Amerika Birleşik Devletleri bu ay, geçen aya kıyasla daha keşmekeş bir gündeme sahne oldu. Başkan Trump’ın uluslararası arenada büyük sorumluluklar yüklendiği Ağustos ayında, ara seçimlere 14 ay kala partiler arasındaki tansiyonun yükseldiğine de tanıklık ettik.
Kafkasya Açılımı
Ermenistan halkı ile Azerbaycan halkı arasında etnik ve dini farklılıklardan kaynaklı olarak on yıllardır süregelen soğuk çatışma hali zaman zaman sıcak çatışma olarak da tezahür etmiş, her iki taraftan da binlerce kişinin hayatına mal olmuştu.
Jeopolitik önemi sebebiyle Batı dünyasının daima ilgisine mazhar olan bu bölge, SSCB etkisi altındayken özerk devletler arasındaki anlaşmazlıklara sahne olmuştu. SSCB’nin 1991’de dağılmasından sonra da bağımsız devletler arasında çatışmalar gerçekleşmişti. Dağlık Karabağ bölgesi üzerinde artan gerginlik 2020’de iki ülke arasında bir savaş daha yaşanmasına sebebiyet vermişti.
5 yıl önceki savaştan zararlı çıkan Ermenistan yönetimi; özellikle ABD Demokratları ile arayı iyi tutmaya çalışmış, Rusya ile ABD arasında bir denge politikası izlemeye çalışmıştı. Bu bağlamda dönemin Demokrat Temsilciler Meclisi lideri Nancy Pelosi 2022 yılında Ermenistan’ın başkenti Erivan’a sembolik bir ziyaret gerçekleştirmişti.
Bugüne geldiğimizde Başkan Trump, iki ülke arasında yeni bir dönemin başlamasına öncülük ediyor. Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan ve Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev 8 Ağustos’ta Donald Trump’ın davetiyle bir araya geldi ve bir barış anlaşması imzaladı. Bölgede anlık olarak sıcak bir çatışma mevcut olmasa da sembolik bir anlam taşıyan bu anlaşmaya göre Azerbaycan’ı doğrudan Nahçıvan aracılığıyla Türkiye’ye bağlayan Zengezur Koridoru’nun işletilmesi 99 yıllığına ABD’ye bırakılıyor. Ermenistan tarafının teklifiyle koridorun adına Trump’ın adı verildi, daha uzun haliyle: Trump Route for International Peace and Prosperity-TRIPP (Uluslararası Barış ve Refah için Trump Rotası).
Anlaşmanın ana içeriği olarak koridorun işletilmesinin yanında ABD, ekonomi ve enerji alanlarında taraflara birtakım imtiyazlar da vadediyor. Paşinyan da Aliyev de koşullardan memnun görünüyor. Ayrıca Birleşik Krallık Dışişleri Bakanı David Lammy ve Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’den de anlaşmaya dair memnuniyet açıklamaları geldi.
Bunların yanı sıra bu anlaşmanın imzalanması Rusya ve İran için pek de arzu edilen bir gelişme olmadı. SSCB sonrası Kafkaslardaki etki alanını daima geniş tutmaya çalışan Rusya; özellikle Gürcistan’da proxy (vekalet) siyasetçilerle NATO blokuna karşı bir cephe açmaya çalışırken, 2008’deki askeri işgal örneğinde olduğu gibi zaman zaman sıcak çatışmalara da başvuruyor.
Rusya’nın 2022’de Ukrayna’yı işgal operasyonunu başlatmasının ardından dünyanın geri kalanında eski ağırlığını hissettiremediğini Suriye ve Kafkaslardaki örneklerden gözlemleyebiliyoruz. Donald Trump’ın da tıpkı eski başkan Barack Obama gibi Nobel Barış Ödülü alma isteği ve odak noktasını Pasifik’e çevirme çabasından kaynaklı olarak diğer bölgelerdeki çatışma durumlarını minimize etme amacı, Zengezur Koridoru için imzalanan anlaşmanın sebepleri arasında gösterilebilir.
Trump’ın Beyaz Saray’da Aliyev ile Paşinyan’ın elini tutarak sıktığı fotoğrafı görünce aklıma 1993’te dönemin ABD başkanı Bill Clinton’ın İsrail Başbakanı İzak Rabin ile Filistin Kurtuluş Örgütü lideri Yaser Arafat’ın elini sıktırarak imzalattığı Oslo Barış Anlaşması geldi. O zaman ABD’nin, bugünkünün aksine taraf değil gözlemci olduğu o anlaşma imzalandığı zaman, pek çok çevrede Ortadoğu’ya barış geleceğine yönelik bir algı oluşmuştu. Ancak İsrail’de Rabin suikastı sonrası 2000’lerde -içinde Ariel Şaron ve Benyamin Netanyahu gibi popülist milliyetçi isimlerin bulunduğu- Likud Partisi’nin yükselişi ve Filistin’de de FKÖ’nün yerini İslamcı İhvan Hareketi destekli Hamas’ın almaya başlamasıyla birlikte barış ortamı tamamen bozuldu.
Alaska Süreci
Rusya’nın Ukrayna’daki kışkırtıcı saldırılarının ardından Putin’e tepkili olduğunu zaman zaman belli eden Trump 15 Ağustos’ta Alaska eyaletinde mevkidaşı ile bir araya geldi. 10 yıl aradan sonra ilk defa ABD’yi ziyaret eden Putin, Trump ile birkaç saatlik görüşmenin ardından ABD’den ayrıldı. Görüşmeden bir ateşkes çıkmaması özellikle Trump tarafında hayal kırıklığı yaşanmasına sebep oldu.
Bu görüşme, Rusya ve ABD liderlerinin bir araya gelerek Doğu Avrupa topraklarının geleceğini müzakere etmesi bakımından 1945’teki Yalta Konferansı’na benzetildi. Bu görüşmede Birleşik Krallık lideri yer almasa da üç gün sonra Starmer, Avrupalı mevkidaşlarıyla birlikte Beyaz Saray’ın kapısını çaldı.
18 Ağustos’ta Ukrayna lideri Zelenski ile birlikte Fransa Cumhurbaşkanı Macron, Almanya Şansölyesi Merz, Birleşik Krallık Başbakanı Starmer, Finlandiya Cumhurbaşkanı Stubb, İtalya Cumhurbaşkanı Meloni, Avrupa Komisyonu Başkanı von der Leyen ve NATO Genel Sekreteri Rutte, hep birlikte Trump’ı Washington’da ziyaret ettiler. Olağanüstü bir toplantı olduğu her halinden belli olan görüşmede ana gündem maddesi Ukrayna idi.
Avrupalı müttefikler ABD hükümetini ortak bir cephe için ikna etmeye çalışsalar da Trump, Ukrayna’ya yönelik şüpheci tavrını koruyor ve bölgeye asker gönderip göndermeyeceği hâlâ belli değil. Görüşme sonrası Putin ile telefon görüşmesi gerçekleştiren Trump, Ağustos sonunda Putin’in Kiev’e saldırı düzenleyerek barış görüşmelerini sabote etmesinin ardından nasıl somut bir adım atacak bilinmez. Trump ile Putin ne konuşursa konuşsun, Zelenski Rusya’ya toprak vermemekte kararlı görünüyor.
Geçen hafta Rusya’nın Kiev’e düzenlediği saldırıda onlarca sivilin kaybıyla birlikte AB’nin misyon binası da hedef alındı. Starmer’dan von der Leyen’e kadar pek çok Avrupalı yetkilinin “sabırlarının taştığı” minvalinde açıklama yapmalarına karşın Beyaz Saray bu gelişmeyi sürpriz bulmadığını açıkladı. Putin’in diplomatik görüşmeleri aşındırırcasına giriştiği bu operasyonlar bir yana, Moldova’da 28 Eylül’de düzenlenecek genel seçimler de herkesin odak noktasında.
Bölgede Rusya’nın uydusu olmamayı başaran ülkelerden biri olarak Moldova’da geçtiğimiz aylarda Avrupa Birliği’ne katılma konusunda yapılan referandum kıl payı kabul edildi. Politico’nun haberine göre Trump, Moldova’nın AB üyeliğini destekliyor ve Macaristan Cumhurbaşkanı Orban’a da bu yönde çağrı yapıyor. Moldova’da AB yanlısı hükümetin seçimleri tekrar kazanması durumunda Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik saldırılarından Moldova’nın da nasibini alma ihtimali, NATO müttefiklerinin genelini tedirgin ediyor. Bakalım Trump da selefi Demokratlar gibi “Putin ile müzakere değil, mücadele” yöntemini benimseyecek mi yoksa en azından ara seçimlere kadar görüşmelere devam edecek mi.
Ara Seçimler Yaklaşıyor
Yoğun uluslararası gündemden dolayı son zamanlarda iç siyasete pek odaklanamasak da orada da sular durulmuyor. Kongrenin tamamına sahip olan Cumhuriyetçiler bundan 14 ay sonra mevcut dominasyonlarını kaybetme riskiyle karşı karşıyalar. Temsilciler Meclisi üyelerinin tamamı, Senatonun üçte biri ve pek çok eyaletin kendi meclisi ve valisi için Kasım 2026’da yapılacak seçimlerden önce, Cumhuriyetçilerin kalesi olarak bilinmesine rağmen son zamanlarda Demokratların yükselişte olduğu Teksas’ta enteresan bir gelişme yaşandı.
Cumhuriyetçi üyeler eyaletin kendi meclisinde olabilecek en çok sayıda temsilci çıkartabilecekleri bir kongre haritası hazırlayıp bunu yasa tasarısı haline getirerek apar topar meclisten geçirdiler. Senatoda da onaylanan tasarı, Vali Greg Abbott’un onayından geçtiği an yasalaşacak.
Trump’ın sosyal medya üzerinden bu gelişmeye desteğini ilan etmesinin hemen ardından Florida ve Indiana eyaletlerindeki Cumhuriyetçi üyelerin de benzer bir adım atması bekleniyor.
Bu olayın hemen ardından Teksaslı Demokrat meclis üyeleriyle uzaktan görüntülü konuşma gerçekleştiren eski başkan Barack Obama, Cumhuriyetçilerin yeni harita çabalarının demokrasiye yönelik bir saldırı olduğunu belirtip eyalet Demokratlarına moral verdi.
Çok geçmeden Kaliforniya eyalet meclisinden de benzer bir adım geldi. Vali Gavin Newsom, mahkemelerin Teksas’taki değişimi engelleyemeyeceğini anlayınca benzer bir tasarının kendi eyaletinin meclisinden geçmesine önayak oldu. Demokratların şansını artıracak bu yasanın çıkmasıyla birlikte ülke genelinde gerginlik epey artacak gibi görünüyor. Ülkenin en kalabalık eyaletleri olan Teksas ve Kaliforniya arasındaki kızışmanın ülkenin geri kalan kısmına nasıl sirayet edeceğini takip etmeye devam edeceğiz.