[voiserPlayer]
Muhaliflerin bir bölümü Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı Deccal, yani tümgüçlü kötü olarak algılıyor. İktidar seçmenin bir bölümü de Erdoğan’ı Mehdi yani tümgüçlü iyi olarak kabul ediyor. Oysa ki Erdoğan ne Mehdi ne de Deccal. Mehdi tümgüçlü/omnipotent iyi, Deccal ise tümgüçlü/omnipotent kötü tasavvurudur. Bir gün ilahi müdahale ile böyle iki canlı zuhur eder mi bilemem ancak normal şartlarda doğada ne saf iyi ne de saf kötü bulunmaz. Omnipotent, tümgüçlü bir insan da yoktur.
Peki muhalefetin bir kısmı neden Erdoğan’ı tüm güçlü kötü gibi tarif ediyor? Fakat bu soruyu cevaplamadan önce evvela sistem nasıl işliyor onu izah etmeye çalışayım.
Sanırım Erdoğan üzerine yapılan patolojik projeksiyonun muhalif cepheye düşen yansıması da bu mesele: Erdoğan’ın tümgüçlü, mutlak kötü olarak yani Deccal olarak tarif edilmesi.
Bir çok meselede bu patoloji ortaya çıkıyor. Mesela en son dolar kurunun hızlı dalgalanmasında kurun 18 liraya çıkıp geri 13’lere düşmesini bazı muhalifler “Erdoğan’ın şeytanca planı” olarak tarif etmeye kalktılar.
Bu tarif iki patolojik hata içeriyor:
1- Erdoğan’a saf kötülük atfediyor. Yani Erdoğan’ın sadece ve sadece “kötü” niyetli olduğu ön kabulüne sahip.
2- Erdoğan’a tüm güçlülük atfediyor. Erdoğan’ın panik halde karar verebildiği, hata yaptığı gerçeğini görmüyor, göremiyor. Erdoğan’ı insanüstü bir yere konumluyor.
Peki, bu kişiler neden bu patolojik hatayı yapıyorlar sorusuna dönelim. Çünkü bu kişiler mutlak kötüyü karşıya yükleyerek kendilerini ve kendi füzyona girdikleri kişileri “mutlak iyi” yapmış oluyorlar. Akp’liler mutlak kötüyse, kendileri de mutlak iyi. Erdoğan Deccal ise “Atatürk”, İmamoğlu veya X de Mehdi oluyor. Boşuna “Atatürk gel de bizi kurtar” demiyor bu insanlar. Bu düşünce arızası bu kişilerin zihinlerinin onlara oynadığı bir oyun sadece.
Sakın bu meseleyi cehaletten ötürü de sanmayın. Bölme savunma mekanizması, cahil bir insanda olabileceği gibi çok bilgili bir profesörde de olabilir. Bilgili bir kişi bu patolojik düşünceyi o kadar güzel allar pullar ki, normal insanın dahi aklını karıştırabilir.
Peki bu bölmenin sonucu ne oluyor?
Şu oluyor: Füzyona girdiği kişiyi ve kendini yüceltmek için karşıya mutlak kötüyü atfeden muhalif, Erdoğan seçmenini konsolide ediyor. Erdoğan’a karşı muhalefet etmek isteyen sıradan siyasetçiye yetersizlik duygusu yüklüyor. Erdoğan o kadar yüce bir “villain” oluyor ki, onu alt edecek kişinin de “super hero” olması gerekiyor.
“Erdoğan’ın rakibi kim” sorusunun neden bu kadar gündem olduğunu ve yandaş medyanın bu soruyu neden sürekli gündeme taşıdığını anlıyor musunuz? Çünkü bu tartışmada ister Erdoğancı olun, ister Erdoğan karşıtı; Erdoğan’a tüm güçlülük atfettikçe O’nun ekmeğine yağ sürüyorsunuz. Erdoğan da kendini seçmenine Herkül gibi göstermeye devam ediyor. Sadece “karşıma hangi canavarı çıkartacaksınız” diye soruyor.
Erdoğan gibi medyayı kontrolü altında tutan, hem muhalefet hem de iktidar tarafından “omnipotent” olarak tanımlanan birinin karşısına hangi “ölümlüyü” çıkartırsanız, Erdoğan’ın karşısında güçsüz kalacaktır. Çünkü Erdoğan’ın karşısına çıkacak kişinin Erdoğan gibi imkanları yok ve olmayacak. O kişi televizyonda tartışma programlarına katılacak, insani hatalar gösterecek, yetersizlik gösterecek. İktidarın nimetlerini kullanan taraf, bu eksikleri rahatlıkla ifşa edebilecek. Ve hem iktidar, hem de muhalefet bu müstakbel adayı “insan” olmaktan dolayı yetersiz bulacak. Ya da insan üstü konumlamaya çalışıp beceremeyecek. Her türlü kazanan Erdoğan olacak…
İmamoğlu’nun son yaşadığı “yemek skandalı” da bu meseleye örnek teşkil etti. İmamoğlu bir insan. Yemek de yemiş olabilir, mola da vermiş olabilir. Ama hayır, bazı muhalifler canhıraş bir şekilde “İmamoğlu öyle şey yapmaz” diye ısrarcı oldular. Oysa ki İmamoğlu kar problemi devam ederken bir saat büyükelçi ile yemek yemişti. Bu doğru mu yanlış mı bilmem ama beklenti “insanüstü” performans olursa eni sonu bu insanüstü beklenti hayal kırıklığına uğrayacaktı.
İktidara karşı bu kadar memnuniyetsizlik varken iktidarın ayakta kalma sırrı da bu meselede gizli. Erdoğan insanüstü imajını korumayı başarabiliyor. İster omnipotent iyi, ister omnipotent kötü olsun, O’nun imajı hep insanüstü. Erdoğan karşıtlığı ve kutuplaşma bu zemini şimdiki gibi beslemeye devam ediyor ve edecek. Oysa ki yapılması gereken bambaşka. Erdoğan’ı iyi veya kötü tümgüçlü göstermek değil, “insanlaştırmak” gerek. İnsanlaştırmak gerek ki, mesele de, ülke de normalleşsin…
Uzun lafın kısası; eğer bir toplum Türkiye gibi bölünmüş ve kutuplaşmış ise bir tarafın Deccal’i diğer tarafın Mehdisi olur. Muhalefetin yapması gereken Erdoğan’ın Deccal olduğunu kanıtlamaya çalışmaktan vazgeçmek, O’nun insan olduğunu göstermektir. Bu sayede Deccal’i yenecek Mehdi aramaya da gerek kalmaz. Sıradan bir insanı demokratik yollarla mağlup etmeye dönüşür mesele; aynen olması gerektiği gibi…
Fotoğraf: Matthew Smith