artık rahatça bu yorumu yapabiliriz.
AB’nin resmi sitelerinden olan Election Europe’a baktığımızda ID parti grubu, %8 oy ile 58 koltuk garantileyerek 5. parti grubu oldu. Tam arkalarında %7.08 oy alarak 51 koltuk kazanan Yeşiller parti grubu var. 2019 seçimlerinde ID parti grubu 49 sandalye ile Avrupa Parlamentosunda 6. parti grubuydu. Yeşiller ise 71 koltuk almıştı ve dördüncü parti grubuydu.
ID, 3. parti grubu olmak için çıktığı bu yolda hedeflediği başarıyı yakalayamadı. En çok oy alan ilk üç parti grubu (sırasıyla) Avrupa Halk Partisi (EPP), Sosyalistler ve Demokratların İlerici İttifakı (S&D) ve geçtiğimiz günlerde bazı bağımsız adayların da dahil olması ile İtalya Başbakanı Giorgia Meloni’nin liderliğindeki Avrupa Muhafazakârlar ve Reformcular Partisi (ECR) oldu. EPP, S&D ve Renew Europe bu seçim sonucunda da parlamentoda mutlak çoğunluğu elde edebiliyor. Böylece aslında seçimler sonucunda ID parti grubu, mutlak çoğunluk için parlamentoda aranan bir partner haline gelemedi.
Partiler ve Parti Grupları: İşte Bütün Mesele Bu
Ülkeleri detaylara girerek anlatmadan önce nedir bu parti grubu onu anlatmak lazım. Parti grubu ideolojik temellidir, 27 üye ülkenin de partileri seçime kendi partileriyle girer. Ancak partiler Avrupa Parlamentosunda bir parti grubuna bağlıdırlar.
Partiler kendi ideolojilerine uygun olan parti gruplarına dahil olurlar. Mesela çok kısa bir zaman öncesine kadar AfD, Kimlik ve Demokrasi (ID) parti grubuna dahildi. Ancak parlamento üyesi Maximillian Krah’ın ekibinde Çin hükümeti adına casusluk yapan bir danışmanın tespit edilmesi ve Krah’ın gazetecilere verdiği bir demeçte Naziler hakkında yaptığı yorumlar üzerine ID parti grubu AfD ile yollarını ayırdı.
ID parti grubunda -tabiri caizse olağan süpheliler olarak anılan- İtalya’dan Lega, Fransa’dan Marine Le Pen’in partisi Ulusal Birlik (RN) ve Hollanda’dan Geert Wilders’ın partisi Özgürlük Partisi (PVV) yer alıyor. Aslında özet olarak partiler ülkesel bir bağlılık üzerinden değil de ideolojik bir bağlılık üzerinden parti grupları oluşturuyor.
Aşırı Sağ Nerelerde Atılım Yaptı?
Parti gruplarını kenara bırakıp Election Europe’dan ülke bazında partilerin oylarına bakarsak seçim hakkında yapılan analizler daha da anlam kazanacaktır. Bu nedenle yıllardır medyada aşırı sağın yükselmesiyle manşet olan ülkelere bakalım istiyorum.
Özellikle Fransa seçim sonrası çok konuşulan ülkelerden oldu. ID parti grubuna dahil olan Ulusal Birlik (RN), Fransa’da %31.3 ile seçimlerde birinci parti oldu. Renew Europe koalisyonu olarak seçime giren ve Emmanuel Macron’un partisi Röneseans’ın (RE) da dahil olduğu Besoine D’Europe ise %14.6 ile seçimlerde ikinci geldi.
Bu durum Fransa siyasetini yerinden oynattı diyebiliriz. Zira parlamento seçimlerinde hezimete uğrayan Macron, Fransa’yı erken seçime götürüyor. Aslında daha önce de birçok kez değindiğimiz üzere Avrupa Parlamentosu seçimleri, Avrupa hükümetleri için bir ara seçim olarak görülüyor.
Macron, bu seçim sonuçlarına bakarsak aslında güven oyunu kaybetmiş görünüyor. Le Pen’in partisinin başarısı da aslında yapılacak Fransa seçimlerinin ayak sesi gibi. 30 Haziran ve 7 Temmuz tarihlerinde yapılacak olan erken seçimde Ulusal Birlik partisinin zaferi şaşırtıcı olmaz.
Almanya ile devam edersek EPP parti grubunda yer alan CDU/CSU %30 ile birinci parti oldu. Nitekim 2019 seçimlerinde de birinci partiydi. Ancak burada dikkat çekici olan ise seçimlere bağımsız giren AfD’nin 2019’daki %11’lik oy oranını bu seçimde %15.9’a çıkartması oldu. Çok büyük bir fark gibi gözükmese de aslında bu %4’lük fark AfD’yi Almanya’da ikinci parti yaptı.
Yeşillerin oy kaybı ise Almanya’da açıkça görülüyor. Neredeyse %9 oy kaybederek ikinci parti olmaktan dördüncülüğe gerilediler. Almanya’da bir diğer önemli nokta ise Alman Şansölyesi Olaf Scholz’un partisi SPD’nin AfD’nin gerisinde kalarak %13.9 ile üçüncü parti olmasıydı. Ancak Scholz’dan Macron gibi bir adım gelmedi ve şu an Almanya’da bir erken seçim gözükmüyor.
Seçimin Süprizi: Péter Magyar
Daha önceden de bültende konu ettiğimiz üzere Macaristan’ın Başbakanı Viktor Orban’a muhalefet edebilecek bir lider ve parti çıkmıştı: Péter Magyar liderliğindeki Saygı ve Özgürlük Partisi (TISZA).
Daha yeni yeni örgütlenen bu parti son anda Avrupa Parlamentosu seçimlerine de katılmıştı ve büyük bir sıçrayış yaparak %29.5 ile ikinci parti oldu. Orban’ın partisi ise Fidesz-KDNP koalisyonu olarak %44.8 ile birinci parti oldu.
Geçtiğimiz günlerde ise TISZA partisinden seçilen Avrupa Parlamentosu milletvekilleri EPP parti grubuna dahil oldu. Ama EPP’nin sitesinde yaptığı açıklamaya göre milletvekillerinin parti grubuna dahil olması partilerin EPP’ye de dahil olduğu anlamına gelmiyor. Ancak neredeyse kesin bir şekilde diyebiliriz ki TISZA partisinin EPP’ye dahil olması an meselesi.
Bu sonuçlar tabii ki Orban için tehlike çanları demek, çünkü daha yeni seçimlere katılan bir partinin ve parti siyasetinde görece yeni olan Magyar’ın bu başarısı Orban’a gerçekten de sağlam bir muhalefetin doğduğunun da göstergesi. Macaristan’da muhalefetin yakaladığı ivmeyi devam ettirip ettiremeyeceğini ise ilerleyen zamanlarda göreceğiz.
Spitzenkandidat: Avrupa Komisyonu Başkanı Nasıl Seçiliyor?
Bir de parlamento seçimlerinden sonra önemli bir değişim daha var: Avrupa Komisyonu Başkanı seçimi. 2019 Avrupa Parlamentosu seçimlerinden beri Avrupa Komisyonu Başkanı olan kişi eski Almanya Savunma Bakanı Ursula von der Leyen’di. Parlamento seçimi ile birlikte Avrupa Komisyonu Başkanı da değişecek.
Parlamento seçimlerinin ve yeni Komisyon Başkanının belirlenmesinin peş peşe olmasının sebebi aslında başkanın belirlenmesinin parlamento seçimi ile iç içe olmasından kaynaklanıyor.
Komisyon Başkanının atanması bir hayli çetrefilli. Atanma/seçilme gibi hibrit bir sisteme sahip diyebiliriz. Hibrit bir sistem dememin nedeni ise AB’de parlamentonun yükselen önemi sayesinde 2014’ten itibaren spitzenkandidat (Almanca: Baş aday) uygulamasına geçilmesi.
Avrupa Parlamentosundaki siyasi parti grupları tarafından seçimden önce birincil bir aday belirleniyor ve parlamento seçimlerinde oy çoğunluğuna sahip olan parti grubunun birincil adayı aslında bir nevi Avrupa Birliği Liderler Zirvesi tarafından Avrupa Komisyonunun Başkanlığına aday gösterilecek kişi oluyor.
Adayın belirlenmesinden sonra adayın göreve gelmesi ise yine parlamentoya bağlı, çünkü aday belirlendikten sonra parlamentoda oy çoğunluğu ile onaylanıyor. Yani aslında Komisyon Başkanı atanıyor, çünkü Başkan adayı Avrupa Birliği Liderler Zirvesi tarafından belirlendikten sonra parlamentoda onaylanıyor. Ama Komisyon Başkanı bir yandan da seçilir de çünkü Avrupa Parlamentosu seçimlerinde en çok oy olan parti grubunun belirlediği aday öneriliyor.
AB’nin o meşhur karmaşık siyasi yapısı burada da görülüyor. Bu seçim döneminde ise yine en çok oy olan parti grubu olan EPP’nin adayı Ursula von der Leyen’di ve büyük ihtimalle de bir dönem daha Komisyon Başkanı seçilecek. Ancak şu an Avrupa Liderler Zirvesinden Ursula von der Leyen’in ikinci dönem için aday gösterileceğine dair bir imare henüz gelmedi. Komisyon Başkanının belirlenmesi şimdilik beklemede kalmış gibi görünüyor.
Uzun soluklu geçen bir Avrupa Parlamentosu seçim dönemi üstüne konuşulacak bir sürü konu bıraktı. Hatta belki de cevaptan çok, soru bıraktı diyebiliriz. Seçimin etkilerini, partilerin seçim sonuçlarına olan tepkilerini ve siyasi atmosferin değişimini ise takip etmeye devam edeceğiz.